Kaynak: Agos, Ohannes Kılıçdağı
Bu ülkede nesiller bu sözle, daha doğrusu bu yalanla büyüdü. O kadar çok tekrar edildi ki, insanlar inandı. Halbuki, bir sorunu çözmenin ilk aşaması o sorunun varlığını kabul etmek ve onu doğru biçimde tanımlamaktır. O ilk adımı atmadan sorun çözülmez. Türkiye’de ırkçılığın kitabının her gün yeniden yazıldığını fark etmeden ilerlenemez.
İlk yapılması gerekenlerden biri sanırım, ırkçılığın sadece derisinin rengi farklı olanlara karşı bir düşünce ve takınılan bir tavır olmadığını anlamaktır. Irkçılık, hedefini farklı gruplar arasından belirleyebilir ve kimi durumlarda spesifik bir ırkçılık kendine özgü bir isim taşıyabilir. Örneğin, anti-semitizm, yani Yahudi olan her şeye kategorik olarak karşı olmak, Yahudilik hakkında hurafeler uydurmak, ırkçılıktır. Türkiye’de de anti-semitizmin daniskası olagelmiştir, hâlâ da vardır. Benzer şekilde, Hıristiyanofobi de ırkçılıktır ve Türkiye’de yaygındır. Bir belgesel çekimi için Kayseri’ye bir burca asılan ‘Bizans’ bayrağında haç var diye, ahalinin kaleyi muhasaraya ve fethe kalktığını daha unutmadık. Burası, televizyonda gösterilen filmlerde insanların boynundaki haçın buzlandığı bir ülke, ötesi var mı? Hıristiyanlar ve Yahudilerin nüfusu binde birin altına düşmüşken “Özgürlük var”, “Her vatandaşımız eşittir” açıklamaları yapmak kolay. Peki var mı bu grupları yaşatmak, kimlik ve kültürlerini korumak, sayılarını artırmak için bir planınız, pozitif ayrımcılık programınız? (Bunu okuyan devlet yetkilisi olursa eminim gülmekten katılır, “Bizim derdimiz ne, herifçioğlu ne soruyor” diye.)
Irkçılık, geçen haftaki yazıda da tartıştığımız gibi ‘Suriyeliler’ meselesinde de kendini açıkça gösteriyor. O kadar ki, sosyal medyada kendisi bizzat banal bir demagog olan Süleyman Soylu’nun Suriyeliler hakkındaki pozitif amaçla söylediği sözlere bile infialle karşı çıkan var. Bu gibi durumlar bize bir kere daha gösteriyor ki ırkçılık çok kolay besleyip büyüteceğiniz ama bir noktadan sonra kontrol edemeyeceğiniz bir canavardır. O güruh yeterince kalabalık olduğuna inanırsa, kendiyle aynı istikamette düşünen ama yeterince radikal bulmadıklarını dahi ezer geçer.
Türkiye’de bırakın ırkçılığın olmamasını, ne kadar yaygın olduğunu anlamak için www.nefretsoylemi.org sitesini takip edebilirsiniz. Özellikle medyadaki ırkçı, ayrımcı ifadeleri derleyen bu site bile Türkiye’de ırkçılığın çok yaygın olduğunu tek başına göstermeye yeter. Tabii, günlük hayattaki nefret söylemi ve ırkçılık örneklerinin medyadaki örnekler gibi düzenli şekilde kayda alınması zor. Fakat, toplum düzeyinde de alttan alta belki yüzyıllardır çalışan bir kayıt mekanizması var aslında, o da atasözleri ve deyimler. Bunlar, toplumun belli kesimlere bakışını net biçimde gösteren örneklerle dolu. Herkesin istisnasız bu gibi sözleri doğru bulması gerekmiyor ama bu tip ırkçı ayrımcı sözler kabul görüp, onlarca belki yüzyıllar boyunca dilde yaşayabiliyor, mesele bu. Oraya baktığımızda da farklı gruplara karşı ırkçı ifadeler bulmak mümkün. Birkaç tane saymak gerekirse, benim aklıma ilk olarak “Anladımsa Arap olayım” deyimi geliyor. Buradaki ‘Arap’ sözü, sanırım millet olarak Arapları değil, derisinin rengi siyah olanları kastediyor, ama sonuçta ırkçı bir söz. Bilmem açıklamaya gerek var mı ama açıkça, Arap olmayı kötü bir şey olarak konumlandırıyor, “Yalan söylüyorsam o kötü şey başıma gelsin” diyen bir söz. ‘Arap’lı ama bu sefer millet olarak Arapları kasteden ırkçı bir deyim ise “Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü”dür.
Irkçı sözlerin ‘gâvur’lu versiyonları bayağı fazla. “Gâvurdan vefa zehirden şifa beklenmez”, “Gâvura iyilik yaramaz”, “Gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını sallar”, “Domuzdan post, gâvurdan dost olmaz”… Buradaki ‘gâvur’, ecnebileri de kapsar ama daha ziyade, Ermeniler de dahil yerli Hıristiyanlar için kullanılır. Ermeniler ve Yahudilere aynı anda ‘vuran’ bir örnek de, “Ermeni’de irfan, Yahudi’de pehlivan bulunmaz.”
Çingeneler için ise başlıbaşına “çingenelik yapmak” diye, olumsuz manada kullanılan bir söz var. Açgözlülük, tamahkârlık, yırtıklık, yaygara yapanlar için kullanılıyor. “Çingene’ye beylik vermişler, önce babasını asmış” da hemen akla gelen başka bir örnek.
Örnekler çoğaltılabilir ama sanırım yeterince anlaşılmıştır. Bu deyimleri üreten bir yapının ırkçı olmaması mümkün değildir. Üstelik, görüldüğü gibi, bir değil birçok gruba karşı ırkçı deyimler mevcut. Kürtlere dair olanlara hiç değinmedim bile. Tekrar etmek gerekirse, bunlar istisnasız herkesin ırkçı olduğu anlamına gelmez ama ırkçılığın var olduğu anlamına gelir. Fakat, ırkçılığıyla ‘övünen’ nispeten küçük bir kesim dışında, ırkçılar ırkçı olduklarını kabul etmezler. Yani, ırkçılar genellikle ‘kendini bilmez’ olur. Siz bildirmekten çekinmeyin.
[…] http://www.avlaremoz.com/2019/01/15/turkiyede-irkcilik-yoktur/ […]