“İslam karşıtlığının boyutları, eğer gerekli müdahaleler olmazsa daha da vahim sonuçlara ulaşacaktır”
Kaynak: T24
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül katıldığı seminerde “Hristiyan, Yahudi karşıtlığını bir nefret suçu olarak düşünüyoruz” dedi. Gül, İslam korkusu ve nefretinin 1.6 milyar Müslümanı türlü olumsuzluklarla karşı karşıya getirdiğini, farklılıkların bir arada yaşama imkânını tehdit ettiğini belirterek, “Avrupa’da ve Batı dünyasında yükselen aşırıcılık ve İslam karşıtlığının boyutları, eğer gerekli müdahaleler olmazsa daha da vahim sonuçlara ulaşacaktır” diye konuştu.
Gül, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) tarafından İstanbul’da düzenlenen, “İslamofobi: Bir insan hakkı ihlali ve ırkçılığın çağdaş görünümü” başlıklı seminere katıldı. Seminere Bakan Gül’ün yanı sıra, İİT Kadın Danışma Konseyi Başkanı Esra Albayrak da katıldı.
Bakan Gül seminerin açılışında yaptığı konuşmasında, “İslamofobi temelde bir insan hakları sorunu olarak görülmelidir. Müslümanlara düşmanlık ve nefret söylemi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının çağdaş yansıması haline gelmiştir. İslam korkusu ve nefreti 1.6 milyar Müslümanı türlü olumsuzluklarla karşı karşıya getirmekte, farklılıkların bir arada yaşama imkanını tehdit etmektedir. Avrupa özelinde, bu sorun, temel parolası ‘farklılık içinde birlik’ olan Avrupa Birliği için izahı zor bir çelişki oluşturmaktadır. İslam düşmanlığının güç kazanmasında, bazı terör örgütleri ve eylemleri de kullanışlı bir bahane olmaktadır. İslam, bir barış ve esenlik dinidir. Adında, simgelerinde, söylemlerinde İslam’ı motif olarak kullansa da teröre bulaşan herkes bizim gözümüzde teröristtir. Terörün ve teröristin İslam ile temsili mümkün değildir. İnsanlığı hedef alan terör grupları, hangi etiketi kendilerine yakıştırırlarsa yakıştırsınlar, bunlarla kararlı biçimde elbette mücadele edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, doğru bir dil ve üslup da bu mücadelenin ayrılmaz parçasıdır. Bir terör hareketini adında barış geçen bir dinle ilişkilendirmek, o dinle birlikte anmak, sadece o dinin samimi takipçilerini incitmekle kalmaz. Böyle bir yanlış kavramsallaştırma, hata ve gaflete düşen, türlü sebeplerle bu tür örgütlere yaklaşan kişilerin gözünde de terörü meşrulaştırma tehlikesini doğurur” dedi.
“DEAŞ ile en etkili mücadeleyi Türkiye vermiştir “
Bakan Gül, İslam ile terör yan yana kullanılmasını asla kabul etmediklerini belirterek, “Dünya’da değişik dinlere mensup toplumlar terör sorunu ile uğraşmıştır. Kimse ETA için IRA için ‘Hristiyan terörü’ söylemini kullanmamıştır. Türkiye bugün, 15 Temmuz hain darbe girişimini yapan FETÖ terör örgütü ile mücadele etmektedir. Bu örgüt insanları dini referans göstererek kandırdı. Bu mücadelede Müslüman halkımız bizi yüzde yüz desteklemektedir. Dolayısıyla halkımız, İslam ile terörü net bir şekilde birbirinden ayırmaktadır. İslam’ı referans gösterip, terör ve katliam yapan DEAŞ ile en etkili mücadeleyi de yine Türkiye vermiştir ve bu mücadeleyi de sürdürmeye devam etmektedir. Biz bu konuda politik bir seçicilik içinde değiliz. Terörle mücadelede bu tür bir seçiciliği dünyamızın hayrına olmadığına inanıyoruz. Bu sebeple farklı motifler taşıyan FETÖ, DEAŞ, PKK gibi pek çok terör örgütüyle eş zamanlı olarak mücadele ediyoruz” diye konuştu.
“Hristiyan, Yahudi karşıtlığını da bir nefret suçu olarak düşünüyoruz”
Bakan Gül, “İslam karşıtlığı bir insan hakkı ihlali ve özünde bir nefret suçudur. Hukuk temelinde ele alınması ve yanıt verilmesi gereken bir sorundur. Aynı zamanda biz Hristiyan, Yahudi karşıtlığını da bir nefret suçu olarak düşünüyoruz ve inanıyoruz” dedi.
Gül, “Batı dünyasında Müslümanlık karşıtı eylemlerin çok azı yetkili makamlara bildirilmektedir. Müslümanlar ve göçmenler üzerinde oluşturulan baskı kültürü en önemli nedenlerden birisidir. Avrupa’da ve Batı dünyasında yükselen aşırıcılık ve İslam karşıtlığının boyutları, eğer gerekli müdahaleler olmazsa daha da vahim sonuçlara ulaşacaktır. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü temel alan Batılı devletlerin bu ilkeleri korumak ve yükselen ırkçılık ve İslam karşıtlığını engellemek için vakit geçirmeden gerekli tedbirleri alması elzemdir. Batı, bugün Müslümanların eşit vatandaşlar olarak toplumlarına entegre edilmesi konusunda bir sınavdan geçmektedir. Batı için bu sınavı daha çetin kılan şey, İslamofobik söylemin olağanlaştırılması eğilimidir” şeklinde konuştu.
“Dini nefret temelli siyasi tahakküm hevesi dünyamıza hiç bir zaman huzur ve barış getirmemiştir”
Abdulhamit Gül, “İnsanlık, vicdan, ahlak ve adalet ölçülerinden uzaklaşmanın bedeli, bencillik ve barbarlıktan başka bir şey olamaz. Dini nefret temelli siyasi tahakküm hevesi dünyamıza hiç bir zaman huzur ve barış getirmemiştir. Ayrılıkları derinleştirmek, kavgaları körüklemek, nefreti ve etnik ayrımcılığı kızıştırmak insanlığa büyük acılar yaşattı, büyük bedeller ödetti. Bu acıların tekrarını önlemek için üzerimize düşeni yapmak hepimizin ve herkesin boynunun borcu olmalıdır. Nefret ateşinin Müslüman kardeşlerimize yaşattığı acılar konusunda hafızamız maalesef taze ve canlıdır” diye konuştu.
Gül, “İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonun kurulması önemli bir gelişmedir. Komisyonunun sadece Müslüman coğrafyada değil, tüm dünyada insan hakları ihlalleri, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve tüm inançlara ve dinlere karşı işlenen suçlara karşı etkin rol alması gerektiğine inanıyor” dedi.
“İslam karşıtlığının boyutları, eğer gerekli müdahaleler olmazsa daha da vahim sonuçlara ulaşacaktır”
Kaynak: T24
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül katıldığı seminerde “Hristiyan, Yahudi karşıtlığını bir nefret suçu olarak düşünüyoruz” dedi. Gül, İslam korkusu ve nefretinin 1.6 milyar Müslümanı türlü olumsuzluklarla karşı karşıya getirdiğini, farklılıkların bir arada yaşama imkânını tehdit ettiğini belirterek, “Avrupa’da ve Batı dünyasında yükselen aşırıcılık ve İslam karşıtlığının boyutları, eğer gerekli müdahaleler olmazsa daha da vahim sonuçlara ulaşacaktır” diye konuştu.
Gül, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) tarafından İstanbul’da düzenlenen, “İslamofobi: Bir insan hakkı ihlali ve ırkçılığın çağdaş görünümü” başlıklı seminere katıldı. Seminere Bakan Gül’ün yanı sıra, İİT Kadın Danışma Konseyi Başkanı Esra Albayrak da katıldı.
Bakan Gül seminerin açılışında yaptığı konuşmasında, “İslamofobi temelde bir insan hakları sorunu olarak görülmelidir. Müslümanlara düşmanlık ve nefret söylemi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının çağdaş yansıması haline gelmiştir. İslam korkusu ve nefreti 1.6 milyar Müslümanı türlü olumsuzluklarla karşı karşıya getirmekte, farklılıkların bir arada yaşama imkanını tehdit etmektedir. Avrupa özelinde, bu sorun, temel parolası ‘farklılık içinde birlik’ olan Avrupa Birliği için izahı zor bir çelişki oluşturmaktadır. İslam düşmanlığının güç kazanmasında, bazı terör örgütleri ve eylemleri de kullanışlı bir bahane olmaktadır. İslam, bir barış ve esenlik dinidir. Adında, simgelerinde, söylemlerinde İslam’ı motif olarak kullansa da teröre bulaşan herkes bizim gözümüzde teröristtir. Terörün ve teröristin İslam ile temsili mümkün değildir. İnsanlığı hedef alan terör grupları, hangi etiketi kendilerine yakıştırırlarsa yakıştırsınlar, bunlarla kararlı biçimde elbette mücadele edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, doğru bir dil ve üslup da bu mücadelenin ayrılmaz parçasıdır. Bir terör hareketini adında barış geçen bir dinle ilişkilendirmek, o dinle birlikte anmak, sadece o dinin samimi takipçilerini incitmekle kalmaz. Böyle bir yanlış kavramsallaştırma, hata ve gaflete düşen, türlü sebeplerle bu tür örgütlere yaklaşan kişilerin gözünde de terörü meşrulaştırma tehlikesini doğurur” dedi.
“DEAŞ ile en etkili mücadeleyi Türkiye vermiştir “
Bakan Gül, İslam ile terör yan yana kullanılmasını asla kabul etmediklerini belirterek, “Dünya’da değişik dinlere mensup toplumlar terör sorunu ile uğraşmıştır. Kimse ETA için IRA için ‘Hristiyan terörü’ söylemini kullanmamıştır. Türkiye bugün, 15 Temmuz hain darbe girişimini yapan FETÖ terör örgütü ile mücadele etmektedir. Bu örgüt insanları dini referans göstererek kandırdı. Bu mücadelede Müslüman halkımız bizi yüzde yüz desteklemektedir. Dolayısıyla halkımız, İslam ile terörü net bir şekilde birbirinden ayırmaktadır. İslam’ı referans gösterip, terör ve katliam yapan DEAŞ ile en etkili mücadeleyi de yine Türkiye vermiştir ve bu mücadeleyi de sürdürmeye devam etmektedir. Biz bu konuda politik bir seçicilik içinde değiliz. Terörle mücadelede bu tür bir seçiciliği dünyamızın hayrına olmadığına inanıyoruz. Bu sebeple farklı motifler taşıyan FETÖ, DEAŞ, PKK gibi pek çok terör örgütüyle eş zamanlı olarak mücadele ediyoruz” diye konuştu.
“Hristiyan, Yahudi karşıtlığını da bir nefret suçu olarak düşünüyoruz”
Bakan Gül, “İslam karşıtlığı bir insan hakkı ihlali ve özünde bir nefret suçudur. Hukuk temelinde ele alınması ve yanıt verilmesi gereken bir sorundur. Aynı zamanda biz Hristiyan, Yahudi karşıtlığını da bir nefret suçu olarak düşünüyoruz ve inanıyoruz” dedi.
Gül, “Batı dünyasında Müslümanlık karşıtı eylemlerin çok azı yetkili makamlara bildirilmektedir. Müslümanlar ve göçmenler üzerinde oluşturulan baskı kültürü en önemli nedenlerden birisidir. Avrupa’da ve Batı dünyasında yükselen aşırıcılık ve İslam karşıtlığının boyutları, eğer gerekli müdahaleler olmazsa daha da vahim sonuçlara ulaşacaktır. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü temel alan Batılı devletlerin bu ilkeleri korumak ve yükselen ırkçılık ve İslam karşıtlığını engellemek için vakit geçirmeden gerekli tedbirleri alması elzemdir. Batı, bugün Müslümanların eşit vatandaşlar olarak toplumlarına entegre edilmesi konusunda bir sınavdan geçmektedir. Batı için bu sınavı daha çetin kılan şey, İslamofobik söylemin olağanlaştırılması eğilimidir” şeklinde konuştu.
“Dini nefret temelli siyasi tahakküm hevesi dünyamıza hiç bir zaman huzur ve barış getirmemiştir”
Abdulhamit Gül, “İnsanlık, vicdan, ahlak ve adalet ölçülerinden uzaklaşmanın bedeli, bencillik ve barbarlıktan başka bir şey olamaz. Dini nefret temelli siyasi tahakküm hevesi dünyamıza hiç bir zaman huzur ve barış getirmemiştir. Ayrılıkları derinleştirmek, kavgaları körüklemek, nefreti ve etnik ayrımcılığı kızıştırmak insanlığa büyük acılar yaşattı, büyük bedeller ödetti. Bu acıların tekrarını önlemek için üzerimize düşeni yapmak hepimizin ve herkesin boynunun borcu olmalıdır. Nefret ateşinin Müslüman kardeşlerimize yaşattığı acılar konusunda hafızamız maalesef taze ve canlıdır” diye konuştu.
Gül, “İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonun kurulması önemli bir gelişmedir. Komisyonunun sadece Müslüman coğrafyada değil, tüm dünyada insan hakları ihlalleri, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve tüm inançlara ve dinlere karşı işlenen suçlara karşı etkin rol alması gerektiğine inanıyor” dedi.
Paylaş: