Arşiv Göze Çarpanlar

Hag Pesah Sameah – Vivet Yohay

Kaynak: BTS, Vivet Yohay

Merhaba dostlar,

Pesah (Hamursuz Bayramı) geldi. Her bayramdan daha farklı hislerle.

Bu güncel bir resim. Gülen yüzler, her sene artmamızı, eksilmememizi dileyen dualar, bayram masalarımızın vazgeçilmezleri ailelerimiz, bilmem kaç bin yıldır nesilden nesile anlatılan özgürlük hikayesi ve bu aslında bizlerin birliktelik sebebi, her sene tekrarlanmasını dört gözle beklediğimiz.

Hepimiz için aynı olduğunu biliyorum. Herkes gibi hala eski Pesahlarımı ya da çocukluğumu arıyorum ben de.

Agada; böyle bir gecede bütün dünyadaki Musevilerin yaptığı eş zamanlı eylem.

Ailelerin bir araya gelmesi her ne kadar zor olsa da, kalabalık misafir topluluğu ev kadınlarını korkutsa da, her yıl aynı heyecan, aynı hazırlıklar; pırasalar, ıspanaklar, harosetler.

Oysa benim aklımdaki her zamanki duygularım:

Küçücüğüm, Şişhane’de oturuyoruz. Altıncı kat. Bu yüzden gelen misafirler yatılı geliyor. Ortaköy’den dedem, anneannem, dayım, teyzem, kuzenlerim gelecek. Geri gitmeyecekler. Bizde kalıyorlar. Çok mutluyum. Yerde yatacağım (belki). Kolçonlar (şilte) bu yüzden hep çift bizim yataklarımızda. Önce Agada söyleniyor. Yemekler hazır ama bir türlü bir parçacık matsa yememize izin verilmedi önceden. Pesah kaçarmış. Nereye gidecekse? Açım aç. Beklemek zorundayım.

Nihayet herkes oturdu. A lahmanya… O da ne ? İspanyolca da okuyorlar. E bir de babam demez mi biz küçükken bu makamda okumazdık, şu makamda okurduk. Her bir paragrafta aynı konuşmalar. Bir türlü bitmiyor, bitemiyor.

Alt tarafı yiyeceğim bir pırasa köftesi bir de patates köftesi. Ya ne olur bitirin!

Dedem, dayım, eniştem, babam dörtlüsü. Bir de olayları tartışıyorlar; neden, nasıl, ne zaman oluyor olaylar diye. Anlamıyorum. Yazılmış, okuyun bitsin. Bu ne eziyettir.

Şükür, nihayet. Yedik yemeğimizi. Ben kuru kuru matsayi kemirmeyi çok seviyorum. Her taraf kırıntı. En sevdiğim an geldi. Yemek sonrası söylenecek Ladino şarkılar. Benim için ilahi! Un kavretiko. Hep beraber söylerken, birden iş kızışıyor. Daha da süratli söylemeye başlıyoruz. Sanki bir yarıştayız. Yanılanı oyundan atacaklar sanıyorum  ve bu lisana o yaşta dönmeyen dilimi döndürmeye çalışıyorum, ne güzel eğleniyoruz. Çok çok mutluyum.

Bir ilahi daha var. Ensupyense i entendyense. En sevdiğim satırları da, “mueve mezes de la prenyada” derken annem kalkıp hamile taklidi yapıyor, ayy ben de yapacağım. Ya kuatro madres de Yisrael! Herkes birbirine dört parmağını gösteriyor. Dyez komandamyentoz de la ley, coştukça daha da coşuyoruz. Yine bir yarış halindeyiz. Kuzenlerim, abim, ben. Her birimiz
küçüğüz ama hiç birimiz masadan kalkmıyoruz. Hiç acelemiz yok. Zaten hepimiz en son tatlıyı bekliyoruz. Tezpişti mi tişpişti mi ne ? Ama çok güzel. Onu da yesek oynayıp kuduracağız da, nerede?

Salon dediğimiz yer soğuk; bu yüzden masa antrede kurulu. Antre mi? 12 metrekare bir yer. O kadar kişi. Yandaki odada bir kanepe ve bir yatak. Benim gözüm o odada yapılacak olan yer yatağında. Çünkü yer tahta değil. Zıpladığımda aşağıdakileri rahatsız etmeyeceğim tek yer. Ama bir ihtimal daha, orada abimle dayım yatacak galiba. Ben anneannemle salondaki yatakta. Off yine zıplayamayacağım. Olsun, anneannem çok güzel hikayeler anlatıyor valla. Gerçi aynı hikayeyi beğendiğimi söyleyince, dördüncü kere anlatmıyor. Bozuluyorum. Beyaz atlı prens masalı. Onun yerine başka bir tane uyduruyor. Hepsi de İspanyolca. Gel de anla. Öbürünü anlıyordum ne güzel.

“Ya gramama, tamam hadi uyuyalım.” Ben duvar tarafındayım. Kolçayı (yorgan) duvara sıkıştıracağım birazcık. En son bir de kadifeden kesesi şarkısı. Tamaaam. Bon nuit, buenas nocez, layla tov. (bildiklerim bu kadardı)

Benim aklım içerde. Abim yer yatağını kapmış. Kuzenimle zıplıyorlar. Kalkamam ayıp, gramamam rahatsız olur. Of offfff.

Sabah oldu. Kahvaltı saati. Ne güzel bir kek. Ceviz dolu. Bol şekerli çay ve kek veya matsa. Ama bu şarope denen şey çok içimi bayıyor. İstemem.

Benim aklım bu akşamki rauntta. Agada, ilahilerim, belki bu sefer yer yatağı benim. I Ih . Maalesef .

Seneler geçti. Artık yer yatağı yok. Ama hala Agada’yı dört gözle bekliyorum. Bu kez bitmesini değil, uzun sürmesini istiyorum.
Abimle göz göze geliyoruz. Anlıyor beni. Hemen ya bir tercüme ya da konu hakkında bir yorum var. Çocuklar ilgiyle bitmesini beklerken, kafalarını boş tabaklara yatırıyorlar. “Hadii”gibilerinden. Ama yarış zevkini onlara da aşıladık. En sonda ilahileri (bana göre hala öyle) söylerken uyum sağlamak için, yanlış yapmamak için onlar da bir uğraşıyorlar ki, görmeye değer.

Gözlerim aile büyüklerini yine arayacak bu yıl da. Onlar olmasa da büyükbabamdan kalan Agada kitabı, anneannemden almirez (havan); daha doğrusu küçüklüğümün yadigarları.

Geçtiğimiz bir kaç yıl önce titreyen elleriyle o eski kitabı tutan ve bize eşlik etmeye calışan babacım bizi yukarıdan izleyecek, ama yine bizimle olacak, biliyorum. Ve onun bize öğrettiği makam yine abim tarafından seslendirilecek. Gözlerim yaşarırken ben de eşlik edeceğim. Şu an hissettiklerim böyle.

Hag Pesah Sameah
Umut ve sevgiyle!