RUMVADER’in Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Geçmişte oluşan mesafeleri aşmak, birlikte ortak gelecek inşa etmek” başlıklı, “Yanyana Ortak Bir Gelecek” temalı projesinin final sempozyumu 20 Ekim Cumartesi günü Galata Rum Okulu’nda düzenlendi. Konuklar Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini yansıtan kitap standı ile karşılandı, Ermeni, Süryani, Rum, Yahudi mutfağından tatlar ikram edildi. Sempozyum, içeriğine uygun bir konser ile noktalandı.
Proje sorumlusu Laki Vingas, sempozyumun açılışında, geçen yıl Ocak ayında proje için yola koyulduklarını, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Samsun, Gaziantep, Mardin Midyat, Kayseri, Samsun, Gökçeada ve Hatay’ı dolaşarak, belgesel film çektiklerini, kamu spotları oluşturduklarını, üniversitelerde ve sosyal tesislerde gençlerle buluştuklarını, sivil toplum örgütlerinin de desteğiyle atölye çalışmaları yaptıklarını, sergiler düzenlediklerini anlattı. Toplumlar arasında mesafeleri aşmanın tek yolunun sivil toplum kuruluşlarının aktif, kararlı, bilinçli ve demokratik bir şekilde çok sesliliğe yönelerek yeni alanlar yaratacak girişimlerde bulunmaları olduğunu belirten Vingas, “RUMVADER olarak eş başvuranımız Boyacıköy Ermeni Kilisesi Vakfıyla birlikte ülkemizin ortak tarihiyle bugün arasında oluşan mesafeleri aşmak üzere bu projeyi geliştirdik. Temel amacımız ‘azınlık’ diye tanımlanan toplumlarımızın tarihi, kültürü ve bugünkü ilişkileri açısından bilgi eksikliğini azaltmak ve diyaloğu güçlendirmektir.” diye konuştu.
‘Sürdürülebilir Diyalog’
Vingas, Avrupa Birliği destekli projenin diğer ortaklarının Türkiye Yahudi toplumunu temsilen Şalom Gazetesi, İstanbul Süryani Kadim Vakfı, Antakya Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı, İmroz Eğitim ve Kültür Derneği, Malatyalı Ermeniler Derneği ve Kültürel Mirası Koruma Derneği olduğunu kaydetti. Öncelikli hedef gruplarının üniversite gençleri, akademisyenler ve farklı dinlere mensup toplumların temsilcileri olduğunu aktaran Vingas, ilk faaliyetlerine Heybeliada Aya Triada Manastırı’nda 4 günlük bir kampla başladıklarını, gençlik atölyelerine kolaylaştırıcı olarak katılacak 17 gencin proje ve deneyimsel eğitim konularında bilgi edinmelerinin sağlandığını söyledi. Vingas, şöyle devam etti: “Toplumları ayrıştıran ve ötekileştiren anlayışların üstesinden gelmek istiyorsak, diyaloğu geliştirmek zorundayız. Sorunların çözümüne yetmese de sürdürülen bir diyalog empatiyi artırır, çözümü kolaylaştırır. Projemizde ısrar etmemizin temel amacı ülkemizdeki diyaloğu güçlendirmek, doğrudan temas etmek ve gençlerin ortak değerlerle geleceklerini inşa etmelerine olanak sağlamaktır. Bizler sonuçtan mutluyuz. Yan yana da olduk can cana da.“
AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Gabriel Munuera Vinalis ise Türkiye’deki azınlık toplumlarının anlaşılmasına yönelik projenin AB’nin Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına destek olması açısından taahhütünü net bir şekilde gösterdiğini söyledi. AB’nin bu alandaki amaçlarından birinin kültürler arası diyaloğu ve etkileşimi artırmak olduğunu vurgulayan Vinalis, şunları kaydetti: “Farklı toplumlar arasında diyaloğu kolaylaştırmak için sivil toplum kuruluşlarının katkısının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda toplumun farklı kesimleri arasındaki hoşgörüyü artırmak açısından da çok önemli. Son 2 yıldır RUMVADER ve ortakları çok güzel sonuçlar elde ettiler. Özellikle de gençleri aralarına alarak, Müslüman olmayan azınlıklarla bir araya geldiler ve fikir alışverişinde bulundular. Türkiye’deki dil çeşitliliği konusunda sosyal medya çalışması başlattılar ve birçok kişiye ulaştılar.“
Boyacıköy Surp Yerits Mangants Kilisesi Vakfı Başkanı Nazaret Özsahakyan ise azınlıklarla ilgili projelere daha çok destek verilmesi gerektiğini belirtti. RUMVADER Başkanı Andon Parizyanos da bu projenin Avrupa Birliği destekli ikinci projeleri olduğunu aktararak, projeye katkı sunan herkese teşekkürlerini sundu.
‘1 Parmak Karşıyı, 3 Parmak Bizi Gösterir’
Anayasa Mahkemesi eski raportörü, yazar ve akademisyen Osman Can da sempozyumda yaptığı konuşmada ötekileştirmenin kendimizi yargılama eksikliğiyle ilgisinden bahsetti. Can çarpıcı bir örnek vererek, “Karşımızdakini yargılarken, bir haklılık paradigmasını kendimiz üzerinde kurarken, öteki üzerinden cümleler sarf ettiğimizde 1 parmak karşımızdakini gösterir, ancak 3 parmak da bize dönüktür.” dedi. Azınlık toplumlarını bilgisel olarak tanıdığını, ancak duygusal olarak bilmediğini ifade eden Osman Can konuşmasında bu durumu sorgulayan açıklamalarda bulundu: “Bu topraklar travmaların mirasa dönüştüğü topraklar, hepimiz için geçerli, otoritenin şefkatsiz yüzüyle büyüyoruz. Büyük kaçışlarımızı büyük laflarla örtmeye çalışıyoruz. Bu yüzden yanyana gelmeyi beceremiyoruz. Yokuşun başında bekleyen düşmanın öteki değil kendimiz olduğunu anlarsak, bu ülkede barışın ifadesi olan bir anayasal düzeni sağlayabiliriz.”
Korku ve Bilgisizliğe Karşı Belgesel Film
Yanyana belgesel filmi sözlü tarih formunda hazırlandı. Filmin kısa sürümünün gösteriminin ardından yönetmenlerimiz Mesut Tufan ve Enis Rıza ile film hakkında konuştuk. Enis Rıza bir ülkenin gelişmişlik kriterlerinden birisinin de insanların kendi tarihlerinin bilincine varıp varmadığı ile ilgili olduğundan bahsetti. Proje metninde yer alan “korku ve bilgisizliğin giderilmesi” amacının filmle direkt örtüştüğünü belirten Rıza, ulaştıkları her lokasyonda bu korku ve bilgisizliğe şahit olduklarını belirtti. Filme zemin hazırlayan sofra metaforu da söyleşide konu edildi. Rıza sofranın birlikte olabilmenin temel kriterlerinden biri olduğunu belirterek, “Halil İbrahim sofrası berekettir, umuttur, paylaşmaktır” dedi. Mesut Tufan filmi okurken ulus devletleşmeyle yaşanan kimlik çatışmalarına bakılması gerekliliğinden bahsetti. Antik Yunan’dan beri toprağı ve kaderi paylaşmış insanlar arasında bugün gözlemlenen ötekileştirmeye anlam veremediklerinden bahseden Tufan, genç kuşak Türkiye’sinin ise ötekinin varlığından dahi haberdar olmadığından yakındı.
Türkiye’nin kültürel yapısından haberdar olmamak hali projemiz için hazırlanan sosyal medya videolarında da kendisini gösteriyor. “T.C. vatandaşlarının ülkenin kültürel çeşitliliğini ne kadar tanıdığı?” sorusu üzerine kurulan “Karşılaşma” videolarını Sercan Tekin yönetti. Tekin projenin final sempozyumunda yaptığı sunumda baba tarafından ailesinin nereden geldiğini 37 yaşında öğrenebildiğini, çok kültürlü bir ailenin evladı olarak yaşadığı ötekileştirmeye, ayrıştırmaya bir karşı duruş olarak bu projeyi geliştirdiğinden bahsetti. Sempozyuma katılanlar “Karşılaşma” serisinin tanıtım filmini de izledi.
Türkiye’nin Uçlarından Yanyana Tecrübeleri
Sempozyumda danışma kurulu üyemiz, akademisyen Elçin Macar’ın moderatörlüğünde “Türkiye’nin Uçlarından Yanyana Tecrübeleri” de paylaştık. Gökçeada Rum Lisesi Müdür Yardımcısı Ömür Gökakın adanın yakın geçmişte hareketlenen sosyal hayatını anlattı. Gökakın konuşmasında şöyle dedi: “Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı saygılı olan Rumlar artık geç de olsa bu saygının meyvelerini almaya başlamıştır. En önemli meyve de güven ortamıdır. Kaynaşma yalnız resmi mercilerden ibaret değildir. Günlük yaşamda insanlarımızın ortak çalışmalar yürütmesi, Türk ve Rum okullarımızın kaynaşmaları ve ortak projeleri, merkezdeki esnafla günlük alışverişler ve iletişim mecburiyeti insanlarımızı birbirlerine yaklaştırmış, güvenin ve eşit vatandaş duygusunun aşılanmasını sağlamıştır.” Türkiye’nin doğu ucundan sempozyuma katılan üniversite öğrencisi Barsavmo Polat ile Adıyaman ve Çevre İlleri Süryani Metropoliti Melki Ürek de Adıyaman’da yaşayan Süryani ve diğer Hristiyanların yaşam şartlarından bahsetti. Melki Ürek Hristiyan halkın Sünni ve Aleviler ile uyumlu, sevgi ve saygı çerçevesinde yaşadıklarını belirtti.
‘Bireysel İyileşmeye İhtiyacımız Var’
Final sempozyumuna AK Parti Grup Başkanvekili Av. Özlem Zengin de katıldı. Lozan’dan itibaren Türkiye tarihinin yaralarla dolu olduğunu dile getiren Zengin, orada tanımlanan bazı maddelere bakıldığında özenli bir yaklaşım olduğunu ve azınlık gibi bugün çok kolay kullanılan bazı kelimelerin kullanımından imtina edildiğini vurguladı. “Önemli olan çoğunluk veya azınlık olmak değil, bir olmak” diyen Zengin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir olmak tek başına yeterlidir bir kişinin hakkını korumak için. Kurumlar ve anlaşmalar bize belli bir çerçeve çiziyor fakat bu çerçeve her şeyin hayata geçirilmesi için yeterli değil. Onun hayata geçirilmesi için biz bireysel olarak yapmamız gereken sorumluluklarımız var. Kendimizden ziyade kurumlardan eylem beklediğimizi görüyorum.” “Yanyana” projesinden bireysel iyileşmelerin sağlanmasını beklediğini dile getiren Zengin, kurumların insanlara ne yapacağını söylemesinden ziyade kurumları inşa edenlerin insanlar olduğu düşüncesiyle toplumlar arasındaki iyileşmenin bireysel olarak yapılması gerektiğini vurguladı. Zengin, “Biz kendi aramızda gerçek manada olması gereken hukuku inşa edebilirsek, geriye dönük olarak kendi aramızda yeni yaralar açmazsak, problem alanları oluşturmazsak, işte o zaman pek çok şeyin çözümü hayata geçirilmiş olacak. Bu çift taraflı bir kanal diye düşünüyorum. Bir taraftan hukuk bizi çerçeveleyecek ama bir taraftan da biz hukuk inşası için gayret sarf edeceğiz. Devletle birey arasındaki denge ancak böyle kurabileceğimizi düşünüyorum. O zaman yüzleşme dediğimiz şeyi yapmak daha kolay olacak.” değerlendirmesini paylaştı.
Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve “Yanyana” projesi Danışma Kurulu üyesi İvo Molinas’ın modere ettiği bu bölümde Avukat Kezban Hatemi yan yana yaşamda hukuk devletinin önemine dikkati çekti. Herkesin eşit vatandaş ilkesi içinde yer alacağı ve devletine güveneceği, yaşam hakkının asla herhangi bir nedenle sınırlanmayacağını vurgulayan Hatemi, şunları kaydetti: “Yanyana projesi farklı kimlikleri, birbirinden ayırt olmayan insanları bir araya getirerek, aynı olduğumuzu, aynı olmasak bile özdeş olduğumuzu gösteriyor. İstanbul gibi 6 bin yıl geriye doğru çağ açıp çağ kapayan bir şehirde multi kültürlerle, çok renklilik ve seslilikle büyüdüğümüz bu alanı çok iyi muhafaza etmeliyiz. Neleri kaybettik diye bakmalıyız. Farklı inançları, kutladığımız farklı bayramları, bir arada olmanın yollarını gelecek nesillere öğretmek zorundayız.“
Gençler için “Tanıtma değil Tanışma”
Proje kapsamında “Tanıtma değil Tanışma” sloganıyla Türkiye’yi gezen gençlik atölyesi de tanıtıldı. “Tanışma” atölyesini hazırlayan Müderris Deneyimsel Eğitim Merkezi kurucusu Volkan Müderrisoğlu uygulanan atölye modülü hakkında bilgi verdi. Sunumda atölyeden bir bölümün uygulaması yapıldı.
Atölyelere kolaylaştırıcı olarak katılan Dani Baran İstanbullu Yahudi aileden geldiğini söylediğinde karşılaştığı önyargıların nasıl yıkılabildiğinden bahsetti. Baran atölyelere katılan Azınlık gençlerine yöneltilen soruların Türkiye’de yaşayan azınlıkların gündelik sorunları, dini farklılıklar, uluslararası siyaset gibi 3 başlıkta toplandığını belirtti. “Toplumsal Barış” vizyonuyla Türkiye’nin her yerinde aktif olan Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) “Tanışma” atölyemize yerelde mekan ve katılımcı desteği verdi. Samsun İğne Deliği Gençlik Merkezi Koordinatörü Seda Karakaş sivil toplum örgütleri arasında diyalog eksikliğinin de yaşandığını vurgulayarak “Yanyana” projesi ile TOG arasındaki işbirliğinin önemine değindi.
Danışma kurulu üyemiz, Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Vekili Eva Şarlak’ın modere ettiği “Gündelik hayattan sosyal medyaya, kültürel farklılıkların bugünü” başlıklı oturumda söz alan gazeteci Serdar Korucu sosyal medyada kültürel farklılıklara yönelik nefret söylemlerine dair örnekleri paylaştı. Korucu bu söylemlere karşı cezai müeyyide uygulanmadığının altını çizdi. “İstanbul’da Az(ınlık) Olmak” araştırmasını kitaplaştıran Özgür Kaymak 200 kişiyle yaptığı görüşmelere dair bilgi verdi. Yazar Rita Ender aile yadigarı objeler üzerinden Yahudi gençlerle yaptığı söyleşileri bir kitapta topladı. Ender bu objeler üzerinden oluşan kültürel belleğe dair bir konuşma yaptı.
Sempozyumun kapanış konserinden önce projenin teması ile örtüşen Deniz Özden imzalı “Cemile’nin Takıntısı” adlı kısa filmi gösterildi. Filmin sunumunda danışma kurulu üyemiz Özcan Geçer bir tabak köfte ile önyargıların nasıl kırılabileceğini anlatan filmle ilgili konuşmasında “İnsanlar nefret ettikleri insanları tanımıyor. Sevgi bu nefreti kırabilecek en güçlü anahtar” dedi.
Sempozyum “Ezgiler Yanyana” başlıklı konser ile sonlandı. “Voices Of Makams” topluluğu Ermeni bestekarların Türkçe ve Ermenice eserlerini, Janet-Jak Esim grubu Sefarad Yahudileri’nin özgün dili olan Ladino ezgileri, Fulya Özlem ve Akustik Kabare de Rebetiko şarkıları seslendirildi.
Azınlıkların tarihi, kültürü ve bugünkü ilişkileri açısından korkuyu ve bilgisizliği azaltmak amacıyla başlatılan “Yanyana” projesi ile kültürler arası diyaloğun güçlendirilmesi, farkındalığın artırılması ve ön yargıların kırılması hedefleniyor.
[…] http://www.avlaremoz.com/2018/10/25/yanyana-temali-ab-projesi-sempozyum-ile-noktalandi/ […]