Mussolini’nin Hevesli Cellatları: İtalya Yahudilerinin Soykırımı

Yeni bir kitap İtalya’nın “Holokost’un gölgesinin dışında” olduğu algısını kırmaya çalışıyor

Holokost’tan sonra Roma’ya dönen Yahudi çocuklar

Kaynak: Haaretz, The Forward ve Gordon Haber 3 Ocak, 2019

Çeviri: Nesi Altaras

Holokost’un kültürel coğrafyasında İtalya pek yer tutmuyor. Hayalimizde en çok Almanya ve Polonya canlanıyor. Bunun iyi sebepleri var: Holokost çoğunluğu Polonya topraklarında gerçekleşen bir Alman projesiydi. İtalyanları ise sevişmekle ve makarnayla meşgul, soykırım ve savaşla pek ilgilenmeyen bir toplum olarak görüyoruz.

Ancak İtalyan tarihçi resme uzaktan bakıldığında bize durumun daha karışık olduğunu gösteriyor. Simon Levis Sullam, Venedik’teki Ca’ Foscari Üniversitesi’nde tarih profesörü. Yeni kitabı “İtalyan Cellatlar: İtalya Yahudilerinin Soykırımı” başka bir tarihçinin yaygınlaştırdığı İtalya “Holokost’un gölgesinin dışındaydı” fikrini hedef alıyor.

Sullam’ın kitabı Holokost tarih yazıcılığının bir alt konusu olan savaş sonrası Avrupa’nın milli mitlerini yıkma alanında. Başlık, Daniel Goldhagen’in 1996 kitabı “Hitler’in Hevesli Cellatları” kitabına bir gönderme. O kitapta Goldhagen ortalama Almanların Holokost’u en iyi ihtimalle umursamadığını veya hevesli katılımcılar olduklarını savunmuştu. “Komşular: Jedwabne, Polonya’daki Yahudi Cemaatinin İmhası” adlı 2001 tarihli kitabında Jan Gross Polonyalıların sıkıca sarıldığı kendilerini haklı savaşçılar veya güçsüz kurbanlar olarak gören inançları delmişti. 

Şimdi ise sıra İtalya’da. “İtalyan Cellatlar,” Fransa’nın Vichy rejimine benzeyen, Salo Cumhuriyeti olarak da bilinen İtalyan Sosyal Cumhuriyeti’ne odaklanıyor. Mussolini’nin İtalya’nın kuzey yarısını resmi olarak yönetmesi 1943’ten 1945’e dek sürdü ve o sırada güney bölgeler işgal altındaydı. Salo Nazi bir kukla devleti olduğu için İtalyanlar artık Yahudileri tutuklamak ve sınır dışı etme operasyonlarına yardım etmekten kaçamazlardı.

Mesela, 16 Ekim 1943’te binden fazla Yahudi Roma’da tutklandı. Bugün bile Alman işgalcileri bunun için suçluyoruz. Ama liste İtalyan İçişleri Bakanlığı’nın Irksal Meseleler Ofisi tarafından hazırlanmıştı. Tutuklamaları “çoğunlukla İtalyan polisi ve faşist partizanları,” Roma polis müdürü Pietro Caruso’nun yardımıyla yapmıştı.

Roma Yahudi Gettosu ve Roma Büyük Sinagogu

Benzer bir olay birkaç hafta sonra Venedik’te oldu. 5 Aralık 1943’te Venedik polis müdürü “Yahudi ırkına ait tüm unsurların acilen tutuklanmasını” emretti. Karanlık altında Carabinieri [hükümet polisi] ve faşist gönüllüler Yahudileri evlerinde tutukladılar. Bir sonraki gün yerel otoriteler gururla İçişleri Bakanlığına rapor verdi: “163 saf kan Yahudi yakalanmıştır, 114 kadın ve 49 erkek.”

Sullam’ın tutuklamalar sırasındaki “La Senerissma”yı [Venedik kenti için kullanılan eski bir isim] anlatışı ve olayların nasıl “hayatın sıradanlığına entegre edildiğini” anlatışı kan donduruyor. Venedik’te kış hiçbir zaman hoş değildir ama 1943 kışı özellikle daha da kötüydü. Ancak Alman işgali altında, Müttefik bombalamaların uzak olan Venedik’te “sinemalar açık, oteller doluydu ve insanlar parti ve kulüplerde dans ediyordu.” Tutuklamalardan bir gece önce Teatro La Fenice’de bir piyano konseri vardı; bir sonraki gün futbol maçı. O arada Yahudiler hapse atıldı, varlıkları katalog edildi ve el konuldu. Bazı okurlar [ünlü Polonyalı şair] Czeslaw Milosz’un “Campo dei Fiori” şiirini hatırlayabilir. Milosz’un Varşova’daki getto ayaklanması sırasındaki “canlı melodisi salvoları bastıran” bahar festivali üzerine düşünceleri bu duruma benzer.

Başka ülkelerde de olduğu gibi İtalyanlar kendilerini Yahudilerin pahasına zenginleştirdiler. [Çevirmenin notu: Türkiye’de bu Varlık Vergisi üzerinden yapıldı.] Otoriteler Roma, Venedik ve Floransa’daki Yahudi malvarlığına el koymakla yükümlüydü ve bu sırada kendilerini zenginleştirmek için fırsattan istifade ettiler. Yahudi olmayan fabrikatörlerin ortakları tutuklanınca işin tamamını kontrollerine aldılar. 75 sene sonra bile Lake Maggiore’de İsviçre’ye kaçmaya çalışan Yahudileri kandıran çiftin hikayesini okuyup sinirlenmemek elde değil. Yahudiler bu çifte dağ yollarında kılavuzluk etmeleri için para verdiler ancak yardım etmek yerine çift Yahudileri Nazilere teslim etti. Böylece hem kılavuzluk parasını hem de Nazilerin ödül parasını aldılar.

 “İtalyan Cellatlar” kısa bir kitap. Ama sıradan İtalyanların, Sullam’ın iddia ettiği gibi “Holokost’un ajanları ve suç ortağı” olduklarına ikna edici bir şekilde savunacak kadar uzun. Anlaşılabilecek bir kızgın tonu var ancak Sullam, Goldhagen’in kitabının kuvvetini azaltan sinirli çıkışlardan uzak duruyor.

Popüler okurlar düşünülerek yazılmış olsa bile aslında uzmanlar için bir kitap. İtalya ve Yahudi toplumlarının tarihçesine biraz daha giriş yapabilirdi. Göze çarpan bir hata Sullam’ın Auschwitz’e “Polonyalı imha kampı” demesi. Polonyalı okurlar bunu kesinlikle küfür olarak görecek. [Çevirmenin notu: Çünkü Auschwitz Polonya topraklarında yer alsa da aslında bir Alman cinayet kampı]

Birkenau’da Faşizm Kurbanları anmasında dönemin İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, 2005.

Bir de Sullam’ın küçülttüğü veya kaçındığı konular var. Tabii ki İtalya’da savaş sırasında suç ortakları ve cellatlar çoktu. Ancak aynı zamanda Hırvatistan ve Fransa’yı işgal eden İtalyan otoriteler, Nazi toplamalarına ortaklık etmediler. İtalya’nın içinde yüzlerce, hatta binlerce insan Yahudi hayatları kurtardı. Yad Vashem [Holokost Müzesi] Milletler Arasındaki Şerefliler listesinde 694 İtalyan yer alıyor.

1943 Roma tutuklamalarından önce Naziler Yahudi cemaatinden 50 kilogram altın istiyor. Eğer vermezlerse 50 Yahudi sınır dışı edilecek. Katolik Kilisesi altın almak için borç para vermeyi öneriyor ancak cemaat bu rehin parasını isimsiz Hristiyan İtalyanlardan gelen bağışlarla ödüyor. Her yerde olduğu gibi İtalya’da da suç ortaklarının yanında kahramanlar da vardı.

Peter Novick’in 1999 kitabı “Amerikan Hayatında Holokost” bize Holokost’tan basit dersler çıkarmamayı öğütlüyor. Ancak Sullam’ın yeni kitabı istemeden – veya kasıtlı olarak – bazı tarihsel olaylara dikkat çekiyor.

Sullam şöyle diyor: “durup bir şey yapmayanlar, gözlerini kaçıranlar, umursamamayı tercih edenler, başka şeylerle meşgul olanlar, bazen hayatın gündelik zorlukları ve süren savaşın trajedisiyle doluydular.” […] Bunu günümüzdeki olaylara benzetmek ve bir ders öğrenmek mümkün.