Genel olarak daha önce eserlerini takip etmediğim bir sanatçı ile tanıştığımda ilk yaptığım şeylerden birisi o sanatçının herhangi bir antisemitik söylemi olup olmadığını araştırmak olur. Bahsi geçen sanatçı Avrupa veya genel olarak ‘’Batı’’ kökenli bir sanatçıysa daha dikkatli bir şekilde inceleme yapmaya çalışırım, zira ‘’Batı’’ sanat tarihi, edebiyatından müziğine kadar hayli geniş bir spektrumda, konu antisemitizm olduğunda etik anlamda sınıfta kalmaktadır.
Holokost başlangıcında ve sonrasında Müslüman toplumlarda da yükselişe geçen antisemitizmin müzikteki yansımaları ayrıca tartışılması gereken bir alandır (İnternette dolaşan “Vurun Tel Aviv’i” gibi marşların neye hizmet ettiği düşünülmeli ve konuşulmalıdır). Ben bu yazıda özellikle müzik alanında sanat icra eden kişilere dair nasıl tavır alabileceğimizden bahsetmek istiyorum.
1813-1883 yılları arasında yaşamış Alman besteci Richard Wagner için yazının başında bahsettiğim şekilde bir araştırma yapmamıza gerek yok çünkü kendisi antisemitizm ve müzik denildiğinde akla gelen isimlerin en başında geliyor. Kendi babasının ve annesinin Yahudi kökenli olmasından çok korkan Wagner, Yahudilikten arındırılmış ‘’gerçek’’ bir Alman operası ve müziği yapmaya kendini adamıştı. 1850 yılında anonim bir isimle, 1869 yılında ise kendi ismiyle yayınladığı Müzikte Yahudilik ( Das Judenthum in der Musik) adlı yazısında Yahudiliğin müzikten nasıl temizlenmesi gerektiğini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.
Adolf Hitler’in de operalarına kelimenin tam anlamıyla hayran olduğu Richard Wagner’in hem kişi olarak antisemitik olduğu hem de ürettiği eserlerin antisemitizme zemin hazırladığı tartışmasız bir gerçektir. Wagner her ne kadar Hitler’in iktidara gelmesinden 50 yıl önce ölmüş olsa da eserleri Naziler tarafından icra edilmiş ve Alman ulusunun müzik alanındaki başyapıtları olarak görülmüştür.
Şimdi müzik, antisemitizm ve politik etik konusunda bir anekdot paylaşarak konuya giriş yapmak istiyorum: 2012 yılına kadar İsrael’de Wagner eserlerinin kamuya açık alanlarda veya konser salonlarında icra edilmesine dair ciddi bir tepki vardı. Bilhassa Holokost kurtulanlarının gözetilmesiyle uzun yıllar boyunca İsrael Filarmoni Orkestrası Wagner’in eserlerine yer vermiyordu.2012 yılında ise İsrael Filarmoni Orkestrası uzun yıllardır süren Wagner eserlerini çalmama politikasını değiştirerek Wagner’in iki eserini icra etmeye karar verdi. O yıllarda İsrael toplumunda büyük tartışma yaratan bu karar, gelen protestolardan dolayı geri çekildi. Bugün, bildiğim kadarıyla, İsrael’de herhangi bir Wagner eseri çalınmasına toplum nezdinde izin verilmiyor ve böylesi girişimler protestolarla karşılanıyor.
Holokost öncesinde Wagner, bugün olduğu kadar antisemitizm ve müzik denilince ilk akla gelen isim değildi hatta Siyonizm’in kurucu olarak bildiğimiz Theodor Herzl, Wagner’in eserlerinin sıkı bir hayranıydı ve Yahudi Devleti (Der Judenstaat) adlı kitabını Wagner’in Tannhäuser adlı eserini dinleyerek yazmıştı. Theodor Herzl Wagner’in müziğini o kadar seviyorlardı ki İkinci Siyonist Kongresi’nin açılışında Tannhäuser’in giriş bölümünün çalınmasına karar verilmişti. Theodor Herzl’in Wagner’in müziğine olan ilgisi ve sevgisi elbette Wagner’i affedeceğimiz veya onun eserlerinin icra edilmesine dair tepki göstermeyeceğimiz anlamına gelmez. Yine hatırlamak gerekir ki her ne kadar Wagner’in açık bir antisemit olduğu Holokost öncesinde biliniyor olsa da Holokost’tan sonra Wagner ve onun müziği bambaşka bir anlam ve aidiyet kazanmıştır.
Antisemitizmi mesele eden birçok kişi gibi benim de tam burada cevabını bilmediğim bir soru var: Wagner’in antisemitizmine karşı tepkimizi yaşadığımız şu dönemde nasıl vereceğiz? Bu tepkilerin sınırı ve biçimi nasıl belirlenecek? Nerede ve hangi koşullarda Wagner’in eserlerinin antisemitizme alan açtığını düşüneceğiz?
Bu sorular elbette sadece Wagner’in antisemitizmine ve eserlerine özel sorular değil; örneğin 2014 ve 2016 yıllarında antisemitik açıklamaları olan ve adeta Holokost güzellemesi yapan Yıldız Tilbe de bu soruların bu coğrafyadaki odağı olabilir. Yıldız Tilbe’nin antisemitik çıkışlarını “Aman Yıldız Tilbe işte canım” diyerek geçiştirenler olduğu gibi bundan böyle Yıldız Tilbe’nin konserlerine gitmeme kararı alan kişiler de oldu. Her ne kadar Yıldız Tilbe’nin antisemitizmine tepki verilmesi konusunda bir fikir birliğine varılsa da Wagner konusunda tutarlı bir etik bulmakta zorlandığımız gibi bu konuda da tutarlı bir etik bulmakta zorlanıyoruz.
Antisemitizme mesele eden ve herkesin istisnasız antisemitik söylemine ve tavrına gerekli oranda tavır koymaya çalışan biri olarak şunu söyleyeyim: Evet Thedor Herzl gibi ben de sıkı bir Wagner dinleyicisiyim ve evet efkârlanınca ben de Yıldız Tilbe dinliyorum! Ama!.. Açık bir şekilde Yıldız Tilbe’nin ve Wagner’in antisemitik söylemlerini eleştiriyorum. Bazılarımız bunun yeterli olmadığını, iki sanatçının da eserlerinin dahi dinlenmemesini ve boykot edilmelerini talep edebilirler veya böylesi bir etiğin doğru olduğunu düşünebilirler. Kuşkusuz bunun ben de erdemli ve güçlü bir pozisyon olduğunu düşünüyorum ancak “eğer adalet gerçekleşecekse dünya yok olabilir” demenin yorucu ve yıpratıcı bir etik olduğuna bir süredir ikna oldum.
Yıldız Tilbe’nin ve Wagner’ın antisemitizmine karşı doğrudan katı bir etik ile taraf olmaktansa tavır almanın antisemitizm ile mücadelede tercih edilesi bir araç olduğunu düşünmekteyim. Eğer Wagner ve Yıldız Tilbe dinlemeyi tamamen bırakmamız antisemitizme karşı mücadeleye gerçekten büyük bir hizmette bulunacaksa bunu yapmaya kişisel olarak hazırım ancak yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü buna, henüz, ikna olmuş değilim.
Dünya tarihindeki birçok sanatçının, bilim insanının, düşünürün akıl almaz boyutta antisemitik çıkışları ve tavırları olmuştur ve olacaktır. Hatta bazen sıradan bir vatandaşın antisemitik tavrı affedilebilir olurken bu bahsi geçen önemli şahsiyetlerin antisemitizmi son derece affedilemez olmuştur. Fransız filozof Levinas, Nazi destekçisi olan eski hocası Martin Heidigger için şunları söyler: “Birisi birçok Almanı affedebilir ama bazı Almanları affetmek çok zordur. Heidegger’i affetmek çok zordur.” Tıpkı Heidegger’i affetmenin zor olması gibi bazıları için Wagner’ı veya Yıldız Tilbe’yi affetmek zor olabilir ve antisemitizmi mesele eden herkesin bu hassasiyeti taşıyanlara etik açıdan daha özenli davranmaları gerekir.
Adaletin antisemitizm ve onun tarihi konusunda nasıl gerçekleştirileceği konusu hala dünyanın tartıştığı en önemli meselelerden biridir. Holokost gibi kişisel vicdanın ve affın anlamını yitirdiği bir suç karşısında ise adaleti konuşmak ve etik tavırların yumuşatılmasını beklemek de bu açıdan çok zordur. Bu yüzden Hannah Arendt, Eichmann davasında ne kadar haklıysa, davanın açılışında duygusal bir konuşma yapan savcı da o kadar haklıydı, çünkü suçun büyüklüğü kişisel entelektüel çabanın veya öfkenin aşamayacağı kadar büyüktü.
Tüm bunları tekrar düşündüğümüzde Richard Wagner veya Yıldız Tilbe gibi antisemitik söylemleri olan sanatçılara karşı mutabık kalınmış bir etik ile pozisyon alamıyor olsak da tavır alabileceğimizi görebiliyoruz. Tavır almanın, en net şekilde eleştirel olmaktan çekinmemenin ise antisemitizme karşı mücadele için hala en güçlü araç olduğunu kendimize hatırlatarak müzik alanındaki antisemitizmi daha çok konuşalım ve tartışalım çünkü Arendt’in dediği gibi tehlikeli düşünceler diye bir şey yoktur zira düşünmenin kendisi bizzat tehlikelidir! Bilhassa antisemitizme karşı!
Yararlanılan Kaynaklar:
Richard Wagner and the Anti-Semitic Imagination
A Knight at the Opera: Heine, Wagner, Herzl, Peretz and the Legacy of Der Tannhäuser
Genel olarak daha önce eserlerini takip etmediğim bir sanatçı ile tanıştığımda ilk yaptığım şeylerden birisi o sanatçının herhangi bir antisemitik söylemi olup olmadığını araştırmak olur. Bahsi geçen sanatçı Avrupa veya genel olarak ‘’Batı’’ kökenli bir sanatçıysa daha dikkatli bir şekilde inceleme yapmaya çalışırım, zira ‘’Batı’’ sanat tarihi, edebiyatından müziğine kadar hayli geniş bir spektrumda, konu antisemitizm olduğunda etik anlamda sınıfta kalmaktadır.
Holokost başlangıcında ve sonrasında Müslüman toplumlarda da yükselişe geçen antisemitizmin müzikteki yansımaları ayrıca tartışılması gereken bir alandır (İnternette dolaşan “Vurun Tel Aviv’i” gibi marşların neye hizmet ettiği düşünülmeli ve konuşulmalıdır). Ben bu yazıda özellikle müzik alanında sanat icra eden kişilere dair nasıl tavır alabileceğimizden bahsetmek istiyorum.
1813-1883 yılları arasında yaşamış Alman besteci Richard Wagner için yazının başında bahsettiğim şekilde bir araştırma yapmamıza gerek yok çünkü kendisi antisemitizm ve müzik denildiğinde akla gelen isimlerin en başında geliyor. Kendi babasının ve annesinin Yahudi kökenli olmasından çok korkan Wagner, Yahudilikten arındırılmış ‘’gerçek’’ bir Alman operası ve müziği yapmaya kendini adamıştı. 1850 yılında anonim bir isimle, 1869 yılında ise kendi ismiyle yayınladığı Müzikte Yahudilik ( Das Judenthum in der Musik) adlı yazısında Yahudiliğin müzikten nasıl temizlenmesi gerektiğini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.
Adolf Hitler’in de operalarına kelimenin tam anlamıyla hayran olduğu Richard Wagner’in hem kişi olarak antisemitik olduğu hem de ürettiği eserlerin antisemitizme zemin hazırladığı tartışmasız bir gerçektir. Wagner her ne kadar Hitler’in iktidara gelmesinden 50 yıl önce ölmüş olsa da eserleri Naziler tarafından icra edilmiş ve Alman ulusunun müzik alanındaki başyapıtları olarak görülmüştür.
Şimdi müzik, antisemitizm ve politik etik konusunda bir anekdot paylaşarak konuya giriş yapmak istiyorum: 2012 yılına kadar İsrael’de Wagner eserlerinin kamuya açık alanlarda veya konser salonlarında icra edilmesine dair ciddi bir tepki vardı. Bilhassa Holokost kurtulanlarının gözetilmesiyle uzun yıllar boyunca İsrael Filarmoni Orkestrası Wagner’in eserlerine yer vermiyordu.2012 yılında ise İsrael Filarmoni Orkestrası uzun yıllardır süren Wagner eserlerini çalmama politikasını değiştirerek Wagner’in iki eserini icra etmeye karar verdi. O yıllarda İsrael toplumunda büyük tartışma yaratan bu karar, gelen protestolardan dolayı geri çekildi. Bugün, bildiğim kadarıyla, İsrael’de herhangi bir Wagner eseri çalınmasına toplum nezdinde izin verilmiyor ve böylesi girişimler protestolarla karşılanıyor.
Holokost öncesinde Wagner, bugün olduğu kadar antisemitizm ve müzik denilince ilk akla gelen isim değildi hatta Siyonizm’in kurucu olarak bildiğimiz Theodor Herzl, Wagner’in eserlerinin sıkı bir hayranıydı ve Yahudi Devleti (Der Judenstaat) adlı kitabını Wagner’in Tannhäuser adlı eserini dinleyerek yazmıştı. Theodor Herzl Wagner’in müziğini o kadar seviyorlardı ki İkinci Siyonist Kongresi’nin açılışında Tannhäuser’in giriş bölümünün çalınmasına karar verilmişti. Theodor Herzl’in Wagner’in müziğine olan ilgisi ve sevgisi elbette Wagner’i affedeceğimiz veya onun eserlerinin icra edilmesine dair tepki göstermeyeceğimiz anlamına gelmez. Yine hatırlamak gerekir ki her ne kadar Wagner’in açık bir antisemit olduğu Holokost öncesinde biliniyor olsa da Holokost’tan sonra Wagner ve onun müziği bambaşka bir anlam ve aidiyet kazanmıştır.
Antisemitizmi mesele eden birçok kişi gibi benim de tam burada cevabını bilmediğim bir soru var: Wagner’in antisemitizmine karşı tepkimizi yaşadığımız şu dönemde nasıl vereceğiz? Bu tepkilerin sınırı ve biçimi nasıl belirlenecek? Nerede ve hangi koşullarda Wagner’in eserlerinin antisemitizme alan açtığını düşüneceğiz?
Bu sorular elbette sadece Wagner’in antisemitizmine ve eserlerine özel sorular değil; örneğin 2014 ve 2016 yıllarında antisemitik açıklamaları olan ve adeta Holokost güzellemesi yapan Yıldız Tilbe de bu soruların bu coğrafyadaki odağı olabilir. Yıldız Tilbe’nin antisemitik çıkışlarını “Aman Yıldız Tilbe işte canım” diyerek geçiştirenler olduğu gibi bundan böyle Yıldız Tilbe’nin konserlerine gitmeme kararı alan kişiler de oldu. Her ne kadar Yıldız Tilbe’nin antisemitizmine tepki verilmesi konusunda bir fikir birliğine varılsa da Wagner konusunda tutarlı bir etik bulmakta zorlandığımız gibi bu konuda da tutarlı bir etik bulmakta zorlanıyoruz.
Antisemitizme mesele eden ve herkesin istisnasız antisemitik söylemine ve tavrına gerekli oranda tavır koymaya çalışan biri olarak şunu söyleyeyim: Evet Thedor Herzl gibi ben de sıkı bir Wagner dinleyicisiyim ve evet efkârlanınca ben de Yıldız Tilbe dinliyorum! Ama!.. Açık bir şekilde Yıldız Tilbe’nin ve Wagner’in antisemitik söylemlerini eleştiriyorum. Bazılarımız bunun yeterli olmadığını, iki sanatçının da eserlerinin dahi dinlenmemesini ve boykot edilmelerini talep edebilirler veya böylesi bir etiğin doğru olduğunu düşünebilirler. Kuşkusuz bunun ben de erdemli ve güçlü bir pozisyon olduğunu düşünüyorum ancak “eğer adalet gerçekleşecekse dünya yok olabilir” demenin yorucu ve yıpratıcı bir etik olduğuna bir süredir ikna oldum.
Yıldız Tilbe’nin ve Wagner’ın antisemitizmine karşı doğrudan katı bir etik ile taraf olmaktansa tavır almanın antisemitizm ile mücadelede tercih edilesi bir araç olduğunu düşünmekteyim. Eğer Wagner ve Yıldız Tilbe dinlemeyi tamamen bırakmamız antisemitizme karşı mücadeleye gerçekten büyük bir hizmette bulunacaksa bunu yapmaya kişisel olarak hazırım ancak yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü buna, henüz, ikna olmuş değilim.
Dünya tarihindeki birçok sanatçının, bilim insanının, düşünürün akıl almaz boyutta antisemitik çıkışları ve tavırları olmuştur ve olacaktır. Hatta bazen sıradan bir vatandaşın antisemitik tavrı affedilebilir olurken bu bahsi geçen önemli şahsiyetlerin antisemitizmi son derece affedilemez olmuştur. Fransız filozof Levinas, Nazi destekçisi olan eski hocası Martin Heidigger için şunları söyler: “Birisi birçok Almanı affedebilir ama bazı Almanları affetmek çok zordur. Heidegger’i affetmek çok zordur.” Tıpkı Heidegger’i affetmenin zor olması gibi bazıları için Wagner’ı veya Yıldız Tilbe’yi affetmek zor olabilir ve antisemitizmi mesele eden herkesin bu hassasiyeti taşıyanlara etik açıdan daha özenli davranmaları gerekir.
Adaletin antisemitizm ve onun tarihi konusunda nasıl gerçekleştirileceği konusu hala dünyanın tartıştığı en önemli meselelerden biridir. Holokost gibi kişisel vicdanın ve affın anlamını yitirdiği bir suç karşısında ise adaleti konuşmak ve etik tavırların yumuşatılmasını beklemek de bu açıdan çok zordur. Bu yüzden Hannah Arendt, Eichmann davasında ne kadar haklıysa, davanın açılışında duygusal bir konuşma yapan savcı da o kadar haklıydı, çünkü suçun büyüklüğü kişisel entelektüel çabanın veya öfkenin aşamayacağı kadar büyüktü.
Tüm bunları tekrar düşündüğümüzde Richard Wagner veya Yıldız Tilbe gibi antisemitik söylemleri olan sanatçılara karşı mutabık kalınmış bir etik ile pozisyon alamıyor olsak da tavır alabileceğimizi görebiliyoruz. Tavır almanın, en net şekilde eleştirel olmaktan çekinmemenin ise antisemitizme karşı mücadele için hala en güçlü araç olduğunu kendimize hatırlatarak müzik alanındaki antisemitizmi daha çok konuşalım ve tartışalım çünkü Arendt’in dediği gibi tehlikeli düşünceler diye bir şey yoktur zira düşünmenin kendisi bizzat tehlikelidir! Bilhassa antisemitizme karşı!
Yararlanılan Kaynaklar:
Richard Wagner and the Anti-Semitic Imagination
A Knight at the Opera: Heine, Wagner, Herzl, Peretz and the Legacy of Der Tannhäuser
Paylaş: