Kaynak: Şalom Gazetesi, 05 Kasım 2003, Sayı: 2811, Sayfa: 8
GEZGİNLER NE DÜŞÜNÜYOR? (4/4)
“TANIDIK”, “ARKADAŞ” VE “DOST” – David Forman
Bazı tanıdıklarım, “dostum” kelimesini çok sever. Ayaküstü tanışmalardan çocukluk arkadaşlarına ve müşterilerine kadar herkes “dost”tur bazıları için. Bu ilişki tanımının ne kadar değerli olduğunu tarif etmek kanımca yersizdir. “Dost” dediğiniz, bence “tanıdık”tan da “arkadaş”tan da daha değerli bir ilişkiyi tarif eder. Daha büyük bir samimiyet ve daha az menfaat arayışını içeren bir ilişkidir. Kendi şahsım adına bu kelimeyi daha da yozlaştırmamak için lügatımdan çıkarmaya çalışıyorum: “Dostumdur” demekten genelde kaçınıyorum.
Tanıdık, arkadaş ve dostluktan söz açılmışken değişik arkadaşlık derecelerinden de bahsetmek gerekir: Hiyerarşiye göre bazıları için “çocukluk arkadaşı”, “okul arkadaşı”ndan daha üstün veya değerli, “askerlik arkadaşı” da “iş arkadaşı”ndan. “Lise arkadaşları” ile örneğin “Leo arkadaşları”nın bir araya gelmesi pek olası değildir: değişik günler düzenlenir, değişik meyhanelere ve kahvelere gidilir. Her biri ayrı birer dünyadır; yaşantımızın ayrı devrelerinden taşıdığımız birer parçamızdır.
Bir an için tanımlamaya devam edelim: Bir takım ilişkiler, örneğin askerlik veya iş gibi mecburiyetten doğar, belki arkadaşlık belki dostlukla sonuçlanır. Bazı ilişkiler çok uzun süreler içerisinde değişime uğrayarak bugünkü halini alır. Bazen de hiç beklemediğimiz bir yerden ve zamandan çok yakın arkadaşlıklar edinirsiniz.
İzninizle sizinle bir tecrübemi paylaşmak istiyorum. Şalom ailesine yeni katılmış bir fert olarak Mayıs ayında bir mail geldi: “Değişik sayfalarda yazan gençleri bir araya toplamak amacıyla bir proje başlatıldı, eski Yahudi yerleşim yerleri araştırılacak, somut bir öneri olur ve yeterince talep doğarsa bir gezi düzenlenecek”. “Peki” dedim, “bir deneyelim”. İşte sonucunun bugünlere varacağını hiç beklemediğim maceraya ilk adımımı atmıştım. İlk başta dört kişiydik: Daha önceden “tanıdığım” Cem, kardeşimle yaşıt Ceni ve İgal. Kendimi biraz yaşlı hissetmiştim, hatta İgal ile de biraz atışmıştık. Birkaç hafta birlikte çalıştık, Trakya’yı araştırmayı hedef koyduk, büyüklerimize danıştık, söyleşiler yaptık, kitap ve makaleler okuduk, haftada en az iki kez olmak şartıyla düzenli bir şekilde toplandık. Sonra aramıza Selin ve İzzet Ers katıldı, grup büyüdü, gitgide birbirimize alıştık, daha yakından tanıdık. Son haftalarda Işık Sivil, İzzet Moreno ve Vedat da gelmeye başladı, herkes kendi tarzını ortaya koydu, düzeyli ve daha renkli fikirler ortaya çıktı.
18 Haziran: Büyük an geldi çattı. Yola çıktık nokta. Belli, herkes biraz tereddütlü. “Bu adamlarla beş gün geçer mi?” Neresinden bakarsanız 19 yaşında insan da var, 26 yaşında da! Nasıl oldu bilmiyorum, hepimizin gerçekten çok olumlu olmasından mı, gezinin verdiği heyecandan mı, büyüklerimize bu işin altından çıkabileceğimizi kanıtlamaktan doğan beraberlik mi, her halükarda aramızda gözle görülür bir sinerji, bir yakınlık, bir verimlilik, bir ahenk oluştu. Tartışmadık değil! Ancak şunu belirtmek gerekir ki, birbirimizi kırmadık, hep de bir uzlaşıya vardık. Yazıların hazırlanması, gazeteye girme aşaması, fotoğrafların seçimi derken, birden bire baktım ki iki ay öncesine kadar hiç tanımadığım kişilerle haşır neşir olmuşum, birlikte çalışmaktan gerçekten de büyük zevk ve feyz alıyorum!
İşte alın size hiç beklenmedik bir yerden doğan, umarım daha uzun sürecek, yukarıda da belirttiğim gibi, tabirini kullanmaya çekindiğim bir “dostluk” örneği. İşin güzel tarafı da, bu dostluğun somut bir şeyler üretmiş olması.
Sevgili yazı kurulu: Gençleri bir araya topladınız, birbirlerini tanıdılar hatta kaynaştılar, gerçek dostluklar edindiler. Bu projenin ilk ayağı bu yönden kesinlikle başarılı geçti! Yazıların içerik ve düzenleme olarak iyi veya yeteri kadar özgün olup olmadığı… Bunun takdirini okuyucular şimdiye kadar vermiştir mutlaka!
“Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” isimli dosyanın diğer bölümlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Şalom Gazetesi, 05 Kasım 2003, Sayı: 2811, Sayfa: 8
GEZGİNLER NE DÜŞÜNÜYOR? (4/4)
“TANIDIK”, “ARKADAŞ” VE “DOST” – David Forman
Bazı tanıdıklarım, “dostum” kelimesini çok sever. Ayaküstü tanışmalardan çocukluk arkadaşlarına ve müşterilerine kadar herkes “dost”tur bazıları için. Bu ilişki tanımının ne kadar değerli olduğunu tarif etmek kanımca yersizdir. “Dost” dediğiniz, bence “tanıdık”tan da “arkadaş”tan da daha değerli bir ilişkiyi tarif eder. Daha büyük bir samimiyet ve daha az menfaat arayışını içeren bir ilişkidir. Kendi şahsım adına bu kelimeyi daha da yozlaştırmamak için lügatımdan çıkarmaya çalışıyorum: “Dostumdur” demekten genelde kaçınıyorum.
Tanıdık, arkadaş ve dostluktan söz açılmışken değişik arkadaşlık derecelerinden de bahsetmek gerekir: Hiyerarşiye göre bazıları için “çocukluk arkadaşı”, “okul arkadaşı”ndan daha üstün veya değerli, “askerlik arkadaşı” da “iş arkadaşı”ndan. “Lise arkadaşları” ile örneğin “Leo arkadaşları”nın bir araya gelmesi pek olası değildir: değişik günler düzenlenir, değişik meyhanelere ve kahvelere gidilir. Her biri ayrı birer dünyadır; yaşantımızın ayrı devrelerinden taşıdığımız birer parçamızdır.
Bir an için tanımlamaya devam edelim: Bir takım ilişkiler, örneğin askerlik veya iş gibi mecburiyetten doğar, belki arkadaşlık belki dostlukla sonuçlanır. Bazı ilişkiler çok uzun süreler içerisinde değişime uğrayarak bugünkü halini alır. Bazen de hiç beklemediğimiz bir yerden ve zamandan çok yakın arkadaşlıklar edinirsiniz.
İzninizle sizinle bir tecrübemi paylaşmak istiyorum. Şalom ailesine yeni katılmış bir fert olarak Mayıs ayında bir mail geldi: “Değişik sayfalarda yazan gençleri bir araya toplamak amacıyla bir proje başlatıldı, eski Yahudi yerleşim yerleri araştırılacak, somut bir öneri olur ve yeterince talep doğarsa bir gezi düzenlenecek”. “Peki” dedim, “bir deneyelim”. İşte sonucunun bugünlere varacağını hiç beklemediğim maceraya ilk adımımı atmıştım. İlk başta dört kişiydik: Daha önceden “tanıdığım” Cem, kardeşimle yaşıt Ceni ve İgal. Kendimi biraz yaşlı hissetmiştim, hatta İgal ile de biraz atışmıştık. Birkaç hafta birlikte çalıştık, Trakya’yı araştırmayı hedef koyduk, büyüklerimize danıştık, söyleşiler yaptık, kitap ve makaleler okuduk, haftada en az iki kez olmak şartıyla düzenli bir şekilde toplandık. Sonra aramıza Selin ve İzzet Ers katıldı, grup büyüdü, gitgide birbirimize alıştık, daha yakından tanıdık. Son haftalarda Işık Sivil, İzzet Moreno ve Vedat da gelmeye başladı, herkes kendi tarzını ortaya koydu, düzeyli ve daha renkli fikirler ortaya çıktı.
18 Haziran: Büyük an geldi çattı. Yola çıktık nokta. Belli, herkes biraz tereddütlü. “Bu adamlarla beş gün geçer mi?” Neresinden bakarsanız 19 yaşında insan da var, 26 yaşında da! Nasıl oldu bilmiyorum, hepimizin gerçekten çok olumlu olmasından mı, gezinin verdiği heyecandan mı, büyüklerimize bu işin altından çıkabileceğimizi kanıtlamaktan doğan beraberlik mi, her halükarda aramızda gözle görülür bir sinerji, bir yakınlık, bir verimlilik, bir ahenk oluştu. Tartışmadık değil! Ancak şunu belirtmek gerekir ki, birbirimizi kırmadık, hep de bir uzlaşıya vardık. Yazıların hazırlanması, gazeteye girme aşaması, fotoğrafların seçimi derken, birden bire baktım ki iki ay öncesine kadar hiç tanımadığım kişilerle haşır neşir olmuşum, birlikte çalışmaktan gerçekten de büyük zevk ve feyz alıyorum!
İşte alın size hiç beklenmedik bir yerden doğan, umarım daha uzun sürecek, yukarıda da belirttiğim gibi, tabirini kullanmaya çekindiğim bir “dostluk” örneği. İşin güzel tarafı da, bu dostluğun somut bir şeyler üretmiş olması.
Sevgili yazı kurulu: Gençleri bir araya topladınız, birbirlerini tanıdılar hatta kaynaştılar, gerçek dostluklar edindiler. Bu projenin ilk ayağı bu yönden kesinlikle başarılı geçti! Yazıların içerik ve düzenleme olarak iyi veya yeteri kadar özgün olup olmadığı… Bunun takdirini okuyucular şimdiye kadar vermiştir mutlaka!
“Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” isimli dosyanın diğer bölümlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Paylaş: