Türkiye tarihin en tartışmalı kararlarından olan “Varlık Vergisi”nin 73. yılında, verginin Kadıköy haline baktık. Verginin mağduru olmuş gayrimüslim Kadıköylülerin öykülerine kulak verin…
Türkiye tarihinin en tartışmalı kararlarından olan “Varlık Vergisi”nin 73. yılındayız.
12 Kasım 1942’de yürürlüğe girip, bir sene sonra kaldırılan vergi, kısa bir süre uygulanmasına karşın ardında pek çok acı hatıra bıraktı…
Biz de, konunun tarafları olan vergi mağdurları, kanunun uygulayıcıları ve yazarların kitapları ışığında verginin Kadıköy kısmına değinmeye çalıştık. Konuyla ilgili elimizdeki en kapsamlı kaynaklardan biri Faik Ökte’in ‘Varlık Vergisi Faciası’ adlı kitabı. Dönemin duyarlı, demokrat isimlerinden olan merhum Ökte, vergiden 9 yıl sonra kaleme aldığı bu kitap nedeniyle sert biçimde eleştirilmişti. Ökte de “Bu kitabı neşretmekle [yayımlamakla] üzerime korkunç bulutları çekeceğimi pekâlâ biliyordum. Fakat bir gün, ince bir kabuk altında müzminleşen [derinleşen] bu yarayı mutlaka açmak lazımdı. Açılmasa iyi [tedavi] olmayacaktı…” demişti.“KARIM SANA EMANET…”
Faik Ökte, avcılar kulübünden av arkadaşı Kadıköy çarşısında çivici (ayakkabı malzemesi satıcısı) Armenak’ı, Aşkale’ye gidişini ve Asadur’a vergisinin nasıl tahakkuk ettirildiğini şöyle anlatıyor; “ Kadıköylü Armenak 60 yaşlarında, bütün renk ve hatlarıyla bozulmamış bir Osmanlı Ermeni’siydi. Varlık Vergisi uygulaması başladığı günlerde bir sabah Armenak Efendi odama girdi. Yer gösterdim, kahve ısmarladım. ‘Yo Faik Bey’, diye tutturdu, ‘kapıda bir alay insan seninle görüşmek içim sabahtan beri sıra bekliyor. Oturmaya hakkım yok. Bana 10 bin lira vergi geldi. Bende bunun onda biri yok. Biliyorum senin kudretin beni kurtarmaya kâfi gelmez. Dükkânımı satıp beni Aşkale’ye göndereceksiniz. Senden ricam; karım yatalaktır, ihtiyardır. Evi sattırıp onu sokağa attırmamaya çalış.
Bana söz verirsen gözüm arkada kalmadan Aşkale’nin yolunu tutacağım’ dedi. Armenak’ın evi, tenha bir sokakta, harap, küçücük bir şeydi. Ak saçlı hasta karısını sokağa mı atacaktık? Varlık Vergisi bunun için konmamalıydı her halde. Biz yanlış yolda idik. Bilmeyerek istemeyerek saplandığımız tunç kalıplar yüzünden zulüm yapıyorduk. O günden sonra her gün imza için önüme gelen yüzlerce dosya içerisinde, Armenak’ın evine ait satış evrakları her elime geçişte onu kendi sırasından çıkartıp altlara sokardım. Böylece Armenak’ın evini sattırtmadım. Verginin tasfiyesinden sonra arkadaşım Aşkale’den döndü. Şimdi tanrının mağfiretine kavuştu (vefat etti). Bu hikâyeyi Armenak’tan dinleyen arkadaşlar her anlatışında ihtiyarın gözlerinin dolduğunu söylerler.”
(Bu bölüm, Agos gazetesinde yazarlık yapmış olan, eski Bakırköy Belediyesi’nin eski başkan yardımcılarından Yervant Özuzun’un; http://hyetert.blogspot.com.tr adresinden alınmıştır)
KOÇO VE ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU
Yazar Deniz Kavukçuoğlu da Moda’da Gezinti kitabının satır aralarında Kadıköylü iki vergi mağdurundan bahsediyor. Onlardan biri Moda’nın meşhur meyhanesi Koço’nun sahibi Koço Korantos. Kavukçuoğlu şöyle yazıyor; “Şükrü Saraçoğlu hükümetinin Almanya’daki Nasyonal Sosyalist uygulamalardan esinlenerek koyduğu Varlık Vergisi’nin İstanbul’un Rum, Ermeni, Yahudi tüccarları art arda iflasa sürüklediği 1942-43 yılları arasında; kendisinden 70 bin lira gibi o yıllara göre çok büyük bir para istenen Bay Koço’nun bu vergiyi ödeyemediği, bu nedenle lokantanın bir süre kapalı kaldığı söylenirdi. Eski Modalıların, Başbakan Saraçoğlu’nun o tarihlerde Fenerbahçe Spor Kulübü’nün de başkanı olduğunu, kulübün Koço’nun altındaki, bir Rum’a ait olan balıkçı barınağını kürek takımının kayıkhanesi, lokantayı da kürekçilerin lokali yapmak istediğini, Bay Koço’ya gelen ağır verginin de aslında bu yeri ‘bedavaya kapatmak’ için konulduğunu anlatırken yüzleri kızarırdı. Fakat Bay Koço her şeye rağmen direnince, hevesi kursağında kalmıştı kurnaz başbakanın…”
MAKEDON-TÜRK DAYANIŞMASI
Moda Caddesi’nin bugün hala ayakta olan en eski şarküterisi Milka’nın sahibi olan Makedon ailesi Notoflar da Varlık vergisinden mağdurdu. Notof ailesi, vergi nedeniyle güç durumda kalınca mal varlıklarını elden çıkarmak zorunda kalmışlardı. Elde kalan tek binayı aile dostu anlaşmalı olarak satın almış, vergi borçlarının silinmesinden sonra da mülkü Notoflara geri vermişti.
KADIKÖYLÜ LEVİ ANLATIYOR
Varlık Vergisi’ni yaşayanlardan biri de Yahudi iş adamı Şabat Levi idi. Varlıklı bir ailenin oğlu olarak 1914’te Kadıköy’de doğan Levi, büyükbabasının 1898’de kurduğu züccaciye işine 1935’te başlamıştı. Levi ve ailesi verginin tümünü ödeyerek, çalışma kamplarına gitmekten kurtulmuşlardı. Şabat Levi, 2012’de verdiği bir röportajda, “Bu kadar adaletsizlik olur mu? Benim yanımdaki komşu Türk olduğu için ona 5 bin lira vergi tarh edildi, bana 430 bin lira… Makbuzların hepsini saklıyorum hâlâ. Ben para verdim, kendi hayatımı kurtardım. (…) Devletin “hata ettik” demelerini isterim tabii. Ama ne değişir? Ben affettim zaten. Bizi Hitler’den kurtardı İnönü, Varlık Vergisi’ni de affettim böylece. Eğer bizi Hitler’e verseydi sabun olacaktık. Parayla hayat ölçülmez. İnönü sayesinde hayatta kaldık. Bunu unutmadım…” demişti.
VARLIK VERGİSİ NEYDİ?
2. Dünya Savaşı yıllarında uygulanan “Varlık Vergisi”, adından da anlaşılacağı gibi ‘varlıklı kişilerden vergi alınması’na dayanıyordu. İstanbul’daki üç komisyon, vergi listeleri hazırladı. Vergilerin yüzde 87’si gayrimüslim, yüzde 7’si Müslüman, yüzde 6’sı ecnebi mükelleflere yüklendi. Ödeme yapamayanların malları haciz edildi ve icra yoluyla satılmaya başlandı. Aralık 1942 ve Ocak 1943’te İstanbul’da -özellikle Beyoğlu’nda- gayrimüslimlere ait binlerce mülk, el değiştirdi. Binaların yüzde 67’si Müslüman Türkler, yüzde 30’u resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı.
Vergi mükellefi olan ve vergiyi ödeyemeyen gayrimüslimler için bir sonraki aşama ise ‘çalışma kampları’ oldu. Haydarpaşa Garı’ndan kalkan trenle Erzurum Aşkale’ye gönderilenler, kış boyunca orada kar küredi. Daha sonra Aşkale’dekilerin bir kısmı Eskişehir’e gönderildi, burada taş kırıp yol inşaatında çalıştılar. Varlık Vergisi sırasında çalışma kamplarına toplam olarak bin 400 gayrimüslim yollandı. Bu kişilerden zor şartlara dayanamayan 21’i “borçlu olarak” hayatını kaybetti. Varlık Vergisi, Türkiye çapında 114 bin 368 kişiye uygulandı. Toplam 314 milyon 900 bin TL vergi toplandı. Ancak verginin gayrimüslim yurttaşlara ayrımcı ve keyfi bir şekilde uygulanması ve asıl amacının “sermayenin Müslüman Türklerin eline geçmesi” olduğunun düşünülmesi, o günden bu yana tartışma konusu olageldi.
“VARLIK VERGİSİ ZORUNLUYDU”
Yaşamını Moda’da sürdüren deneyimli bürokrat ve yazar Cahit Kayra ise Varlık Vergisi uygulamasında görev alan ve bugün yaşayan tek kişi… O dönem Kadıköy ve Yedikule’de maliye müfettişi olarak görevli bulunan Kayra; yıllar sonra yazdığı kitapla vergiyi savunmuştu. Kayra, 2011’de Gazete Kadıköy’e verdiği röportajda, “Varlık Vergisi kötü bir vergidir. Vergi kapsamında servetler alınır. Üstelik 15 günde ödeme zorunluluğu vardır. İtiraz edilemez. Rahatsız edici birçok şey vardı. Çok acılar çekildi. Ama bu bir zorunluluktu” diye yanıtlamıştı.
HAYDARPAŞA’DAN ERZURUM’A ACI BİR YOL…
Varlık Vergisi mağdurlarının çocukları ve torunları günümüzde hala kimi zaman biraraya geliyor. Verginin yürürlüğe girişinin yıldönümlerinde Haydarpaşa Garı’nda buluşuluyor. Zira vergisini ödeyemeyen yüzlerce gayrimüslim, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde (ve Sirkeci Demirkapı’da) toplanarak Haydarpaşa’dan Erzurum’a çalışma kamplarına gönderilmişti.
Türkiye tarihin en tartışmalı kararlarından olan “Varlık Vergisi”nin 73. yılında, verginin Kadıköy haline baktık. Verginin mağduru olmuş gayrimüslim Kadıköylülerin öykülerine kulak verin…
Türkiye tarihinin en tartışmalı kararlarından olan “Varlık Vergisi”nin 73. yılındayız.
12 Kasım 1942’de yürürlüğe girip, bir sene sonra kaldırılan vergi, kısa bir süre uygulanmasına karşın ardında pek çok acı hatıra bıraktı…
Biz de, konunun tarafları olan vergi mağdurları, kanunun uygulayıcıları ve yazarların kitapları ışığında verginin Kadıköy kısmına değinmeye çalıştık. Konuyla ilgili elimizdeki en kapsamlı kaynaklardan biri Faik Ökte’in ‘Varlık Vergisi Faciası’ adlı kitabı. Dönemin duyarlı, demokrat isimlerinden olan merhum Ökte, vergiden 9 yıl sonra kaleme aldığı bu kitap nedeniyle sert biçimde eleştirilmişti. Ökte de “Bu kitabı neşretmekle [yayımlamakla] üzerime korkunç bulutları çekeceğimi pekâlâ biliyordum. Fakat bir gün, ince bir kabuk altında müzminleşen [derinleşen] bu yarayı mutlaka açmak lazımdı. Açılmasa iyi [tedavi] olmayacaktı…” demişti.“KARIM SANA EMANET…”
Faik Ökte, avcılar kulübünden av arkadaşı Kadıköy çarşısında çivici (ayakkabı malzemesi satıcısı) Armenak’ı, Aşkale’ye gidişini ve Asadur’a vergisinin nasıl tahakkuk ettirildiğini şöyle anlatıyor; “ Kadıköylü Armenak 60 yaşlarında, bütün renk ve hatlarıyla bozulmamış bir Osmanlı Ermeni’siydi. Varlık Vergisi uygulaması başladığı günlerde bir sabah Armenak Efendi odama girdi. Yer gösterdim, kahve ısmarladım. ‘Yo Faik Bey’, diye tutturdu, ‘kapıda bir alay insan seninle görüşmek içim sabahtan beri sıra bekliyor. Oturmaya hakkım yok. Bana 10 bin lira vergi geldi. Bende bunun onda biri yok. Biliyorum senin kudretin beni kurtarmaya kâfi gelmez. Dükkânımı satıp beni Aşkale’ye göndereceksiniz. Senden ricam; karım yatalaktır, ihtiyardır. Evi sattırıp onu sokağa attırmamaya çalış.
Bana söz verirsen gözüm arkada kalmadan Aşkale’nin yolunu tutacağım’ dedi. Armenak’ın evi, tenha bir sokakta, harap, küçücük bir şeydi. Ak saçlı hasta karısını sokağa mı atacaktık? Varlık Vergisi bunun için konmamalıydı her halde. Biz yanlış yolda idik. Bilmeyerek istemeyerek saplandığımız tunç kalıplar yüzünden zulüm yapıyorduk. O günden sonra her gün imza için önüme gelen yüzlerce dosya içerisinde, Armenak’ın evine ait satış evrakları her elime geçişte onu kendi sırasından çıkartıp altlara sokardım. Böylece Armenak’ın evini sattırtmadım. Verginin tasfiyesinden sonra arkadaşım Aşkale’den döndü. Şimdi tanrının mağfiretine kavuştu (vefat etti). Bu hikâyeyi Armenak’tan dinleyen arkadaşlar her anlatışında ihtiyarın gözlerinin dolduğunu söylerler.”
(Bu bölüm, Agos gazetesinde yazarlık yapmış olan, eski Bakırköy Belediyesi’nin eski başkan yardımcılarından Yervant Özuzun’un; http://hyetert.blogspot.com.tr adresinden alınmıştır)
KOÇO VE ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU
Yazar Deniz Kavukçuoğlu da Moda’da Gezinti kitabının satır aralarında Kadıköylü iki vergi mağdurundan bahsediyor. Onlardan biri Moda’nın meşhur meyhanesi Koço’nun sahibi Koço Korantos. Kavukçuoğlu şöyle yazıyor; “Şükrü Saraçoğlu hükümetinin Almanya’daki Nasyonal Sosyalist uygulamalardan esinlenerek koyduğu Varlık Vergisi’nin İstanbul’un Rum, Ermeni, Yahudi tüccarları art arda iflasa sürüklediği 1942-43 yılları arasında; kendisinden 70 bin lira gibi o yıllara göre çok büyük bir para istenen Bay Koço’nun bu vergiyi ödeyemediği, bu nedenle lokantanın bir süre kapalı kaldığı söylenirdi. Eski Modalıların, Başbakan Saraçoğlu’nun o tarihlerde Fenerbahçe Spor Kulübü’nün de başkanı olduğunu, kulübün Koço’nun altındaki, bir Rum’a ait olan balıkçı barınağını kürek takımının kayıkhanesi, lokantayı da kürekçilerin lokali yapmak istediğini, Bay Koço’ya gelen ağır verginin de aslında bu yeri ‘bedavaya kapatmak’ için konulduğunu anlatırken yüzleri kızarırdı. Fakat Bay Koço her şeye rağmen direnince, hevesi kursağında kalmıştı kurnaz başbakanın…”
MAKEDON-TÜRK DAYANIŞMASI
Moda Caddesi’nin bugün hala ayakta olan en eski şarküterisi Milka’nın sahibi olan Makedon ailesi Notoflar da Varlık vergisinden mağdurdu. Notof ailesi, vergi nedeniyle güç durumda kalınca mal varlıklarını elden çıkarmak zorunda kalmışlardı. Elde kalan tek binayı aile dostu anlaşmalı olarak satın almış, vergi borçlarının silinmesinden sonra da mülkü Notoflara geri vermişti.
KADIKÖYLÜ LEVİ ANLATIYOR
Varlık Vergisi’ni yaşayanlardan biri de Yahudi iş adamı Şabat Levi idi. Varlıklı bir ailenin oğlu olarak 1914’te Kadıköy’de doğan Levi, büyükbabasının 1898’de kurduğu züccaciye işine 1935’te başlamıştı. Levi ve ailesi verginin tümünü ödeyerek, çalışma kamplarına gitmekten kurtulmuşlardı. Şabat Levi, 2012’de verdiği bir röportajda, “Bu kadar adaletsizlik olur mu? Benim yanımdaki komşu Türk olduğu için ona 5 bin lira vergi tarh edildi, bana 430 bin lira… Makbuzların hepsini saklıyorum hâlâ. Ben para verdim, kendi hayatımı kurtardım. (…) Devletin “hata ettik” demelerini isterim tabii. Ama ne değişir? Ben affettim zaten. Bizi Hitler’den kurtardı İnönü, Varlık Vergisi’ni de affettim böylece. Eğer bizi Hitler’e verseydi sabun olacaktık. Parayla hayat ölçülmez. İnönü sayesinde hayatta kaldık. Bunu unutmadım…” demişti.
VARLIK VERGİSİ NEYDİ?
2. Dünya Savaşı yıllarında uygulanan “Varlık Vergisi”, adından da anlaşılacağı gibi ‘varlıklı kişilerden vergi alınması’na dayanıyordu. İstanbul’daki üç komisyon, vergi listeleri hazırladı. Vergilerin yüzde 87’si gayrimüslim, yüzde 7’si Müslüman, yüzde 6’sı ecnebi mükelleflere yüklendi. Ödeme yapamayanların malları haciz edildi ve icra yoluyla satılmaya başlandı. Aralık 1942 ve Ocak 1943’te İstanbul’da -özellikle Beyoğlu’nda- gayrimüslimlere ait binlerce mülk, el değiştirdi. Binaların yüzde 67’si Müslüman Türkler, yüzde 30’u resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı.
Vergi mükellefi olan ve vergiyi ödeyemeyen gayrimüslimler için bir sonraki aşama ise ‘çalışma kampları’ oldu. Haydarpaşa Garı’ndan kalkan trenle Erzurum Aşkale’ye gönderilenler, kış boyunca orada kar küredi. Daha sonra Aşkale’dekilerin bir kısmı Eskişehir’e gönderildi, burada taş kırıp yol inşaatında çalıştılar. Varlık Vergisi sırasında çalışma kamplarına toplam olarak bin 400 gayrimüslim yollandı. Bu kişilerden zor şartlara dayanamayan 21’i “borçlu olarak” hayatını kaybetti. Varlık Vergisi, Türkiye çapında 114 bin 368 kişiye uygulandı. Toplam 314 milyon 900 bin TL vergi toplandı. Ancak verginin gayrimüslim yurttaşlara ayrımcı ve keyfi bir şekilde uygulanması ve asıl amacının “sermayenin Müslüman Türklerin eline geçmesi” olduğunun düşünülmesi, o günden bu yana tartışma konusu olageldi.
“VARLIK VERGİSİ ZORUNLUYDU”
Yaşamını Moda’da sürdüren deneyimli bürokrat ve yazar Cahit Kayra ise Varlık Vergisi uygulamasında görev alan ve bugün yaşayan tek kişi… O dönem Kadıköy ve Yedikule’de maliye müfettişi olarak görevli bulunan Kayra; yıllar sonra yazdığı kitapla vergiyi savunmuştu. Kayra, 2011’de Gazete Kadıköy’e verdiği röportajda, “Varlık Vergisi kötü bir vergidir. Vergi kapsamında servetler alınır. Üstelik 15 günde ödeme zorunluluğu vardır. İtiraz edilemez. Rahatsız edici birçok şey vardı. Çok acılar çekildi. Ama bu bir zorunluluktu” diye yanıtlamıştı.
HAYDARPAŞA’DAN ERZURUM’A ACI BİR YOL…
Varlık Vergisi mağdurlarının çocukları ve torunları günümüzde hala kimi zaman biraraya geliyor. Verginin yürürlüğe girişinin yıldönümlerinde Haydarpaşa Garı’nda buluşuluyor. Zira vergisini ödeyemeyen yüzlerce gayrimüslim, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde (ve Sirkeci Demirkapı’da) toplanarak Haydarpaşa’dan Erzurum’a çalışma kamplarına gönderilmişti.
Paylaş: