Türkiye’de ırkçılık olmadığı kanaati yaygındır. Böyle bir soru sorulduğunda büyük bir hoşgörü toplumu olduğumuz, bunun Osmanlı-İslam geleneğinden kaynaklandığı hemen belirtilir. Bize özgü bir durum değil. Irkçılığın yaygın olduğu her yerde, ırkçı söz ve davranışların sahiplerinin ezici çoğunluğu bunu ırkçılık olsun diye, kasıtlı biçimde yapmazlar. Sergiledikleri ırkçı söz ve davranışlar onlar için doğal olan, ailelerinde gördükleri, okulda öğrendikleri, yöneticilerden işittikleri şeylerdir.
Irkçılığı bilinçli bir siyasal tercih, bir ideoloji gibi benimseyen, kendini ırkçı olarak tanımlayanlar, ırkçıların küçük bir azınlığını oluşturur. Günümüzde ABD’de “white supremacist” (beyaz ırkın üstünlüğü) ideolojisini benimseyenler gibi.
Bu bilinçli, benimsenen ırkçılığı Türkiye’de Nihal Atsız’ın dile getirdiği etnik Türk üstünlüğü iddiasında buluruz. “Türkçü, Türk soyunun üstünlüğüne inanmış kimsedir.” “(…) O, yorulmadan, bıkmadan, Türk soyunun üstünlüğünü anlatacak, yabancıların tehlikesini söyleyecek, Türk ahlakının gereklerini bildirecek, barışmaz düşmanımızın Moskof olduğunu telkin edecektir.” (1950). Bu ülkünün daha yumuşatılmış halini benimseyerek yetişmiş, gençliğinde bilinçaltına bu söylem kazınmış hatırı sayılır bir kitle vardır bugün Türkiye’de. Türkçü ideolojinin Kürtlere karşı açık ırkçı bir tavır alan bir kanadı da son otuz yılda yerleşti.
Bu açık ırkçılığı İslamcı hareketler pek benimsemezler. Buna karşılık, hem Türkçü hem İslamcı gelenekte ırkçılığın kesiştiği konular içinde en önde geleni, Yahudi nefretidir. Gâvur antipatisini aşan bir antisemitizm Türkiye’de milliyetçi-maneviyatçı dünyanın en güçlü ortak paydalarından biridir. İsrail’in ırkçı politikaları, siyonizm politikasının eleştirilmesinden başka bir şey bu. Biraz sıkışınca antisiyonizm örtüsü altına gizlenen bir Yahudi nefretidir. Daha önce Komünizmle Mücadele Derneği, 1960 sonlarında başında İsmail Kahraman’ın olduğu Türkiye Milli Türk Talebe Birliği ve birçok milliyetçi-maneviyatçı dergi ve dernekte kendini gösteren bu antisemitizme laik çevreler de çok yabancı değildir. 1930’larda Trakya pogromuyla, Varlık vergisiyle bir devlet politikası olarak tezahür eden Yahudi düşmanlığı, örneğin Akbaba mizah dergisindeki Yahudi imajıyla da popüler kültürün parçası olmuştur.
Bu konuyu hatırlatmamın nedeni, dindar bir nesil yetiştirme projesini 2010’ların başında ilan eden dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, 2012’de AKP İstanbul’daki gençlik toplantısında, “Dininin, dilinin, beyninin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik istiyorum” cümlesini de içeren bir konuşma yapmıştı. Cümle, Necip Fazıl Kısakürek’in Gençliğe Hitabesi’nden alınmıştı. Daha sonra dile getirilen “dininizi ve kininizi eksik etmeyin” öğüdünün ilham kaynağı bu Hitabe idi.
24 Haziran’da bazı okullardaki eğitici panoların fotoğrafları sosyal medyada paylaşıldı. Ben ikisini gördüm. Dindar ve kindar neslin nasıl yetiştirildiği, ırkçılığın hem de en açık ve saldırgan ifadelerle nasıl beslendiğinin en somut örneklerini oluşturdukları için aktarıyorum.
Düzce’de bir Anadolu Lisesi’nde yer alan Kudüs temalı panoda, bir veciz söz ve bir değerli şiir yer alıyor. Birincisi Necip Fazıl’ın: “Yahudiler mi dediniz? Onlar yumurtalarını pişirmek için, dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir.” Hemen altında milliyetçi-maneviyatçı dünyanın diğer değerli şairi Sezai Karakoç’un bir şiiri yer alıyor: “Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!…/Asırların insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey Yahudi!…/ Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi!..” diye devam ediyor. Diğer değerli bilgilerin yanında aya çıkanların da Yahudi olduklarını böylece öğreniyor çocuklarımız!
İstanbul’daki başka bir okulda gene Kudüs panosu ve orada yer alan levha: “YAHUDİ; Hain, arkadan vuran demektir. YAHUDİ; Sözünde durmaz adam demektir. YAHUDİ; Korkaktır, o ancak mazlum insan öldürmeyi bilir!”
Korkarım örnekleri çoğaltmak mümkündür. Dinini ve kinini unutmayacak çocuklar böyle yetiştiriliyor. Maalesef açık ırkçı bu tavrı açıkça benimsemeyenlerin çoğu, buna karşı ses çıkarmıyor. Olağan bile karşılıyor olabilir. Çok küçük bir azınlık dışında buna itiraz edilmiyor, karşısında mücadele verilmiyor. Yahudiler bu kin ve nefretin açık hedefiler, onların üstünden milliyetçi-mukaddesatçı ideolojinin “yabancı” olarak algıladığı toplumdaki bütün kesimler hedef alınıyor.
Türkiye’de ırkçılık olmadığı kanaati yaygındır. Böyle bir soru sorulduğunda büyük bir hoşgörü toplumu olduğumuz, bunun Osmanlı-İslam geleneğinden kaynaklandığı hemen belirtilir. Bize özgü bir durum değil. Irkçılığın yaygın olduğu her yerde, ırkçı söz ve davranışların sahiplerinin ezici çoğunluğu bunu ırkçılık olsun diye, kasıtlı biçimde yapmazlar. Sergiledikleri ırkçı söz ve davranışlar onlar için doğal olan, ailelerinde gördükleri, okulda öğrendikleri, yöneticilerden işittikleri şeylerdir.
Irkçılığı bilinçli bir siyasal tercih, bir ideoloji gibi benimseyen, kendini ırkçı olarak tanımlayanlar, ırkçıların küçük bir azınlığını oluşturur. Günümüzde ABD’de “white supremacist” (beyaz ırkın üstünlüğü) ideolojisini benimseyenler gibi.
Bu bilinçli, benimsenen ırkçılığı Türkiye’de Nihal Atsız’ın dile getirdiği etnik Türk üstünlüğü iddiasında buluruz. “Türkçü, Türk soyunun üstünlüğüne inanmış kimsedir.” “(…) O, yorulmadan, bıkmadan, Türk soyunun üstünlüğünü anlatacak, yabancıların tehlikesini söyleyecek, Türk ahlakının gereklerini bildirecek, barışmaz düşmanımızın Moskof olduğunu telkin edecektir.” (1950). Bu ülkünün daha yumuşatılmış halini benimseyerek yetişmiş, gençliğinde bilinçaltına bu söylem kazınmış hatırı sayılır bir kitle vardır bugün Türkiye’de. Türkçü ideolojinin Kürtlere karşı açık ırkçı bir tavır alan bir kanadı da son otuz yılda yerleşti.
Bu açık ırkçılığı İslamcı hareketler pek benimsemezler. Buna karşılık, hem Türkçü hem İslamcı gelenekte ırkçılığın kesiştiği konular içinde en önde geleni, Yahudi nefretidir. Gâvur antipatisini aşan bir antisemitizm Türkiye’de milliyetçi-maneviyatçı dünyanın en güçlü ortak paydalarından biridir. İsrail’in ırkçı politikaları, siyonizm politikasının eleştirilmesinden başka bir şey bu. Biraz sıkışınca antisiyonizm örtüsü altına gizlenen bir Yahudi nefretidir. Daha önce Komünizmle Mücadele Derneği, 1960 sonlarında başında İsmail Kahraman’ın olduğu Türkiye Milli Türk Talebe Birliği ve birçok milliyetçi-maneviyatçı dergi ve dernekte kendini gösteren bu antisemitizme laik çevreler de çok yabancı değildir. 1930’larda Trakya pogromuyla, Varlık vergisiyle bir devlet politikası olarak tezahür eden Yahudi düşmanlığı, örneğin Akbaba mizah dergisindeki Yahudi imajıyla da popüler kültürün parçası olmuştur.
Bu konuyu hatırlatmamın nedeni, dindar bir nesil yetiştirme projesini 2010’ların başında ilan eden dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, 2012’de AKP İstanbul’daki gençlik toplantısında, “Dininin, dilinin, beyninin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik istiyorum” cümlesini de içeren bir konuşma yapmıştı. Cümle, Necip Fazıl Kısakürek’in Gençliğe Hitabesi’nden alınmıştı. Daha sonra dile getirilen “dininizi ve kininizi eksik etmeyin” öğüdünün ilham kaynağı bu Hitabe idi.
24 Haziran’da bazı okullardaki eğitici panoların fotoğrafları sosyal medyada paylaşıldı. Ben ikisini gördüm. Dindar ve kindar neslin nasıl yetiştirildiği, ırkçılığın hem de en açık ve saldırgan ifadelerle nasıl beslendiğinin en somut örneklerini oluşturdukları için aktarıyorum.
Düzce’de bir Anadolu Lisesi’nde yer alan Kudüs temalı panoda, bir veciz söz ve bir değerli şiir yer alıyor. Birincisi Necip Fazıl’ın: “Yahudiler mi dediniz? Onlar yumurtalarını pişirmek için, dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir.” Hemen altında milliyetçi-maneviyatçı dünyanın diğer değerli şairi Sezai Karakoç’un bir şiiri yer alıyor: “Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!…/Asırların insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey Yahudi!…/ Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi!..” diye devam ediyor. Diğer değerli bilgilerin yanında aya çıkanların da Yahudi olduklarını böylece öğreniyor çocuklarımız!
İstanbul’daki başka bir okulda gene Kudüs panosu ve orada yer alan levha: “YAHUDİ; Hain, arkadan vuran demektir. YAHUDİ; Sözünde durmaz adam demektir. YAHUDİ; Korkaktır, o ancak mazlum insan öldürmeyi bilir!”
Korkarım örnekleri çoğaltmak mümkündür. Dinini ve kinini unutmayacak çocuklar böyle yetiştiriliyor. Maalesef açık ırkçı bu tavrı açıkça benimsemeyenlerin çoğu, buna karşı ses çıkarmıyor. Olağan bile karşılıyor olabilir. Çok küçük bir azınlık dışında buna itiraz edilmiyor, karşısında mücadele verilmiyor. Yahudiler bu kin ve nefretin açık hedefiler, onların üstünden milliyetçi-mukaddesatçı ideolojinin “yabancı” olarak algıladığı toplumdaki bütün kesimler hedef alınıyor.
Paylaş: