Bir dilin kaybolması nasıl bir şeydir, hiç düşündünüz mü? Anneniz bir dil konuşuyor, bugün siz çat pat konuşuyorsunuz, sizin çocuklarınız anlamıyor bile. Bir dil konuşuyor derken, anadilinden söz ediyorum tabii. Doğal olarak sizin de “anadilinizden”.
Ladino dili (Judeo Espanyol) böyle bir dil.
1492’de İber Yarımadası’ndan Osmanlı topraklarına göç eden Yahudiler, asırlarca korudukları dillerini, ‘60’lı yıllarda yavaş yavaş terk etmeye başlamışlar. Çocukluğu, ergenliği o yıllara denk gelen Sefarad Yahudileri, anne babalarının konuştuğu dilden utanır olmuş. “Vatandaş Türkçe Konuş!”ların meyvelerini verdiği günler.
İşte o annesi konuşurken utanan kız çocuklarından biri büyüdü, o kendi kuşağının küçümsediği, sokakta alay konusu olan dilin ve beraberinde yok olmaya yüz tutan mutfağın peşine düşüp bir belgesel çekti: ‘Kaybolan Bir Dil, Kaybolan Bir Mutfak’.
Gazeteci Deniz Alphan, daha önce annesinin yemeklerini anlattığı ‘Dina’nın Mutfağı’ adlı bir Kitap yazmıştı, bu kez işin içine dil de girince sesli bir belge bırakmak istemiş. Bir taraftan dilin yok olup gidişi konuşuluyor, bir taraftan artık bayramdan bayrama pişen Sefarad yemekleri.
İspanyolca’nın içine karışan Türkçe, Ermenice ve Rumca sözcüklerle bir tür ‘çorba dil’e dönüşen bir dil, Ladino. Aylin Öney Tan’ın belgeselde verdiği örneğe bakın: “Kuando el vapor esta yanaşeyando en la iskele de Büyükada va tomar un hamal ke taşiye los bavules”. Tek kelime İspanyolca bilmeseniz de burada “yanaşeyando” ya da “taşiye”nin nereden türediğini, “Vapur Büyükada iskelesine yanaşınca bir hamal bul da bavulları taşısın” gibi bir şey söylediğini anlamıyor musunuz?
Yazılmıyor, edebiyatı yok, ticarette kullanılmıyor, sosyal hayattan kopuk kadınların mutfaklarda, evlerinin avlularında konuştukları bir dil olarak kaldığından da son derece ‘dişi’ bir dil. Onu yemekle bağlayan belgesel de öyle olmuş aslında. Yönetmeniyle, yapımcılarıyla (Deniz Alphan ve Gizem Elçi), kamerasıyla (Gizem Elçi, Nihan Işık), kurgusuyla (Nihan Işık) kadın elinden çıkma. Dil de, damak tadı da anneden gelmiyor mu sonuçta? İnsanın içine garip bir hüzün çöküyor, izlerken. Deniz Alphan’ın dediği gibi “Kaybolmakta olan bu kültürün son demleri yaşanırken fayda etmeyen bir pişmanlığı hissetmemek mümkün değil”.
Bu yüzden de çok kıymetli bir belge, en kısa zamanda DVD’li bir kitabı çıksa ne iyi olur. Prof. İlber Ortaylı, akademisyen Soli Özel, Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi Koordinatörü Karen Gerşon Şarhon, yazar Mario Levi, yemek kültürü yazarları Claudia Roden, Aylin Öney Tan, gazeteci Gila Benmayor, İstanbul Film Festivali Editörü Yossi Yusuf Pinhas, Sefarad kültürü ile büyüyen Mari Benmayor ile koşer kasabı Mehmet Tanrıkulu ve balıkçı Yalçın Türkoğlu’nun konuştuğu belgeselin bence tartışmasız yıldızı; bizlere mutfağından seslenen şahane anne Eliza Pinhas.
Belgesel, İstanbul Film Festivali’nden sonra Soho House’da özel bir gösterimle seyirciyle buluştuğunda sahneye de çıkıp tatlı tatlı anlatmaya devam etti anılarını.
Oğlu Yossi’yi büyütürken, sokakta dil sorunu yaşanmasın diye nasıl kayınvalidesinin bile Türkçe öğrendiğini, imkanların ne kadar kısıtlı olduğunu, o yemeklerin tek göz ocakta piştiğini, ama yine de ne güzel günler olduğunu… “Binde bir bir kavga çıkardı bir mahallede. O da bekçi gelip düdüğünü öttürdü mü biterdi” dedi. Gel de özenme şimdi.
Kaynak: Milliyet, Asu Maro
Bir dilin kaybolması nasıl bir şeydir, hiç düşündünüz mü? Anneniz bir dil konuşuyor, bugün siz çat pat konuşuyorsunuz, sizin çocuklarınız anlamıyor bile. Bir dil konuşuyor derken, anadilinden söz ediyorum tabii. Doğal olarak sizin de “anadilinizden”.
Ladino dili (Judeo Espanyol) böyle bir dil.
1492’de İber Yarımadası’ndan Osmanlı topraklarına göç eden Yahudiler, asırlarca korudukları dillerini, ‘60’lı yıllarda yavaş yavaş terk etmeye başlamışlar. Çocukluğu, ergenliği o yıllara denk gelen Sefarad Yahudileri, anne babalarının konuştuğu dilden utanır olmuş. “Vatandaş Türkçe Konuş!”ların meyvelerini verdiği günler.
İşte o annesi konuşurken utanan kız çocuklarından biri büyüdü, o kendi kuşağının küçümsediği, sokakta alay konusu olan dilin ve beraberinde yok olmaya yüz tutan mutfağın peşine düşüp bir belgesel çekti: ‘Kaybolan Bir Dil, Kaybolan Bir Mutfak’.
Gazeteci Deniz Alphan, daha önce annesinin yemeklerini anlattığı ‘Dina’nın Mutfağı’ adlı bir Kitap yazmıştı, bu kez işin içine dil de girince sesli bir belge bırakmak istemiş. Bir taraftan dilin yok olup gidişi konuşuluyor, bir taraftan artık bayramdan bayrama pişen Sefarad yemekleri.
İspanyolca’nın içine karışan Türkçe, Ermenice ve Rumca sözcüklerle bir tür ‘çorba dil’e dönüşen bir dil, Ladino. Aylin Öney Tan’ın belgeselde verdiği örneğe bakın: “Kuando el vapor esta yanaşeyando en la iskele de Büyükada va tomar un hamal ke taşiye los bavules”. Tek kelime İspanyolca bilmeseniz de burada “yanaşeyando” ya da “taşiye”nin nereden türediğini, “Vapur Büyükada iskelesine yanaşınca bir hamal bul da bavulları taşısın” gibi bir şey söylediğini anlamıyor musunuz?
Yazılmıyor, edebiyatı yok, ticarette kullanılmıyor, sosyal hayattan kopuk kadınların mutfaklarda, evlerinin avlularında konuştukları bir dil olarak kaldığından da son derece ‘dişi’ bir dil. Onu yemekle bağlayan belgesel de öyle olmuş aslında. Yönetmeniyle, yapımcılarıyla (Deniz Alphan ve Gizem Elçi), kamerasıyla (Gizem Elçi, Nihan Işık), kurgusuyla (Nihan Işık) kadın elinden çıkma. Dil de, damak tadı da anneden gelmiyor mu sonuçta? İnsanın içine garip bir hüzün çöküyor, izlerken. Deniz Alphan’ın dediği gibi “Kaybolmakta olan bu kültürün son demleri yaşanırken fayda etmeyen bir pişmanlığı hissetmemek mümkün değil”.
Bu yüzden de çok kıymetli bir belge, en kısa zamanda DVD’li bir kitabı çıksa ne iyi olur. Prof. İlber Ortaylı, akademisyen Soli Özel, Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi Koordinatörü Karen Gerşon Şarhon, yazar Mario Levi, yemek kültürü yazarları Claudia Roden, Aylin Öney Tan, gazeteci Gila Benmayor, İstanbul Film Festivali Editörü Yossi Yusuf Pinhas, Sefarad kültürü ile büyüyen Mari Benmayor ile koşer kasabı Mehmet Tanrıkulu ve balıkçı Yalçın Türkoğlu’nun konuştuğu belgeselin bence tartışmasız yıldızı; bizlere mutfağından seslenen şahane anne Eliza Pinhas.
Belgesel, İstanbul Film Festivali’nden sonra Soho House’da özel bir gösterimle seyirciyle buluştuğunda sahneye de çıkıp tatlı tatlı anlatmaya devam etti anılarını.
Oğlu Yossi’yi büyütürken, sokakta dil sorunu yaşanmasın diye nasıl kayınvalidesinin bile Türkçe öğrendiğini, imkanların ne kadar kısıtlı olduğunu, o yemeklerin tek göz ocakta piştiğini, ama yine de ne güzel günler olduğunu… “Binde bir bir kavga çıkardı bir mahallede. O da bekçi gelip düdüğünü öttürdü mü biterdi” dedi. Gel de özenme şimdi.
Paylaş: