Dosyamızla geç kalmış bir diyalogu tesis etmeye çalışırken gerçekleştirdiğimiz röportajlarda bu haftaki görüşmecimiz biseksüel bir kadın. Görüşmecimiz farklı sebeplerden ötürü neden hem Yahudi cemaatinin hem de geniş Türkiye toplumunun tepkisinden çekindiğini açıklarken diğer taraftan Yahudi toplumu içerisindeki bireylerin kimsenin LGBTİ+ bir birey olmasını konduramadığını belirtiyor. Eğitim için Avrupa’nın iki farklı şehrinde yaşamış olan görüşmecimiz, daha önce yaşamış olduğu Avrupa şehrinde ayrımcılığa uğradığını ancak şu anda yaşadığı Avrupa şehrinde daha huzurlu olduğunu belirtiyor. Görüşmecimiz onunla yaptığımız röportajın en çok ebeveynler tarafından okunması gerektiğini, bu şekilde ebeveynler ve çocuklar arasında daha sıkı bir iletişim oluşacağını ve çocukların daha rahat kendilerini ifade edebileceklerini belirtiyor. Kendi deneyimine göre çevresindeki ebeveynler çocuklarıyla bu konuda iyi iletişim kuramadıkları için pek çok çocuk ailesine açılamıyormuş. Kendi ailesine açılmasında yaşadığı ikilemler ise belki de pek çok sosyolojik saptama içeriyor. Sözü kendisine bırakıyorum:
“LGBTİ+ ifadesini Türkiye ve Yahudi cemaatini düşününce var olmayan veya çok küçük ve varlığı kocaman bir soru işareti olan topluluk olarak algılıyorum. Kendim için ise bu ifade, LGBTİ+’nin açılımlarından herhangi birine uygun olan, kendini öyle tanımlayan insan demek. Ama benim deneyimimle LGBTİ+ pek bir toplum gibi değil, şu ana kadar en azından benim için öyle olmadı. Daha önce yaşadığım şehirde biraz daha toplum gibiydi ama daha sonra çok da olmadığını fark ettim çünkü heteroseksüel olan insanlar tarafından nasıl dışlanıyorsam, geyler tarafından da biraz dışlandım, bir biseksüel olarak. Yani beni tamamen gey olmamakla, onların problemlerini anlayamamakla suçladılar. Onun için LGBTİ+ diye bir toplum var ise bile, ben kendimi bunun parçası olarak ancak şu anda yaşadığım ülkede hissediyorum. Çünkü burası daha kucaklayıcı ve daha açık bu konuda. Burada biseksüel olmam daha az gey olduğum veya onları daha az anladığım olarak algılanmıyor.
Benim gözümde kesinlikle bir azınlığım. LGBTİ+ kesinlikle bir azınlık grubu.
En başından beri yakın çevreme açığım. En başı derken, ilk defa bir kız arkadaşım olduğu zamandan bahsediyorum. O zaman Türkiye’deki yakın arkadaşlarıma açıldım. Zaten eskiden yaşadığım ülkedeki yakın arkadaşlarım durumdan haberdardılar. Aileme açık değilim. Yani, aslında sonuç olarak bir şekilde açılmış oldum ama kendi tercihim değildi bu, gidip açılmamla gerçekleşmedi. Ama ailem biliyor. Annem ve babam biliyor. Onun dışındaki ailemin bildiğini hiç sanmıyorum. Ama arkadaş çevremde kesinlikle açığım.
“Söylemek istediğim ve söylemek istemediğim insanların listesini çıkardım.”
Aslında İstanbul’daki arkadaşlarıma açılmadan önce baya düşündüm açıkçası. Söylemek istediğim ve söylemek istemediğim insanların listesini çıkardım. Bu liste aslında biraz da ebeveynlerimizin tanışmasıyla şekilleniyordu. Yani benim açıldığım insanın annesi babası benim annemi babamı tanıyor mu? Çünkü olur da arkadaşlarım gider de anne-babalarına söylerlerse, bu bilginin benim annemlere gitme olasılığı var mı diye düşünüyordum. Çünkü benim için aileme açılmak daha üst bir seviyeydi. Aileme açılmak benim için kendime ve bu kızla olan ilişkime daha fazla güvendiğim ve daha fazla emin olduğum bir durumda yapmayı planladığım bir şeydi. Arkadaşlarıma açılmak çok daha kolaydı tabi. Ama ailemin duyma ihtimali beni çok korkutuyordu. Onun için ilk başta bir düşündüm. Ama her açıldığımda da, yakın arkadaşlarım olmalarına rağmen hepsini sakın kimseye söylemeyin, çok fazla yaymayın diye tembihliyordum.
“Ne kadar güzel bir kız aslında, neden lezbiyen ki?”
Şu an açıkçası çok da umurumda değil. Kim kime ne demiş… Çünkü ilk başta dediğim gibi annemlerin bilmesi sıkıntıydı ve benim dışımda başka bir yoldan öğrenmelerini istemiyordum. Ama şimdi onlar da bildikleri için, cemaat içerisinde benim hakkımda dedikodu yapılsa da umurumda olmaz açıkçası. Hakkımda dedikodu da yapılıyor olabilir. Çok duydum daha önce, “İşte o da mu geymiş, ne kadar yazık, çok da yakışıklıydı.” ya da “Ne kadar güzel bir kız aslında, neden lezbiyen ki?” gibi…
Açılma sürecimde hem cemaatin hem de geniş toplumun tepkisinden çekindim. İkisinden de daha farklı tepki geleceğini düşünüyordum. Sonunda yine dışlanacak ve normal değil olarak gözükecektim her ikisinde de ama cemaati daha çok ailemle bağdaştırdığım için, ailevi olarak bir sorun yaratabileceğini düşünüyordum. Geniş toplumda ise, fiziksel olarak bir tepki almaktan daha çok korkuyordum. Yani dışarıda bir kızla elele tutuşsam daha büyük bir sıkıntıya sebebiyet verebilirdi. Yani geniş toplumun daha fiziksel, veya sözlü hakaret yolu ile, laf atmakla, tacizle bana tepki vereceğinden çekiniyordum. Ama cemaatte ise daha kapalı kapılar ardında, bir ona, öbürü diğerine, diğeri başkasına şeklinde, sonra abuk sabuk bir yerden dönüp yine bana gelmesinden çekiniyordum. Cemaat içerisinde dediğim gibi benim için daha dedikodusal bir sıkıntıydı…
Türkiye’de LGBTİ+ bireylere ayrımcılık yapıldığını düşünüyorum. Bireysel aktif bir ayrımcılık görecek kadar uzun bir süre Türkiye’de geçirmedim aslında son zamanlarda. Ama LGBTİ+ insanların yasal olarak evlenememesi, sokakta rahatça dolaşamamaları gibi basit hak ihlallerinden başlayarak, tabii ki yaşadıklarının ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Bu hem daha sosyal açıdan – sokakta gezememek, elele tutuşamamak vb.- hem de, hak bazında – evlenememek gibi kendini göstermekte.
Türkiye’de ben bir ayrımcılığa maruz kalmadım. Ancak daha önce yaşadığım Avrupa ülkesinde ayrımcılığa maruz kaldım. Sokakta kız arkadaşımla elele dolaştığım için çok laf işittim. Birileri arkamızdan “Lezibyenleeeer” diye bağırdı mesela… Aynı şekilde gece klüplerinde çok abuk sabuk muameleye, irite edici şeylere maruz kaldım. Avrupa olabilir ama yine de böyle şeyler yaşanıyor… Ama tabi yine belirtmek gerek Türkiye’de hiç LGBTİ+ kimliğimle bulunmadım, bu yüzden orada herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamış olmam normal.
Bu olayları bir Avrupa ülkesinde yaşadığım için açıkçası ekstra üzüldüm. Çünkü Türkiye’den daha farklı olacağını düşünüyordum. Türkiye’de böyle bir şey yaşamadım tabi ama bu tam Türkiye’de yaşayabileceğim tipte bir olaydı benim için. Çok sinirlendim, ama hayatımda herhangi bir şeyi değiştirmeme sebebiyet vermedi aslında. Yani dışarı çok belli ediyorum, daha az göstermeliyim gibi bir düşünceye sahip olmadım.
LGBTİ+ toplumunun içerisinde değilim, yani evet LGBTİ+ bir bireyim ama aktif olarak eylemlere vs. katılmıyorum. Pride’a (Onur Yürüyüşü’ne) katıldım tabii. Çok protestocu bir insan değilim. Ama bu olaydan sonra, benim gibi şeyler yaşamış insanlara destek verme isteği doğdu bende. Kendi içime atmaktansa, tam tersi, dışarıya göstermenin normal olduğunu ve hak edilenin de bu olduğunu anladım.
Türklüğe ve Yahudiliğe aidiyet konusu benim aslında sıklıkla düşündüğüm bir konu. Yani nerede doğduğum ve nerede büyüdüğümse elbette Türküm. Ama Türkiye’deki Türkler için Türkiye’de doğup büyümüş olmak yeterli mi? Yeterli olsaydı, Yahudiler ayrımcılık çekiyor olur muydu? Yani Türk olduğumu düşünüyorum ama hem İstanbul’da doğup büyüdüğüm hem de Yahudi olduğum için genel Türk popülasyonundan biraz daha farklı olduğumu da düşünüyorum. Bu illa daha iyiyim daha yüksekteyim anlamında değil ama sadece kültürel olarak daha farklı olduğumu düşünüyorum. Yahudiliği sadece kültürümün bir parçası olarak görüyorum. Yani din ve Tanrı konusunda genel olarak diğer Yahudi vatandaşlarla aynı düşünceleri paylaştığımı düşünmüyorum. Yani kesinlikle Yahudiliğimin kültürümün çok büyük bir parçası olduğunu düşünüyorum. Yaptığım şeyler, ki zaten çok az şey yapıyorum, benim için dini anlam taşıyan şeyler değil, daha çok kültür ve ailemin doğduğumdan beri yaptığı şeyleri devam ettirmek gibi daha çok.
Hiçbir zaman çok dindar bir insan olmadım. Ailem de dindar bir aile değil. Ama Tanrı’ya inanan bir ailem var. Ben Tanrı’ya inanmıyorum. Biliminsanıyım ben, daha farklı düşüncelerim var. Belli bir yaştan sonra dinden uzaklaştım. Ama dinden uzaklaşmamın LGBTİ+ ile bir ilgisi yok. Zaten ben kendimi LGBTİ+ olarak, dinden uzaklaştıktan yaklaşık 10 sene sonra tanımlamaya başladım. Dini ve Tanrı’yı sorgulamaya başladığımda, “E o zaman biz neden varız? İnsanlar neden farklı?” falan diye düşündüm ve sonucunda ikisi de aynı kapıya çıktı. Ama dine inanmamamla LGBTİ+ olmamın bir bağlantısı yok.
Partnerimin veya sevgilimin özellikle Yahudi olmasını aramam. Ama bu durum ailemi daha çok mutlu edecektir. Birlikte olduğum kişi sevdiğim bir insansa, hangi dinden olduğunun benim için bir önemi yok.
LGBTİ+ haklarının daha gelişmiş olduğu bir ülkeye göç etmeyi düşünürüm. Özellikle Hollanda düşündüğüm ülkelerden biri.
Yahudi olmam LGBTİ+’lar ile olan ilişkimi etkilemiyor, beni sadece duble azınlık haline getiriyor.
LGBTİ+ ile ilgili gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum.
LGBTİ+ bireylerle tanışmak için burada dating app’ler kullandım ancak pek işime yaramadı. Türkiye’de hiç kullanmadım zaten o yüzden orasına ilişkin bir şey söyleyemeyeceğim. Burada gay clublar var oralara gidiyorum. Etrafımda çok fazla gay olan arkadaşım var, onlarla dışarı çıkıyorum. Ama genel olarak gey ortamlara girmek daha fazla gey arkadaş edinmeme sebebiyet veriyor.
Arkadaş çevremde hem geyler hem de heteroseksüeller var. Aslında daha çok heteroseksüel insan var diyebilirim. Ama tabi LGBTİ+ birey de çok fazla arkadaşım var.
Kendimi öncelikle insan, ondan sonra Türk Yahudi kadın bir biseksüel olarak tanımlıyorum.
“Öyle bir düşünce tarzı var ki, sanki Yahudi olanlar gey olamazlar.”
Avlaremoz’da okuduğum röportajlar çok hoşuma gitti. Röportajı veren kişi, LGBTİ+’lerin cemaat içerisinde nasıl hiç konuşulmadığından, tamamen gözardı edildiğinden bahsetmiş. Ben hatta şöyle bir durumda bile bulundum: birine Yahudi eşcinsel olan bir arkadaşımdan bahsediyordum. Bana hemen “Nasıl yani?” diye tepki verdi. “Yahudi ve gey?” “Olamaz!” dedi. Ben neden olamayacağını sorguladım anlaması için. Öyle bir düşünce tarzı var ki, sanki Yahudi olanlar gey olamazlar.
“Çocuğumun gelecekteki başarısını etkiler mi diye düşünüyorlar ama çocuğum mutlu mu diye düşünmüyorlar.”
Bir de kişisel bir deneyimim: aileler çocuklarının eşcinsel olmalarını istiyor olabilir istemiyor olabilir. Ama kendi düşüncelerinden çok etraftakilerin düşüncelerine takılmış haldeler. Cemaat üyelerinin ne düşüneceklerine çok takılmışlar. Dedikodu konusu olup olmayacağı gibi hususları düşünüyorlar. Çocuğumun gelecekteki başarısını etkiler mi diye düşünüyorlar ama çocuğum mutlu mu diye düşünmüyorlar. Ki bu çok yanlış bence. Hem aile için hem de ailedeki LGBTİ+ birey için. Çok fazla insan tanıyorum ki küçük yaştan beri LGBTİ+ olduğunu bilmesine rağmen ailesinin tepkisinden çekindiği için açılamıyorlar. Sonunda bu insanların psikolojik sıkıntıları oluyor.
Bu sebeplerden ötürü bence bu röportajları yapmanız çok güzel. Böyle insanlar okudukça, ve biraz daha LGBTİ+ Yahudi insanlarla biraz daha irtibata geçerlerse, irtibata geçilmezse bile bu gibi kanallarla sesimiz duyulursa, gelecekte ebeveyn olacak bireylere ve çocukları olup ne yapacağını bilmeyen ebeveynlere, çocuklarıyla konuşmaları konusunda yol-yordam gösterir.”
Dosyamızla geç kalmış bir diyalogu tesis etmeye çalışırken gerçekleştirdiğimiz röportajlarda bu haftaki görüşmecimiz biseksüel bir kadın. Görüşmecimiz farklı sebeplerden ötürü neden hem Yahudi cemaatinin hem de geniş Türkiye toplumunun tepkisinden çekindiğini açıklarken diğer taraftan Yahudi toplumu içerisindeki bireylerin kimsenin LGBTİ+ bir birey olmasını konduramadığını belirtiyor. Eğitim için Avrupa’nın iki farklı şehrinde yaşamış olan görüşmecimiz, daha önce yaşamış olduğu Avrupa şehrinde ayrımcılığa uğradığını ancak şu anda yaşadığı Avrupa şehrinde daha huzurlu olduğunu belirtiyor. Görüşmecimiz onunla yaptığımız röportajın en çok ebeveynler tarafından okunması gerektiğini, bu şekilde ebeveynler ve çocuklar arasında daha sıkı bir iletişim oluşacağını ve çocukların daha rahat kendilerini ifade edebileceklerini belirtiyor. Kendi deneyimine göre çevresindeki ebeveynler çocuklarıyla bu konuda iyi iletişim kuramadıkları için pek çok çocuk ailesine açılamıyormuş. Kendi ailesine açılmasında yaşadığı ikilemler ise belki de pek çok sosyolojik saptama içeriyor. Sözü kendisine bırakıyorum:
“LGBTİ+ ifadesini Türkiye ve Yahudi cemaatini düşününce var olmayan veya çok küçük ve varlığı kocaman bir soru işareti olan topluluk olarak algılıyorum. Kendim için ise bu ifade, LGBTİ+’nin açılımlarından herhangi birine uygun olan, kendini öyle tanımlayan insan demek. Ama benim deneyimimle LGBTİ+ pek bir toplum gibi değil, şu ana kadar en azından benim için öyle olmadı. Daha önce yaşadığım şehirde biraz daha toplum gibiydi ama daha sonra çok da olmadığını fark ettim çünkü heteroseksüel olan insanlar tarafından nasıl dışlanıyorsam, geyler tarafından da biraz dışlandım, bir biseksüel olarak. Yani beni tamamen gey olmamakla, onların problemlerini anlayamamakla suçladılar. Onun için LGBTİ+ diye bir toplum var ise bile, ben kendimi bunun parçası olarak ancak şu anda yaşadığım ülkede hissediyorum. Çünkü burası daha kucaklayıcı ve daha açık bu konuda. Burada biseksüel olmam daha az gey olduğum veya onları daha az anladığım olarak algılanmıyor.
Benim gözümde kesinlikle bir azınlığım. LGBTİ+ kesinlikle bir azınlık grubu.
En başından beri yakın çevreme açığım. En başı derken, ilk defa bir kız arkadaşım olduğu zamandan bahsediyorum. O zaman Türkiye’deki yakın arkadaşlarıma açıldım. Zaten eskiden yaşadığım ülkedeki yakın arkadaşlarım durumdan haberdardılar. Aileme açık değilim. Yani, aslında sonuç olarak bir şekilde açılmış oldum ama kendi tercihim değildi bu, gidip açılmamla gerçekleşmedi. Ama ailem biliyor. Annem ve babam biliyor. Onun dışındaki ailemin bildiğini hiç sanmıyorum. Ama arkadaş çevremde kesinlikle açığım.
“Söylemek istediğim ve söylemek istemediğim insanların listesini çıkardım.”
Aslında İstanbul’daki arkadaşlarıma açılmadan önce baya düşündüm açıkçası. Söylemek istediğim ve söylemek istemediğim insanların listesini çıkardım. Bu liste aslında biraz da ebeveynlerimizin tanışmasıyla şekilleniyordu. Yani benim açıldığım insanın annesi babası benim annemi babamı tanıyor mu? Çünkü olur da arkadaşlarım gider de anne-babalarına söylerlerse, bu bilginin benim annemlere gitme olasılığı var mı diye düşünüyordum. Çünkü benim için aileme açılmak daha üst bir seviyeydi. Aileme açılmak benim için kendime ve bu kızla olan ilişkime daha fazla güvendiğim ve daha fazla emin olduğum bir durumda yapmayı planladığım bir şeydi. Arkadaşlarıma açılmak çok daha kolaydı tabi. Ama ailemin duyma ihtimali beni çok korkutuyordu. Onun için ilk başta bir düşündüm. Ama her açıldığımda da, yakın arkadaşlarım olmalarına rağmen hepsini sakın kimseye söylemeyin, çok fazla yaymayın diye tembihliyordum.
“Ne kadar güzel bir kız aslında, neden lezbiyen ki?”
Şu an açıkçası çok da umurumda değil. Kim kime ne demiş… Çünkü ilk başta dediğim gibi annemlerin bilmesi sıkıntıydı ve benim dışımda başka bir yoldan öğrenmelerini istemiyordum. Ama şimdi onlar da bildikleri için, cemaat içerisinde benim hakkımda dedikodu yapılsa da umurumda olmaz açıkçası. Hakkımda dedikodu da yapılıyor olabilir. Çok duydum daha önce, “İşte o da mu geymiş, ne kadar yazık, çok da yakışıklıydı.” ya da “Ne kadar güzel bir kız aslında, neden lezbiyen ki?” gibi…
Açılma sürecimde hem cemaatin hem de geniş toplumun tepkisinden çekindim. İkisinden de daha farklı tepki geleceğini düşünüyordum. Sonunda yine dışlanacak ve normal değil olarak gözükecektim her ikisinde de ama cemaati daha çok ailemle bağdaştırdığım için, ailevi olarak bir sorun yaratabileceğini düşünüyordum. Geniş toplumda ise, fiziksel olarak bir tepki almaktan daha çok korkuyordum. Yani dışarıda bir kızla elele tutuşsam daha büyük bir sıkıntıya sebebiyet verebilirdi. Yani geniş toplumun daha fiziksel, veya sözlü hakaret yolu ile, laf atmakla, tacizle bana tepki vereceğinden çekiniyordum. Ama cemaatte ise daha kapalı kapılar ardında, bir ona, öbürü diğerine, diğeri başkasına şeklinde, sonra abuk sabuk bir yerden dönüp yine bana gelmesinden çekiniyordum. Cemaat içerisinde dediğim gibi benim için daha dedikodusal bir sıkıntıydı…
Türkiye’de LGBTİ+ bireylere ayrımcılık yapıldığını düşünüyorum. Bireysel aktif bir ayrımcılık görecek kadar uzun bir süre Türkiye’de geçirmedim aslında son zamanlarda. Ama LGBTİ+ insanların yasal olarak evlenememesi, sokakta rahatça dolaşamamaları gibi basit hak ihlallerinden başlayarak, tabii ki yaşadıklarının ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Bu hem daha sosyal açıdan – sokakta gezememek, elele tutuşamamak vb.- hem de, hak bazında – evlenememek gibi kendini göstermekte.
Türkiye’de ben bir ayrımcılığa maruz kalmadım. Ancak daha önce yaşadığım Avrupa ülkesinde ayrımcılığa maruz kaldım. Sokakta kız arkadaşımla elele dolaştığım için çok laf işittim. Birileri arkamızdan “Lezibyenleeeer” diye bağırdı mesela… Aynı şekilde gece klüplerinde çok abuk sabuk muameleye, irite edici şeylere maruz kaldım. Avrupa olabilir ama yine de böyle şeyler yaşanıyor… Ama tabi yine belirtmek gerek Türkiye’de hiç LGBTİ+ kimliğimle bulunmadım, bu yüzden orada herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamış olmam normal.
Bu olayları bir Avrupa ülkesinde yaşadığım için açıkçası ekstra üzüldüm. Çünkü Türkiye’den daha farklı olacağını düşünüyordum. Türkiye’de böyle bir şey yaşamadım tabi ama bu tam Türkiye’de yaşayabileceğim tipte bir olaydı benim için. Çok sinirlendim, ama hayatımda herhangi bir şeyi değiştirmeme sebebiyet vermedi aslında. Yani dışarı çok belli ediyorum, daha az göstermeliyim gibi bir düşünceye sahip olmadım.
LGBTİ+ toplumunun içerisinde değilim, yani evet LGBTİ+ bir bireyim ama aktif olarak eylemlere vs. katılmıyorum. Pride’a (Onur Yürüyüşü’ne) katıldım tabii. Çok protestocu bir insan değilim. Ama bu olaydan sonra, benim gibi şeyler yaşamış insanlara destek verme isteği doğdu bende. Kendi içime atmaktansa, tam tersi, dışarıya göstermenin normal olduğunu ve hak edilenin de bu olduğunu anladım.
Türklüğe ve Yahudiliğe aidiyet konusu benim aslında sıklıkla düşündüğüm bir konu. Yani nerede doğduğum ve nerede büyüdüğümse elbette Türküm. Ama Türkiye’deki Türkler için Türkiye’de doğup büyümüş olmak yeterli mi? Yeterli olsaydı, Yahudiler ayrımcılık çekiyor olur muydu? Yani Türk olduğumu düşünüyorum ama hem İstanbul’da doğup büyüdüğüm hem de Yahudi olduğum için genel Türk popülasyonundan biraz daha farklı olduğumu da düşünüyorum. Bu illa daha iyiyim daha yüksekteyim anlamında değil ama sadece kültürel olarak daha farklı olduğumu düşünüyorum. Yahudiliği sadece kültürümün bir parçası olarak görüyorum. Yani din ve Tanrı konusunda genel olarak diğer Yahudi vatandaşlarla aynı düşünceleri paylaştığımı düşünmüyorum. Yani kesinlikle Yahudiliğimin kültürümün çok büyük bir parçası olduğunu düşünüyorum. Yaptığım şeyler, ki zaten çok az şey yapıyorum, benim için dini anlam taşıyan şeyler değil, daha çok kültür ve ailemin doğduğumdan beri yaptığı şeyleri devam ettirmek gibi daha çok.
Hiçbir zaman çok dindar bir insan olmadım. Ailem de dindar bir aile değil. Ama Tanrı’ya inanan bir ailem var. Ben Tanrı’ya inanmıyorum. Biliminsanıyım ben, daha farklı düşüncelerim var. Belli bir yaştan sonra dinden uzaklaştım. Ama dinden uzaklaşmamın LGBTİ+ ile bir ilgisi yok. Zaten ben kendimi LGBTİ+ olarak, dinden uzaklaştıktan yaklaşık 10 sene sonra tanımlamaya başladım. Dini ve Tanrı’yı sorgulamaya başladığımda, “E o zaman biz neden varız? İnsanlar neden farklı?” falan diye düşündüm ve sonucunda ikisi de aynı kapıya çıktı. Ama dine inanmamamla LGBTİ+ olmamın bir bağlantısı yok.
Partnerimin veya sevgilimin özellikle Yahudi olmasını aramam. Ama bu durum ailemi daha çok mutlu edecektir. Birlikte olduğum kişi sevdiğim bir insansa, hangi dinden olduğunun benim için bir önemi yok.
LGBTİ+ haklarının daha gelişmiş olduğu bir ülkeye göç etmeyi düşünürüm. Özellikle Hollanda düşündüğüm ülkelerden biri.
Yahudi olmam LGBTİ+’lar ile olan ilişkimi etkilemiyor, beni sadece duble azınlık haline getiriyor.
LGBTİ+ ile ilgili gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum.
LGBTİ+ bireylerle tanışmak için burada dating app’ler kullandım ancak pek işime yaramadı. Türkiye’de hiç kullanmadım zaten o yüzden orasına ilişkin bir şey söyleyemeyeceğim. Burada gay clublar var oralara gidiyorum. Etrafımda çok fazla gay olan arkadaşım var, onlarla dışarı çıkıyorum. Ama genel olarak gey ortamlara girmek daha fazla gey arkadaş edinmeme sebebiyet veriyor.
Arkadaş çevremde hem geyler hem de heteroseksüeller var. Aslında daha çok heteroseksüel insan var diyebilirim. Ama tabi LGBTİ+ birey de çok fazla arkadaşım var.
Kendimi öncelikle insan, ondan sonra Türk Yahudi kadın bir biseksüel olarak tanımlıyorum.
“Öyle bir düşünce tarzı var ki, sanki Yahudi olanlar gey olamazlar.”
Avlaremoz’da okuduğum röportajlar çok hoşuma gitti. Röportajı veren kişi, LGBTİ+’lerin cemaat içerisinde nasıl hiç konuşulmadığından, tamamen gözardı edildiğinden bahsetmiş. Ben hatta şöyle bir durumda bile bulundum: birine Yahudi eşcinsel olan bir arkadaşımdan bahsediyordum. Bana hemen “Nasıl yani?” diye tepki verdi. “Yahudi ve gey?” “Olamaz!” dedi. Ben neden olamayacağını sorguladım anlaması için. Öyle bir düşünce tarzı var ki, sanki Yahudi olanlar gey olamazlar.
“Çocuğumun gelecekteki başarısını etkiler mi diye düşünüyorlar ama çocuğum mutlu mu diye düşünmüyorlar.”
Bir de kişisel bir deneyimim: aileler çocuklarının eşcinsel olmalarını istiyor olabilir istemiyor olabilir. Ama kendi düşüncelerinden çok etraftakilerin düşüncelerine takılmış haldeler. Cemaat üyelerinin ne düşüneceklerine çok takılmışlar. Dedikodu konusu olup olmayacağı gibi hususları düşünüyorlar. Çocuğumun gelecekteki başarısını etkiler mi diye düşünüyorlar ama çocuğum mutlu mu diye düşünmüyorlar. Ki bu çok yanlış bence. Hem aile için hem de ailedeki LGBTİ+ birey için. Çok fazla insan tanıyorum ki küçük yaştan beri LGBTİ+ olduğunu bilmesine rağmen ailesinin tepkisinden çekindiği için açılamıyorlar. Sonunda bu insanların psikolojik sıkıntıları oluyor.
Bu sebeplerden ötürü bence bu röportajları yapmanız çok güzel. Böyle insanlar okudukça, ve biraz daha LGBTİ+ Yahudi insanlarla biraz daha irtibata geçerlerse, irtibata geçilmezse bile bu gibi kanallarla sesimiz duyulursa, gelecekte ebeveyn olacak bireylere ve çocukları olup ne yapacağını bilmeyen ebeveynlere, çocuklarıyla konuşmaları konusunda yol-yordam gösterir.”
Paylaş: