Kaynak: Şalom Gazetesi, 05 Kasım 2003, Sayı: 2811, Sayfa: 8
GEZGİNLER NE DÜŞÜNÜYOR? (2/4)
DAKİKALAR GEÇTİKÇE – İgal Acıman
“Bu günlerde yaşamak zor, gelecekte yaşamak gülünç, geçmişte yaşamak ise imkânsızdır” diyor Amerikalı gazeteci ve yazar James Alonzo ve ekliyor: “Bir dakika öncesi kadar uzak hiçbir şey yok hayatımıza”.
Trakya’nın güzel coğrafyasını karış karış gezip geçmişimizin yaşayan kalıntılarını bir bir bulmaya çalışırken ben de işte böyle hissettim. Geçen her dakikada bir şeyler geri dönmemek üzere yitiyor.
Dokuz azimli Şalom genci olarak bu zevkli keşfe çıkarken sanıyorum bizi motive eden güç de bu bilinç oldu. Bizi biz yapan en önemli unsurlardan biri, tarihimiz, orada bir yerlerde, onu bir an önce gelip bulmamızı bekliyordu. Geçmişimizi gidip kendi gözlerimizle görelim dedik. Bakalım geriye ne kalmış?
Ceni Palti, Cem Karako, David Forman ve benim, Mayıs ayının başında önce gazete binasında, ardından İstanbul’un bilumum kafelerinde oturup geliştirdiğimiz bir projeydi bu. İlk ayağın Trakya olması gerektiğine karar verir vermez sürekli toplanmaya başladık. Ardından cemaat yetkilileriyle görüştük, Rıfat Bali gibi grubumuzun tarih konusundaki ön bilgisini artırabilecek, konunun uzmanlarıyla toplantılar yaptık. Gittikçe artan miktarda zaman ve enerjimizi bu işe harcadık. Hazırlıklar yoğunlaşırken aramıza beş genç gazeteci daha katıldı. Derken, 18 Haziran sabahı buluşup yola koyulduk.
Beş günlüğüne, her geçen gün daha da yok olan bir tarihe yolculuk yaptık. Beş gün, defter, kalem ve kayıt cihazlarının eşliğinde, gece gündüz sürekli yollarda, bir koşuşturmaca içinde çabucak geçti. Bu kısa sürede gezdiğimiz topraklarda yatan Yahudi tarihini belgelemeye, onu öğrenip anlamaya çalıştık. Tekirdağ’da minik çocukların altlarında yatan eski sinagogun varlığından habersiz, atlıkarınca ve dönme dolaplara bindiği yeni lunaparkı gördük. Çorlu’da üstünde ineklerin otladığı mezarlığın ve Edirne’de her geçen gün bir parçası daha yağmalanan bir zamanların görkemli Edirne Sinagogu’nun görüntülerini arşivimize ekledik.
Duygulandık; çünkü seneler sonra kimsenin hatırlamayacağı, eriyip gitmekte olan bir tarihe tanıklık ediyorduk ve maalesef bu duruma pek de sesini çıkaran yoktu.
Gezi boyunca halkın hikâyelerini dinledik. Silivri’deki köy kahvesinde, bir zamanlar komşu olduğu Yahudi aileden bahsederken gözleri dolan yaşlı amcayla ettiğimiz sohbet, Kırklareli’nin yedi kişilik gururlu cemaatinin misafirperverliği, Çanakkale’nin küçücük ama halen dimdik ayakta cemaat mensuplarının bizi heyecanla sokak sokak gezdirirkenki şevkleri ve daha saymakla bitmeyecek nice güzellik o beş güne sığdı.
Geriye gazetede çıkan yazılar, bir yığın fotoğraf, birkaç video kaydı ve not defterlerine alelacele karalanan notlar kaldı. Tabii bir grup gencin hafızasında yer eden anıları saymazsak… Bana göre bu proje bu kadarla kalmamalı. Türkiye’nin her köşesinde günden güne daha da yalnızlığa gömülen kültürümüze yardım etmeliyiz; çünkü bu kültürün varisleri biziz ve eğer biz ilgilenmezsek ona kimse sahip çıkmayacak.
Bu gezi, bana hem entelektüel hem de duygusal bir deneyimi birinci elden yaşama imkânı sağladı. Dahası dokuz harika insanla yakınlaşma, onlarla ortak bir amaç uğruna beraberce çalışma fırsatı buldum. Ne mutlu bana…
“Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” isimli dosyanın diğer bölümlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Şalom Gazetesi, 05 Kasım 2003, Sayı: 2811, Sayfa: 8
GEZGİNLER NE DÜŞÜNÜYOR? (2/4)
DAKİKALAR GEÇTİKÇE – İgal Acıman
“Bu günlerde yaşamak zor, gelecekte yaşamak gülünç, geçmişte yaşamak ise imkânsızdır” diyor Amerikalı gazeteci ve yazar James Alonzo ve ekliyor: “Bir dakika öncesi kadar uzak hiçbir şey yok hayatımıza”.
Trakya’nın güzel coğrafyasını karış karış gezip geçmişimizin yaşayan kalıntılarını bir bir bulmaya çalışırken ben de işte böyle hissettim. Geçen her dakikada bir şeyler geri dönmemek üzere yitiyor.
Dokuz azimli Şalom genci olarak bu zevkli keşfe çıkarken sanıyorum bizi motive eden güç de bu bilinç oldu. Bizi biz yapan en önemli unsurlardan biri, tarihimiz, orada bir yerlerde, onu bir an önce gelip bulmamızı bekliyordu. Geçmişimizi gidip kendi gözlerimizle görelim dedik. Bakalım geriye ne kalmış?
Ceni Palti, Cem Karako, David Forman ve benim, Mayıs ayının başında önce gazete binasında, ardından İstanbul’un bilumum kafelerinde oturup geliştirdiğimiz bir projeydi bu. İlk ayağın Trakya olması gerektiğine karar verir vermez sürekli toplanmaya başladık. Ardından cemaat yetkilileriyle görüştük, Rıfat Bali gibi grubumuzun tarih konusundaki ön bilgisini artırabilecek, konunun uzmanlarıyla toplantılar yaptık. Gittikçe artan miktarda zaman ve enerjimizi bu işe harcadık. Hazırlıklar yoğunlaşırken aramıza beş genç gazeteci daha katıldı. Derken, 18 Haziran sabahı buluşup yola koyulduk.
Beş günlüğüne, her geçen gün daha da yok olan bir tarihe yolculuk yaptık. Beş gün, defter, kalem ve kayıt cihazlarının eşliğinde, gece gündüz sürekli yollarda, bir koşuşturmaca içinde çabucak geçti. Bu kısa sürede gezdiğimiz topraklarda yatan Yahudi tarihini belgelemeye, onu öğrenip anlamaya çalıştık. Tekirdağ’da minik çocukların altlarında yatan eski sinagogun varlığından habersiz, atlıkarınca ve dönme dolaplara bindiği yeni lunaparkı gördük. Çorlu’da üstünde ineklerin otladığı mezarlığın ve Edirne’de her geçen gün bir parçası daha yağmalanan bir zamanların görkemli Edirne Sinagogu’nun görüntülerini arşivimize ekledik.
Duygulandık; çünkü seneler sonra kimsenin hatırlamayacağı, eriyip gitmekte olan bir tarihe tanıklık ediyorduk ve maalesef bu duruma pek de sesini çıkaran yoktu.
Gezi boyunca halkın hikâyelerini dinledik. Silivri’deki köy kahvesinde, bir zamanlar komşu olduğu Yahudi aileden bahsederken gözleri dolan yaşlı amcayla ettiğimiz sohbet, Kırklareli’nin yedi kişilik gururlu cemaatinin misafirperverliği, Çanakkale’nin küçücük ama halen dimdik ayakta cemaat mensuplarının bizi heyecanla sokak sokak gezdirirkenki şevkleri ve daha saymakla bitmeyecek nice güzellik o beş güne sığdı.
Geriye gazetede çıkan yazılar, bir yığın fotoğraf, birkaç video kaydı ve not defterlerine alelacele karalanan notlar kaldı. Tabii bir grup gencin hafızasında yer eden anıları saymazsak… Bana göre bu proje bu kadarla kalmamalı. Türkiye’nin her köşesinde günden güne daha da yalnızlığa gömülen kültürümüze yardım etmeliyiz; çünkü bu kültürün varisleri biziz ve eğer biz ilgilenmezsek ona kimse sahip çıkmayacak.
Bu gezi, bana hem entelektüel hem de duygusal bir deneyimi birinci elden yaşama imkânı sağladı. Dahası dokuz harika insanla yakınlaşma, onlarla ortak bir amaç uğruna beraberce çalışma fırsatı buldum. Ne mutlu bana…
“Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” isimli dosyanın diğer bölümlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Paylaş: