Kaynak: Haaretz
Çeviri: Nesi Altaras
Ladino veya Yiddish’ten daha az bilinen Judeo-Arapça (Yahudi Arapçası) İran’dan İspanya’ya, Yemen’den Suriye’ye Yahudiler tarafından konuşulurdu. Maimonides’in dilinin 99 yaşındaki uzmanına göre İslam’ın Altın Çağı’nda Arap topraklarında Yahudi kültürü Aşkenaz Yahudiliğinden 10 kat daha büyüktü.
Kariyerinin başında Joshua Blau, Maimonides’in mektuplarını okumayı düşünürken bazıları onu bunu yapmamaya teşvik etti. Bunu deneyen daha önceki üç araştırmacı garip şekillerde ölmüşlerdi. İlki bir buçuk mektubu çevirmiş halde masasında ölü bulunmuştu. İkincisi bir hastalıktan vaktinden önce ölmüştü. Üçüncüsüyse araştırmasının ortasında bir terör saldırında ölmüştü. Blau “Tabi ki uyarıları umursamadım. İyi gidiyorum.” dedi.
İbrani Üniversitesi’nde Arap dili ve edebiyatı ordinaryüs profesörü olan Blau geçtiğimiz ay 99 yaşına bastı. Canlı sesi, sert el sıkışı, alaycı mizahı ve kuvvetle sürdürdüğü dilbilimi çalışmalarından sadece “iyi” gitmediği, çok daha başarılı olduğu belli oluyor. Senelik gelenek haline gelen Yahudi doğum günündeki aile kutlamasına çocukları, torunları, torun çocukları ve bu sene ilk kez torun torunu katıldı. Toplamda 39 kişi. İş arkadaşları da dünyanın en hatırı sayılan Ortaçağ Yahudi Arapçasını uzmanının doğum günü için bir parti düzenledi.
Blau iyi vakit geçirdi. Aldığı ödüller için – İsrail Ödülü ve Macar Bilim Akademisi ödülü dahil – şair Avraham Shlonsky’nin kullandığı “prizetitution” [ödül için kendini satmak] lafını kullandı. “Hak eden insanlar ödül alır, ve hak etmeyen birçok insan ödül alır.”
[…]
Judeo-Arapça Ortaçağ’da Arap topraklarında yaşayan Yahdilerin konuştuğu dil. Ladino ve Yiddish gibi Judeo-Arapça da bir Yahudi dili olarak sınıflandırılıyor: Kelimeleri çevresindeki dile benziyor ama İbrani alfabesiyle yazılıyor. Mesela “iyi geceler” bölgedeki kullanıma göre Judeo-Arapça’da “masa al-hayır” Judeo-Almanca’da (Yiddish) “a gutte nacht” ve Judeo-İspanyolca’da “Buenos noches.”
Ortaçağ Arap topraklarındaki Yahudilerin dili üzerine çalışıyorsunuz. Bunun yerini ve zamanını tanımlayalım.
Doğudan batıya İran, Irak, Libya, Cezayir, Fas ve İspanya. Kuzey güney hattında Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır ve Yemen. Dönem olarak 9. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar edebiyatta, felsefede, tıpta ve astronomide müthiş bir kültürel çığır açılan bir dönemden bahsediyoruz. Bu İslam’ın Altın Çağı ve bu dönemde Arap topraklarında Yahudi kültürü Aşkenaz Yahudiliğinden 10 kat daha büyük. Ancak Rönesansla beraber Fransa, İtalya ve Almanya’da Aşkenaz kültürü gelişmeye başladı.
Peki ya Rashi ve Rabbienu Gershom (Gershom Ben Judah)? Onların ikisi de Avrupa’da yaşadı.
Onlar Aşkenaz kültürünün gelişinin öncüleri, o sırada Judeo-Arapça tepe noktasındaydı. 14. yüzyılda kültürel bir kırılma oldu. Arap kültürü ve onunla beraber Yahudi kültürü geriye düştü. Bu noktadan sonra Yahudiler Arap kültürüne katılmaz oldu. Elitler edebiyatı sadece İbranice yazmaya başladı.
Arap kültürünün parçası olan Yahudiler Arapça değil Judeo-Arapça’da yazdı. Bu dilin ortaya çıkışı nasıl oldu?
Tüm Yahudi diller gibi Judeo-Arapça da çocuklar sayesinde yaratıldı. Yahudi çocuklar Aşkenaz kültüründe hedere İslam topraklarında kuttaba Torah öğrenmeye giderdi. İlk öğrendikleri yazı dili İbranice ve sonra yerel dili öğrenirken onu da aynı alfabeyle öğreniyorlar. Judeo-Arapça’nın, Yiddish’in, ve sonra Ladino’nun ortaya çıkışı böyledir.
Yiddish Ortaçağ’da alt sınıfın konuşma diliydi ve elitler İbranice yazardı ama bunun aksine Judeo-Arapça eğitimli sınıfın da diliydi. Arap ülkelerinde Yahudi felsefesinin çoğu Judeo-Arapça yazılmıştı. Mesela Rabbi Saadia Gaon Sefer Hagalui (Vahiyler Kitabı) adlı eserini İbranice yazdı ve bizzat kendisi hemen Judeo-Arapça’ya tercüme etti. Yehuda Halevi Kuzari kitabını direkt olarak Judeo-Arapça yazdı ve Maimonides’in “Kafası Karışıklar için Kılavuz”u da aynı şekilde. Hatta, Maimonides vasiyetinde kitabın Arap alfabesine geçirilmemesini istediğini yani Müslüman dilinde basılmamasını söyledi.
Sanki yazdıkları gizliymiş gibi. Eğer Yehuda Halevi böyle bir vasiyet bırakmış olsaydı anlardım. Kuzari ırkçı bir kitaptı ve Yahudi olmayanlar okumasa daha iyi. Ama neden Maimonides Yahudi olmayanların felsefe kitabını okuması istemedi?
Yahudi olmayan dünya onun ilgisinin dışındaydı. O sadece Yahudiler için yazdı.
Ama bu dediğiniz sadece umursamazlık değil, izole olma isteği. Hem Maimonides kendisi Yahudi olmayan Müslüman ve Yunan filozoflardan etkilenmişti.
Doğru, kılavuz aslında Aristo felsefesinin direkt bir devamıydı ve Maimonides’e Arapça tercümelerle ulaştı. Dediğim gibi Arap kültürü o anda tepe noktasındaydı. Devlet Yunancadan Arapçaya tercümeyle çok ilgiliydi.
O zaman neden çalışmasını içinde yaşadığı toplumla paylaşmak istemedi? Bunu anlamıyorum.
Çok küresel düşünüyorsun. Dünya o zaman öyle değildi. Toplumlara, cemaatlere ayrılmıştı ve bu sınırları aşmaya ilgi yoktu. Ben Avusturya’da böyle büyüdüm ve bir Yahudi cemaatinin nasıl olduğunu anlıyorum.
Kaldırım Temizlemek
Macar aksanıyla söylediği Blau’nun bu son cümlesi büyük bir cümle. Avusturya’da 1900’lerde dindar bir Yahudi ailede yetişen biri nasıl üniversitede Arapça okuyor?
“Transilvanya’da doğdum, Romanya’nın Macar bölgesi. 12 yaşımdayken Avusturya’ya taşındık. Babam erken emekli olmak için yeterince para biriktirmiş bir tüccardı ve eski hayali olan gazeteciliği deneyimlemek istiyordu. O dönemde gazetecilik dünyasının merkezi Viyana’ydı ve biz de oraya yakın küçük bir şehre yerleştik. Yolda trende babam sonradan ironi olacak şu lafı söyledi: kültürlü bir toprağa gidiyoruz.
Liseyi bitirdiğimde Romanyalı olarak Avusturya’da çalışamayacağım ortaya çıktı. Babam iki tavsiyede bulundu. Biri Viyana Üniversitesinde Arapça okumaktı. Eğer bunu yaparsam ve bir gün İsrail topraklarına aliya yaparsam orada bu dili öğreterek para kazanabilirdim. İkincisiyse Viyana’daki haham okuluna kaydolmaktı ve o zaman kalıcı olarak Avusturya’ya yerleşebiliridim, paramı rabi olarak kazanırdım. İki fikir kolayca bir araya geldi çünkü o sırada haham okulundaki herkes üniversiteye gitmek zorundaydı. Rabiler eğitimli olmak zorundaydı, kendilerini Yahudi olmayan dünyadan ayırmak zorunda değillerdi.
Babanızın Arapça okuyup İsrail’e taşınma fikri oldukça öngörülüymüş. Siyonist miydiniz?
Evet ve İsrail’de akrabalarım vardı. 13 Mart 13 1938’de Hitler Avusturya’yı işgal edince haham okulu hemen kapatıldı. Biz Romanyalı olduğumuz için ben üniversitede okumaya devam edebildim ama Avusturya’da Hitler desteği giderek arttı. Bir gün Hristiyan temizlikçimiz eve gelip doktorumuza benzeyen birinin zorla kaldırım temizlediğini söyledi. Bu olay babamı derinden etkiledi ve bundan sonra küçük felaketlerin büyükleri önleyebileceğini öğrendim. Babam durumun kötüleştiğini fark etti ve İsrail topraklarına gelmeye karar verdik.
Ama nasıl çıkacaktık? Babama biri Yunan büyükelçiliğinin vize verdiğini söyledi. Şabat olduğu halde babam taksiyle oraya gitti çünkü bu pikuah nefeş bir durumdu [yaşamla ölüm arasında]. Merdivenlerden tırmandı ve büyükelçilik kapısını çaldı. Cevap yok. Aşağı inmeye başladı. Yolun yarısında kapı açıldı ve bir adam “kapalıyız” dedi. Babam devam etti ve kapı bir daha açıldı. Adam “gel” dedi. Adam “ne istersiniz?” dedi babam da vize istedi. O anda adam mühürleri çıkarıp babama vize verdi ve “aynı babama benziyorsunuz” dedi. Bu hikâyeyi siz bana anlatmış olsanız ben inanmazdım.
Monoton melodisinin aksine Blau anlattığı hikâyenin kuvvetinin farkında. “Bu ülkeye geldiğimizde iş aradım. Çok utangaç olduğum için öğretmen olup bir sınıfın önünde durmaktan korktum ve bu yüzden polis olmayı denedim. Başvuru için ofise gittiğimde fotoğraf istediler. Yanımda yoktu diye eve döndüm. O sırada ev telefonu çaldı. Okullardan biriydi, Arapça öğretmeni lazımmış.”
Hayatımın dönüm noktalarından biri bu oldu ve bu öğrendiğim ikinci dersti, size de öğrenmenizi tavsiye ederim: Hiçbir zaman fotoğrafınızı cebinizde taşımayın. Eğer o gün fotoğraf için eve dönmeseydim Arapça öğretmeni olmayacaktım ve ardından olan hiçbir şey gerçekleşmeyecekti.
Öğrencileriniz kimdi?
Herkes. Arapça okulda zorunlu dildi, mantıklı olarak tabii ki. Önce öğrencilerle disiplin sorunları yaşadım. Bir gün sınıfa osuruk bombası bıraktılar. Camları kapatıp derse devam ettim. Ondan sonra her şey değişti, bir daha sorun olmadı.
İbrani Üniversitesi’nde öğretmeye başladığınızda Judeo-Arapça grameri üzerine uzman oldunuz. Neden gramer?
6 yaşımdayken babam bana okula mı kreşe mi gitmek istediğimi sordu. Ben “okul” dedim. Eve döndüğümde “nasıldı?” diye sordu. “İlginçti” dedim. “Ne öğrendin?” dedi, “gramer” dedim. Babam normal bir insan olarak bunu garipsedi. Ben bütün hayatım bu garipliği sevdim.
Judeo-Arapça’ya geri dönecek olursak, bu dilde tek farklı şey İbrani alfabesi değil daha fazlası var… Gramer olarak yerel Arapçayla standart edebi Arapçanın karışımı gibi. Bu nasıl oldu?
Bir dil her zaman gelişir ve gelişim bazı faktörlere dayanır. Önce Müslümanların Cahiliye dönemi dediği Hz. Muhammed öncesi zamanda yaygın olan Bedevi Arapçası vardı. O Arapçada kısıtlı kelime haznesi, birçok kavramın eksikliği ve belli başlı kavramlarda aşırı detay vardı. Mesela, biraz abartıyorum ama, 6 aylık, bir yaşında ve bir buçuk yaşında develer için ayrı kelimeler bulunurdu.
Eskimoların kar için bir sürü kelime kullanmaları gibi.
Aynen öyle. Eski yazıtlarda erken dönem Arapça bizi şaşırttı. Daha basit olmasını beklerken şiirle karşılaştık. Bu demektir ki insanlar eski Bedevi şiirine o kadar gıpta etmiş ki nesillerce sözlü olarak devam ettirip sonunda yazıya geçirmişler.
[…]
İslamiyet yayıldıkça dil de genişledi. Kelimeler eklendi, yeni kültürlere uyum sağlandı ve kompleks fikirleri ifade edebilmek için dilbilimsel oluşumlar yaratıldı. Mesela Bedevi Arapçasında bir felsefe kitabı yazmak mümkün değil. Bedevi ses yapısını ve morfolojisini koruyan ama tarzını ve sentaksını değiştiren yeni bir dil ortaya çıktı.
Bir noktada – burada biraz tartışma var – diglossia dediğimiz olay ortaya çıktı. Yani dil ikiye bölündü. Biri edebiyat için, öbürü konuşmak için. Yüksek, elit dil ve ikinci, aşağı dil. Judeo-Arapça bu iki dili azınlıklara özgü bir şekilde karıştırdı. Hristiyan Arapların dilleri de benzer bir şekilde edebi dilin kurallarını esnetirler. Müslümanlar Kuran ve şiir diline saygı duyardu ve bozulmasına karşıydılar. Azınlıklarsa bu kadar mükemmeliyetçi değildi. Benim doktora tezimde amacım da Jude-Arapçanın konuşulan ve edebi Arapçalara benzerliğini incelemekti.
Ne sonuca ulaştınız?
Yazıdan yazıya değişiyor. Bazı yazılarda Judeo-Arapça tamamen edebi, bazen tamamen konuşulan, gündelik Arapça ve bu ikisi arasındaki her nokta. […] Sonra üzerine çalıştığım yazılardan bir örnek vereyim: Maimonides’in cevapları. Maimonides kendisine Yahudi dünyasının her köşesinden gelen sorulara Judeo-Arapça cevap verirdi. İki cevabını özellikle beğeniyorum, bunlar karı koca arasındaki bir kavga üzerine ikisine ayrı ayrı yazılmış. Hem soruya hem cevaba sahip olduğumuz tek örnek bu. Adam karısının çocuklara öğretmenlik yapmasından şikayetçi, karısı çalışmasın evde otursun istiyor. Maimonides cevabında kocanın karısına bunu yaptırabileceğini söylüyor. Birkaç yıl sonra karısı tembel kocasından yakınıyor: gidiyor geliyor ama karısına bir kuruş bile vermiyor. Açlıktan kurtulmak için okuma yazmasını kullanarak öğretmenliğe başlıyor ve başöğretmen oluyor. Maimonides’ten bunu devam ettirmek için izin istiyor.
Niye kocası karısının öğretmenlik yapmasını istemiyor? İkisine de para lazım değil mi?
Çünkü adam ikinci bir kadınla evlenmek istiyor. Aslında bir sorun yok, çok eşlilik kabul görüyor ama ketubaya, yani evlilik anlaşmasına göre ilk eşin izni olmadan ikinci biriyle evlenilemez. Koca bu yüzden karısını zorluyor. Ancak ikinci eşe izin verirse evden çıkmasına izin verecek. Maimonides eşin sorusunu okuduktan sonra şöyle karar veriyor: kadın kocasına karşı isyan etmeli. Kocası bunun üzerine onu boşar ve o zaman kadın istediğini yapar.
Kocasına isyan etmek ne demek?
Onunla beraber yaşamamak, yemek yapmamak, yatmamak. Eğer bir eş bu beklentileri karşılamıyorsa koca onu boşamak zorundadır. Bunun dışında burada olağandışı bir Ortaçağ kadın öğretmen görüyoruz, bildiğimiz o tarihteki tek örnek. Bu soru cevapların dilini inceledim. […] Karı kocanın soruları konuşma dili Arapçası, biraz edebi Arapça var. Bunlara kıyasla Maimonides’in cevapları çok daha edebi Arapçayla yazılmış ama kılavuzunu yazdığı dilden daha az edebi. Dili okuruna göre ayarlamış.
Judeo-Arapçanın konuşulan ve edebi dilin karışımı olduğunu söylüyoruz ama eğer sadece yazılar kaldıysa konuşulan dilin tam olarak ne olduğunu nereden biliyoruz?
Genel anlamda tam olarak emin değiliz. 19. yüzyıldan beri Arap lehçeleri inceleniyor. Ortaçağın konuşma diline gelince sadece tahmin edebiliriz, ama kanıt kullanarak mantıklı tahminler yapabiliriz. Öncelikle edebi dilin gramerinin konuşulana göre çok daha düzenli olduğunu biliyoruz. Judeo-Arapça yazıları edebi Arapçayla karşılaştırınca bir çok değişiklik görüyoruz ve hipotezimiz bu farkların konuşma dilinden geldiği. Dediğim gibi bunu en çok azınlıklarda görüyoruz.
Konuşma dilini anlamanın bir başka yolu da fonetik olarak yazılmış örnekler bulmak. Yani kelimeyi söylediği gibi yazan. Birkaç hafta önce böyle yazılmış Judeo-Arapça bir yazı elime ulaştı. Tamamen serbest düzen yazılmış ve büyü ile ilgili. Hiçbir şey düzenli değil. Yazı biçimi bazen küçük ünlülerle bazen değil. Tekrar edilen kelimeler farklı şekillerde yazılmış. Rezil bir yazı ama bizim bakış açımızdan çok iyi çünkü konuşma diliyle ilgili bilgi veriyor.
Edebi-konuşma dili farkından başka Judeo-Arapçada bir de İbranice etkisi var. İbraniceden ne gibi kelimeler geçmiş? Birleşik tabirler var mı? Mesela Filistin Arapçasında khiar hamutz’un bir Arapça bir İbranice kelimeyi birleştirip turşu demesi gibi?
Bir yazı ne kadar diniyse o kadar İbranice kelime olur. Judeo-Arapçadaki İbranice kelimelerden bazıları galut (sürgün), hayei sha’ah (anı yaşamak), ve kame’ah (muska).
Eğer Ortaçağ’da bir Arap Judeo-Arapça okusa anlayabilir miydi?
Kesinlikle, dini terimler dışında. Mesela Maimonides’in kılavuzunu okusa çoğunu anlardı.
***
Bu yaşında bile dikkati dağılmadan, girip çıkanlarda çalan telefondan etkilenmeden 40 yaşında insanlarla yaptığımdan daha odaklı bir röportaj veriyor. Ama günün haberlerini sorduğumda, mesela Arapçanın İsrail’deki statüsünün ulus-devlet yasasından değişimini, ilgisini kaybediyor. Belki de politika konuşmak istemiyor, ama benim tahminim gerçekten politikayla ilgilenmediği. Dilbilimi dünyasının içine kapanmış ve Maimonides’in izolasyonu gibi İsrail’de Arapça kullanımını sadece Judeo-Arapça araştırmaları bağlamında düşünüyor.
Buluşmamızın sonuna doğru ilerlemiş yaşını soruyorum. “Şanslıyım. Avusturya’yı terk ettiğimizde şanslıydım. İbrani Üniversitesi’nde araştırmacı olarak kabul edildiğimde şanslıydım. Kaç kişi bu kadar sevdiği bir işte çalışıyor? Kafam hala çalıştığı için şanslıyım.” […]
Judeo-Arapça’nın Kısa Tarihi
İslam’ın yayılmasıyla Arapça Yahudiler arasında Aramicenin önüne geçiyor. Önce herkes sadece İbranice yazıyor, zamanla bu değişiyor. İslam’ın gerileyişiyle Judeo-Arapça küçülüyor ama Doğu Yahudileri arasında 19. yüzyıla kadar kullanılmaya devam ediyor. Bugün Yemen’de ve bazı Irak Yahudi toplumlarında hala kullanılıyor. Rabi Saadya Gaon ve Maimonides döneminde Judeo-Arapça asıl eğitim ve yazı diliydi. Maimonides’in tüm yazını Judeo-Arapça’dır. Yeruşalayim’deki Milli Kütüphane’de 700 kadar Judeo-Arapça yazıt bulunuyor, bunların arasında İngiliz kraliyetinin Ortadoğu’daki servetinden sorumlu olan Sasson ailesinin mektupları da var. En ünlü örnekler Kahire Genize’den gelen birtakım ruhani yazılar, mektuplar, defterler, kontratlar vesaire. Bunlar şansa 19. yüzyılda Kahire Ben Ezra Sinagogu’nun tavan arasında bulunuyor. […]
[…] Neo-Aramice konuşup genellikle Zakho gibi kasabalarda veya köylerde yaşarken, Bağdat’ta Judeo-Arapça konuşan, yüzyıllarda şehrin ayrılmaz parçası haline gelmiş ve nüfusun çeyreğini […]
[…] isimlerinden biriydi. Tunis’in Yahudi mahallesinde büyüyen Memmi evde Fransızca ve Tunus Judeo-Arapçası konuşarak yetiştirildi. Fransız sömürgeciliği altında yaşayan Memmi İkinci Dünya Savaşı […]