Dedemin aldığı, ağzımı kıpkırmızı boyayan horoz şekeri, Sabetay’ın fırınından aldığımız beyaz pamuk iplikle bağlanmış 5-6 Çanakkale simidi hâlâ gözlerimin önündedir.
Tahtadan yapılmış küçücük zarif tabelaları vardı dükkânların. Kumaşçı Avram, Doktor Moiz, David Kohen, Kuyumcu Alber… Tabelalardaki isimleri hâlâ hatırlarım. Çarşının büyük kısmını Yahudi esnaf oluştururdu. Havraları ve yaşadıkları mahalle de çarşının çok yakınındaydı.
İzmir’e taşındıktan sonra dedemin yerini babam, Çanakkale çarşısının yerini de Kemeraltı aldı. Ben yetişememiştim ama İzmir’de Mezarlıkbaşı ve çevresinde yoğun olarak yaşadıkları 1950’lere kadar, çarşısıyla, havralarıyla ve hele hele alışverişin kalbi Havra Sokağı’yla aynı Çanakkale’deki gibi kendilerine özgü bir yaşam oluşturmuşlar bu bölgede bizim Yahudi dostlarımız.
O dönemin Havra Sokağı’nda tezgâhlar çoğunlukla Yahudilere aitmiş. İzmir’in her rengi orada buluşurmuş. Yahudinin, Türkün, Rumun, Ermeninin, Levantenin kaynaşma yeriymiş Havra Sokağı.
1948’de İsrail’in kuruluşunun ardından yaşanan göçler nedeniyle Havra Sokağı Yahudi esnafını kaybetti, onların yerini Türk esnaf aldı ama hareketliliğini hiç kaybetmedi.
Romanlara konu olmuş
Yılların usta gazetecisi Gürkan Ertaç, 1960 ve 70’li yılların Havra Sokağı’yla ilgili anılarını “Altan Manisalı ve Ömer Beşe (helva imalatı) Havra Sokağı’nın ünlü firmalarıydı. Eskiden İzmir’de nalın ticareti de hayli önemliydi. Havra Sokağı’nda nalıncı Ahmet Erdoğan nalın satar, oğlu Yalçın Erdoğan da nalın çakardı. Konyalı Hasan Tugan, oğlu Oktay, Tenekeci Sabri, Kristal Kasap Selahattin ve şarküteri mamullerinin hasını satan Edip Tepeli de Havra Sokağı’nın önemli uğrak yerleriydi” sözleriyle anlatmış.
Bugün farklı mı sanki Havra Sokağı? Tenekeciler, nalıncılar belki kalmadı ama cıvıl cıvıl balıkçılar, peynirciler, kasaplar ve rengârenk manav tezgâhları sokağın rengine renk katmaya devam ediyor.
Romanlara da konu olmuş bizim Havra Sokağımız…
Yüz yüze olmasa da sosyal medya üzerinden tanış olduğumuz İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Selin Süar Oral kaleme almış ‘Havra Sokağı’ adlı romanı. Okuyucularından büyük övgüler alan romanda Serdar’ın Havra Sokağı’nda kiraladığı evde bulduğu şiirler ve mektuplar üzerinden İzmir’in işgal günlerinde bir Musevi ile Müslüman genç arasındaki aşk ve çevresinde yaşanan olaylar anlatılıyor. Havra Sokağı, okunacak kitaplar listenizde mutlaka yer almalı. Selin Süar Oral’ın kitabını okuduktan sonra ayaklarınız sizi Havra Sokağı’na doğru çekecek, emin olun.
Buraya kişisel notumuzu düşelim… Sokak içindeki ve yakın çevredeki tarihi yapıların biten ya da proje aşamasındaki restorasyon çalışmaları, kentin geleceğine dair umutlarımızı artırıyor.
Çokkültürlülüğümüzün belgesi olan Havra Sokağı gibi zenginliklerimizin hiç eksilmemesi dileğiyle…
Çanakkale Cuma Pazarı ve çarşı alışverişlerimiz, çocukluğumun en güzel anılarındandır…
Kaynak: Milliyet, Altan Altın
Dedemin aldığı, ağzımı kıpkırmızı boyayan horoz şekeri, Sabetay’ın fırınından aldığımız beyaz pamuk iplikle bağlanmış 5-6 Çanakkale simidi hâlâ gözlerimin önündedir.
Tahtadan yapılmış küçücük zarif tabelaları vardı dükkânların. Kumaşçı Avram, Doktor Moiz, David Kohen, Kuyumcu Alber… Tabelalardaki isimleri hâlâ hatırlarım. Çarşının büyük kısmını Yahudi esnaf oluştururdu. Havraları ve yaşadıkları mahalle de çarşının çok yakınındaydı.
İzmir’e taşındıktan sonra dedemin yerini babam, Çanakkale çarşısının yerini de Kemeraltı aldı. Ben yetişememiştim ama İzmir’de Mezarlıkbaşı ve çevresinde yoğun olarak yaşadıkları 1950’lere kadar, çarşısıyla, havralarıyla ve hele hele alışverişin kalbi Havra Sokağı’yla aynı Çanakkale’deki gibi kendilerine özgü bir yaşam oluşturmuşlar bu bölgede bizim Yahudi dostlarımız.
O dönemin Havra Sokağı’nda tezgâhlar çoğunlukla Yahudilere aitmiş. İzmir’in her rengi orada buluşurmuş. Yahudinin, Türkün, Rumun, Ermeninin, Levantenin kaynaşma yeriymiş Havra Sokağı.
1948’de İsrail’in kuruluşunun ardından yaşanan göçler nedeniyle Havra Sokağı Yahudi esnafını kaybetti, onların yerini Türk esnaf aldı ama hareketliliğini hiç kaybetmedi.
Romanlara konu olmuş
Yılların usta gazetecisi Gürkan Ertaç, 1960 ve 70’li yılların Havra Sokağı’yla ilgili anılarını “Altan Manisalı ve Ömer Beşe (helva imalatı) Havra Sokağı’nın ünlü firmalarıydı. Eskiden İzmir’de nalın ticareti de hayli önemliydi. Havra Sokağı’nda nalıncı Ahmet Erdoğan nalın satar, oğlu Yalçın Erdoğan da nalın çakardı. Konyalı Hasan Tugan, oğlu Oktay, Tenekeci Sabri, Kristal Kasap Selahattin ve şarküteri mamullerinin hasını satan Edip Tepeli de Havra Sokağı’nın önemli uğrak yerleriydi” sözleriyle anlatmış.
Bugün farklı mı sanki Havra Sokağı? Tenekeciler, nalıncılar belki kalmadı ama cıvıl cıvıl balıkçılar, peynirciler, kasaplar ve rengârenk manav tezgâhları sokağın rengine renk katmaya devam ediyor.
Romanlara da konu olmuş bizim Havra Sokağımız…
Yüz yüze olmasa da sosyal medya üzerinden tanış olduğumuz İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Selin Süar Oral kaleme almış ‘Havra Sokağı’ adlı romanı. Okuyucularından büyük övgüler alan romanda Serdar’ın Havra Sokağı’nda kiraladığı evde bulduğu şiirler ve mektuplar üzerinden İzmir’in işgal günlerinde bir Musevi ile Müslüman genç arasındaki aşk ve çevresinde yaşanan olaylar anlatılıyor. Havra Sokağı, okunacak kitaplar listenizde mutlaka yer almalı. Selin Süar Oral’ın kitabını okuduktan sonra ayaklarınız sizi Havra Sokağı’na doğru çekecek, emin olun.
Buraya kişisel notumuzu düşelim… Sokak içindeki ve yakın çevredeki tarihi yapıların biten ya da proje aşamasındaki restorasyon çalışmaları, kentin geleceğine dair umutlarımızı artırıyor.
Çokkültürlülüğümüzün belgesi olan Havra Sokağı gibi zenginliklerimizin hiç eksilmemesi dileğiyle…
Paylaş: