Shalom Shabazi’yla ilgili yeni bir belgesel Yemen Yahudilerinin en büyük şairine dair mutlak bir doğru bulmaya çalışmıyor. Onun yerine birçok ilginç, akademik bakış açısı sunuyor. Sonuç, daha önce İsrail sinemasında görülmemiş bir Yemen deneyimi.
Kaynak: Haaretz, 10 Ekim 2018
Çeviren: Nesi Altaras
“Gerçek şu ki Yemen Yahudilerinin milli aklında Shalom Shabazi’nin şahsiyeti es geçildi ve olağanüstü bir karakter yaratıldı. Bu karakter kişisel ve tarihi detaylardan bağımsız, popular inançlar ve ruhani liderlerin efsaneler, ile yaratıldı.”
Bu cümleleri yazan Yemen Yahudiliği uzmanı Yosef Yuval Tobi, “Mori: Shabazi’nin Bilmecesi” adlı yeni belgesel filmin başında konuşuyor ve yönetmen Israela Shaer Meoded’i uyarıyor. Uyarısı şu: eğer Shabazi’nin karakteri filmde yanlış ifade edilirse sorumluluk yönetmene aittir.
Hemen ardından, bir başka uzman, Tom Fogel, 55 dakikalık İbranice filmin başında bunun Shabazi’nin hayatı üzerine bir alternatif bakış veya uyarlama olduğunu söyleyen bir ibare olmasını teklif ediyor. Fogel da toplumu için efsane, simge ve aziz gibi olan bu şairin karakterini küçümsemekten korkuyor.
Ancak yönetmen uzmanların uyarılarını umursamıyor. Filmde bazı gerçekleri sorgulamayı, Shabazi’nin hayatıyla ve şiiriyle ilgili farklı anlatılar ve değişik okumalar göstermeyi seçmiş. Sonunda ortaya çıkan iş bir toplumun ve bir şairin hikayesini şiir, müzik ve hareket üzerinden, İsrail’den ve Yemen’e gidip gelen bir ağ içinde anlatıyor.
Shalom Shabazi 1619’da güneybatı Yemen’deki Ta’izz şehrine yakın küçük bir köy olan Najd al-Walid’de doğdu. Asıl soyadı “Mashta” idi ve “Shabazi” ismini yetişkin olarak yaşadığı Shabaz kentinden aldı. Hayatının ilk yılları ülkenin Yahudileri için zor bir döneme denk geldi: hükmeden Osmanlılarla isyankat Yemenliler 1635’e kadar savaş halindeydi. 1635’te Türkler sonunda püskürtüldü. Shabazi bundan dolayı yetim kaldı, fakir ve yalnız bir varlık sürdürdü. Bu deneyimlerin yankıları eserlerinde hissediliyor.
Mali sıkıntılarına rağmen Shabazi tüm Yahudi geleneklerini kapsayan derin bir din eğitimi aldı. Yahudi bilgeliğinin mihenk taşları olan üç dilde olağanüstü beceri elde etti: İbranice, Aramice ve Yahudi Arapçası (Judeo-Arapça). Bunların üstüne klasik Arapça’da da uzmanlaştı. Bu diller eserlerinin altında yatan çok-kültürlü mozaiğinin temelini oluşturdu.
Sharazi gençliğinden beri şair ruhluydu. Yahudi dini üzerine çalışmalarını yürütürken şiir ruhani aktivitelerinin merkezini oluşturdu ve şiir üzerinden yaratıcılığını gösterdi. İbranice ve Arapça yazılan (sonra İbranice’ye çevirilen) 850 şiiri önümüzdeki sene Prof. Tobi’nin yönetimiyle akademik bir yayın olarak basılacak.
Shabazi’nin hayatındaki katmanlı hikayeler filmde röportaj verenlerin sözlerinden anlaşılıyor. Shaer Meoded tek bir öykü anlatmamayı seçti: konuşmacıların sayısı kadar öykünün versiyonu var. Mesela, Yahudi araştımaları uzmanı Bat-Zion Eraqi Klorman Shabazi’nin üç çocuğu olduğunu söylerken, şair Tuvia Sulami dört diyor. Sulami’ye göre Shabazi’nin babası doğal sebepleri ölmüş, fakat şarkıcı ve Inbal dans topluluğu eski üyesi Lea Avraham babanın genç oğlunun önünde işkence edilerek öldürüldüğünü söylüyor. Biyografik bilgilerdeki bu farklılıklar o dönemden kalan Shabazi’yle hiç yazılı kaynak olmamasından dolayı. Elimizdeki az bilgi nesilden nesile hikayelerle geçen kırıntılardan ve şiirlerinde bulunan detaylardan geliyor.
Görüşmecilerden gelen değişik seslerin farklılığı yönetmenin şiirlere olan farklı yorumlarından da görülüyor. Örneğin, “Ayelet Chen” (Zarif Ceylan) şiiri Lea Avraham, edebiyatçı Galili Shahar ve şair Almong Behar’a göre bir erkek ve bir kadın arasında bir aşk olarak okunabilir. Öte yandan, şiir Yahudi mistikliğindeki Shekhinah yani “ulu varlığa” ve kutsal topraklara olan aşk olarak da okunabilir. [Bu mistik aşk tasavvuf şiirindeki, özellikle Yunus Emre’nin eserlerinde görülen Allah aşkı ve fenafillaha ulaşma çabasına benzer] Yemen şiiri uzmanı Yehuda Amir ve modern İbranice uzmanı Uri Melamed bu okumayı destekliyor. Film bu ikisi arasında bir seçim yapmıyor. Aksine, farklı yaş, dindarlık, cinsiyet ve uzmanlığı olan konuşmacılar arasında bilerek gerginlik ve tartışma yaratıyor.
Filmde görülen katılımcıların çoğu Yemen doğumlu veya Yemen doğumlu ebeveynlerin çocuğu. Konuşmacılar, yönetmenin filmde yarattığı Yemenli toplumunun sadece bir kısmı ve bu topluluk üzerinden izleyiciyi zaman makinesiyle belirli bir yere geri götürüyor.
Bu topluluk konuşmacıların dillerinden anlaşılıyor. Seslerinde birçok [Avrupa kökenli İsraillilerin kullanmadığı] boğazdan gelen telaffuzlar var ve kültürel varlıklarına bağlanmış Arapçanın etkileri var. Filmin içine örülmüş olan müzik dilin dışında etkileyici sesler de getiriyor. Bu etki özellikle Yemen Yahudi müziğinin alametifarikası olan metal davullardan geliyor. Sonuç, görsel öğelerle beraber, manzaraların ve insanların fotoğraf ve klipleriyle beraber, daha önce İsrail sinemasında görülmemiş bir Doğu deneyimi ve özellikle Yemen odaklı bir deneyim.
Film Shalom Shabazi’nin hayat hikayesinden yola çıksa da ortalarda Yemen Yahudi toplumunda şiirin yerine daha genel bir bakış gösteriyor. Bu tematik genişleme yönetmenin kişisel ilgisini gösteriyor. Filme, onun 2009 yapımı “Kraliçe Khantarisha” filmine bir devam niteliği veriyor. O filmde yönetmen Yemen’de kadın şiiri bağlamında İbranice şair Bracha Serri ve söz yazarı Naomi Amrani’yi işlemişti. Yeni filminde yönetmen Shaer Meodod erkek şiiriyle ilgileniyor. Shabazi’nin külliyatı üzerinden ruhani şiirden sürgüne kadar dini, Yahudi hayatını ve bayramlarını anlatan şiirlerin yaratıcı çeşitliliğini gösteriyor.
Sosyal ve tarihi olayları konu alan şiirler filmin merkezinde. Bunlarda bazıları Shabazi’nin hayatına dair detayları ortaya çıkaran şiirler. Diğerleri ise daha geniş tarihi olaylara değiniyor. Mesela 17. Yüzyılda kendini Mesih ilan eden Sabatay Sevi’nin Yemen’deki etkisini veya 1679’da Yemen Yahudilerinin kurak Mawza bölgesine olan travmatik sürgünlerini konu alan şiirler.
Şiirin Yemen Yahudiliğindeki kuvveti filmden belli oluyor. Şiir iyileşme ve hayatın zor gerçeklerinden bir kaçış olarak toplumda yer buluyor. Ruhani kurtuluş veya gerçekliği değiştirmeyi hedefleyebilir. Shabazi şiirlerini tüm toplumu için yazdı, sadece eğitimli haham eliti için değil. Bundan dolayı toplumun genel kültürünün parçası oldu, sınıf sınırlarını aştı. Hem besteleri yapıldı hem bu şiirlerden yapılan şarkılara dans edildi. Bu nokta “Mori: Shabazi’nin Bilmecesi”nde yazı, müzik ve hareketin birlikteliğiyle seyirciye iletiliyor. Lea Avraham bu birlikteliği şöyle açıklıyor: “duyduğum, okuyup anladığım şeyler arasındaki bağlantıyı hissediyorum. İçimdeki bir melodi üzerinden duyuyorum ve başka deneyimlerle açıklıyorum.” Tom Fogel bu olayı özetlemek için “melodinin ve yazının vücuda baskılanışı” diyor. Görsel olarak şiirler Shabazi’nin elyazmalarında veya kopya yazarlarının elinden gösteriliyor. Üstüne yakın zamanda kaybettiğimiz İsrailli şarkıcı Ofra Haza ve arşivlerden bulunanYemen ve İsrail’de dansçıları ekleniyor.
Görsel zorluklar
Shaer Meoded görselleri yaratırken tabi ki zorluk çekti çünkü amacı 400 sene önceki bir dönemi ve o dönemden bir insanın hayatını ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ancak bu zorluğu başarıyla aşıyor ve Shabazi’nin elyazmalarını kullanarak muhteşem bir görsel üretiyor. Son yüzyıldan Yemen’den arşiv fotoğraflar ve filmler de izleyiciyi Yemenli bir ortama taşıyor. Bu görüntüler çeşitlilik içeren bir yer yaratıyor: Shabazi’nin ömründe olmayan köyler oluşuyor ve geleneksel Yemen toplumunun değişim ve gelişim yaşadığını gösteriyor.
“Shalom Shabazi”nin n sorunlu görsel öğeleri araya serpiştirilmiş Yemen Yahudilerinin portreleri; erkek, kadın, ve çocuklar isim ve bağlam olmadan sunuluyor. Bu, küratör Guy Raz’ın 2012’de açılan “Bir Yemenli Portresi” adlı fotoğraf sergisine yapılan eleştirileri hatırlatıyor. Orada da resimler kimlik bilgisi olmadan sunulmuştu. Bazılarına göre bu isimsizleştirme çabası Batı’nın Doğu üzerinde hissettiği üstünlüğü veya daha açıkça sömürgeci işgalcinin üstünlüğünü gözler önüne seriyor.
Shaer Meoded’in bu seçimi nasıl açıklanabilir? Batılı bakış açısından gelen bir şey mi yoksa cevap filmin ve yapımcının sosyal ve kültürel bağlamıyla ilgili olabilir mi? Maalesef çağdaş Yemenli sanatçıların eserlerine hiç yer verilmemiş. Görsel sanatçı Leor Grady veya dansçı Evyatar Said’in Yemen’i canlandıran eserleri önemli katkı sağlayabilirdi.
Shabazi ve şiirleri Yair Qedar’in “İbraniler” serisinde öne çıkıyor. “Mori: Shabazi’nin Bilmecesi” de bu serinin bir parçası. Qedar’ın projesi önemli edebi ve kültürel şahsiyetlerin biyografik belgeselleri üzerine kurulu. Filmlerin çoğu son yüzyılda İbranice yazan Avrupa kökenli insanlarla ilgili. (Buna bir istisna “Kara Bal,” o film en önemli Yiddish şairlerden biri olan Abraham Sutzkever’in hayatını ve eserlerini konu alıyor.) Shabazi belgeseli kapsama alanını 400 sene önce yaşayan, başka Yahudi dillerinde veya yaşadıkları yerin çoğunluk dilinde (Shabazi için Arapça) yazan yazarlara genişletiyor. Bu film Qedar’ın serisinde olan, 20. Yüzyıl Faslı ruhani şair Rabbi David Buzaglo’yu konu alan 2015 filmine (“Aşklar Şarkısı,” yön. Rafael Balulu) ve Balulu’nun şu an üzerinde çalıştığı Mısır doğumlu İsrailli romancı ve yazar Jacqueline Kahanoff’u konu olan filmine katılıyor.
Shabazi, Buzaglo ve Kahanoff gibi yaratıcı sanatçılar İbrani edebiyatının İslami ülkelerden yazarları da kapsamak için genişlemesi gerektiğini gösteriyor. Bu yazarlar Avrupalılardan farklı üsluplar, diller, tarihi ve kültürel bağlamlar kullandılar.
Shaer Meoded’in belgeseli Shabazi’nin şu sözleriyle bitiyor: “Sürgünümde ve azlığımda / acı gözyaşlarıyla dolup taşıyorum / ve kalbim ağrıyla parçalanıyor /Allah hastalıklarıma deva ol / ve merhamet göster bu değersiz vücuda, / yolunu kaybetmiş / ve bana deva olanlara kuvvet ver.” Bu sözler Yemen Yahudilerinin İsrail’in ilk yıllarındaki göçmen veya geçiş kamplarındaki resimlerin üstüne yansıtılıyor. Yönetmen burada Yemenli göçmenler için Yemen’e olan eski sürgününden de İsrail’e olan yeni sürgünden de kaçış veya kurtuluş olmadığının altını çiziyor. Yine de Shabazi’nin şiirlerinde bir umut ışığı görmemek mümkün değil. Bu şiirler cemaati birlikte tutan ve iyileştiren kelimelerin söz, müzik ve hareket bulduğu yer.
Shalom Shabazi’yla ilgili yeni bir belgesel Yemen Yahudilerinin en büyük şairine dair mutlak bir doğru bulmaya çalışmıyor. Onun yerine birçok ilginç, akademik bakış açısı sunuyor. Sonuç, daha önce İsrail sinemasında görülmemiş bir Yemen deneyimi.
Kaynak: Haaretz, 10 Ekim 2018
Çeviren: Nesi Altaras
Bu cümleleri yazan Yemen Yahudiliği uzmanı Yosef Yuval Tobi, “Mori: Shabazi’nin Bilmecesi” adlı yeni belgesel filmin başında konuşuyor ve yönetmen Israela Shaer Meoded’i uyarıyor. Uyarısı şu: eğer Shabazi’nin karakteri filmde yanlış ifade edilirse sorumluluk yönetmene aittir.
Hemen ardından, bir başka uzman, Tom Fogel, 55 dakikalık İbranice filmin başında bunun Shabazi’nin hayatı üzerine bir alternatif bakış veya uyarlama olduğunu söyleyen bir ibare olmasını teklif ediyor. Fogel da toplumu için efsane, simge ve aziz gibi olan bu şairin karakterini küçümsemekten korkuyor.
Ancak yönetmen uzmanların uyarılarını umursamıyor. Filmde bazı gerçekleri sorgulamayı, Shabazi’nin hayatıyla ve şiiriyle ilgili farklı anlatılar ve değişik okumalar göstermeyi seçmiş. Sonunda ortaya çıkan iş bir toplumun ve bir şairin hikayesini şiir, müzik ve hareket üzerinden, İsrail’den ve Yemen’e gidip gelen bir ağ içinde anlatıyor.
Shalom Shabazi 1619’da güneybatı Yemen’deki Ta’izz şehrine yakın küçük bir köy olan Najd al-Walid’de doğdu. Asıl soyadı “Mashta” idi ve “Shabazi” ismini yetişkin olarak yaşadığı Shabaz kentinden aldı. Hayatının ilk yılları ülkenin Yahudileri için zor bir döneme denk geldi: hükmeden Osmanlılarla isyankat Yemenliler 1635’e kadar savaş halindeydi. 1635’te Türkler sonunda püskürtüldü. Shabazi bundan dolayı yetim kaldı, fakir ve yalnız bir varlık sürdürdü. Bu deneyimlerin yankıları eserlerinde hissediliyor.
Mali sıkıntılarına rağmen Shabazi tüm Yahudi geleneklerini kapsayan derin bir din eğitimi aldı. Yahudi bilgeliğinin mihenk taşları olan üç dilde olağanüstü beceri elde etti: İbranice, Aramice ve Yahudi Arapçası (Judeo-Arapça). Bunların üstüne klasik Arapça’da da uzmanlaştı. Bu diller eserlerinin altında yatan çok-kültürlü mozaiğinin temelini oluşturdu.
Sharazi gençliğinden beri şair ruhluydu. Yahudi dini üzerine çalışmalarını yürütürken şiir ruhani aktivitelerinin merkezini oluşturdu ve şiir üzerinden yaratıcılığını gösterdi. İbranice ve Arapça yazılan (sonra İbranice’ye çevirilen) 850 şiiri önümüzdeki sene Prof. Tobi’nin yönetimiyle akademik bir yayın olarak basılacak.
Shabazi’nin hayatındaki katmanlı hikayeler filmde röportaj verenlerin sözlerinden anlaşılıyor. Shaer Meoded tek bir öykü anlatmamayı seçti: konuşmacıların sayısı kadar öykünün versiyonu var. Mesela, Yahudi araştımaları uzmanı Bat-Zion Eraqi Klorman Shabazi’nin üç çocuğu olduğunu söylerken, şair Tuvia Sulami dört diyor. Sulami’ye göre Shabazi’nin babası doğal sebepleri ölmüş, fakat şarkıcı ve Inbal dans topluluğu eski üyesi Lea Avraham babanın genç oğlunun önünde işkence edilerek öldürüldüğünü söylüyor. Biyografik bilgilerdeki bu farklılıklar o dönemden kalan Shabazi’yle hiç yazılı kaynak olmamasından dolayı. Elimizdeki az bilgi nesilden nesile hikayelerle geçen kırıntılardan ve şiirlerinde bulunan detaylardan geliyor.
Görüşmecilerden gelen değişik seslerin farklılığı yönetmenin şiirlere olan farklı yorumlarından da görülüyor. Örneğin, “Ayelet Chen” (Zarif Ceylan) şiiri Lea Avraham, edebiyatçı Galili Shahar ve şair Almong Behar’a göre bir erkek ve bir kadın arasında bir aşk olarak okunabilir. Öte yandan, şiir Yahudi mistikliğindeki Shekhinah yani “ulu varlığa” ve kutsal topraklara olan aşk olarak da okunabilir. [Bu mistik aşk tasavvuf şiirindeki, özellikle Yunus Emre’nin eserlerinde görülen Allah aşkı ve fenafillaha ulaşma çabasına benzer] Yemen şiiri uzmanı Yehuda Amir ve modern İbranice uzmanı Uri Melamed bu okumayı destekliyor. Film bu ikisi arasında bir seçim yapmıyor. Aksine, farklı yaş, dindarlık, cinsiyet ve uzmanlığı olan konuşmacılar arasında bilerek gerginlik ve tartışma yaratıyor.
Filmde görülen katılımcıların çoğu Yemen doğumlu veya Yemen doğumlu ebeveynlerin çocuğu. Konuşmacılar, yönetmenin filmde yarattığı Yemenli toplumunun sadece bir kısmı ve bu topluluk üzerinden izleyiciyi zaman makinesiyle belirli bir yere geri götürüyor.
Bu topluluk konuşmacıların dillerinden anlaşılıyor. Seslerinde birçok [Avrupa kökenli İsraillilerin kullanmadığı] boğazdan gelen telaffuzlar var ve kültürel varlıklarına bağlanmış Arapçanın etkileri var. Filmin içine örülmüş olan müzik dilin dışında etkileyici sesler de getiriyor. Bu etki özellikle Yemen Yahudi müziğinin alametifarikası olan metal davullardan geliyor. Sonuç, görsel öğelerle beraber, manzaraların ve insanların fotoğraf ve klipleriyle beraber, daha önce İsrail sinemasında görülmemiş bir Doğu deneyimi ve özellikle Yemen odaklı bir deneyim.
Film Shalom Shabazi’nin hayat hikayesinden yola çıksa da ortalarda Yemen Yahudi toplumunda şiirin yerine daha genel bir bakış gösteriyor. Bu tematik genişleme yönetmenin kişisel ilgisini gösteriyor. Filme, onun 2009 yapımı “Kraliçe Khantarisha” filmine bir devam niteliği veriyor. O filmde yönetmen Yemen’de kadın şiiri bağlamında İbranice şair Bracha Serri ve söz yazarı Naomi Amrani’yi işlemişti. Yeni filminde yönetmen Shaer Meodod erkek şiiriyle ilgileniyor. Shabazi’nin külliyatı üzerinden ruhani şiirden sürgüne kadar dini, Yahudi hayatını ve bayramlarını anlatan şiirlerin yaratıcı çeşitliliğini gösteriyor.
Sosyal ve tarihi olayları konu alan şiirler filmin merkezinde. Bunlarda bazıları Shabazi’nin hayatına dair detayları ortaya çıkaran şiirler. Diğerleri ise daha geniş tarihi olaylara değiniyor. Mesela 17. Yüzyılda kendini Mesih ilan eden Sabatay Sevi’nin Yemen’deki etkisini veya 1679’da Yemen Yahudilerinin kurak Mawza bölgesine olan travmatik sürgünlerini konu alan şiirler.
Şiirin Yemen Yahudiliğindeki kuvveti filmden belli oluyor. Şiir iyileşme ve hayatın zor gerçeklerinden bir kaçış olarak toplumda yer buluyor. Ruhani kurtuluş veya gerçekliği değiştirmeyi hedefleyebilir. Shabazi şiirlerini tüm toplumu için yazdı, sadece eğitimli haham eliti için değil. Bundan dolayı toplumun genel kültürünün parçası oldu, sınıf sınırlarını aştı. Hem besteleri yapıldı hem bu şiirlerden yapılan şarkılara dans edildi. Bu nokta “Mori: Shabazi’nin Bilmecesi”nde yazı, müzik ve hareketin birlikteliğiyle seyirciye iletiliyor. Lea Avraham bu birlikteliği şöyle açıklıyor: “duyduğum, okuyup anladığım şeyler arasındaki bağlantıyı hissediyorum. İçimdeki bir melodi üzerinden duyuyorum ve başka deneyimlerle açıklıyorum.” Tom Fogel bu olayı özetlemek için “melodinin ve yazının vücuda baskılanışı” diyor. Görsel olarak şiirler Shabazi’nin elyazmalarında veya kopya yazarlarının elinden gösteriliyor. Üstüne yakın zamanda kaybettiğimiz İsrailli şarkıcı Ofra Haza ve arşivlerden bulunanYemen ve İsrail’de dansçıları ekleniyor.
Görsel zorluklar
Shaer Meoded görselleri yaratırken tabi ki zorluk çekti çünkü amacı 400 sene önceki bir dönemi ve o dönemden bir insanın hayatını ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ancak bu zorluğu başarıyla aşıyor ve Shabazi’nin elyazmalarını kullanarak muhteşem bir görsel üretiyor. Son yüzyıldan Yemen’den arşiv fotoğraflar ve filmler de izleyiciyi Yemenli bir ortama taşıyor. Bu görüntüler çeşitlilik içeren bir yer yaratıyor: Shabazi’nin ömründe olmayan köyler oluşuyor ve geleneksel Yemen toplumunun değişim ve gelişim yaşadığını gösteriyor.
“Shalom Shabazi”nin n sorunlu görsel öğeleri araya serpiştirilmiş Yemen Yahudilerinin portreleri; erkek, kadın, ve çocuklar isim ve bağlam olmadan sunuluyor. Bu, küratör Guy Raz’ın 2012’de açılan “Bir Yemenli Portresi” adlı fotoğraf sergisine yapılan eleştirileri hatırlatıyor. Orada da resimler kimlik bilgisi olmadan sunulmuştu. Bazılarına göre bu isimsizleştirme çabası Batı’nın Doğu üzerinde hissettiği üstünlüğü veya daha açıkça sömürgeci işgalcinin üstünlüğünü gözler önüne seriyor.
Shaer Meoded’in bu seçimi nasıl açıklanabilir? Batılı bakış açısından gelen bir şey mi yoksa cevap filmin ve yapımcının sosyal ve kültürel bağlamıyla ilgili olabilir mi? Maalesef çağdaş Yemenli sanatçıların eserlerine hiç yer verilmemiş. Görsel sanatçı Leor Grady veya dansçı Evyatar Said’in Yemen’i canlandıran eserleri önemli katkı sağlayabilirdi.
Shabazi ve şiirleri Yair Qedar’in “İbraniler” serisinde öne çıkıyor. “Mori: Shabazi’nin Bilmecesi” de bu serinin bir parçası. Qedar’ın projesi önemli edebi ve kültürel şahsiyetlerin biyografik belgeselleri üzerine kurulu. Filmlerin çoğu son yüzyılda İbranice yazan Avrupa kökenli insanlarla ilgili. (Buna bir istisna “Kara Bal,” o film en önemli Yiddish şairlerden biri olan Abraham Sutzkever’in hayatını ve eserlerini konu alıyor.) Shabazi belgeseli kapsama alanını 400 sene önce yaşayan, başka Yahudi dillerinde veya yaşadıkları yerin çoğunluk dilinde (Shabazi için Arapça) yazan yazarlara genişletiyor. Bu film Qedar’ın serisinde olan, 20. Yüzyıl Faslı ruhani şair Rabbi David Buzaglo’yu konu alan 2015 filmine (“Aşklar Şarkısı,” yön. Rafael Balulu) ve Balulu’nun şu an üzerinde çalıştığı Mısır doğumlu İsrailli romancı ve yazar Jacqueline Kahanoff’u konu olan filmine katılıyor.
Shabazi, Buzaglo ve Kahanoff gibi yaratıcı sanatçılar İbrani edebiyatının İslami ülkelerden yazarları da kapsamak için genişlemesi gerektiğini gösteriyor. Bu yazarlar Avrupalılardan farklı üsluplar, diller, tarihi ve kültürel bağlamlar kullandılar.
Shaer Meoded’in belgeseli Shabazi’nin şu sözleriyle bitiyor: “Sürgünümde ve azlığımda / acı gözyaşlarıyla dolup taşıyorum / ve kalbim ağrıyla parçalanıyor /Allah hastalıklarıma deva ol / ve merhamet göster bu değersiz vücuda, / yolunu kaybetmiş / ve bana deva olanlara kuvvet ver.” Bu sözler Yemen Yahudilerinin İsrail’in ilk yıllarındaki göçmen veya geçiş kamplarındaki resimlerin üstüne yansıtılıyor. Yönetmen burada Yemenli göçmenler için Yemen’e olan eski sürgününden de İsrail’e olan yeni sürgünden de kaçış veya kurtuluş olmadığının altını çiziyor. Yine de Shabazi’nin şiirlerinde bir umut ışığı görmemek mümkün değil. Bu şiirler cemaati birlikte tutan ve iyileştiren kelimelerin söz, müzik ve hareket bulduğu yer.
Paylaş: