Varlık Vergisi

Berta Anlatıyor; “Benim olacak her şey gitti o vergiyle gitti!”

 

varlik-vergisini-vermeyenler-resim

Berta araştırmamın en yaşlı katılımcısıydı. İleri yaşına rağmen hayatla bağını koparmamış, giyim-kuşam alışkanlıklarını terk etmemiş bu etkileyici kadından etkilenmemek mümkün değildi. Gençliğinde ki güzellikten bir şey kaybetmemiş olan Berta’nın enerjsi yaşından o kadar gerideydi ki yüzündeki kırışıklıklar yaşını ele vermese anlamak mümkün değildi. Hayat her ne kadar ona da yer yer kötü davranmış olsa da belli ki elinden geleni yapamamıştı. Ailesinin, kocasının ve evlatlarının üzerine titrediği bir kadın olarak sürdürmüştü hayatını. Biraz izole, içine kapanık geçirmişti işin doğrusu hayatını.

Görüşme için gittiğim evinde, beni genellikle tüm gününü geçirdiği oturma odasında ağırlardı. Her ne kadar ilk tanışmamız da ben de misafir salonunda ağırlanmış olsam da geçen zaman ile birlikte oturma odasının samimiyetine kabul edildim. Oturduğumuz odanın duvarları genç kızlığının, düğün gününün ve çocuklarının fotoğrafları ile dolup taşmıştı. Berta da pek çokları gibi geçmişi fotoğraflar ile hatırlayıp, anımsayıp yaşatanlardandı. O güne dek tatlı bir anı olan o fotoğraflar söz varlık vergisi konuşmaya geldiğinde kimlik değiştiriyordu. Bu kez baktığımız aynı fotoğraflar, vergi sonrası gidenleri, kalanları, varlıklarını kaybedenleri gösteriyordu. Berta, onlara yakından bakmamı, belki de onun gördüğü gibi görmemi istiyordu benden.

O yılları tüm görüşmeciler gibi korku ve endişe ile hatırlarken, kaybedilenlerin yalnızca maddiyat olmadığını da söylerken pek de inandırıcı olamıyordu. Çünkü Berta için Varlık Vergisi geçmişin ihtişamlı günlerini geride bırakan bir dönüm noktasıydı. Vergi ile ilgili anılarını benimle paylaşırken renkli gözlerine sürdüğü kalemin, göz yaşı ile akmasından rahatsız sağ elinin işaret parmağına doladığı renkli peçete ile akan yerlerini temizlerken, tatlı şivesiyle kendisine düğün hediyesi olarak verilecek aile yadigarlarının 3-5 paraya satılışını ve sonrasında yerine koyulamayışını anımsıyordu o varlık vergisi ile. Gerisini Berta anlatsın;

“Yeni nişanlanmış idim. O sonbaharda Papu iş yaptığı Beyin oğlu ile nişanladı beni. Eskiden beri pek iyi anlaşırdık. Benden az büyük idi. Ağabeylik eder, gezmeye götürürdü. Hayat vardı, yaşamak vardı o zaman. Çok gezerdik. Şabat günleri, bayramlarda yemekler, ziyafetler olurdu. Büyük davetler verilirdi. Sofralar donatılırdı. Zenginlik vardı o zaman…

Evleneceğiz ya Drahoma verilecek. Bizim evde anlaşıldı, babalar el sıkıştılar. Oturacağımız ev benim drahoma olacak. Kocaman bir ev. Kordona yakın. Yahudi semtinden uzakta. Altı kocaman oda, kocaman bir lobi. Herkese nasib olmaz. Dünyalar benim oldu tabii. Kocam diyeceğim adamı da beğenirdim hani. Güzel bir erkekti. Mamam alisverişler yapar, hepsini evimizin lobisindeki yukriye (yüklük) istiflerdi. Yaza evlenecektim. Nasil heyecan var bende. Genç kızim tabii. Evlenmek büyük bir iş. Anlayacağın vergi olduği vakit benim aklim beş kariş havada! Banane vergiden mergiden ben evleneceğim! Ama bana gelmiş meğerim vergi. Paaa paa paaa!! Ben onu alalım, bunu yapalım derken, baba büyük iş yaptığından bize gelen vergi çok büyük oldu mu? Günlerce ağladı Mamam. Babam çaresiz üzgün, herkes per perişan. Önce dedi ki Papa evi satmak lazim. İyi dedik. Napacağız başka? Oturduğumuz ev kaldı, benim evim, drahoma satıldı tabii. On paraya gitti hemen o hafta. Sonra birer ikişer, eşya, antikalar, mücevherler… Sattı, sattı sattı. Mamamla ben ağlıya ağlıya sardık, kutulara koyduk, satsın diye Papu’ya verdik hepsini. İstanbul’a satmayı denemiş, azını da satmış aslında ama 3-5 kuruş vermişler bütün malımıza. Benim olacak her şey gitti işte o vergide. Büyükannelerden kalma mücevherler, familya memoryalari her şeyimiz başka başka kişilere satıldı. Yine de yetmedi. Mamamın coyalarına kadar, altın, gümüş her şey gitti. Bir alyansları kaldı. Papu izin vermedi onlarda satılsın.

Mallar satılıyor para eve geliyor. Biz uyuyamıyoruz korkumuzdan. Ya hırsız gelse. Evi Türkler bassa alsa onları. Nerden bulunur onca büyük para bir daha. Uykusuz bekledik gecelerce. Sonunda para tamam olunca muçaça (hizmetçi) geldi. Elinde bir grande sesto (büyük sepet). Annem, babam ağliya ağliya paraları doldurdular. Düşününüz kocaman kümesimizin yumurtasını alan sesto. O kadar çok para verdik işte. Sesto dolduğu vakit Papu alıp götürdü onu verdi, vergi belasından kurtulduk. O yaz ben evlendim. Ne marido (koca) da bişey kalmış, ne onun familyasında, ne benim familyamda. Alyanslar vardı parmağımızda bir de maridomun mamasi bana nişanımızda hediye etmişti bir aniyo (yüzük/alyans). Hepsi o.

İlk vakitler onun familyasi ilen oturduk. Babalar çalıştı, marido çalıştı. Yeniden kazanmak için. Sonra İstanbula geldik… Eskisi kadar olmadı ama kazandık. Çocuklarımızı okuttuk hem de iyi okullarda. Ama vasat yerlerde oturduk, az yedik, az gezdik, hep birikim, hep birikim. Papu derdi ki “Berta, marido bu kadar kazaniyor ya sen yarisini harcayacaksin, biriktireceksin benim kızım, lazim olur.” Hep biriktirdim bende. Benim çocuklar görmedi o fenalığı ya bilmezler. Biz hep biriktirdik, onlar tam tersi. Şimdi 3 kazanıyorlarsa 5 harcıyorlar. Rabbi göstermesin onlara böyle günler.”

Berta için Varlık Vergisi, duvardaki siyah-beyaz fotoğraflardan hatırladığı düğününün eksik yanlarıydı. O, Varlık Vergisini fotoğrafta göremedikleriyle hatırlıyordu. Eline geçen her kuruşu harcarken o günleri hatırladığını söyleyen Berta’nın hikayesi, varlık vergisi ile değişen hayat hikayelerindendi. O ve ailesi hizmetlilerine yol verip, daha kıt kanaat bir yaşama devam ederken, yeni kurduğu evdeki, eşinin ailesi ile yaşadığı evdeki eksiklerin, kaybedilen gümüşlerin, altınların ve kıymetli aile yadigarlarının anısıydı varlık vergisi onun için. Kaybedilen malların yerine hayatlarına korku girmişti. Aynı şeylerin yeniden yaşanma olasılığı ile hep biriktirmişlerdi kazançlarını. Bir gün yeniden vergi isterlerse evlerinden, eşyalarından olmamak için biriktiriyorlardı.

 

Kaynak: F. Işıl Demirel, Çanakkale Yahudi Cemaati ile Gayrimüslim Politikalarının İzinde, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.