Ermeni Soykırımı’nı yaşayanlardan, olanları dünyaya duyuran ilk filmin başrolünde yer alan Arşaluys Mardigyan’ın hayatı Aras Yayıncılık’tan yayımlandı. Mardigyan’ın anlatısında Diyarbakır’da Yahudilere Ermenilerin cansız bedenlerinin taşıttırıldığı da yer alıyor.
Arşaluys Mardigyan bugün Tunceli sınırlarında yer alan Çemişgezek’te doğdu. 1901 yılında… Soykırım süreci başladığında 14 yaşındaydı. Ailesini kaybetti. Defalarca istismara uğradı. İki yılda 2 bin 250 kilometre yürüdü. Tiflis’in ardından ABD’ye gitti ve hayatı burada değişti.
Ermenice “sabah ışığı” anlamına gelen Arşaluys adı aynı anlama gelen Aurora’ya, Mardigyan soyadı Mardiganian’a dönüştü. Anlattıkları Henry L. Gates tarafından “Ravished Armenia” adlı bir kitapta toplandı. Sonra da henüz soykırım kavramının ortaya çıkmadığı bir dönemde Büyük Felaket’i anlatan ilk film olan “Auction of Souls”un başrolünde yer aldı. Kısa sürede istemediği bir şöhrete sahip olan “Aurora”, Ermeni ve Süryani mağdurlara yardım toplamak için düzenlenen kampanyanın odağında buldu kendini. Ve sonra aniden unutuldu.
Editörlüğünü Anthony Slide’ın yaptığı “Ravished Armenia and the Story of Aurora Mardiganian” adlı kitabın çevirisi olan “Aurora-Çemişgezek’ten Hollywood’a Bir Kadın, Bir Hayat, Bir Film” kitabı Aras Yayıncılık’tan yayımlandı.
Kitapta yer alan Aurora’nın anlatılarında Diyarbakır önemli bir yer tutmakta:
“Atından inmiş Çeçenler kızların her birini uzun kılıç sırasındaki iki kılıcın tam ortasında ayakta durmaya zorladı. Tutsakları ağlayıp yalvarırken haydutlar aldırış etmediler.
Her iki kılıcın arasına bir kız yerleştirilince, geri kalan Çeçenler atlarına binip sıranın sonunda toplandı. Verilen işaretle birlikte ilk atlı dörtnala kılıç sırasının sonuna gitti. Kızlardan birini kavrayıp havaya kaldırdı ve atını yavaşlatmadan kılıçlardan birinin ucuna savurdu.
Bir oyundu bu, bir yarışmaydı! Çeçenlerin her biri kılıç sırası boyunca dörtnala giderken tutup kaldırabildiği kadar kızı kılıçların ucuna savuruyor, tek atışta öldürmeye çalışıyordu. Sadece en beceriklileri bir seferde birden fazla kızı kılıca geçirmeyi başarıyordu. Bazıları ikincisini yerden kaldırmayı başarıyor ama o hızla kılıcı ıskalıyordu; kız ise, kırık kemikleri ve kanayan yaralarıyla, tekrar “oyun”a sokulmak üzere sırada bekletilirken, Çeçen bu defa iyi nişan alsa da çektiği işkence son bulsa diye dua ediyordu.”
Aurora’nın anlatısına göre Diyarbakırlı Yahudiler bu süreçte öldürülmeseler de korkunç bir işe zorlanacaklardı. Ermenilerin cansız bedenlerini taşımak zorunda bırakılıyorlardı.
“Diyarbakırlı Yahudiler, katledilen Ermenilerin cesetlerini toplamak için jandarmalar eşliğinde şehirden çıkmıştı. Yanlarında el arabaları ve sırtlarından çuvallar sarkan eşekler vardı. Cesetleri arabalarla çuvallara yükleyip Dicle’nin kıyısına götürdüler, oraya vardıklarında Türkler cesetleri suya atmalarını söyledi. Yahudilerin katlanmak zorunda kaldığı eziyetlerden biri buydu. Onlar öldürülmedi ama böyle korkunç işlere koşuldular.”
Ermeni Soykırımı’nı yaşayanlardan, olanları dünyaya duyuran ilk filmin başrolünde yer alan Arşaluys Mardigyan’ın hayatı Aras Yayıncılık’tan yayımlandı. Mardigyan’ın anlatısında Diyarbakır’da Yahudilere Ermenilerin cansız bedenlerinin taşıttırıldığı da yer alıyor.
Arşaluys Mardigyan bugün Tunceli sınırlarında yer alan Çemişgezek’te doğdu. 1901 yılında… Soykırım süreci başladığında 14 yaşındaydı. Ailesini kaybetti. Defalarca istismara uğradı. İki yılda 2 bin 250 kilometre yürüdü. Tiflis’in ardından ABD’ye gitti ve hayatı burada değişti.
Ermenice “sabah ışığı” anlamına gelen Arşaluys adı aynı anlama gelen Aurora’ya, Mardigyan soyadı Mardiganian’a dönüştü. Anlattıkları Henry L. Gates tarafından “Ravished Armenia” adlı bir kitapta toplandı. Sonra da henüz soykırım kavramının ortaya çıkmadığı bir dönemde Büyük Felaket’i anlatan ilk film olan “Auction of Souls”un başrolünde yer aldı. Kısa sürede istemediği bir şöhrete sahip olan “Aurora”, Ermeni ve Süryani mağdurlara yardım toplamak için düzenlenen kampanyanın odağında buldu kendini. Ve sonra aniden unutuldu.
Editörlüğünü Anthony Slide’ın yaptığı “Ravished Armenia and the Story of Aurora Mardiganian” adlı kitabın çevirisi olan “Aurora-Çemişgezek’ten Hollywood’a Bir Kadın, Bir Hayat, Bir Film” kitabı Aras Yayıncılık’tan yayımlandı.
Kitapta yer alan Aurora’nın anlatılarında Diyarbakır önemli bir yer tutmakta:
“Atından inmiş Çeçenler kızların her birini uzun kılıç sırasındaki iki kılıcın tam ortasında ayakta durmaya zorladı. Tutsakları ağlayıp yalvarırken haydutlar aldırış etmediler.
Her iki kılıcın arasına bir kız yerleştirilince, geri kalan Çeçenler atlarına binip sıranın sonunda toplandı. Verilen işaretle birlikte ilk atlı dörtnala kılıç sırasının sonuna gitti. Kızlardan birini kavrayıp havaya kaldırdı ve atını yavaşlatmadan kılıçlardan birinin ucuna savurdu.
Bir oyundu bu, bir yarışmaydı! Çeçenlerin her biri kılıç sırası boyunca dörtnala giderken tutup kaldırabildiği kadar kızı kılıçların ucuna savuruyor, tek atışta öldürmeye çalışıyordu. Sadece en beceriklileri bir seferde birden fazla kızı kılıca geçirmeyi başarıyordu. Bazıları ikincisini yerden kaldırmayı başarıyor ama o hızla kılıcı ıskalıyordu; kız ise, kırık kemikleri ve kanayan yaralarıyla, tekrar “oyun”a sokulmak üzere sırada bekletilirken, Çeçen bu defa iyi nişan alsa da çektiği işkence son bulsa diye dua ediyordu.”
Aurora’nın anlatısına göre Diyarbakırlı Yahudiler bu süreçte öldürülmeseler de korkunç bir işe zorlanacaklardı. Ermenilerin cansız bedenlerini taşımak zorunda bırakılıyorlardı.
“Diyarbakırlı Yahudiler, katledilen Ermenilerin cesetlerini toplamak için jandarmalar eşliğinde şehirden çıkmıştı. Yanlarında el arabaları ve sırtlarından çuvallar sarkan eşekler vardı. Cesetleri arabalarla çuvallara yükleyip Dicle’nin kıyısına götürdüler, oraya vardıklarında Türkler cesetleri suya atmalarını söyledi. Yahudilerin katlanmak zorunda kaldığı eziyetlerden biri buydu. Onlar öldürülmedi ama böyle korkunç işlere koşuldular.”
Paylaş: