Kaynak: Şalom Gazetesi, 09 Ekim 2003, Sayı: 2807, Sayfa: 9
İLK AŞKIM PALOMBA
Çorlu, diğer Trakya illerinden farksız, birbirinden ilginç hikâyelerle bezenmiş bir halkın zihninde kalan hatıra kırıntılarına ev sahibi oldu. Yahudileri ve Çorlu’daki yaşantılarını hatırlayan insanlar da, anılar gibi eskimeye yüz tutmuş, yaşlanmışlar. Orada yaşamış Yahudi kültüründen geriye kalen sadece cami haline getirilmiş havrası, eski bir Yahudi mezarlığı ve yerlilerin aktardığı, parlayan gözlerle anlatılan birkaç hikâye. Bizleri görünce eskiyi anmadılar, tekrar yaşadılar adeta. Hevesle bir hikâye ötekine eklendi.
Yolda rastladığımız yaşlı adam anlatıyor: “Çorlu benim doğup büyüdüğüm yer, buranın yerlisiyim. Benim bütün arkadaşlarım Yahudiydi ve burada otururlardı. Taa karşı tarafa kadar. Balıkpazarı’nda da hep onların dükkânları vardı.”
Yahudilerle, her konuda çok iyi anlaştıklarını ve kesinlikle hiçbir sorun yaşamadıklarını söyleyen eski Çorlu halkı, Yahudi kültür ve töresine çok yakın yaşadıklarını her fırsatta yinelediler. O kadar ki, Şabat’ta ışık yakılamadığı için Sinagog’un ışıklarını dahi yakarlarmış. Yeni halk ise Yahudilerin son dönemini yakalamış, hatta bazıları onlarla hiç tanışmamış. Bu yeni halkın nüfusu arttıkça, köklü tarih yok olmaya yüz tutmuş, Havra Cami’ye, “Yeni Cami” adının koyulması da bu nedenle olsa gerek.
Ahmet Amca, zamanında mahpus yattığından mahallede lakabı “Çamur Ahmet”
Turist Ömer’i andırıyor, kafasında şapkası, alaycı konuşması, hikâye anlatmaya bayılıyor, anlattıkça neşeleniyor: “Eskiden herkes tanırdı burada birbirini, fabrikalar yoktu ki o zaman, şimdi kırkambar olduk. Cuma akşamları Musevilerin ışıklarını hep biz yakardık, o zaman tabii mangallar vardı. Off çok korkardık, yaramazlık yaparsak bizi iğneli fıçıya atarlar diye. Hamursuz Bayramı’nda bize matsa dağıtırlardı. Kimsenin beş kuruş hakkını yemediler. Karşı evin sahibi bir bakkaldı, Mişon. Madam Raşel vardı, kahveye davet ederdi. Yanındaki evde manifaturacı Bünyamin ve kızı Raşel Eskinazi, onun yanında da derici Yasef Saranga. Haham namaza çağırırdı: Hayde Havrii, Havrii… Camlara çıkardık bakardık, ne yapıyorlar diye. Yetmişlerde tamamen gittiler. Neden gittiler bilmiyorum, onu onlara sormak lazım.”
Dökülen eski Yahudi evlerinin arasında bu amca etrafına yeterli kalabalığı toplamayı başarıyor. Seyircisi önünde mahcup olmamak için, onları etkilemeye özen gösteriyor, yandan hafifçe sırıtıyor ekliyor: “Benim bir sevgilim de vardı, afedersiniz. Adı Palomba. Abisi şarkılar söylerdi o zamanlar, Mordo Gidon, babası Jak. Denize ailece beraber gittik, yemek yedik. O zamanlar on üç, on dört yaşındaydım. Ben yirmi yaşındayken, maalesef gittiler. Giderken havrayı bağışladılar, ancak camii yapmak şartıyla.”
HAVRA’DAN CAMİ’YE
“Yeni Cami’nin” hikâyesi ilginç. Madam Öjeni Yahudilerin Çorlu’yu terk etmelerinin son demlerine kadar Havranın içerisinde kedileriyle yaşarmış.
Yaşlı kadın bir gün teneke almaya gittiğinde kedisi yanan mangalı devirmiş ve o zamanın tek itfaiye arabası havrayı zar zor söndürmüş, bina harabeye dönmüş. Madam Öjeni’ye de Çorlu’dan ayrılma vakti gelmiş.
“Çorlu” kelimesinin kaynağı, Türk boylarına kadar dayanmaktadır, çünkü Çor veya Çur terimi onlarda yüksek bir rütbe veya unvan olarak kullanılmaktaydı. Umarız Çorlu halkı da tarihten gelen bu asaletinin kudretini bilir, gerek kendisine, gerekse Türkiye Cumhuriyetine ve Yahudilere ait bu kültür mirasını hep beraber korumaya yardım eder.
İNEKLERİN OTLADIĞI MEZARLIK*
Havra Camii’den sonra belediye başkanının basın danışmanının yardımıyla Çorlu’daki Yahudi kültürünün son izlerini görmek için Silahtar Mahallesine, eski mezarlığa yöneldik. Ancak belediyeden umduğumuz yardımı bulamadık. Bizi götürdükleri yerde boş bir arazi, oradan geçen birinin söylediğine göre de, bu arazinin üzerinde eski bir genelev vardı. Mezarlık burada hiç olmamıştı. Yani, “Yeni Çorlu” eski genelevi biliyor ancak eski mezarlığı bilmiyordu!
Nihayet bir diğer Çorlu yerlisinin yardımı ile az ilerdeki eski Yahudi Mezarlığı denilen yeri bulabildik. Ancak görüntü bir mezarlıktan ziyade boş bir araziyi andırıyordu. Burası simetrisi baştan sona bozuk ve düzensiz mezar taşlarının bulunduğu bir “kültür mezarlığı” idi. Bazı mezarların taşları (seng-i mezarları) kayıp. Anladığımız kadarıyla mermer ihtiyacının bir bölümü buradan karşılanıyor.
Kalan birkaç mezarlık taşının üzerindeki otlar şu anda ineklere tahsis edilmiş durumda. Kırık mezar taşlarının içinde ise kola kutuları ve kırık şarap şişeleri var. Yani oraya ineklerden başkaları da geliyor. Sadece kırık mezar taşları, kola kutuları ve inekler…
Kısacası Çorlu’da yıkılmaya yüz tutmuş olan sadece eski Yahudi Mahallesi, üzerinde otlakçılık yapılan tarihi mezar taşları ve “Yeni Camiisi” değildir; eskiden burada yaşamış olan ve şu anda ineklerin ayakları altında yatan Yahudilerin kültürüdür.
SANAYİYE YENİLEN LÜLEBURGAZ
Son yirmi senedir gelişmiş bir sanayi merkezi olan Lüleburgaz, neredeyse eski çehresini tamamen değiştirmiş ve de eski Yahudi varlığına dair geriye kalan tek bir iz ise eski yerleşim planları. Doktor İsak Kohen Hemsi’yi hayat Lüleburgaz’a sürüklemiş.
Lüleburgaz tam bir hayal kırıklığı oldu bizim için. 1980 sonrasında sanayileşmenin yoğun olarak yaşandığı Lüleburgaz’da, geçmiş yaşama dair geriye hemen hemen hiçbir iz kalmamış. Nüfusun çoğunluğu sonradan Lüleburgaz’a gelenlerden oluşuyor. Eskiyi bilen çok az kişi kalmış. Maalesef onlara ulaşmayı başaramadık.
Lüleburgaz’a geldiğimizde Lüleburgaz’ın yerlilerinden biri bizi karşıladı ve bizi belediye sarayına götürdü.
“Kültür bir kentin soyadıdır” sloganı ile ortaya çıkan ve Lüleburgaz’ın kültür mirasının tekrar keşfedilmesi ve günümüzde kültürel etkinliklerin artırılması için her türlü çabayı destekleyen belediye başkanı Emin Halebak, yoğun programı içinde bizi oldukça sıcak karşıladı. Başkandan öğrendiğimize göre, Lüleburgaz’ın merkezinde bulunan tüm eski evler yıkılarak yerine yenileri inşa edilmiş. Eski şehir planından geriye hemen hemen hiçbir iz kalmamış. Eski şehir planından bize, Yahudilerin çoğunlukla oturduğu bölgeleri işaretleyen başkan tüm değerlerin bir bir ortadan kaldırılmasına ne kadar üzüldüğünü anlattı. Hatta bölgenin eski halini canlandırması için yapılan tarihi ve mimari çalışmalardan bahsetti. Yahudi geçmişi konusunda bizden yardım istedi.
Kağıt üzerinde eski Yahudi mahallesini gördükten sonra belediye başkanının bize tahsis ettiği araçla bir zamanlar Yahudi mezarlığı olduğu düşünülen, Lüleburgaz’ın biraz dışında bir geniş alana gittik. Bir tarlanın ortasında arabadan indik. Belediye görevlisi bize eli ile tahmini mezarlığın sınırlarını çizdi. Geriye tek bir taş parçası bile kalmamış. Etrafta sadece “verimli topraklarda” filizlenen ayçiçek tarlası görebiliyoruz. 20 sene önce Lüleburgaz’a yerleşen kaçak tarla sahibi burada daha önceden mezarlığın varlığından hab eri olmadığını söylüyor.
Lüleburgaz’ın tek Yahudisi olan Dr. İsak Kohen Hemsi tesadüfi nedenlerle yolu sonradan Lüleburgaz’a düşen birisi. Bu yüzden geçmiş dönem Yahudi yaşantısı hakkında bize çok fazla yardımcı olamadı.
*Çorlu’daki Yahudi Mezarlığı, Çorlu Belediyesi tarafından bakıma alınmıştır. İlgili haber için: Devrim Gazetesi
“Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” isimli dosyanın diğer bölümlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Şalom Gazetesi, 09 Ekim 2003, Sayı: 2807, Sayfa: 9
İLK AŞKIM PALOMBA
Çorlu, diğer Trakya illerinden farksız, birbirinden ilginç hikâyelerle bezenmiş bir halkın zihninde kalan hatıra kırıntılarına ev sahibi oldu. Yahudileri ve Çorlu’daki yaşantılarını hatırlayan insanlar da, anılar gibi eskimeye yüz tutmuş, yaşlanmışlar. Orada yaşamış Yahudi kültüründen geriye kalen sadece cami haline getirilmiş havrası, eski bir Yahudi mezarlığı ve yerlilerin aktardığı, parlayan gözlerle anlatılan birkaç hikâye. Bizleri görünce eskiyi anmadılar, tekrar yaşadılar adeta. Hevesle bir hikâye ötekine eklendi.
Yolda rastladığımız yaşlı adam anlatıyor: “Çorlu benim doğup büyüdüğüm yer, buranın yerlisiyim. Benim bütün arkadaşlarım Yahudiydi ve burada otururlardı. Taa karşı tarafa kadar. Balıkpazarı’nda da hep onların dükkânları vardı.”
Yahudilerle, her konuda çok iyi anlaştıklarını ve kesinlikle hiçbir sorun yaşamadıklarını söyleyen eski Çorlu halkı, Yahudi kültür ve töresine çok yakın yaşadıklarını her fırsatta yinelediler. O kadar ki, Şabat’ta ışık yakılamadığı için Sinagog’un ışıklarını dahi yakarlarmış. Yeni halk ise Yahudilerin son dönemini yakalamış, hatta bazıları onlarla hiç tanışmamış. Bu yeni halkın nüfusu arttıkça, köklü tarih yok olmaya yüz tutmuş, Havra Cami’ye, “Yeni Cami” adının koyulması da bu nedenle olsa gerek.
Ahmet Amca, zamanında mahpus yattığından mahallede lakabı “Çamur Ahmet”
Turist Ömer’i andırıyor, kafasında şapkası, alaycı konuşması, hikâye anlatmaya bayılıyor, anlattıkça neşeleniyor: “Eskiden herkes tanırdı burada birbirini, fabrikalar yoktu ki o zaman, şimdi kırkambar olduk. Cuma akşamları Musevilerin ışıklarını hep biz yakardık, o zaman tabii mangallar vardı. Off çok korkardık, yaramazlık yaparsak bizi iğneli fıçıya atarlar diye. Hamursuz Bayramı’nda bize matsa dağıtırlardı. Kimsenin beş kuruş hakkını yemediler. Karşı evin sahibi bir bakkaldı, Mişon. Madam Raşel vardı, kahveye davet ederdi. Yanındaki evde manifaturacı Bünyamin ve kızı Raşel Eskinazi, onun yanında da derici Yasef Saranga. Haham namaza çağırırdı: Hayde Havrii, Havrii… Camlara çıkardık bakardık, ne yapıyorlar diye. Yetmişlerde tamamen gittiler. Neden gittiler bilmiyorum, onu onlara sormak lazım.”
Dökülen eski Yahudi evlerinin arasında bu amca etrafına yeterli kalabalığı toplamayı başarıyor. Seyircisi önünde mahcup olmamak için, onları etkilemeye özen gösteriyor, yandan hafifçe sırıtıyor ekliyor: “Benim bir sevgilim de vardı, afedersiniz. Adı Palomba. Abisi şarkılar söylerdi o zamanlar, Mordo Gidon, babası Jak. Denize ailece beraber gittik, yemek yedik. O zamanlar on üç, on dört yaşındaydım. Ben yirmi yaşındayken, maalesef gittiler. Giderken havrayı bağışladılar, ancak camii yapmak şartıyla.”
HAVRA’DAN CAMİ’YE
“Yeni Cami’nin” hikâyesi ilginç. Madam Öjeni Yahudilerin Çorlu’yu terk etmelerinin son demlerine kadar Havranın içerisinde kedileriyle yaşarmış.
Yaşlı kadın bir gün teneke almaya gittiğinde kedisi yanan mangalı devirmiş ve o zamanın tek itfaiye arabası havrayı zar zor söndürmüş, bina harabeye dönmüş. Madam Öjeni’ye de Çorlu’dan ayrılma vakti gelmiş.
“Çorlu” kelimesinin kaynağı, Türk boylarına kadar dayanmaktadır, çünkü Çor veya Çur terimi onlarda yüksek bir rütbe veya unvan olarak kullanılmaktaydı. Umarız Çorlu halkı da tarihten gelen bu asaletinin kudretini bilir, gerek kendisine, gerekse Türkiye Cumhuriyetine ve Yahudilere ait bu kültür mirasını hep beraber korumaya yardım eder.
İNEKLERİN OTLADIĞI MEZARLIK*
Havra Camii’den sonra belediye başkanının basın danışmanının yardımıyla Çorlu’daki Yahudi kültürünün son izlerini görmek için Silahtar Mahallesine, eski mezarlığa yöneldik. Ancak belediyeden umduğumuz yardımı bulamadık. Bizi götürdükleri yerde boş bir arazi, oradan geçen birinin söylediğine göre de, bu arazinin üzerinde eski bir genelev vardı. Mezarlık burada hiç olmamıştı. Yani, “Yeni Çorlu” eski genelevi biliyor ancak eski mezarlığı bilmiyordu!
Nihayet bir diğer Çorlu yerlisinin yardımı ile az ilerdeki eski Yahudi Mezarlığı denilen yeri bulabildik. Ancak görüntü bir mezarlıktan ziyade boş bir araziyi andırıyordu. Burası simetrisi baştan sona bozuk ve düzensiz mezar taşlarının bulunduğu bir “kültür mezarlığı” idi. Bazı mezarların taşları (seng-i mezarları) kayıp. Anladığımız kadarıyla mermer ihtiyacının bir bölümü buradan karşılanıyor.
Kalan birkaç mezarlık taşının üzerindeki otlar şu anda ineklere tahsis edilmiş durumda. Kırık mezar taşlarının içinde ise kola kutuları ve kırık şarap şişeleri var. Yani oraya ineklerden başkaları da geliyor. Sadece kırık mezar taşları, kola kutuları ve inekler…
Kısacası Çorlu’da yıkılmaya yüz tutmuş olan sadece eski Yahudi Mahallesi, üzerinde otlakçılık yapılan tarihi mezar taşları ve “Yeni Camiisi” değildir; eskiden burada yaşamış olan ve şu anda ineklerin ayakları altında yatan Yahudilerin kültürüdür.
SANAYİYE YENİLEN LÜLEBURGAZ
Son yirmi senedir gelişmiş bir sanayi merkezi olan Lüleburgaz, neredeyse eski çehresini tamamen değiştirmiş ve de eski Yahudi varlığına dair geriye kalan tek bir iz ise eski yerleşim planları. Doktor İsak Kohen Hemsi’yi hayat Lüleburgaz’a sürüklemiş.
Lüleburgaz tam bir hayal kırıklığı oldu bizim için. 1980 sonrasında sanayileşmenin yoğun olarak yaşandığı Lüleburgaz’da, geçmiş yaşama dair geriye hemen hemen hiçbir iz kalmamış. Nüfusun çoğunluğu sonradan Lüleburgaz’a gelenlerden oluşuyor. Eskiyi bilen çok az kişi kalmış. Maalesef onlara ulaşmayı başaramadık.
Lüleburgaz’a geldiğimizde Lüleburgaz’ın yerlilerinden biri bizi karşıladı ve bizi belediye sarayına götürdü.
“Kültür bir kentin soyadıdır” sloganı ile ortaya çıkan ve Lüleburgaz’ın kültür mirasının tekrar keşfedilmesi ve günümüzde kültürel etkinliklerin artırılması için her türlü çabayı destekleyen belediye başkanı Emin Halebak, yoğun programı içinde bizi oldukça sıcak karşıladı. Başkandan öğrendiğimize göre, Lüleburgaz’ın merkezinde bulunan tüm eski evler yıkılarak yerine yenileri inşa edilmiş. Eski şehir planından geriye hemen hemen hiçbir iz kalmamış. Eski şehir planından bize, Yahudilerin çoğunlukla oturduğu bölgeleri işaretleyen başkan tüm değerlerin bir bir ortadan kaldırılmasına ne kadar üzüldüğünü anlattı. Hatta bölgenin eski halini canlandırması için yapılan tarihi ve mimari çalışmalardan bahsetti. Yahudi geçmişi konusunda bizden yardım istedi.
Kağıt üzerinde eski Yahudi mahallesini gördükten sonra belediye başkanının bize tahsis ettiği araçla bir zamanlar Yahudi mezarlığı olduğu düşünülen, Lüleburgaz’ın biraz dışında bir geniş alana gittik. Bir tarlanın ortasında arabadan indik. Belediye görevlisi bize eli ile tahmini mezarlığın sınırlarını çizdi. Geriye tek bir taş parçası bile kalmamış. Etrafta sadece “verimli topraklarda” filizlenen ayçiçek tarlası görebiliyoruz. 20 sene önce Lüleburgaz’a yerleşen kaçak tarla sahibi burada daha önceden mezarlığın varlığından hab eri olmadığını söylüyor.
Lüleburgaz’ın tek Yahudisi olan Dr. İsak Kohen Hemsi tesadüfi nedenlerle yolu sonradan Lüleburgaz’a düşen birisi. Bu yüzden geçmiş dönem Yahudi yaşantısı hakkında bize çok fazla yardımcı olamadı.
*Çorlu’daki Yahudi Mezarlığı, Çorlu Belediyesi tarafından bakıma alınmıştır. İlgili haber için: Devrim Gazetesi
“Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” isimli dosyanın diğer bölümlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Paylaş: