Irak Yahudi toplumunun 1930’lardan itibaren giderek zorlaşan yaşamı 1941 Haziran’ında Bağdat’ta gerçekleşen antisemit Farhud pogromuyla zirveye ulaşmıştı. Ya da öyle sanılıyordu.
Antisemit saldırılarla toplumun önemli isimlerinin asılmasıyla savaşan Irak Yahudileri çoğunlukla ülkelerinden kaçmakla değil, Irak’ı daha yaşanır hale getirmekle meşguldüler. Yahudilerin bir kesimi siyonizmi destekler ve İsrail’in kuruluşunu umut ederken, birçok Irak Yahudi’siyse açıkça anti-Siyonist kanatta pozisyon almışlardı. O dönemde giderek büyüyen Irak Komünist Partisi’nde Yahudiler de varlık göstermişti.
Irak’ın kendisi gibi Irak Yahudileri de İngilizler tarafından zorla yaratılmış bir gruptu. Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Yahudileri Neo-Aramice konuşup genellikle Zakho gibi kasabalarda veya köylerde yaşarken, Bağdat’ta Judeo-Arapça konuşan, yüzyıllarda şehrin ayrılmaz parçası haline gelmiş ve nüfusun çeyreğini oluşturan bambaşka bir toplum, daha güneydeki Basra’da ise Şii çoğunluklu bir liman şehrine uyum sağlamış farklı bir toplum hayatını sürdürüyordu.
Bu farklı Yahudi grupların birbirine kenetlenmesi ise Irak’tan hepsini zorla ayıran sürgün sayesinde oldu. İsrail’in kuruluşuyla birlikte Ortadoğu’da daha önce görülmemiş bir antisemitizm meydana geldi. 1950 yılında Irak hükümeti bu ortamı kullanarak tüm Yahudileri sürgün eden ve vatandaşlıklarına el koyan bir yasayı yürürlüğe soktu. Zor bir süreç yaşayan 150,000 kişilik nüfusa sahip Irak Yahudi toplumu mecburen ülkeyi terk edip İsrail’e toplu bir şekilde göç etmeye başladı. Ancak Irak’la İsrail arasında direkt ulaşım olmadığı ve Irak Yahudilerinin çoğunlukla fakir ailelerden oluştuğundan ötürü, on binlerce Yahudi aylarca İsrail’in onları gelip toplu olarak taşımasını bekledi.
Yeni elde edilen arşiv bilgilerine göre Irak devleti vatandaşlıktan kovduğu on binlerce Yahudi’nin hala Irak’ta bulunmasına çözüm olarak önce Ürdün’e, Ürdün devleti bu planı kabul etmeyince 50,000’den fazla hiçbir vatandaşlığı olmayan Yahudi mülteciyi Kuveyt’e sürmeyi planlamış. Kuveyt planı da beğenilmeyince toplama kampı opsiyonu da düşünülmüş.
Bu krizde İsrail de suçsuz değildir çünkü on binlerce Yahudi Irak’ta tehlike içinde beklerken İsrail, daha az sayıda olan Doğu Avrupa’dan gelen göçmenlere öncelik vermiştir. Neden? İsrail’i o dönem yöneten çoğu bizzat Doğu Avrupa kökenli liderler Doğu Avrupa’dan gelen göçmenleri kültürel olarak daha üstün gördükleri ve İsrail’in aynı anda yüz binden fazla Iraklı Yahudi’ye kucak açarsa devletlerinin fazlaca değişeceğini, kültürel olarak gerileyeceğini düşündüklerinden. Bu tip oryantalist düşünce tarzı, zaten antisemit saldırılara maruz kalan Irak Yahudilerini çok daha uzun süre tehlikeli bir ortamda beklemeye sevk etmiştir.
Sonunda neredeyse tüm Irak Yahudileri ülkelerinden kovulup İsrail’e ulaşmıştır ancak Irak’ın bu insanlık dışı uygulaması cezasız kalmıştır. Bugün hala Irak Yahudileri vatandaşlıklarını geri alamadığı gibi, ülkelerini ziyaret etmeleri dahi mümkün değil. Bu durumun telafisi ancak Irak’ın özrü ve vatandaşlıktan çıkarttığı kişileri ve onların altsoylarını vatandaşlığa iade etmesiyle mümkün olabilir. Birçok ülkeye dağılan Irak Yahudi toplumu da bu çözüm için çalışıyor.
Irak Yahudi toplumunun 1930’lardan itibaren giderek zorlaşan yaşamı 1941 Haziran’ında Bağdat’ta gerçekleşen antisemit Farhud pogromuyla zirveye ulaşmıştı. Ya da öyle sanılıyordu.
Antisemit saldırılarla toplumun önemli isimlerinin asılmasıyla savaşan Irak Yahudileri çoğunlukla ülkelerinden kaçmakla değil, Irak’ı daha yaşanır hale getirmekle meşguldüler. Yahudilerin bir kesimi siyonizmi destekler ve İsrail’in kuruluşunu umut ederken, birçok Irak Yahudi’siyse açıkça anti-Siyonist kanatta pozisyon almışlardı. O dönemde giderek büyüyen Irak Komünist Partisi’nde Yahudiler de varlık göstermişti.
Irak’ın kendisi gibi Irak Yahudileri de İngilizler tarafından zorla yaratılmış bir gruptu. Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Yahudileri Neo-Aramice konuşup genellikle Zakho gibi kasabalarda veya köylerde yaşarken, Bağdat’ta Judeo-Arapça konuşan, yüzyıllarda şehrin ayrılmaz parçası haline gelmiş ve nüfusun çeyreğini oluşturan bambaşka bir toplum, daha güneydeki Basra’da ise Şii çoğunluklu bir liman şehrine uyum sağlamış farklı bir toplum hayatını sürdürüyordu.
Bu farklı Yahudi grupların birbirine kenetlenmesi ise Irak’tan hepsini zorla ayıran sürgün sayesinde oldu. İsrail’in kuruluşuyla birlikte Ortadoğu’da daha önce görülmemiş bir antisemitizm meydana geldi. 1950 yılında Irak hükümeti bu ortamı kullanarak tüm Yahudileri sürgün eden ve vatandaşlıklarına el koyan bir yasayı yürürlüğe soktu. Zor bir süreç yaşayan 150,000 kişilik nüfusa sahip Irak Yahudi toplumu mecburen ülkeyi terk edip İsrail’e toplu bir şekilde göç etmeye başladı. Ancak Irak’la İsrail arasında direkt ulaşım olmadığı ve Irak Yahudilerinin çoğunlukla fakir ailelerden oluştuğundan ötürü, on binlerce Yahudi aylarca İsrail’in onları gelip toplu olarak taşımasını bekledi.
Yeni elde edilen arşiv bilgilerine göre Irak devleti vatandaşlıktan kovduğu on binlerce Yahudi’nin hala Irak’ta bulunmasına çözüm olarak önce Ürdün’e, Ürdün devleti bu planı kabul etmeyince 50,000’den fazla hiçbir vatandaşlığı olmayan Yahudi mülteciyi Kuveyt’e sürmeyi planlamış. Kuveyt planı da beğenilmeyince toplama kampı opsiyonu da düşünülmüş.
Bu krizde İsrail de suçsuz değildir çünkü on binlerce Yahudi Irak’ta tehlike içinde beklerken İsrail, daha az sayıda olan Doğu Avrupa’dan gelen göçmenlere öncelik vermiştir. Neden? İsrail’i o dönem yöneten çoğu bizzat Doğu Avrupa kökenli liderler Doğu Avrupa’dan gelen göçmenleri kültürel olarak daha üstün gördükleri ve İsrail’in aynı anda yüz binden fazla Iraklı Yahudi’ye kucak açarsa devletlerinin fazlaca değişeceğini, kültürel olarak gerileyeceğini düşündüklerinden. Bu tip oryantalist düşünce tarzı, zaten antisemit saldırılara maruz kalan Irak Yahudilerini çok daha uzun süre tehlikeli bir ortamda beklemeye sevk etmiştir.
Sonunda neredeyse tüm Irak Yahudileri ülkelerinden kovulup İsrail’e ulaşmıştır ancak Irak’ın bu insanlık dışı uygulaması cezasız kalmıştır. Bugün hala Irak Yahudileri vatandaşlıklarını geri alamadığı gibi, ülkelerini ziyaret etmeleri dahi mümkün değil. Bu durumun telafisi ancak Irak’ın özrü ve vatandaşlıktan çıkarttığı kişileri ve onların altsoylarını vatandaşlığa iade etmesiyle mümkün olabilir. Birçok ülkeye dağılan Irak Yahudi toplumu da bu çözüm için çalışıyor.
Paylaş: