1950’lerde doğduğu Mexico City’de büyürken, Myriam’ın yaşadığı Moscona ailesinin evi farklı dillerden seslerle doluydu.
Moscona’nın anadili İspanyolca ama okulda İbranice de öğrendi.
Ebeveynleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgaristan’dan göçen ve Mexico City’ye yerleşen Yahudilerdi.
“Kendi aralarında Bulgarca konuşurlardı, anneanne ile Ladino ve ayrıca İspanyolca konuşurlardı” diyor Moscona.
“Annem bir opera sanatçısıydı; bu yüzden mükemmel İngilizce, mükemmel Almanca, mükemmel İtalyanca konuşurdu.”
Ama Avrupalı yetişkinliklerle çevrili küçük Latin Amerikalı kızın en çok dikkatini çeken dil, Judeo-Espanyol olarak da bilinen Ladino’ydu.
Ladino, Meksika’daki ailesine katılan anneanne ve dedesi tarafından konuşuluyordu.
Ladino, 1400’lerde İspanya’dan kovulan Sefarad Yahudileriyle birlikte Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerine yolculuk etti. Sefarad Yahudileri Ladino’yu Yunanistan, Sırbistan ve Tunus gibi ülkelerde canlı tuttu.
Ladino modern İspanyolca’ya çok benziyor fakat başka bir dönemin kelimelerine ve yazılış şekline sahip.
“Çocukluklarından beri kendileriyle birlikte hayatta olan o tuhaf dili konuşuyorlardı. Bu dil İspanya’da 500 yıl önceki hayattan bir mirastı” diyor Moscona.
Büyüklerinin dili, gelenekleri ve dini Moscona’yı meraklandırmıştı, özellikle anneanne ve dedesini genç yaşta kaybedince.
Babası da kısa süre sonra, Moscona 8 yaşındayken öldü ve annesi de kendisi henüz 20 yaşındayken vefat etti.
Daha ileri yaşlarındayken; bir gazeteci, yazar ve şair olarak Moscona, ailesinin kökleri ve diliyle ilgili araştırmalar yaptı ve 2006’da Bulgaristan’a yolculuk etme şansı buldu.
Ladino konuşan toplumlarla tanıştı, kırsal bölgeyi keşfe çıktı ve anneanne dedesinin ve ebeveynlerinin eski evlerini aradı.
“Yaptığım en güzel yolculuk değildi ama en duygusalıydı” diyor.
Mexico City’ye döndüğünde, Moscona kendi hayatından esinlenmiş bir kitap yazmaya karar verdi, fakat bu kitap bir biyografi değil.
Moscona, bu küçük kız ve onun ilginç akrabalarının hikayesinin, insanların kendi dillerine, kültürlerine ve dinlerine rağmen nasıl birbirinden farklı olmaktan çok benzer olduklarını göstereceğini umuyor.
Moscona, diğer bir hedefin ise daha az insanın yeni kuşaklara iletmesiyle düşüşe geçen bir dil üzerinde dikkat toplamak diyor.
“Benim hissettiğim ateşin sönmekte olduğuydu ve bu ateş için bir hatıra bırakmak için bir şeyler yapmak zorundaydım” diyor.
Moscona’nın kitabının adı Ladino’da “Tela de Sevoya”, bu modern İspanyolca’da “Tela de Cebolla” ve İngilizce’ye “Onioncloth” olarak çevrildi.
“Yapmasını bildiğim tek şey yazmak; bu yüzden istediğim, bu dilden bir hatıra bırakmak” diyor.
Myriam Moscona, kendi köklerine ve büyüklerinin diline odaklanıyor: Judeo-Espanyol olarak da bilinen Ladino.
Kaynak: Arizona Public Media, Tony Paniagua
Çeviri: Selin Toledo
1950’lerde doğduğu Mexico City’de büyürken, Myriam’ın yaşadığı Moscona ailesinin evi farklı dillerden seslerle doluydu.
Moscona’nın anadili İspanyolca ama okulda İbranice de öğrendi.
Ebeveynleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgaristan’dan göçen ve Mexico City’ye yerleşen Yahudilerdi.
“Kendi aralarında Bulgarca konuşurlardı, anneanne ile Ladino ve ayrıca İspanyolca konuşurlardı” diyor Moscona.
“Annem bir opera sanatçısıydı; bu yüzden mükemmel İngilizce, mükemmel Almanca, mükemmel İtalyanca konuşurdu.”
Ama Avrupalı yetişkinliklerle çevrili küçük Latin Amerikalı kızın en çok dikkatini çeken dil, Judeo-Espanyol olarak da bilinen Ladino’ydu.
Ladino, Meksika’daki ailesine katılan anneanne ve dedesi tarafından konuşuluyordu.
Ladino, 1400’lerde İspanya’dan kovulan Sefarad Yahudileriyle birlikte Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerine yolculuk etti. Sefarad Yahudileri Ladino’yu Yunanistan, Sırbistan ve Tunus gibi ülkelerde canlı tuttu.
Ladino modern İspanyolca’ya çok benziyor fakat başka bir dönemin kelimelerine ve yazılış şekline sahip.
“Çocukluklarından beri kendileriyle birlikte hayatta olan o tuhaf dili konuşuyorlardı. Bu dil İspanya’da 500 yıl önceki hayattan bir mirastı” diyor Moscona.
Büyüklerinin dili, gelenekleri ve dini Moscona’yı meraklandırmıştı, özellikle anneanne ve dedesini genç yaşta kaybedince.
Babası da kısa süre sonra, Moscona 8 yaşındayken öldü ve annesi de kendisi henüz 20 yaşındayken vefat etti.
Daha ileri yaşlarındayken; bir gazeteci, yazar ve şair olarak Moscona, ailesinin kökleri ve diliyle ilgili araştırmalar yaptı ve 2006’da Bulgaristan’a yolculuk etme şansı buldu.
Ladino konuşan toplumlarla tanıştı, kırsal bölgeyi keşfe çıktı ve anneanne dedesinin ve ebeveynlerinin eski evlerini aradı.
“Yaptığım en güzel yolculuk değildi ama en duygusalıydı” diyor.
Mexico City’ye döndüğünde, Moscona kendi hayatından esinlenmiş bir kitap yazmaya karar verdi, fakat bu kitap bir biyografi değil.
Moscona, bu küçük kız ve onun ilginç akrabalarının hikayesinin, insanların kendi dillerine, kültürlerine ve dinlerine rağmen nasıl birbirinden farklı olmaktan çok benzer olduklarını göstereceğini umuyor.
Moscona, diğer bir hedefin ise daha az insanın yeni kuşaklara iletmesiyle düşüşe geçen bir dil üzerinde dikkat toplamak diyor.
“Benim hissettiğim ateşin sönmekte olduğuydu ve bu ateş için bir hatıra bırakmak için bir şeyler yapmak zorundaydım” diyor.
Moscona’nın kitabının adı Ladino’da “Tela de Sevoya”, bu modern İspanyolca’da “Tela de Cebolla” ve İngilizce’ye “Onioncloth” olarak çevrildi.
“Yapmasını bildiğim tek şey yazmak; bu yüzden istediğim, bu dilden bir hatıra bırakmak” diyor.
Paylaş: