Kula Müzikali’nin 40. senesinde yeniden gösterilecek olması sebebiyle, müzikalin organizatörlerinden Beno Çukran ile söyleştik.
“Kula bizim geçmişimizi, Galata Kulesi civarı yaşayan Yahudi toplumunun yaşam tarzını, orada yaşanmış olayları anlatıyor.”
– Kula Projesinin yeniden canlandırılması fikri nereden çıktı?
Aslında Kula bir klasik. Bizim cemaatimizden oluşmuş, Dostluk Yurdu Derneği ile başlamış bir klasik. Kula’nın ilk gösterim tarihi 1977. Bu tarihten günümüze kadar aslında birkaç defa tekrarlandı. 1987’de ve 2001’de tekrar oynandı. Ve 2017 aslında bu oyunun 40. yılı. Bizim geçmişimizi, Galata Kulesi civarı yaşayan Yahudi toplumunun yaşam tarzını, oradaki olayları anlatıyor. Yarı İspanyolca, yarı Türkçe bir eser. İspanyolca, Ladino şarkılar var içerisinde, bu aslında bir müzikal. Hem gülme var içerisinde hem ağlama… Gidenlerin- kalanların hikayeleri var. Dolaysıyla biz bu oyunu tekrar canlandıralım dedik. Biliyorsunuz artık dernekler yok sadece Alef ve Göztepe Kültür Derneği var, giderek küçülen bir toplum var. Biz de bu eski yaşanmışlıkların tekrar hatırlanmasını istedik. 40 yıl sonra yapılmasının sebebi şu: biz şu anda bu projeyi Hahambaşılık Eğitim Komisyonu yararına ve burada imkanı olan-olmayan çocukların eğitimine katkıda bulunmak için yapıyoruz. Bu oyundan elde edilecek gelir, Eğitim Komisyonu’na aktarılacak.
Basit bir şekilde anlatmak gerekirse, bu oyun ilk oynandığında 1977’de Dostluk’un binasında 75 defaya yakın sahnelendi. 1987’de o kadar fazla olmamakla birlikte çok defa sergilendi. En son 2001’deki oyunda 15 defa oynayarak hemen hemen 7,000 kişilik bir izleyici kitlesine ulaştı. Ardından 3 defa İsrael’de ve 1 defa İzmir’de sahnelendi. Herkesin de beğenisini kazandı. Biz de baktık hedefimiz bağış toplamak, hemen sergileyelim diye düşündük. Hem geniş topluma açık olsun, hem insanlar kendilerini burada bulsunlar hem de geçmişi yad edelim. Gelecek kaynağı da eğitime aktaralım diye bir düşünceyle oluştu.
– 2001’de müzikalde rol alan ekibin tamamı şimdi de rol alacakmış?
Neredeyse %90’ı öyle. Biz bu oyunu tekrar gündeme alacağız dediğimiz anda, herkes bu işin içerisinde rol almak istediler. Bunların bir kısmı ta 1977’deki ilk oyunda bile oynamış insanlar. O zamanlar düşümüm ki 18-20 yaşında olan insanlar, bugün nerdeyse 50-60 yaşında insanlar.
– Bu kişiler hala aynı rolü oynayabiliyorlar mı?
Tabii ki aynı rolü oynayamıyorlar. Mesela bir tane damadımız var, 3 defa damat olmuştu artık damat değil. Onu düşünüyoruz tabi. Çok güzel bir soruydu.. Ama herkes bir şekilde kendine orada bir rol buluyor. Bir de tabii ki bizim de kolayımıza geldi. Yıllardır bu rolleri benimsemiş insanların tekrar bu rolleri oynaması. Zaman içerisinde onlardaki değişikliği de görebiliyoruz. Güzel olacak. Faydalı bir şey için yapılacağı için daha da ön plana çıkıyor bizim için.
“Olay sadece bir tiyatronun sahnelenmesi değil, klasik olmuş bu tiyatronun cemaatimizin tüm bireylerince seyredilmesini sağlamak. Bilet alıp seyretmeye gelen insanların arasında imkanı olmayanların da bunu görmesi için her türlü destek veriliyor.”
– Siz ne zamandan beri bu projenin içerisindesiniz?
Geçmişte ben Dostluk başkanıydım. O dönemde bu oyun sergilenmişti. Hem burada, hem İsrael’de hem İzmir’de oynayan ekibin başında olmam sebebiyle, benden rica ettiler. Sen yap dediler, yoksa benim şu anda cemaatte aktif bir rolüm yok. Ben bir şekilde işin organizasyonunda görevliyim. Bir yandan biletlerin koordinasyonundan tutun bir taraftan ekibin ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasına kadar… Bir çeşit, rejisör mü denir artık? Yönetmen değilim. İşin başındaki patron gibi. Ama tabi aslında işin başında cemaat var. Onlar bizim her türlü istek ve taleplerimize destek veriyorlar. Okul da aynı şekilde istek ve taleplerimizi yerine getiriyor. Dolaysıyla herkes bir şekilde taşın altına elini koydu. Olay sadece bir tiyatronun sahnelenmesi değil, klasik olmuş bu tiyatronun cemaatimizin tüm bireylerince seyredilmesini sağlamak. Bilet alıp seyretmeye gelen insanların arasında imkanı olmayanların da bunu görmesi için her türlü destek veriliyor. ‘Paramız yok, gelmeyelim, göremeyeceğiz’ korkusu olmasın kimsede. Kapımız herkese açık. Ödeyemeyecek varsa, bunu karşılayan sponsorlar, yardımcılar, donatörler var. Hiç korkmasınlar.
– Oyunun nerede oynanacağına nasıl karar verdiniz?
Bu da çok güzel bir soru. Aslında oyunun nerede oynanacağı konusunda, nasıl bir yerde oynayalım diye baktık. Okulda oynanacaktı. Ancak okulun sahnesi buna pek elverişli değildi ve geniş toplumun da katılımına da açık olsun derken, Beşiktaş Belediyesi bize bu konuda çok yardımcı oldu. Süreç biraz uzun olmasına rağmen, Beşiktaş Belediyesi çok güzel, hatta muhteşem bir salonunu ücretsiz olarak kullanımımıza açtı. İki gün bu salon ücretsiz olarak bizim kullanımımızda olacak. Mix Music, Avi & Gaydar’ın bize çok destekleri var aynı şekilde. Yani herkes, cemaatimiz ile ilişkisi olan herkes bu olayın iyi bir şekilde çıkması konusunda yardımcı oldu bize, öyle söyleyeyim.
– Müzikal sadece iki gün mü oynayacak? Bu sayı kesin mi, yoksa artırmayı düşünüyor musunuz?
Üç oyun oynanacak, iki günde üç oyun. Yani oyuncular açısından da çok çok zor. Şöyle ki, aynı gün bir düğün var ve oyuncular arasında düğüne katılacak baya büyük bir topluluk var, tiyatro saati onun için değişti. Ertesi gün ise akşamüstü bir oyun var, sonra aynı gün akşam saatinde ikinci oyun var. Yani üç oyun şu anda kesin. Yine İsrael’den aynı oyuna ilişkin bir talep geldi, orada oynanmamız için.
Eğer büyük bir talep görürsek, nasılsa malzememiz, her şeyimiz hazır, belki aynı oyunu biraz daha küçülterek, Ulus okulunun sahnesinde oynamayı düşünürüz. Bunu zaman gösterecek, şu anda programda yok. Şu anda hedefimiz üç oyunu dolu dolu, gelir kaygısı olmadan, bağışları Hahambaşılık Eğitim Komisyonu’na yönlendirerek oynayabilmek. Esas hedefimiz o, yoksa tiyatro oynamak veya oynamamak değil. Oradan gelen kaynağı buraya aktarabilmek, birilerine katkı sağlayabilmek.
“Herkes kendinden, cemaatimizin geçmişinden bir parça görecek oyunda.”
Burada teşekkür edilmesi gereken belli kişiler var. Öncelikle müzikali yazan İzzet Bana, Yuda Siliki, Selim Hubeş ve Jojo Eskenazi. Yönetmenimiz, Ferit Kohen; Jojo Eskenazi Gözcü, nam-ı diğer Mois oyunlarının Mois’i, o da müzikalin baş rollerden biri. Şu anda burada olmamasına rağmen oynuyor. Aynı şekilde Karen Gerşon Şarhon, düşünün ki ilk oyunda oynamış; İzzet Bana aynı şekilde. Bu oyunun yazımında rol almış, her ne kadar şu anda bize rahatsızlığı nedeniyle çok destek veremese de, telefonla her şeyimize koşan Selim Hubeş var. Oynayamıyor maalesef. Fikirleri çok güçlü bir insandır, bize fikirleriyle destek veriyor bu sefer.
Bu oyunda da 12 çocuk sahneye çıkıyor, bir önceki gösterimde çocuklardan biri de benim oğlumdu. Şimdiki oyunda oynayacak çocuklar İzzet Bana’nın ekibinden. Onların rolü çok büyük değil ama oradaki okul ve selihot sahnesinde rol alıyorlar. Mutlaka cemaat çocuklarından bir kesit olacak oyunlarda. Herkes kendinden, cemaatimizin geçmişinden bir parça görecek oyunda.
“İspanyolca anlayamayanlar için: ‘Alt yazı geçecek’”
– Oyunda hangi seneler canlandırılıyor?
1930’lar. 1930-1940 arası. Türkiye’deki Yahudi toplumunun Galata’da yaşayan özellikle davranışları, yaşam biçimleri, konuşma alışkanlıkları… Aslında bu sene daha da büyük bir projesi var bu işin, belirtmek gerek! İspanyolca anlayamayanlar için: ‘Alt yazı geçecek’. Tiyatronun %60-70’i İspanyolca. Alt yazı meselesini hemen hemen çözdük gibi, bitti sayılır. Sahnenin bir tarafına yerleştirilen kayar bir bantla gerçekleşecek. Belki mot-a-mot değil, ancak elimizde olan metinle… Çünkü sağolsunlar, oyuncular bazı yerlerde biraz doğaçlama oynuyorlar. Özellikle Jojo’nun oynadığı bir tiyatroda doğaçlama sahneler olmaması mümkün değil. Ama kaçacak olan o birkaç kelimenin haricinde %90 doğrulukla alt yazı geçecek. Cako Uyar’a da ayrıca teşekkür etmek gerek. Çünkü hakikatten Moris Levi, Cako Uyar, İshak İbrahimzadeh bu konuya çok büyük destek verdiler ve hemen çok sıkı bir bilet koordinasyon ve satış ekibi kuruldu. Onlar işin o tarafında yürürken, bir tarafta tiyatrocular okulda her haftanın 2-3 günü çalışmaya koyuldular. Ve önümüzdeki birkaç hafta sonra da provalar haftanın her gününe çıkacak. Bu işin en önemli tarafı da şu, bu insanlar ailelerinden evlerinden, işlerinden vakit ayırıp, orada emek sarf ediyorlar. Bizim tek beklediğimiz şu anda, bizim toplumumuzun da kayıtsız kalmayıp mutlaka, biz onlara ulaşamasak bile onların bize ulaşıp bilet talep etmeleri. Parası bir tarafa, ihtiyacı olanlar, görmek istiyorlarsa bunu sağlayan insanlar var.
Kula Müzikali’nin 40. senesinde yeniden gösterilecek olması sebebiyle, müzikalin organizatörlerinden Beno Çukran ile söyleştik.
“Kula bizim geçmişimizi, Galata Kulesi civarı yaşayan Yahudi toplumunun yaşam tarzını, orada yaşanmış olayları anlatıyor.”
– Kula Projesinin yeniden canlandırılması fikri nereden çıktı?
Aslında Kula bir klasik. Bizim cemaatimizden oluşmuş, Dostluk Yurdu Derneği ile başlamış bir klasik. Kula’nın ilk gösterim tarihi 1977. Bu tarihten günümüze kadar aslında birkaç defa tekrarlandı. 1987’de ve 2001’de tekrar oynandı. Ve 2017 aslında bu oyunun 40. yılı. Bizim geçmişimizi, Galata Kulesi civarı yaşayan Yahudi toplumunun yaşam tarzını, oradaki olayları anlatıyor. Yarı İspanyolca, yarı Türkçe bir eser. İspanyolca, Ladino şarkılar var içerisinde, bu aslında bir müzikal. Hem gülme var içerisinde hem ağlama… Gidenlerin- kalanların hikayeleri var. Dolaysıyla biz bu oyunu tekrar canlandıralım dedik. Biliyorsunuz artık dernekler yok sadece Alef ve Göztepe Kültür Derneği var, giderek küçülen bir toplum var. Biz de bu eski yaşanmışlıkların tekrar hatırlanmasını istedik. 40 yıl sonra yapılmasının sebebi şu: biz şu anda bu projeyi Hahambaşılık Eğitim Komisyonu yararına ve burada imkanı olan-olmayan çocukların eğitimine katkıda bulunmak için yapıyoruz. Bu oyundan elde edilecek gelir, Eğitim Komisyonu’na aktarılacak.
Basit bir şekilde anlatmak gerekirse, bu oyun ilk oynandığında 1977’de Dostluk’un binasında 75 defaya yakın sahnelendi. 1987’de o kadar fazla olmamakla birlikte çok defa sergilendi. En son 2001’deki oyunda 15 defa oynayarak hemen hemen 7,000 kişilik bir izleyici kitlesine ulaştı. Ardından 3 defa İsrael’de ve 1 defa İzmir’de sahnelendi. Herkesin de beğenisini kazandı. Biz de baktık hedefimiz bağış toplamak, hemen sergileyelim diye düşündük. Hem geniş topluma açık olsun, hem insanlar kendilerini burada bulsunlar hem de geçmişi yad edelim. Gelecek kaynağı da eğitime aktaralım diye bir düşünceyle oluştu.
– 2001’de müzikalde rol alan ekibin tamamı şimdi de rol alacakmış?
Neredeyse %90’ı öyle. Biz bu oyunu tekrar gündeme alacağız dediğimiz anda, herkes bu işin içerisinde rol almak istediler. Bunların bir kısmı ta 1977’deki ilk oyunda bile oynamış insanlar. O zamanlar düşümüm ki 18-20 yaşında olan insanlar, bugün nerdeyse 50-60 yaşında insanlar.
– Bu kişiler hala aynı rolü oynayabiliyorlar mı?
Tabii ki aynı rolü oynayamıyorlar. Mesela bir tane damadımız var, 3 defa damat olmuştu artık damat değil. Onu düşünüyoruz tabi. Çok güzel bir soruydu.. Ama herkes bir şekilde kendine orada bir rol buluyor. Bir de tabii ki bizim de kolayımıza geldi. Yıllardır bu rolleri benimsemiş insanların tekrar bu rolleri oynaması. Zaman içerisinde onlardaki değişikliği de görebiliyoruz. Güzel olacak. Faydalı bir şey için yapılacağı için daha da ön plana çıkıyor bizim için.
“Olay sadece bir tiyatronun sahnelenmesi değil, klasik olmuş bu tiyatronun cemaatimizin tüm bireylerince seyredilmesini sağlamak. Bilet alıp seyretmeye gelen insanların arasında imkanı olmayanların da bunu görmesi için her türlü destek veriliyor.”
– Siz ne zamandan beri bu projenin içerisindesiniz?
Geçmişte ben Dostluk başkanıydım. O dönemde bu oyun sergilenmişti. Hem burada, hem İsrael’de hem İzmir’de oynayan ekibin başında olmam sebebiyle, benden rica ettiler. Sen yap dediler, yoksa benim şu anda cemaatte aktif bir rolüm yok. Ben bir şekilde işin organizasyonunda görevliyim. Bir yandan biletlerin koordinasyonundan tutun bir taraftan ekibin ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasına kadar… Bir çeşit, rejisör mü denir artık? Yönetmen değilim. İşin başındaki patron gibi. Ama tabi aslında işin başında cemaat var. Onlar bizim her türlü istek ve taleplerimize destek veriyorlar. Okul da aynı şekilde istek ve taleplerimizi yerine getiriyor. Dolaysıyla herkes bir şekilde taşın altına elini koydu. Olay sadece bir tiyatronun sahnelenmesi değil, klasik olmuş bu tiyatronun cemaatimizin tüm bireylerince seyredilmesini sağlamak. Bilet alıp seyretmeye gelen insanların arasında imkanı olmayanların da bunu görmesi için her türlü destek veriliyor. ‘Paramız yok, gelmeyelim, göremeyeceğiz’ korkusu olmasın kimsede. Kapımız herkese açık. Ödeyemeyecek varsa, bunu karşılayan sponsorlar, yardımcılar, donatörler var. Hiç korkmasınlar.
– Oyunun nerede oynanacağına nasıl karar verdiniz?
Bu da çok güzel bir soru. Aslında oyunun nerede oynanacağı konusunda, nasıl bir yerde oynayalım diye baktık. Okulda oynanacaktı. Ancak okulun sahnesi buna pek elverişli değildi ve geniş toplumun da katılımına da açık olsun derken, Beşiktaş Belediyesi bize bu konuda çok yardımcı oldu. Süreç biraz uzun olmasına rağmen, Beşiktaş Belediyesi çok güzel, hatta muhteşem bir salonunu ücretsiz olarak kullanımımıza açtı. İki gün bu salon ücretsiz olarak bizim kullanımımızda olacak. Mix Music, Avi & Gaydar’ın bize çok destekleri var aynı şekilde. Yani herkes, cemaatimiz ile ilişkisi olan herkes bu olayın iyi bir şekilde çıkması konusunda yardımcı oldu bize, öyle söyleyeyim.
– Müzikal sadece iki gün mü oynayacak? Bu sayı kesin mi, yoksa artırmayı düşünüyor musunuz?
Üç oyun oynanacak, iki günde üç oyun. Yani oyuncular açısından da çok çok zor. Şöyle ki, aynı gün bir düğün var ve oyuncular arasında düğüne katılacak baya büyük bir topluluk var, tiyatro saati onun için değişti. Ertesi gün ise akşamüstü bir oyun var, sonra aynı gün akşam saatinde ikinci oyun var. Yani üç oyun şu anda kesin. Yine İsrael’den aynı oyuna ilişkin bir talep geldi, orada oynanmamız için.
Eğer büyük bir talep görürsek, nasılsa malzememiz, her şeyimiz hazır, belki aynı oyunu biraz daha küçülterek, Ulus okulunun sahnesinde oynamayı düşünürüz. Bunu zaman gösterecek, şu anda programda yok. Şu anda hedefimiz üç oyunu dolu dolu, gelir kaygısı olmadan, bağışları Hahambaşılık Eğitim Komisyonu’na yönlendirerek oynayabilmek. Esas hedefimiz o, yoksa tiyatro oynamak veya oynamamak değil. Oradan gelen kaynağı buraya aktarabilmek, birilerine katkı sağlayabilmek.
“Herkes kendinden, cemaatimizin geçmişinden bir parça görecek oyunda.”
Burada teşekkür edilmesi gereken belli kişiler var. Öncelikle müzikali yazan İzzet Bana, Yuda Siliki, Selim Hubeş ve Jojo Eskenazi. Yönetmenimiz, Ferit Kohen; Jojo Eskenazi Gözcü, nam-ı diğer Mois oyunlarının Mois’i, o da müzikalin baş rollerden biri. Şu anda burada olmamasına rağmen oynuyor. Aynı şekilde Karen Gerşon Şarhon, düşünün ki ilk oyunda oynamış; İzzet Bana aynı şekilde. Bu oyunun yazımında rol almış, her ne kadar şu anda bize rahatsızlığı nedeniyle çok destek veremese de, telefonla her şeyimize koşan Selim Hubeş var. Oynayamıyor maalesef. Fikirleri çok güçlü bir insandır, bize fikirleriyle destek veriyor bu sefer.
Bu oyunda da 12 çocuk sahneye çıkıyor, bir önceki gösterimde çocuklardan biri de benim oğlumdu. Şimdiki oyunda oynayacak çocuklar İzzet Bana’nın ekibinden. Onların rolü çok büyük değil ama oradaki okul ve selihot sahnesinde rol alıyorlar. Mutlaka cemaat çocuklarından bir kesit olacak oyunlarda. Herkes kendinden, cemaatimizin geçmişinden bir parça görecek oyunda.
“İspanyolca anlayamayanlar için: ‘Alt yazı geçecek’”
– Oyunda hangi seneler canlandırılıyor?
1930’lar. 1930-1940 arası. Türkiye’deki Yahudi toplumunun Galata’da yaşayan özellikle davranışları, yaşam biçimleri, konuşma alışkanlıkları… Aslında bu sene daha da büyük bir projesi var bu işin, belirtmek gerek! İspanyolca anlayamayanlar için: ‘Alt yazı geçecek’. Tiyatronun %60-70’i İspanyolca. Alt yazı meselesini hemen hemen çözdük gibi, bitti sayılır. Sahnenin bir tarafına yerleştirilen kayar bir bantla gerçekleşecek. Belki mot-a-mot değil, ancak elimizde olan metinle… Çünkü sağolsunlar, oyuncular bazı yerlerde biraz doğaçlama oynuyorlar. Özellikle Jojo’nun oynadığı bir tiyatroda doğaçlama sahneler olmaması mümkün değil. Ama kaçacak olan o birkaç kelimenin haricinde %90 doğrulukla alt yazı geçecek. Cako Uyar’a da ayrıca teşekkür etmek gerek. Çünkü hakikatten Moris Levi, Cako Uyar, İshak İbrahimzadeh bu konuya çok büyük destek verdiler ve hemen çok sıkı bir bilet koordinasyon ve satış ekibi kuruldu. Onlar işin o tarafında yürürken, bir tarafta tiyatrocular okulda her haftanın 2-3 günü çalışmaya koyuldular. Ve önümüzdeki birkaç hafta sonra da provalar haftanın her gününe çıkacak. Bu işin en önemli tarafı da şu, bu insanlar ailelerinden evlerinden, işlerinden vakit ayırıp, orada emek sarf ediyorlar. Bizim tek beklediğimiz şu anda, bizim toplumumuzun da kayıtsız kalmayıp mutlaka, biz onlara ulaşamasak bile onların bize ulaşıp bilet talep etmeleri. Parası bir tarafa, ihtiyacı olanlar, görmek istiyorlarsa bunu sağlayan insanlar var.
Paylaş: