Türkiye tarihinde dalgalı bir seyir izleyen düşünsel ve kültürel çölleşmede karikatür dergileri önemli bir yer tutar. Biz onları hep bastırılmış muhalefetin sesi, mazlumun ahı, eşitliğin arayışı, hümanizm gibi de gördük ve sevdik. Karikatür tarihçisi falan değilim, bu konuda ahkam kesmeye niyetim yok. Sadece Gırgır, Fırt zamanlarından beri çıkan türlü dergileri az çok takip etmiş biriyim.
Türkiye’nin en köklü dergilerinden, zamanında rekorlar kırmış olan Gırgır bir süre önce kapatıldı. Sözcü gazetesinin eki olarak çıkıyormuş. Takip ettiğim bir gazete değil, politik duruşu beni ilgilendirmiyor. Ama belli ki derginin kapatılmasına sebep olan karikatürden rahatsız olanları ilgilendiriyor. Bence rahatsız olanlar Yahudiler’in geneli değil.
Ne var bu karikatürde? Hz. Musa ve çölde onu takip edenler arasında bir atışma. Karikatürü haberlerden duyup gördüm. Dindar olmasam da bu cemaatten çıkmış bir birey olarak beni rahatsız eden hiçbir şey göremedim. Hatta komik buldum!
Bugüne kadar düğünlere, cenazelere gittim, dua edilen ortamlarda bulundum. İnsanların bu tür esprileri, fıkraları birbirlerine o ortamlarda bile anlattıklarını iyi bilirim. Bana şaşırtıcı gelse bile, bunu insan olmanın, hayatla ve ölümle mücadele etmenin, nihayetinde her şeyin gelip geçici olduğunu hatırlayıp yükü hafifletmenin bir mekanizması olduğunu düşündüm. Türk Yahudi Toplumu hesabından, Gırgır’ın karikatürü üzerine bir tweet atılmış. Karikatürün mukaddesatı aşağıladığını söyleyip devletimizi etkili önlem almaya davet etmişler. Türkiye’de var olan anti-semitizm hassasiyetleri nedeniyle böyle bir tweet attılarsa da, yangına benzin döktüklerini anlamışlardır umarım. Çünkü derginin kapatılması ardından atılan onlarca tweet o malum “dünyayı yöneten Yahudi lobisi” mitini köpürtür nitelikteydi. Başkaları için konuşamam ama Yahudiler kendi aralarında bu tür esprileri yaparlar.
Her dinin hassasiyetleri var ve bunlara saygı beklemelerinde anlaşılmayacak bir şey yok. Benim bildiğim Hristiyan ve Yahudi toplumlarında dinle ilgili mizah bolca yapılır. Çok daha sertleri de yapılır. Filmler çekilir, parodiler yapılır, eleştiriden hakarete kadar geniş bir yelpazede bunlar ifade özgürlüğü içinde değerlendirilir. Daha geçtiğimiz haftalarda internet üzerinden İsrail televizyonlarında yayınlanmış 5-10 dakkalık bir parodi izledim. Karikatür’deki mizahın bire bir aynısını yapıyordu bu parodi. Belki bizde bu seviye bir özgürlük alanı beklemek gerçekçi değil, ancak adım(ız)a konuşulması, hele ki bir sanatçının bu yüzden hapis cezası alması en azından benim vicdanıma sığmıyor. Sevgili Seyfi Şahin, keşke bu karikatürü için “berbat” demek, hüküm giymek zorunda kalmasaydı. Gerçekten, çok daha berbatlarını gördüm.
Mesela Türkiye’nin biricik dergisi Uykusuz’un On Emir karikatürü… O kadar berbat ki, kapağa layık görmüş olmalılar. İsrail’de yaşananlardan Türk Yahudileri’nin sorumlu tutulmasına alışkınız. Karikatürlerde bugüne kadar çıkan en sert mizaha da her zaman açık yüreklilikle baktım, çok zaman aynı fikirde oldum. Ama On Emir karikatürü o kadar rahatsız edici ki, benim kadar dinden uzak birine bile böyle bir yazı yazma ihtiyacı hissettiriyor.
Ne var o karikatürde? Yarattığı yıkımın önünde duran korkunç görünümlü bir İsrail askeri ve elinde tuttuğu On Emir tableti. Ancak emirler değişmiş: Öldüreceksin, Kan Dökeceksin, Korku Salacaksın… diye gidiyor. Bir dinin en kutsal emirlerini bu şekilde deforme etmek, o dine inanan ama politik görüşü bin bir çeşit olan insanlara hakaret değilse nedir? Hakaretin en saf formunu, mizahın en dip noktasıyla buluşturup bunu kapak yaptığı için Uykusuz’u kutlamak lazım. Hayat tesadüflerle dolu. Seyfi Şahin’in hapis cezası aldığını duyduğum gün, Uykusuz sosyal medya hesaplarından bu karikatürü tekrar paylaştı. İsrail devleti her şiddet uyguladığında bu karikatürü Türk Yahudileri’nin gözüne sokmaya niyetliler anlaşılan. Eserleriyle gurur duyuyor olmalılar.
Ama bu senin hakkın Uykusuz! Beni rahatsız ediyor diye o karikatürden en ufak bir ceza bile almanı, zarar görmeni istemezdim. Tam tersine, onun bir zevksizlik ve zekasızlık abidesi olarak tanınması ve kalması, ifade özgürlüğü çerçevesinde bu türden bir işe verilecek en büyük ve doğru ceza olur. Gırgır, Yahudiler’e hakaret ettiği için kapatılmış, çizer bu yüzden hüküm giymiş olamaz. Olsa olsa, Türkiye’de bıçak sırtına dönen politik ayrışmanın birer kurbanı olmuşlardır. Bu toplumda “misafir” olarak görüldüğü her fırsatta dillendirilen, ırkçılığı ve hakareti gündelik hayatta ensesinde hisseden bir cemaat, nasıl olduysa incir çekirdeğini doldurmayacak bir olayda narin bir çiçek gibi korumaya alındı. Yoksa gerçekten nefret söyleminin ve şiddete teşvik propagandasının önünü kesmek istiyorsak, elimizde çok daha kalifiye örnekler mevcut. Bu da ikiyüzlülüğümüzün ve korkaklığımızın bir nişanı olsun.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
Türkiye tarihinde dalgalı bir seyir izleyen düşünsel ve kültürel çölleşmede karikatür dergileri önemli bir yer tutar. Biz onları hep bastırılmış muhalefetin sesi, mazlumun ahı, eşitliğin arayışı, hümanizm gibi de gördük ve sevdik. Karikatür tarihçisi falan değilim, bu konuda ahkam kesmeye niyetim yok. Sadece Gırgır, Fırt zamanlarından beri çıkan türlü dergileri az çok takip etmiş biriyim.
Türkiye’nin en köklü dergilerinden, zamanında rekorlar kırmış olan Gırgır bir süre önce kapatıldı. Sözcü gazetesinin eki olarak çıkıyormuş. Takip ettiğim bir gazete değil, politik duruşu beni ilgilendirmiyor. Ama belli ki derginin kapatılmasına sebep olan karikatürden rahatsız olanları ilgilendiriyor. Bence rahatsız olanlar Yahudiler’in geneli değil.
Ne var bu karikatürde? Hz. Musa ve çölde onu takip edenler arasında bir atışma. Karikatürü haberlerden duyup gördüm. Dindar olmasam da bu cemaatten çıkmış bir birey olarak beni rahatsız eden hiçbir şey göremedim. Hatta komik buldum!
Bugüne kadar düğünlere, cenazelere gittim, dua edilen ortamlarda bulundum. İnsanların bu tür esprileri, fıkraları birbirlerine o ortamlarda bile anlattıklarını iyi bilirim. Bana şaşırtıcı gelse bile, bunu insan olmanın, hayatla ve ölümle mücadele etmenin, nihayetinde her şeyin gelip geçici olduğunu hatırlayıp yükü hafifletmenin bir mekanizması olduğunu düşündüm. Türk Yahudi Toplumu hesabından, Gırgır’ın karikatürü üzerine bir tweet atılmış. Karikatürün mukaddesatı aşağıladığını söyleyip devletimizi etkili önlem almaya davet etmişler. Türkiye’de var olan anti-semitizm hassasiyetleri nedeniyle böyle bir tweet attılarsa da, yangına benzin döktüklerini anlamışlardır umarım. Çünkü derginin kapatılması ardından atılan onlarca tweet o malum “dünyayı yöneten Yahudi lobisi” mitini köpürtür nitelikteydi. Başkaları için konuşamam ama Yahudiler kendi aralarında bu tür esprileri yaparlar.
Her dinin hassasiyetleri var ve bunlara saygı beklemelerinde anlaşılmayacak bir şey yok. Benim bildiğim Hristiyan ve Yahudi toplumlarında dinle ilgili mizah bolca yapılır. Çok daha sertleri de yapılır. Filmler çekilir, parodiler yapılır, eleştiriden hakarete kadar geniş bir yelpazede bunlar ifade özgürlüğü içinde değerlendirilir. Daha geçtiğimiz haftalarda internet üzerinden İsrail televizyonlarında yayınlanmış 5-10 dakkalık bir parodi izledim. Karikatür’deki mizahın bire bir aynısını yapıyordu bu parodi. Belki bizde bu seviye bir özgürlük alanı beklemek gerçekçi değil, ancak adım(ız)a konuşulması, hele ki bir sanatçının bu yüzden hapis cezası alması en azından benim vicdanıma sığmıyor. Sevgili Seyfi Şahin, keşke bu karikatürü için “berbat” demek, hüküm giymek zorunda kalmasaydı. Gerçekten, çok daha berbatlarını gördüm.
Mesela Türkiye’nin biricik dergisi Uykusuz’un On Emir karikatürü… O kadar berbat ki, kapağa layık görmüş olmalılar. İsrail’de yaşananlardan Türk Yahudileri’nin sorumlu tutulmasına alışkınız. Karikatürlerde bugüne kadar çıkan en sert mizaha da her zaman açık yüreklilikle baktım, çok zaman aynı fikirde oldum. Ama On Emir karikatürü o kadar rahatsız edici ki, benim kadar dinden uzak birine bile böyle bir yazı yazma ihtiyacı hissettiriyor.
Ne var o karikatürde? Yarattığı yıkımın önünde duran korkunç görünümlü bir İsrail askeri ve elinde tuttuğu On Emir tableti. Ancak emirler değişmiş: Öldüreceksin, Kan Dökeceksin, Korku Salacaksın… diye gidiyor. Bir dinin en kutsal emirlerini bu şekilde deforme etmek, o dine inanan ama politik görüşü bin bir çeşit olan insanlara hakaret değilse nedir? Hakaretin en saf formunu, mizahın en dip noktasıyla buluşturup bunu kapak yaptığı için Uykusuz’u kutlamak lazım. Hayat tesadüflerle dolu. Seyfi Şahin’in hapis cezası aldığını duyduğum gün, Uykusuz sosyal medya hesaplarından bu karikatürü tekrar paylaştı. İsrail devleti her şiddet uyguladığında bu karikatürü Türk Yahudileri’nin gözüne sokmaya niyetliler anlaşılan. Eserleriyle gurur duyuyor olmalılar.
Ama bu senin hakkın Uykusuz! Beni rahatsız ediyor diye o karikatürden en ufak bir ceza bile almanı, zarar görmeni istemezdim. Tam tersine, onun bir zevksizlik ve zekasızlık abidesi olarak tanınması ve kalması, ifade özgürlüğü çerçevesinde bu türden bir işe verilecek en büyük ve doğru ceza olur. Gırgır, Yahudiler’e hakaret ettiği için kapatılmış, çizer bu yüzden hüküm giymiş olamaz. Olsa olsa, Türkiye’de bıçak sırtına dönen politik ayrışmanın birer kurbanı olmuşlardır. Bu toplumda “misafir” olarak görüldüğü her fırsatta dillendirilen, ırkçılığı ve hakareti gündelik hayatta ensesinde hisseden bir cemaat, nasıl olduysa incir çekirdeğini doldurmayacak bir olayda narin bir çiçek gibi korumaya alındı. Yoksa gerçekten nefret söyleminin ve şiddete teşvik propagandasının önünü kesmek istiyorsak, elimizde çok daha kalifiye örnekler mevcut. Bu da ikiyüzlülüğümüzün ve korkaklığımızın bir nişanı olsun.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
Paylaş: