30’lu yaşlarının başında veya ortasındaki İstanbullu Yahudiler bu şehirde tüm konfor alanlarını oluşturmuşken ailelerini, hayatları boyunca biriktirdikleri dostluklarını, tüm gündelik hayat pratiklerini alışkanlıklarını, belirli bir noktaya getirdikleri kariyerlerini, büyük bağlılık duydukları Adalar’ı geride bırakmayı tercih ederek, en azından belirli bir süre, İsrail gibi sosyal, kültürel habitusu kendi coğrafyasından bambaşka bir ülkeye yerleşmeyi neden tercih ediyorlar? İsrail’e göç eden eğitimli, beyaz yaka/serbest çalışan, ağırlıklı orta sınıf, 30’lu yaşlarındaki İstanbullu Yahudilerin oranının yaklaşık son 3 senedir ciddi bir biçimde artış göstermesi akademik alanda yeterince henüz çalışılmamış bir konu olsa da gerek sosyal medya platformlarında (Şalom, Avlaremoz…) gerekse de cemaat içinde hararetli bir tartışma konusu olagelmiştir. Bu durum kent mekanında gittikçe büzüşen nüfuslarıyla özellikle üst kuşaklar tarafından tedirginlikle ve üzüntüyle karşılanmaktadır. Ben bu kısa yazıda sevgili dostum Selin’den rol çalmak istemiyorum. O yüzden kısaca onun söyleyeceklerine alt yapı hazırlayacak biçimde son yıllarda İsrail’e göç eden İstanbullu Yahudilere dair çok genel bir profil çizmek istiyorum. Şunu da belirtmek isterim ki bu tespitlerin Yahudi cemaatini temsil etmek gibi bir iddiası asla yoktur. Yaklaşık 6 yıldır İstanbullu Yahudilerle gerçekleştirdiğim saha çalışmalarına dayanarak görüşmecilerimin dile getirdikleri göçü hızlandıran etmenleri gözden geçirdiğimde onları bu büyük dönüşüme teşvik eden genel sebepleri şu şekilde sıralayabilirim: daha dindar bir hayat yaşamayı tercih etmeleri; İstanbul’daki cemaat içi evlilik havuzunun daralmasından dolayı Yahudi ırkından biriyle evlenmek istemeleri (İsrail bunu gerçekleştirme ihtimallerinin rasyonel olarak en yüksek olduğu ülke); İstanbul’da istedikleri iş kariyerine henüz sahip ol(a)mayan, aile kurmadıkları ve çocuk sahibi olmadıkları için sıfırdan bir başlangıcı riske atmaya gönüllü olmaları; ekonomik sebepler; daha özgür bir hayat yaşamak istemeleri; terazinin diğer bir ucunda ise orta-üst sınıfa mensup olanların tamamen bireysel sebeplerle “kendilerini spiritüel olarak bulma arayışı” içinde olmaları… Kısacası, göçün sebepleri birbirinden hem çok farklı ve bireysel hem de zaman ve mekan bağlamlı.
Yukarıda genel olarak sıraladığım sebeplerin ötesinde gerek
saha çalışmalarımda gerekse kendi yakın Yahudi cemaati çevremden gözlemlediğim,
son 3-4 yıldaki göçü tetikleyen en büyük kırılma noktası Temmuz 2015 darbe
girişimi ve arkasından gelen Türkiye’de siyasi, sosyal, kültürel alanda yaşanan
çatışmalar, kutuplaşmalar, gittikçe kötüleşen ekonomi ve İslami muhafazakar,
baskıcı, otoriter yönetim tarzı. Bu bağlamda “Yahudi/azınlık/gayrimüslim” olmak
(kendi algıları ve tanımlamalarına göre değişiyor) kendilerini güvende
hissetmemelerini belirleyen baskın bir etken olarak ortaya çıkmıyor. Burada
Yahudilerin gündelik hayatlarını etkileyen, ülkedeki geleceklerini sorgulatan,
şekillendiren esas mesele bir görüşmecimin söylediği gibi: “sen de azınlıksın
artık, bizdensin!”. Yani, kentli modern seküler bir hayat tarzı olan geniş
topluma ait sıradan bir birey gibi kendilerini “kültürel azınlık” olarak
tanımlıyorlar. Bir diğer taraftan bu coğrafyada hep var olan, son 10 yılda ise
yükselişe geçen antisemitizmin göçlerin arkasındaki ana sebebi oluşturmadığını
tespit ettim. Bu tabii ki belirleyici bir etken olmadığı anlamına kesinlikle gelmiyor
fakat modern, özgür, seküler bir hayat talebi ve çocuklarına bu geleceği
sağlayamama endişesi aileler için daha kuvvetli bir sebep olarak ortaya çıkıyor. Özellikle son 3 yılda İsrail’e göçü
tetikleyen en belirleyici sebeplerin başında yaklaşık son 10 senedir eğitimin
İslamlaşması, çocuklarına seküler, çağdaş, iyi bir eğitim sağlayabilmek adına ailelerin
özel okullara harcamak zorunda kalmaları gereken ciddi oranda bütçeler geliyor.
Özel okulların talep ettiği çok yüksek miktarlar, bunun yanı sıra bu ülkede
aydınlık bir gelecek için umutlarının azalmış olması, İsrail devletinin sunduğu
sosyal güvenlik avantajı, neredeyse her bir Yahudinin orada yaşayan bir
akrabası, eşi dostunun olması, sosyal destek ağlarının kuvvetli olması bu
bağlamda göçün itici sebeplerini oluşturuyor. 1948’den beri İsrail’e göçün arkasındaki
nedenler gidilen döneme, göç veren-alan ülkedeki ekonomik-siyasi-sosyal
şartlara, bireysel sebeplere bağlı olarak sürekli dönüşmekte ve değişmektedir.
Bundan 1 sene sonra bu oranın artıp artmayacağını, kaç ailenin geri döneceğini
ise her şeyin neredeyse öngörülemez, kaygan, flu olduğu bir mekan ve zaman
diliminde tahmin etmek cidden çok zor; bunu sadece bizlere zaman gösterecek…
Bu konuda konuşulacak çok fazla şey var fakat sanırım teorik bilgilerden çok daha önemli olanı Aliyah yapan birinin ağzından, kendi gündelik hayat tecrübesini, duygularıyla dinlemek. Çok sevdiğim dostum Selin, yaklaşık 1,5 sene önce 3,5 yaşındaki kızları ve eşiyle İsrail’e yerleşmeyi ve orada yeni bir hayat kurmayı tercih edenlerden….
Nedir olech hadash olmak?
Nedir Olech Hadash olmak? Tabiri caizse hayata “restart” atmak, yeniden başlamaktır. Markette,
dükkanda, sokakta, devlet dairesinde, yaşamın irili ufaklı her noktasında
konfor alanını terk etmektir. Özellikle ilk günlerde tam anlamıyla sert bir
duvara toslamaktır; hele ki orta ve üzeri yaşlarda aliyah yaptıysan uzun yıllardır alıştığın, kendine yetebilme
hissiyle belirsiz bir süre için vedalaşmaktır. Gazete, reçete veya tabela
okuyamamaktır. Sosyalleşmenin çoğu zaman selam verip gülümseme seviyesinde
kalması, kelimelerin içinde patlamasıdır. Aileni yanında değil kalbinde
taşımaktır. Yıllar içinde bin bir emekle kurduğun arkadaşlıkları arkanda
bırakmak zorunda kalmaktır. Sevenler için mesafeler farketmez evet, ama her
canın sıkıldığında soluğu yanında aldığın kişilere artık ancak telefonla
ulaşabilmeyi kabullenmektir. Adının bile çoğu zaman doğru telaffuz
edilememesine alışma zorunluluğu, her gün sil baştan aşmaya çalıştığın bir
yabancılık hissidir.
Arafta kalmaktır, turist muamelesi görmemek,
bulunduğun yere ait olabilmek için ekstra çaba sarfetmen gerekmesidir. İdeallerine
kavuşmanın mutluluğunu kendine merhem yapıp, hiç alışık olmadığın birçok
ortamda varolmaya çalışmaktır. Arkadaş, komşu veya çalışan olarak toplumda
oluşturduğun tüm kimlikleri sıfırlamak, kendini tekrar tanımlamaktır.
Tanıdığını sandığın ama gündelik hayatta ne kadar yabancısı olduğunu kısa
sürede keşfettiğin bir kültüre entegre olma çabasıdır. Bazı konularda hiçbir
zaman ayak uyduramayacağını, uydurmak da istemediğini keşfetmektir aynı
zamanda. Sınırlarınla yüzleşmektir, fiziksel olarak çok yorulmak, ruhen bazen
bittiğini düşünmektir. Tekrar ayağa kalkacak gücü bulduğunda da sınırlarını
yeniden belirlemek, düşündüğünden daha fazlasını yapabildiğini en çok da
kendine ispat etmektir. Ve o günkü mücadeleni bitirip bir sonraki güne
hazırlandığın her gece, kafanı yastığa umutla ve daha güzel bir geleceğin
hayalini kurarak koymaktır.
Aliyah bir insanın hayatında yapabileceği en kritik, en tatmin edici, en mutlu eden, en heyecan verici ama en ağır seçimlerden biridir. Çok zordur, çok güzeldir, ne kadar ölçüp biçsen de, detaylıca tartıp hazır olduğunu düşünsen de ancak kalbinle verebileceğin bir karardır çünkü tüm hayatına yeniden başlamak akıllı değil deli işidir. Delice sevdiğim ülkem, Medina**’m – iyi ki doğdun***, seninle birlikte ben de yeniden doğdum!
Selin
**Medina, İbanice ülke anlamına gelmektedir. Türkiyeli Yahudiler sıklıkla Medina kelimesini İsrail ismini telaffuz etmemek adına kullanırlar.
***Bugün İsrail Devleti’nin kuruluşunun 71. yıl dönümü.
Sunuş: Dr. Özgür Kaymak
30’lu yaşlarının başında veya ortasındaki İstanbullu Yahudiler bu şehirde tüm konfor alanlarını oluşturmuşken ailelerini, hayatları boyunca biriktirdikleri dostluklarını, tüm gündelik hayat pratiklerini alışkanlıklarını, belirli bir noktaya getirdikleri kariyerlerini, büyük bağlılık duydukları Adalar’ı geride bırakmayı tercih ederek, en azından belirli bir süre, İsrail gibi sosyal, kültürel habitusu kendi coğrafyasından bambaşka bir ülkeye yerleşmeyi neden tercih ediyorlar? İsrail’e göç eden eğitimli, beyaz yaka/serbest çalışan, ağırlıklı orta sınıf, 30’lu yaşlarındaki İstanbullu Yahudilerin oranının yaklaşık son 3 senedir ciddi bir biçimde artış göstermesi akademik alanda yeterince henüz çalışılmamış bir konu olsa da gerek sosyal medya platformlarında (Şalom, Avlaremoz…) gerekse de cemaat içinde hararetli bir tartışma konusu olagelmiştir. Bu durum kent mekanında gittikçe büzüşen nüfuslarıyla özellikle üst kuşaklar tarafından tedirginlikle ve üzüntüyle karşılanmaktadır. Ben bu kısa yazıda sevgili dostum Selin’den rol çalmak istemiyorum. O yüzden kısaca onun söyleyeceklerine alt yapı hazırlayacak biçimde son yıllarda İsrail’e göç eden İstanbullu Yahudilere dair çok genel bir profil çizmek istiyorum. Şunu da belirtmek isterim ki bu tespitlerin Yahudi cemaatini temsil etmek gibi bir iddiası asla yoktur. Yaklaşık 6 yıldır İstanbullu Yahudilerle gerçekleştirdiğim saha çalışmalarına dayanarak görüşmecilerimin dile getirdikleri göçü hızlandıran etmenleri gözden geçirdiğimde onları bu büyük dönüşüme teşvik eden genel sebepleri şu şekilde sıralayabilirim: daha dindar bir hayat yaşamayı tercih etmeleri; İstanbul’daki cemaat içi evlilik havuzunun daralmasından dolayı Yahudi ırkından biriyle evlenmek istemeleri (İsrail bunu gerçekleştirme ihtimallerinin rasyonel olarak en yüksek olduğu ülke); İstanbul’da istedikleri iş kariyerine henüz sahip ol(a)mayan, aile kurmadıkları ve çocuk sahibi olmadıkları için sıfırdan bir başlangıcı riske atmaya gönüllü olmaları; ekonomik sebepler; daha özgür bir hayat yaşamak istemeleri; terazinin diğer bir ucunda ise orta-üst sınıfa mensup olanların tamamen bireysel sebeplerle “kendilerini spiritüel olarak bulma arayışı” içinde olmaları… Kısacası, göçün sebepleri birbirinden hem çok farklı ve bireysel hem de zaman ve mekan bağlamlı.
Yukarıda genel olarak sıraladığım sebeplerin ötesinde gerek saha çalışmalarımda gerekse kendi yakın Yahudi cemaati çevremden gözlemlediğim, son 3-4 yıldaki göçü tetikleyen en büyük kırılma noktası Temmuz 2015 darbe girişimi ve arkasından gelen Türkiye’de siyasi, sosyal, kültürel alanda yaşanan çatışmalar, kutuplaşmalar, gittikçe kötüleşen ekonomi ve İslami muhafazakar, baskıcı, otoriter yönetim tarzı. Bu bağlamda “Yahudi/azınlık/gayrimüslim” olmak (kendi algıları ve tanımlamalarına göre değişiyor) kendilerini güvende hissetmemelerini belirleyen baskın bir etken olarak ortaya çıkmıyor. Burada Yahudilerin gündelik hayatlarını etkileyen, ülkedeki geleceklerini sorgulatan, şekillendiren esas mesele bir görüşmecimin söylediği gibi: “sen de azınlıksın artık, bizdensin!”. Yani, kentli modern seküler bir hayat tarzı olan geniş topluma ait sıradan bir birey gibi kendilerini “kültürel azınlık” olarak tanımlıyorlar. Bir diğer taraftan bu coğrafyada hep var olan, son 10 yılda ise yükselişe geçen antisemitizmin göçlerin arkasındaki ana sebebi oluşturmadığını tespit ettim. Bu tabii ki belirleyici bir etken olmadığı anlamına kesinlikle gelmiyor fakat modern, özgür, seküler bir hayat talebi ve çocuklarına bu geleceği sağlayamama endişesi aileler için daha kuvvetli bir sebep olarak ortaya çıkıyor. Özellikle son 3 yılda İsrail’e göçü tetikleyen en belirleyici sebeplerin başında yaklaşık son 10 senedir eğitimin İslamlaşması, çocuklarına seküler, çağdaş, iyi bir eğitim sağlayabilmek adına ailelerin özel okullara harcamak zorunda kalmaları gereken ciddi oranda bütçeler geliyor. Özel okulların talep ettiği çok yüksek miktarlar, bunun yanı sıra bu ülkede aydınlık bir gelecek için umutlarının azalmış olması, İsrail devletinin sunduğu sosyal güvenlik avantajı, neredeyse her bir Yahudinin orada yaşayan bir akrabası, eşi dostunun olması, sosyal destek ağlarının kuvvetli olması bu bağlamda göçün itici sebeplerini oluşturuyor. 1948’den beri İsrail’e göçün arkasındaki nedenler gidilen döneme, göç veren-alan ülkedeki ekonomik-siyasi-sosyal şartlara, bireysel sebeplere bağlı olarak sürekli dönüşmekte ve değişmektedir. Bundan 1 sene sonra bu oranın artıp artmayacağını, kaç ailenin geri döneceğini ise her şeyin neredeyse öngörülemez, kaygan, flu olduğu bir mekan ve zaman diliminde tahmin etmek cidden çok zor; bunu sadece bizlere zaman gösterecek…
Bu konuda konuşulacak çok fazla şey var fakat sanırım teorik bilgilerden çok daha önemli olanı Aliyah yapan birinin ağzından, kendi gündelik hayat tecrübesini, duygularıyla dinlemek. Çok sevdiğim dostum Selin, yaklaşık 1,5 sene önce 3,5 yaşındaki kızları ve eşiyle İsrail’e yerleşmeyi ve orada yeni bir hayat kurmayı tercih edenlerden….
Nedir olech hadash olmak?
Nedir Olech Hadash olmak? Tabiri caizse hayata “restart” atmak, yeniden başlamaktır. Markette, dükkanda, sokakta, devlet dairesinde, yaşamın irili ufaklı her noktasında konfor alanını terk etmektir. Özellikle ilk günlerde tam anlamıyla sert bir duvara toslamaktır; hele ki orta ve üzeri yaşlarda aliyah yaptıysan uzun yıllardır alıştığın, kendine yetebilme hissiyle belirsiz bir süre için vedalaşmaktır. Gazete, reçete veya tabela okuyamamaktır. Sosyalleşmenin çoğu zaman selam verip gülümseme seviyesinde kalması, kelimelerin içinde patlamasıdır. Aileni yanında değil kalbinde taşımaktır. Yıllar içinde bin bir emekle kurduğun arkadaşlıkları arkanda bırakmak zorunda kalmaktır. Sevenler için mesafeler farketmez evet, ama her canın sıkıldığında soluğu yanında aldığın kişilere artık ancak telefonla ulaşabilmeyi kabullenmektir. Adının bile çoğu zaman doğru telaffuz edilememesine alışma zorunluluğu, her gün sil baştan aşmaya çalıştığın bir yabancılık hissidir.
Arafta kalmaktır, turist muamelesi görmemek, bulunduğun yere ait olabilmek için ekstra çaba sarfetmen gerekmesidir. İdeallerine kavuşmanın mutluluğunu kendine merhem yapıp, hiç alışık olmadığın birçok ortamda varolmaya çalışmaktır. Arkadaş, komşu veya çalışan olarak toplumda oluşturduğun tüm kimlikleri sıfırlamak, kendini tekrar tanımlamaktır. Tanıdığını sandığın ama gündelik hayatta ne kadar yabancısı olduğunu kısa sürede keşfettiğin bir kültüre entegre olma çabasıdır. Bazı konularda hiçbir zaman ayak uyduramayacağını, uydurmak da istemediğini keşfetmektir aynı zamanda. Sınırlarınla yüzleşmektir, fiziksel olarak çok yorulmak, ruhen bazen bittiğini düşünmektir. Tekrar ayağa kalkacak gücü bulduğunda da sınırlarını yeniden belirlemek, düşündüğünden daha fazlasını yapabildiğini en çok da kendine ispat etmektir. Ve o günkü mücadeleni bitirip bir sonraki güne hazırlandığın her gece, kafanı yastığa umutla ve daha güzel bir geleceğin hayalini kurarak koymaktır.
Aliyah bir insanın hayatında yapabileceği en kritik, en tatmin edici, en mutlu eden, en heyecan verici ama en ağır seçimlerden biridir. Çok zordur, çok güzeldir, ne kadar ölçüp biçsen de, detaylıca tartıp hazır olduğunu düşünsen de ancak kalbinle verebileceğin bir karardır çünkü tüm hayatına yeniden başlamak akıllı değil deli işidir. Delice sevdiğim ülkem, Medina**’m – iyi ki doğdun***, seninle birlikte ben de yeniden doğdum!
Selin
**Medina, İbanice ülke anlamına gelmektedir. Türkiyeli Yahudiler sıklıkla Medina kelimesini İsrail ismini telaffuz etmemek adına kullanırlar.
***Bugün İsrail Devleti’nin kuruluşunun 71. yıl dönümü.
Paylaş: