Arşiv Makaleler

Geleneksellik ile Modernizm Arasında Yahudi Kadını – Tomris Derya Keresteci

skaba020

Fotoğraf: Aladar Vermes 

Bir önceki yazımda geçen yıl yapmış olduğum araştırmadan bahsetmiştim. Konumu, amacımı, deneyimlerimi, duygu ve düşüncelerimi anlatmıştım. Geçen yaz gerçekleştirdiğim alan araştırmasından bahsederek yazımın sonuna doğru alanda karşıma çıkan bulguları paylaşmıştım sizinle. Bulgularımdan yola çıkarak şu soruyla bitirmiştim yazıyı : “bugünün cemaatinde birbiriyle çelişen ve çekişen iki ayrı kadın algısı mı bulunmakta?”. Bu yazıda, tez sürecim üzerinden ortaya atmış olduğum iki ayrı kadın algısı sorusunun üzerine gideceğim. Derdim bir cevap bulmak değil, ancak verileri ortaya dökerek bir sonuca ulaşmak. Bu verileri araştırma konumla alakalı taradığım literatür ve alanda topladığım veriler oluşturmakta.

Alana çıkmadan önce gerçekleştirdiğim literatür taramasında Türkiye’deki Yahudi kadınına dair dinî, tarihsel ve sosyal kaynakları toplamaya başladım. Yola çıkarken kafamda Yahudi kadınına dair herhangi bir yargı yoktu; kendime kaynak olarak seçtiğim kitapları okurken beynimi sıfırdan doldurmaya başlıyordum adeta. Okumaya Tevrat’tan başladım ve sırayla bulduğum her kaynağı tarayarak yoluma devam ettim. Yahudi olmanın en önemli şartı Yahudi anneden doğmaktı. Ayrıca Yahudiliğe göre hamilelik, doğum ve çocuk yetiştirmek çok önemli kabul edilmekteydi. Sinagog ibadetinden muaf tutulan kadın, hane içinde dinin devamından sorumluydu. Anne çocuklarını dini, kültürü ve geleneklerini öğreterek yetiştirir, Hala ve Hadlaka yapar, ev halkının kaşeruta bakmasını sağlardı. Çocuklar, erken yaşta dinlerinin farkına vararak cinsiyetleri doğrultusunda nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirlerdi. Erkek çocukları dinî eğitimlerine başlarken kız çocukları evde annelerinin öğrencisi olurlardı.

Hane içindeki aktif dinî sorumlukların yanı sıra evi çekip çevirmek, alışverişi yapmak ve Bayram sofralarını kurmak kadından beklenen şeylerdi. Erkeğin ise hareket alanı kadından çok daha genişti. Ev ekonomisi erkek kaynaklıydı. Kamusal alanda görünür olan erkeğe göre kadın mecbur kalmadıkça dışarı çıkmazdı. Dinî, sosyal, ekonomik ve hukukî olarak kadınlar önce babalarına, evlendikten sonra kocalarına bağlı/bağımlıydı. Literatürde karşıma çıkan bu verilerin yanı sıra Yahudi atasözleri de araştırmam için önemli kaynakları oluşturdu; kimlikleri ve cinsiyet rollerini anlamam konusunda bana atasözlerinin büyük yardımı dokundu. Birkaç örnek vermem gerekirse; “Ken ijo kria oro fila, ken ija kria ansyas enfile – Erkek evlat büyüten altın dokur, kız evlat büyüten dertleri ipe dizer”, “La ija nase para parir, el ijo para resivir – Kız çocuğu anne olmak için doğar, erkek çocuğu ise almak için”, “La ke no tyene amiga – Kızı olmayan annenin arkadaşı yoktur”.

Alana çıkmadan önce kafamda çizilen kadın algısı bu doğrultudaydı. Erkeğin destekleyicisi ve yardımcısı olarak yaratılan Yahudi kadını kamusal alanda görünür değildi. Ancak hane içinde önemli sorumlulukları bulunan kadın, ev ve çocuklar eksenli hayata sahip olmaktaydı. Dinin hane içinde sürdürülebilmesi tamamen kadına atfedilmiş bir sorumluluktu; ailenin kaşeruta bakmasını sağlamak, Hala ve Hadlaka yapmak, çocuklarına Yahudi kimliğini vererek bu doğrultuda yetiştirmek, Bayramlarda ve Şabat günlerinde sofra kurarak bütün aileyi bir araya getirmek bir kadını Yahudi yapan değerlerdi.  Alana çıktığımdaysa karşılaştığım kadınlar bu geleneksel kadından daha farklıydı. Anneler ve babalar bu geleneksel çizgiye daha yakın duruyorken görüşmecilerim ve onların çocuklarının kuşağı daha farklı bir çizgide bulunmaktaydı.

Görüşmecilerimin evlenmeden önceki ailelerinin hemen hepsi İstanbul doğumlu. Görücü usulü evlenen ailelerde, ticaretle uğraşan erkeklerin çoğu kayınpederlerinin işinde kayınpederiyle çalışıyor kadın ise evi çekip çeviriyor. Çocuklarını (görüşmecilerimin yalnızca biri cemaat okuluna gönderilmiş) “Türk kültürüne alışmaları ve sonraki hayatlarında zorluk çekmemeleri” gerekçesiyle karışık okullara gönderiyorlar. Lise çağının sonuna kadar arkadaşlarıyla okul dışında görüşmelerini “bir Müslüman’a kapılır” endişesiyle yasaklıyor aileler. Bütün görüşmecilerim 12-13 yaşlarında, zorlama veya zorlama olmaksızın Yahudi Derneklerine gönderiliyor. Kimi görüşmecim Derneklerle halen irtibatı koparmamasına karşın kimisi Dernekleri sıkıcı bulduğu için bir süre sonra gitmeyi bırakıyor. Annelerinin aksine birçok görüşmecim lise yıllarında çalışmaya başlamış. Tezgâhtarlık gibi işler yapan bu kadınlar, civar dükkânlardan arkadaşlar edinmiş ve hafta sonu iş çıkışı geç saatte eve gelmelerinde aileleri bir kısıtlama getirmemiş.

Görüşmecilerim alanda bana evlilik öncesi ailelerinin Şabat’a dinî açıdan bakmadıklarını anlattı. Birçoğu kaşerut kurallarını uygulamadan Şabat için yemekler hazırlıyor ve bütün aile bir arada Cuma akşamı sofraya oturuyordu. Duanın ve mum yakma işleminin çok az yapıldığı bu aileler, Şabat’ı çoğunlukla annenin kayınpederinin evinde kutluyordu. Kayınvalide ile kayınpederin onların evine geldiği durumlarda ise Şabat hazırlığı Perşembe gününden başlıyordu. Evin kadını alışverişi tek başına bir gün önceden yapıyor, ertesi günü sabahtan evi temizliyor ve okuldan dönen kızlarından (görüşmecilerimden) yardım alarak temizliği sonlandırıyordu. Temizliğin ardından mutfağa tek başına giren anneler ne kızlarından ne de bir başkasından yardım almadan bütün yemekleri yapıyordu. Alanda görüşme esnasında annelerinin mutfağa bir yabancının girmemesi gerektiğini ve mutfaktan sadece kendilerinin (annelerin) sorumlu olduğunu görüşmecilerim itinayla vurguladı. Yemeğin ardından sofrayı kuran anneler kuaföre giderek önce kendilerini, sonra üstünü başını düzelttikleri çocukları akşamki yemeğe hazır ediyordu. İşten gelen baba duşunu alıyor ve ailenin geri kalanını karşılamak üzerine eşinin ve çocuklarının yanında yerini alıyordu.

Eşleriyle Derneklerde tanışan birçok görüşmecim evlendikten sonra annelerinden farklı bir düzen kurduklarını anlattılar. Üniversite çağında evlendikten sonra iş hayatına atılan bu kadınlardan birçoğu eşlerinin kendi işlerini kurmalarını veya devam ettirmelerini istediklerinden bahsettiler. Flört ve nişan evrelerinde baba evinde kalan kadın görüşmecilerim (biri dışında), ancak evlendikten sonra baba evinden çıktı. Hamilelikte de çalışan kadınlar, doğumdan sonra bir müddet işlerinden izin aldılar. “Emzirmek dışında erkeğin çocuk bakımı konusunda yapamayacağı bir şey yok” diyen kadınların hemen hepsi çocuk bakımında eşlerinin desteğini alamadıklarını anlattılar. Artık kadınların birçoğu çocuk bakımında annelerinin sürekli desteğini almıyor; çoğunlukla Moldova, Ukrayna gibi ülkelerden gelen bakıcılar tercih ederek bir süre sonra iş hayatına geri dönüyor. Çocuklarını cemaat okullarına göndermeyi tercih etmeyen kadın görüşmecilerim bu kararı eşleriyle ortak aldıklarından bahsettiler. Çocuğun okul hayatının takibinde eşinden destek gören kadın görüşmecilerimin birçoğu veli toplantılarına, tek başına giden annelerinin aksine eşleriyle birlikte gidiyor. Buna karşıt olarak az sayıdaki kimi görüşmecim ise eşlerinin bu konuda hiç desteğini görmemiş ve çözümü, çocuklarını diğer (Yahudi) kadın arkadaşlarıyla birlikte büyütmede bulmuş. Okul hayatının yanı sıra çocuklarını Derneklere düzenli olarak yollayan kadınlara göre, onların ifadesiyle, “Dernekler bir şeylerin kaybolmaması ve yok olmaması adına gönül rahatlığı” sağlamakta.

Çocukları gençlik ve ergenlik dönemlerinde eşleriyle birlikte büyüten kadınlar, çocuklarını olabildiğince serbest bıraktıklarını anlattılar. Kendi aileleri gibi cemaat dışından arkadaşlarıyla görüşmeleri konusunda çocuklarını kısıtlamamalarına karşın, açıkça Yahudi olmayan biriyle evlenmelerini istemediklerini belirttiler. “Evlenmedikleri sürece ortada bir sorun yok” diyen birçok görüşmecim, çocukların flört evrelerine çoğunlukla karışmadıklarını ifade etti. Bütün kadın görüşmecilerim çocuklarını dinlerinin ve geleneklerinin farkında olarak yetiştirdiklerini anlattı. Çocuklar Derneklere gidiyor, kimisi Sinagog kurslarına giderek dini burada öğreniyordu. Bu noktada kadınlar, “farkındalığı ve bilgiyi veriyoruz, uygulamak ya da uygulamamak onlara kalmış” demekteydi.

Toparlamam gerekirse, hane dışında aktif olan kadınlar, annelerinden farklı olarak ev ekonomisine katkıda bulunuyordu. Ev işi konusuna gelecek olursak yine annelerinden farklı olarak bu sorumluluğu kendi üstlerine değil bütün aileye dağıttıklarından bahsediyordu. Diğer yandan “evin ve ailenin işi benim değil hepimizin” diye düşünen bu kadınlar çoğunlukla bu sorumluluğun altında kaldıklarını anlattılar. Öyle ki kimi kadın görüşmecim eşlerinin bu bilince henüz varamadığından yakınarak,  eşlerinin evlenmeden önceki ailesinde alışık oldukları düzenin evlendikten sonra da devam etmesini istediklerinden bahsetti. “Ev işlerinden, mutfaktan, Bayram sofralarından, alışverişten anne sorumlu olmalı, baba ise ev ekonomisine kaynak olur” fikrindeki kimi erkek görüşmecilerim de, eşlerinin eşitlik taleplerini karşılıksız bırakmakta.  Annelerinden farklı olarak Şabat’a çoğunlukla hiç bakılmadığını anlatan çalışan kadınlar, iş hayatından Şabat’ı karşılamaya vakit kalmadığını belirtti. Eğer kayınvalideye davetli değiller ve/veya işten geç çıkıyorlarsa ev halkı kendi yemeğini kendi yemek durumundaydı. İşten geç çıkmadığı takdirde kadınlar haftanın herhangi bir günü gibi Cuma akşamları sofra kuruyor ve bu yemekler kaşeruta bakılmaksızın duasız ve ritüelsiz gerçekleşiyordu. Dolayısıyla ortaya çıkan veri, İstanbul’da yaşayan çalışan Yahudi kadınların artık anneleri gibi bir aile hayatı sürmediği şeklinde. Ancak buna karşılık alanda görüştüğüm her kadın, kimlik değerlerinin kaybolması endişesini içlerinde barındırdıklarını söyledi.

Değişen zamanın farkındalığıyla genç yaşta çalışma hayatına atılan ve kendi düzenlerini kurduklarında ev ekonomisine destek olarak kamusal alanda görünürlük kazanan yeni kuşak Yahudi kadınlar, kimlik değerlerinin kaybolması endişesiyle bir ikilemin içine çekilmekte. Yahudilikte hane içindeki geleneğin sürdürülmesi ve değerlerin yeni kuşaklara aktarımı kadınlar üzerinden gerçekleşen bir olgu olmasına karşın çalışan Yahudi kadını bunu artık olması gerektiği gibi sağlayamamakta. Annelerinin kuşağından farklı olarak görüşmecilerimin düştükleri bu durum bana yeni bir Yahudi kadının varlığına işaret etti.

[email protected]

1 comment on “Geleneksellik ile Modernizm Arasında Yahudi Kadını – Tomris Derya Keresteci

  1. […] Bir önceki yazımda, değişen zamanla birlikte cemaat içerisinde annelerinin kuşağından çok farklı olan yeni kuşak Yahudi kadınının varlığına dikkat çekmiştim. Kamusal alanda görünür olan kadın, eşi gibi çalışarak ev ekonomisine katkıda bulunuyordu. Hane dışında aktif olan bu kadınlar, ev işi konusunda yine annelerinden farklı olarak işleri tüm aileye dağıttıklarından bahsediyordu. Buna karşılık eşlerinin cinsiyetler arası eşitlik fikirlerini kadınlar kadar kolay benimsemedikleri, “ev işlerinden, çocuktan, mutfaktan, Bayram sofralarından, alışverişten anne sorumlu olmalı, baba ise ev ekonomisine kaynak olmalı” düşüncesinde oldukları, alanda karşıma çıkan önemli bir veriydi. Annelerine göre kendi ayakları üzerinde durabilen bu yeni Yahudi kadını, iş hayatından dolayı Şabat’a çoğunlukla hiç bakmamaktaydı. Kadının kamusal alandaki aktifliği hane içinde dinin ve geleneğin uygulanmasını azaltmaktaydı. Bu yazıda evlilik sonrasında anne olma durumundan bahsedeceğim. Anne kimliğine dinî düzlemde atfedilen anlamlar ve bu anlamların toplumsal düzlemdeki yansımaları üzerinde durmaya çalışacağım. Bunları ilk yazımda bahsettiğim araştırma verileri üzerinden yapacağım. […]

Comments are closed.