Bir hayalet dolaşıyor bazı tek tipçi Yahudilerin üzerinde: çok seslilik hayaleti. Ve tek tipçiler farklı sesi bastırmak için bağırırken kendi mezar kazıcılarını üretiyor. Dolaşan hayaletin yarattığı tedirginlikten olsa gerek, argüman üretmenin yerine maço bir dil ile yapılan demagoji ortaya çıkıyor.
Avlaremoz’da geçtiğimiz hafta farklı seslere tahammülü olmayan, ‘egemen’ diskura yönelik eleştiriler barındıran “Bağzı Yahudilerin tek tip Yahudi sevdası” başlıklı yazıma atıfta bulunurak iki yazı yayımlandı. Birisi Liora Morhayim’in “Deist ve Siyonizmden uzak Türkiyeli bir Yahudi’nin kimlik arayışı” ismini taşıyan yazı. Diğeri ise Aaron Baruch’un karşı cevap olarak yazdığı, neredeyse baştan aşağı lanet okuma ve hedef göstermek şeklinde ilerleyen metin. Ben daha çok Aaron Baruch’un yazmış olduğu yazıya odaklanmak istiyorum, çünkü ‘cevap hakkı’ talebiyle yazılmış metnin cevap niteliği taşımaktan ziyade, tek tip Yahudi sevdasına ve bu sevda uğruna üretilen nefret dilinin karşısındaki düşünceyi bastırmak niyetiyle nasıl da araç olduğuna örnek teşkil ettiğini ve bu durumun belirtmek istediklerimle ziyadesiyle örtüştüğünü düşünüyorum. Malum, ilk yazıda da belirttiğim gibi benim amacım tek tipçi zihniyeti ve onun tahakkümünü eleştirmek.
Kurucularından olduğum ve hâlâ editörlük görevini üstlenenlerden biri olduğum Avlaremoz, ilk kurulduğu günden bu yana çok sesli bir platfom olmayı kendisine dert edinmiş ve bu doğrultuda farklı görüşlere yer vermeyi ilkerinden biri olarak benimsemiştir. Çok sesli bir platform olmanın getirdiği yükümlülükle, çelişkili gibi duran bir durum yaratma pahasına, tek tipçiliğin tipik reflekeslerini gösteren bir yazı, Aaron Baruch’un ‘cevap hakkı’ talep etmesi dolayısıyla sitedeki yerini aldı. Yazı, -merkezine konu olarak İsrail Devleti’nin politikalarını almış bir şekilde- farklı görüşlere tahammülü olmadığını neredeyse her kelimesiyle belli ediyordu. Yazıda yer alan 602 kelimeden 223’ü zaten –2014 yılında benim de imzalamış olduğum- bir bildiriden bire bir alıntıydı ve cevap niteliği taşıması geren yazının, konuyla ilgili bölümü sadece 138 kelimeden oluşyordu. Yani neredeyse tüm yazının altıda biri bile değil…
Linç ortamı iştah açıdır
Öfke patlaması şeklindeki yazı maalesef bu topraklarda çok alışık olduğumuz ve yine maalesef bu coğrafyada fazlaca alıcı bulan ‘bayrak edebiyatı’ üzerinden şekillenmişti. Farklı görüşe argüman üretmek yerine popülizm ile yandaş toplayıp karşısındaki fikri bastırmayı amaçlayarak, linç etmek saikiyle hareket etmekteydi.
Yazı ilgi uyandırdı. Linç ortamı iştah açıcıydı… Trump, Erdoğan ve Netanyahu iktidarlarınının hegemonyasında maruz kaldığımız propagandalar ile zaten başka türlüsü şaşırtıcı olurdu. Hâl böyle olunca taşını kapan gelmişti. Yazıya duyulan ilgi bir editör olarak beni memnun etse de, cevap olduğunu iddia eden bir yazıda, cevap verdiği yazıya neredeyse hiç değinmeden bu ilgiye mazhar olması otoriterleşen, sağa çeken dünyada beni bir kez daha kaygılandırdı. “Bağzı Yahudilerin tek tip Yahudi sevdası” ile bu yazıya cevap verilen “”Bağzı Yahudilerin tep tip Yahudi sevdası” makalesine cevabımdır” yazı arasında, başlık dışında, 10 adet bağlantı kuranlara madalyalar benden!
Farklı sesi bastırmak için tüm yazı boyunca takınılan üslup üzücü ve düşündürücü. Ancak tek tip Yahudi dayatması yapmak için farklı seslerin nasıl bastırıldığını bir kez daha göstermek açısından faydalı bir metin oldu; teşekkürlerimi borç bilirim. Biraz daha detaya inecek olursak, Sayın Baruch’un kullandığı“biz Türkiye şartlarında başka bir şey yazamıyoruz, durumları biliyorsun” diyorsan o zaman sus… Hiçbir şey söyleme… Lütfen…” cümleleri tam da iki yazıdır bahsedip eleştirdiğim tek tipçi zihniyetin düşünce yapısını bir başka örnekle daha gözlerimizin önüne seriyor. Tek tipçi zihniyet muhtemelen birilerinin farklı düşünemeyeceğinin ön kabulüyle yaşadığından olsa gerek, farklı düşünenlerin aslında korkularından ötürü farklı düşünüyormuş gibi yapıp kişilerin kendilerini bu şekilde güvence altına aldığını varsayarak farklı düşünenlerin olamayacağı gibi irrasyonel bir durumu ortaya koyuyor ve tabii aynı esnada farklı düşünceye sahip olan kişi ‘korkak’ sıfatı ile aşağılanıyor.
Bu irrasyonel ön kabulün aşağılayıcı hâlinin yanı sıra, cevap niteliğindeki lanetleme metninde bir başka rahatsız edici ve çok kritik olan nokta da hayatını kaybeden insanlar üzerinden farklı düşünceye karşı bir nefret ikliminin üretilme çabası. ‘bu memleketin çocukları düşerken’ , ‘sizleri lanetlemeyen kimse yoktur’ söylemleri üzerinden üretilmeye çalışılan nefret iklimi maalesef tartışma kültüründen çok uzak… Bu tür söylemler üreten kalemşörlerin sokaktaki yansımasını görmek için geçen hafta paylaştığım videoya bir kez daha bakılabilir.
Tabii ki yazıda yer alan –muhtelemen bilinçli yapılmış- önemli bir yanlış aksettirmenin de önüne geçmek lazım. ‘bu memleketin çocukları düşerken’ diyerek hayatını kaybedenler üzerinden yapılan retorikler savaşın devamınlılık hâline hizmet ederken gençlerin ölümüne neden olan savaş politikalarını desteklemekte. Oysa ben ve benim gibi barış isteyenler –ve bunu dile getirdikleri için lanetlenenler- hiçbir memleketin, hiçbir toplumun çocukları düşmesin diye mücadele ediyorlar.
Barış ve barışın dili kazanacak
2014 yılında yayımlanan bildiri ile duyulan o farklı ses, İsrail Devleti’nin politikaları hakkında tek tip bir Yahudi yaratma sevdasındakileri hâlâ titretiyor ve bu tek tipçiler her seferinde fikir üretmek yerine çıkan o farklı sesleri bastırmak için nefret üretiyorlar.
Aaron Baruch’un yazınsında Tel Aviv’de protesto düzenleyen 250 kişi dışında herkesin bildiriye imza atanları lanetlediği iddia edilmiş. Aşağıdaki 8 Ekim 2017 tarihli fotoğrafa bakınca bu iddia da diğer örnekler gibi bana pek rasyonel gelmedi.
“Bağzı Yahudilerin tek tip Yahudi sevdası” yazısında da bahsettiğim, heteroseksüel, dindar (ama ‘aşırı’ olmayan), İsrail Devleti’nin politikalarını savunan bir hat üzerinden şekillenen ‘tek tip ideal Yahudi’ tahayyülü kendisini en fazla İsrail-Filistin meselesinde hissettiriyor. Savaş dolayısıyla hayatını kaybedenler üzerinden yapılan ajitasyon bu meseledeki tek tipçiliğin harcını güçlendiriyor ve tahakkümün dozu artabiliyor. Aaron Baruch’un yazısında da –konuyla hiç alakası olmamasına rağmen- bu noktadan hedef alınmam da bu sebepten ötürü olsa gerek. Tek tipçi zihniyetin yarattığı baskı farklı seslere karşı tahammülsüzlüğün artmasına neden olmakla birlikte farklılık, eşitlik ve barış gibi çok önemli değerlerin gittikçe hayatımızda daha az yer aldığını düşünüyorum. Naçizane tavsiyem hep birlikte koşmanız. Koşalım çünkü arkamızda tek tipçi, totaliter eski bir dünya var. Kazanan çoğulculuk, barış ve barış dili olacak. Er ya da geç!
Evet “Bağzı” kelimesi ilk yazıda olduğu gibi bu yazıda da başlıkta bilinçli olarak kullanılmıştır. Kelime yazının bütününde ise ‘bazı’ olarak, doğru yazımı ile kullanılmıştır.
Bir hayalet dolaşıyor bazı tek tipçi Yahudilerin üzerinde: çok seslilik hayaleti. Ve tek tipçiler farklı sesi bastırmak için bağırırken kendi mezar kazıcılarını üretiyor. Dolaşan hayaletin yarattığı tedirginlikten olsa gerek, argüman üretmenin yerine maço bir dil ile yapılan demagoji ortaya çıkıyor.
Avlaremoz’da geçtiğimiz hafta farklı seslere tahammülü olmayan, ‘egemen’ diskura yönelik eleştiriler barındıran “Bağzı Yahudilerin tek tip Yahudi sevdası” başlıklı yazıma atıfta bulunurak iki yazı yayımlandı. Birisi Liora Morhayim’in “Deist ve Siyonizmden uzak Türkiyeli bir Yahudi’nin kimlik arayışı” ismini taşıyan yazı. Diğeri ise Aaron Baruch’un karşı cevap olarak yazdığı, neredeyse baştan aşağı lanet okuma ve hedef göstermek şeklinde ilerleyen metin. Ben daha çok Aaron Baruch’un yazmış olduğu yazıya odaklanmak istiyorum, çünkü ‘cevap hakkı’ talebiyle yazılmış metnin cevap niteliği taşımaktan ziyade, tek tip Yahudi sevdasına ve bu sevda uğruna üretilen nefret dilinin karşısındaki düşünceyi bastırmak niyetiyle nasıl da araç olduğuna örnek teşkil ettiğini ve bu durumun belirtmek istediklerimle ziyadesiyle örtüştüğünü düşünüyorum. Malum, ilk yazıda da belirttiğim gibi benim amacım tek tipçi zihniyeti ve onun tahakkümünü eleştirmek.
Kurucularından olduğum ve hâlâ editörlük görevini üstlenenlerden biri olduğum Avlaremoz, ilk kurulduğu günden bu yana çok sesli bir platfom olmayı kendisine dert edinmiş ve bu doğrultuda farklı görüşlere yer vermeyi ilkerinden biri olarak benimsemiştir. Çok sesli bir platform olmanın getirdiği yükümlülükle, çelişkili gibi duran bir durum yaratma pahasına, tek tipçiliğin tipik reflekeslerini gösteren bir yazı, Aaron Baruch’un ‘cevap hakkı’ talep etmesi dolayısıyla sitedeki yerini aldı. Yazı, -merkezine konu olarak İsrail Devleti’nin politikalarını almış bir şekilde- farklı görüşlere tahammülü olmadığını neredeyse her kelimesiyle belli ediyordu. Yazıda yer alan 602 kelimeden 223’ü zaten –2014 yılında benim de imzalamış olduğum- bir bildiriden bire bir alıntıydı ve cevap niteliği taşıması geren yazının, konuyla ilgili bölümü sadece 138 kelimeden oluşyordu. Yani neredeyse tüm yazının altıda biri bile değil…
Linç ortamı iştah açıdır
Öfke patlaması şeklindeki yazı maalesef bu topraklarda çok alışık olduğumuz ve yine maalesef bu coğrafyada fazlaca alıcı bulan ‘bayrak edebiyatı’ üzerinden şekillenmişti. Farklı görüşe argüman üretmek yerine popülizm ile yandaş toplayıp karşısındaki fikri bastırmayı amaçlayarak, linç etmek saikiyle hareket etmekteydi.
Yazı ilgi uyandırdı. Linç ortamı iştah açıcıydı… Trump, Erdoğan ve Netanyahu iktidarlarınının hegemonyasında maruz kaldığımız propagandalar ile zaten başka türlüsü şaşırtıcı olurdu. Hâl böyle olunca taşını kapan gelmişti. Yazıya duyulan ilgi bir editör olarak beni memnun etse de, cevap olduğunu iddia eden bir yazıda, cevap verdiği yazıya neredeyse hiç değinmeden bu ilgiye mazhar olması otoriterleşen, sağa çeken dünyada beni bir kez daha kaygılandırdı. “Bağzı Yahudilerin tek tip Yahudi sevdası” ile bu yazıya cevap verilen “”Bağzı Yahudilerin tep tip Yahudi sevdası” makalesine cevabımdır” yazı arasında, başlık dışında, 10 adet bağlantı kuranlara madalyalar benden!
Farklı sesi bastırmak için tüm yazı boyunca takınılan üslup üzücü ve düşündürücü. Ancak tek tip Yahudi dayatması yapmak için farklı seslerin nasıl bastırıldığını bir kez daha göstermek açısından faydalı bir metin oldu; teşekkürlerimi borç bilirim. Biraz daha detaya inecek olursak, Sayın Baruch’un kullandığı“biz Türkiye şartlarında başka bir şey yazamıyoruz, durumları biliyorsun” diyorsan o zaman sus… Hiçbir şey söyleme… Lütfen…” cümleleri tam da iki yazıdır bahsedip eleştirdiğim tek tipçi zihniyetin düşünce yapısını bir başka örnekle daha gözlerimizin önüne seriyor. Tek tipçi zihniyet muhtemelen birilerinin farklı düşünemeyeceğinin ön kabulüyle yaşadığından olsa gerek, farklı düşünenlerin aslında korkularından ötürü farklı düşünüyormuş gibi yapıp kişilerin kendilerini bu şekilde güvence altına aldığını varsayarak farklı düşünenlerin olamayacağı gibi irrasyonel bir durumu ortaya koyuyor ve tabii aynı esnada farklı düşünceye sahip olan kişi ‘korkak’ sıfatı ile aşağılanıyor.
Bu irrasyonel ön kabulün aşağılayıcı hâlinin yanı sıra, cevap niteliğindeki lanetleme metninde bir başka rahatsız edici ve çok kritik olan nokta da hayatını kaybeden insanlar üzerinden farklı düşünceye karşı bir nefret ikliminin üretilme çabası. ‘bu memleketin çocukları düşerken’ , ‘sizleri lanetlemeyen kimse yoktur’ söylemleri üzerinden üretilmeye çalışılan nefret iklimi maalesef tartışma kültüründen çok uzak… Bu tür söylemler üreten kalemşörlerin sokaktaki yansımasını görmek için geçen hafta paylaştığım videoya bir kez daha bakılabilir.
Tabii ki yazıda yer alan –muhtelemen bilinçli yapılmış- önemli bir yanlış aksettirmenin de önüne geçmek lazım. ‘bu memleketin çocukları düşerken’ diyerek hayatını kaybedenler üzerinden yapılan retorikler savaşın devamınlılık hâline hizmet ederken gençlerin ölümüne neden olan savaş politikalarını desteklemekte. Oysa ben ve benim gibi barış isteyenler –ve bunu dile getirdikleri için lanetlenenler- hiçbir memleketin, hiçbir toplumun çocukları düşmesin diye mücadele ediyorlar.
Barış ve barışın dili kazanacak
2014 yılında yayımlanan bildiri ile duyulan o farklı ses, İsrail Devleti’nin politikaları hakkında tek tip bir Yahudi yaratma sevdasındakileri hâlâ titretiyor ve bu tek tipçiler her seferinde fikir üretmek yerine çıkan o farklı sesleri bastırmak için nefret üretiyorlar.
Aaron Baruch’un yazınsında Tel Aviv’de protesto düzenleyen 250 kişi dışında herkesin bildiriye imza atanları lanetlediği iddia edilmiş. Aşağıdaki 8 Ekim 2017 tarihli fotoğrafa bakınca bu iddia da diğer örnekler gibi bana pek rasyonel gelmedi.
“Bağzı Yahudilerin tek tip Yahudi sevdası” yazısında da bahsettiğim, heteroseksüel, dindar (ama ‘aşırı’ olmayan), İsrail Devleti’nin politikalarını savunan bir hat üzerinden şekillenen ‘tek tip ideal Yahudi’ tahayyülü kendisini en fazla İsrail-Filistin meselesinde hissettiriyor. Savaş dolayısıyla hayatını kaybedenler üzerinden yapılan ajitasyon bu meseledeki tek tipçiliğin harcını güçlendiriyor ve tahakkümün dozu artabiliyor. Aaron Baruch’un yazısında da –konuyla hiç alakası olmamasına rağmen- bu noktadan hedef alınmam da bu sebepten ötürü olsa gerek. Tek tipçi zihniyetin yarattığı baskı farklı seslere karşı tahammülsüzlüğün artmasına neden olmakla birlikte farklılık, eşitlik ve barış gibi çok önemli değerlerin gittikçe hayatımızda daha az yer aldığını düşünüyorum. Naçizane tavsiyem hep birlikte koşmanız. Koşalım çünkü arkamızda tek tipçi, totaliter eski bir dünya var. Kazanan çoğulculuk, barış ve barış dili olacak. Er ya da geç!
Evet “Bağzı” kelimesi ilk yazıda olduğu gibi bu yazıda da başlıkta bilinçli olarak kullanılmıştır. Kelime yazının bütününde ise ‘bazı’ olarak, doğru yazımı ile kullanılmıştır.
Paylaş: