Avlaremoz Dosya LGBTİ+ Dosyası Röportajlar

LGBTİ+ Dosyası: “Türkiye’ye iki haftalığına bile gidiyorsam her detaya çok dikkat etmeli gibi hissediyorum.”

Bu haftaki görüşmecimiz ilk gençlik yıllarını İstanbul Yahudi Cemaati içinde geçirmiş kendini gey olarak tanımlayan 20’li yaşlarının sonunda bir erkek. Şu anda ABD’de eğitimine eşcinsel erkeklerin oldukça rahat yaşadığı bir şehirde devam ediyor. Türkiye’ye uğradığı dönemlerde yakın zamana kadar eşcinselliğini bastırma yoluna gitmişken son dönemlerde eşcinsel olarak tanınır ve kabul görür olma arzusunda. Görüşmecimizle gerçekleştirdiğimiz görüşmecimizin bugün yayına sunduğumuz birinci bölümünde ağırlıklı olarak görüşmecimizin şu an yaşadığı ortam ve İstanbul’da geçirdiği gençlik dönemi hakkında konuştuk. Röportajın diğer kısmı önümüzdeki hafta yayınlanacak.

 

“İstanbul’dan 18 yaşındayken ABD’de eğitim almak için ayrıldım. Şu an 20’li yaşlarımın sonlarındayım, yaşamımı ABD’de devam ettiriyorum.  Yaşadığım bölgede gey erkeklerin sayısı oldukça fazla. Burada arkadaşlarıma, meslektaşlarıma, öğretmenlerime, yani her kademeden kişiye açığım. Fakat bu tarz bir benimsenmişliğe ve rahatlığa ABD’ye geldiğimden 3 sene sonrasında kavuşabildim. İstanbul’da geçen tüm hayatımda ve buradaki ilk zamanlarımda kendime dahi açık değildim zaten; çok uzun süren bir inkar sürecindeydim. Kendi cinselliğimi toplumsal normlardan arındırarak irdeleyebilmek için bir sürü farklı terapiste gittim. Zorlu geçen bir sürü konuşma, kendime aynayı tutup benliğime vardığımdan sonra da kabul ettim kendi cinselliğimi. İlk başta yakın arkadaşlarımdan birkaçına biseksüel olarak açıldım. Bu, benim için bir geçiş dönemiydi: onlara o zamanlarda alışagelmemiş bir cinsellik boyutunu anlatırken, kızlardan hala hoşlanıyorum ama galiba erkeklerden de hoşlanıyorum diye bahsetmek çok daha kolaydı. Aslında hem kendimi, hem de onları alıştırıyordum. Zamanla kendimi daha yakından tanıdıkça ve kendimle daha barışık olmaya başlayınca gelen güvenle de aslında kesinlikle kızlardan hoşlanmadığımı söyleyip, kendimi gey bir erkek olarak adlandırmaya başladım. Son birkaç senedir ise artık açılma konuşması yapmak durumunda kalmıyorum, çünkü şu anda bulunduğum aşırı liberal şehre geldiğim ilk dakikadan itibaren gey bir erkek olarak kimliğimi hiç saklamak zorunda kalmadım.

Yaşadığım şehir gey erkekler için kesinlikle çok rahat bir yer. Fakat etrafımda çok az biseksüel ve lezbiyen var. Burası ne kadar fazlaca liberal olmasıyla bilinse de trans olanlar fazla açık olamıyor. Bu gruplar maalesef hala bilinçaltısalca marjinalleştirilmeye, ötekileştirilmeye devam ediliyor. Ben trans biriyle oda arkadaşı oldum bir ara. Kendi izlenimlerine göre, maalesef etrafında herhangi biri güldüğü zaman ona gülündüğünü düşünüyor, bu, onda içsel bir şekilde güvensizlik haline gelmişti.

“Will and Grace gibi LGBTİ+ hareketi için önemli bir adım attığını söyleyebileceğimiz bir dizide bile aslında tüm ilgi gey erkeklerdeydi.”

Biseksüel olanlar etrafımda az da olsa varlar, ama kendini lezbiyen olarak adlandıran hiç arkadaşım yok. Belki daha fazla lezbiyen ya da biseksüel arkadaşlarım olsaydı, kendimi gündelik hayatımda da büyük LGBTİ+ grubun bir parçası olarak tanımlardım. Fakat çevrem daha çok gey erkeklerden oluşuyor. Toplumsala ait veya karşısında bir mesele olduğunda ise büyük grupla özdeşleşebiliyorum. Mesela, Orlando’da eşcinsel kulübüne yapılan saldırı yahut eşcinsellerin evlenmesine dair yasallaşma sürecine gidilmesinde genel LGBTİ+ topluluğuna yakın hissediyorum. LGBTİ+ gruplarından birine bir saldırı olsa koruma hissi geliyor. Kısacası, bütün gruba destek veriyorum ama nasıl üst jenerasyon LGBTİ+ dediğimizde etrafında açıkça kendini böyle özleştiren kişilerin olmamasından dolayı neden bahsettiğimizi anlamıyorsa -çünkü kendi etraflarında açık LGBTİ+ oldukça az vardı- benim de etrafımda gey erkekler dışında pek fazla LGBTİ+ yok. Will and Grace gibi LGBTİ+ hareketi için önemli bir adım attığını söyleyebileceğimiz bir dizide bile aslında tüm ilgi gey erkeklerdeydi. Benim de LGBTİ+’nın gey erkek olmayan gruplarıyla ilgili çok bilgim yok çünkü etrafımda pek yoklar. Mücadeleye politik olarak çok aktif bir katılım sağladığımı söylemeyeceğim. Mesela her Onur Yürüyüşü’ne gitmiyorum yahut toplumsal farkındalık gibi çalışmalara da katılmıyorum.

Burada gey olduğumu etrafımdaki herkes biliyor. Belki de İstanbul’da açılamadığım, görünmez kalmak zorunda olduğum için herhalde burada herkese açılıyorum, fazla fazla paylaşıyorum. Geçen yıl anneme söyledim, annem dolayısıyla dayım biliyor; fakat babam bilmiyor. Benim de iznimle annemin birkaç arkadaşı biliyor, ve kendi yakın arkadaşlarım biliyor.

“Burada bu kadar rahat yaşadıktan sonra Türkiye’ye iki haftalığına bile gidiyorsam tüm süreçte her detaya çok dikkat etmeli gibi hissediyorum.”

Gey erkek olarak burada yaşamak rahat olsa da, genel anlamda buradaki sosyallikten pek hoşlanmıyorum. Portekiz vatandaşlığı çıkarsa Avrupa’ya gitmek isterim, yoksa Kanada da olabilir. Türkiye’ye dönmek istemiyorum. En büyük sebep tabii ki Türkiye’nin şu anki siyasi durumu ve toplumsal, kültürel geri dönüşümü; ama onun yanında da zaten Türkiye’de bulunduğum sürece eşcinselliğimi bastırmam, gizlemem gerektiği bilgisi beni daha da itiyor. Burada bu kadar rahat yaşadıktan sonra Türkiye’ye iki haftalığına bile gidiyorsam tüm süreçte her detaya çok dikkat etmeli gibi hissediyorum. Etrafımda kimler var, etrafımdaki insanlardan kimler biliyor, ne giyinirsem, nasıl davranırsam metroseksüelliğe giriyor, ne giyinirsem eşcinselliğe giriyor gibi sorular sormak zorunda kalıyorum. Bir sürü bu tarz ayrımları durmaksızın yapmam lazım. Bu tarz bir baskıya yıl aşırı maruz kaldıktan sonra en son geldiğimde ise sanki bilinçli bir şekilde giyim tarzımı metroseksüellikten eşcinselliğe meyilli bir şekilde düzenlemeye karar verdim. Bunu artık davranışsal bir haykırış, bir başkaldırış olarak yapıyordum. Zaten yakın bir ilişkide olmadığım hiç kimseye kişisel ve sözel olarak açılmak zorunda değilim; ama herkes bunu bir düşünmeye başlasın, bunu kafalarında normalleştirsin istiyordum. Türkiye’deki Yahudi cemaatini iyi bildiğim için, kendileri somut olmayan dış görünümden kaynaklı bir şekilde böyle bir kanıya varırlarsa, bu bir anlık patlayan bir bomba olmak yerine, uzun süreçte bir iki konuşmaya dahil olan önemsiz bir haber olarak herkese yayılacak ve herkesçe kabullenilecek zaman aşımına uğramış bir şekilde kabullenilecek diye umuyordum.

“Kız arkadaşlarıyla birlikte olurken benle de birlikte olmasından, bu durumda bile gey olmadığımızı söylemeye çalışmasından, sürekli bu durumu inkar etmesinden duyduğum rahatsızlığı yazmıştım kağıda.”

İstanbul’da yaşadığım zaman Yahudi cemaati dışında bir çevrem yoktu. İlkokuldayken futbola ilgimin olmaması, hani ‘kırık mısın, ibne misin’ gibi laflara maruz kalmama sebep oluyordu. Neyse ki, okulda zorbalık çok olmadığından, herkes birbiriyle daha çok arkadaşça olduğu için ve ben de genel spor dallarını sevmesem de erkeklerle arkadaş olabildiğim için, çok büyük bir problem olmadı. Fakat, her dönem her erkek arkadaşımın bir kız arkadaşı oluyordu. Bar-mitzva hazırlık döneminde yaşıtım erkeklerle çeşitli dersler alırdık. Ders bittikten sonra erkeklerden biriyle biz cinsel ilişkiye girerdik. Yani çok ironik çünkü onun kız arkadaşı vardı ve kız arkadaşıyla uzun süredir beraberlerdi. Kız arkadaşıyla cinsel ilişkiye girerken, ertesi gün benimle cinsel ilişkiye girebiliyordu. Bunlar, 13 yaşından hemen önce oluyor. Bu kişiyle ben üniversitenin birinci yılına kadar cinsel ilişkiye girmeye devam ettik. O zamanlar çokça vakit geçiriyor, birbirimizin evlerinde kalıyorduk. Ailelerimiz bizi normal arkadaş sanıyorlardı. Geceleri bilgisayarda oyun oynadığımızı düşünüyorlardı fakat onlar uyuduklarında biz cinsel ilişkiye giriyorduk. Ben yurtdışına okumaya gidince ara vermiş olmamıza rağmen her dört ayda bir sömestr bitince Türkiye’ye döndüğümde yine cinsel ilişkiye giriyoruz. Ben ne zaman ki terapiye gitmeye ve cinselliğimi irdelemeye başladım, o zaman işler değişmeye başladı. O ara bu konulara dair hissettiklerimi ve düşündüklerimi bir günlüğe aktarırmış gibi kendimi daha rahat ifade edebildiğim için İngilizce bir şekilde bir belgeye yazıyorum. Böylelikle terapistime yazdıklarımdan parçalar okumak, onunla bu konuları konuşmak ve tartışmak istiyordum. İstanbul’da cinsel ilişkiye girdiğim erkek de yazdıklarımı okumak ve ona yollamamı istedi. Fakat bu metnin içinde onunla ilgili bir sürü detay vardı, çünkü bütün gelişme çağı cinselliğimi sadece onunla geçirmiştim. Kız arkadaşlarıyla birlikte olurken benle de birlikte olmasından, bu durumda bile gey olmadığımızı söylemeye çalışmasından, sürekli bu durumu inkar etmesinden duyduğum rahatsızlığı yazmıştım kağıda. Özellikle irdelediğim süreçlerden bir tanesi zaman zaman eşcinsel ilişkinin bizim için iyi olmadığını, beraber olmaya devam etmememiz gerektiği konusunda anlaştığımız zamanlardaki kopukluklarımızdı. Bu süreçlerde o sürekli olarak yine başlatmaya, aklımı çelmeye çalışıyordu. Fakat bu sırada kesinlikle gey olmadığını söyleyip kız arkadaşıyla beraber olmaya devam ediyordu. Ben mektubu yolladıktan sonra o uzun bir süre cevap vermedi. En sonunda da kendisinin gey olmadığını, durumu benim tamamen yanlış anladığımı, geylerden nefret ettiğini ve şu anda Adolf Hitler’in geyleri öldürmek istemesini çok iyi anladığını söyledi. Yahudi cemaati içinde sosyalleşen biriydi. Herhalde çok kaygılandı, korktu da bu kadar ekstrem laflar söyledi. Beni sosyal medyada engelledi, mesajlarıma cevap vermedi vs. Bu derece sert ve nefret dolu bir tepkiyi belki Türkiye’de üst nesle ait, yaşça büyük biri tarafından bekleyebilsek, onların devrinin farklılıklarıyla açıklayabilsek de, kendi neslimden, üstelik benimle ilişkiye giren birinden gelmesi halinde kabul edemiyorum, sindiremiyorum. Bunun arkasındaki nedenin ya başkalarının öğrenip onunla ilgili fikir ve görüşlerini değiştirmelerinden korkması, ya da toplumsal marjinalleştirilmiş negatif bakış açısının içine derince işleyişiyle kendini gey olarak adlandıran birine yönlendirmesi herhalde diye düşünmekten kendimi alamıyorum.