İnsan, başına ne gelirse gelsin ümidini kaybetmemeli. Gün gelir hayatla yaşama savaşı verdikten sonra yüce tanrının kendisi için ne kapılar açacağını bilemez. En kötü koşullardan mucizevi bir şekilde kurtulabilir. Yeter ki inancını hiç kaybetmesin. Klara Markus da Holokost zamanında mucize bir şekilde hayatta kalanlardan bir tanesi. Daha sayısını bilmediğimiz, hikayesini duymadığımız binlerce kişi var. Hepsinin de ortak özelliği ümitlerini kaybetmemeleri. Aşağıda gerçek bir hayat öyküsünü okuyacaksınız. Her gün yüce Tanrı mucizlerler gerçekleştiriyor. Önemli olan onları görebilmek… Yüce tanrının bizler için de iyilik dolu mucizeler gerçekleştirmesi dileğiyle….
Bir Holokost Hikayesi
Bayan Markus
Bayan Markus diğer adıyla Klara Schongut, bir yeni yıl arifesinde Carei şehrinde Romanya’da doğdu. 1942 yılının Ağustos ayında Nazilerin şehrini kuşatmasıyla Macaristan’ın Budapeşte şehrindeki gettoda bir şemsiye fabrikasında çalışmaya başladı. O yıllarda savaş kendini iyiden iyiye hissettiriyordu. Özellikle Alman istilası altında kalan ülkelerde… Öyle bir savaş ki işgal altına alınan her Avrupa şehri Alman askerleriyle dolmaya başlamıştı. İngiliz denizaltıları Almanlar tarafından batırılmıştı. Kitlesel cinayetler işleyen SS subayları artık her yerdeydi. Uzun çizmeleri, ellerinde silahları kimlik sorarken, köpekleriyle her yeri arıyorlar ve insanları acımasızca öldürüyorlardı. Almanya gittikçe sınırlarınıu genişletiyordu ve ona henüz dur diyen biri çıkmamıştı.
Bayan Marcus yani Klara nın ailesi annesi ve ablaları da Auschwitz kampına gönderilenler arasındaydı. O yıllarda küçük bir kız çocuğu olan Klara onları bir daha hiç göremeyecekti. Yıllar sonra bir Romanya gazetesine başından geçenleri nemli gözlerle anlatan Klara onları SS subaylarına sorduğunda insan öldürmekten çok zevk alan subayların yanıtı: “Onları büyük ihtimalle küllerin ve dumanların arasında aramalısın” diye kalkahalarla gülmeleriydi.
Naziler Budapeşte’ye girmeden Klara bir süre Getto da yaşadı. Nazi istilası sonrası Budapeşte’de Naziler kentte kalan Yahudileri toplama kamplarına doğru zorla götürürken inanılmaz bir şey oldu. Klara da Auschwitz’e gönderilmeden önce Ravensbruck’ta hapsedildi sonra Budapeşte gettosu boşaltıldı sonra Bayan Markus Dachau’ya tüm Yahudilerle bir ay yürüyüşüne zorlandı. Bir ay süren yürüyüşten sonra, Bayan Markus 20 Ekim 1944 tarihinde Dachau ya geldi ve bir hafta sonra o Auschwitz’e gönderilmeden önce, Ravensbruck daki meşhur kadın kampına gönderildi. Gazeteye verdiği demeçte çok zor günler geçirdiğini söyleyen Klara her gün aşağılanıp aç bırakıldığını pislik ve toz içerisinde yaşadığını ve ölümle burun buruna geldiğini anlattı. “Ben Alman kamplarında yıllarımı geçirdim ve koşullar her kampta aynıydı. Gözlerimde annem ve ablalarım hasret ve acıyla onları hayal ederken açlığa alışmıştım. Vücüdum değil ruhum sızlıyordu.”
Her gün işkence edilen ve aşağılanan Klara 1945’te kampın tahliye edilmesinden sonra Auschwitz’ten kaçmadan hemen önce 30 yaşında ve 70 £ (32 kg) civarında ağırlığında, gaz odalarına gönderildi. “Ben diğer kadınlarla birlikte büyük bir grup ile günün sonuna doğru seçildim ve gaz odası bizim için hazır hale getirilmişti. Gazı açmak için giden subayı gören Klara, Auschwitz’ten ölümün ucundan kılpayı kurtularak kaçtı. Evine ülkesi Romanya ya geri döndü. Bayan Markus, Romen bayrağını öperken “Muhafızlardan biri diğer kadınlara o kadar gaz verip öldürdük ki, sizin için gazımız kalmadı. Sizler şanslısınız gidip gaz getireyim diye şaka yaptı” diye anlattı. “İnanıyorum ki Yüce Tanrı beni her gün gözetip kolladı” sözleriyle hayatta kalışını anlatan Klara, kaçmadan önce kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünerek Aushwitz’ten mucizevi olarak kaçıp kurtuldu.
Romanya’ya dönen Klara tüm ailesinin savaşta öldürüldüğünü öğrendi ve sonra karşısına talih kocası Dr. Andrei Markus’u çıkardı. Hayatını yeniden inşa eden Klara yaklaşan doğum gününde evinde hükümet temsilcisi Anton Rohian’ı gördü. Temsilci ona “Sana bir demet çiçek, bir şişe şampanya ve yaşadığın onca şeyden sonra ülkene döndüğün için bir sertifika vererek teşekkür etmek istiyoruz. Geçmişte ne olduğunu unutmamak gereklidir. Bu önemlidir” dedi Bayan Markus’a. Gelecek nesillerin de bunu bilmesi ve asla unutmaması lazım. Bayan Markus da cevap olarak Romanya bayrağını öperek: “Hayatım boyunca bir çok kötü tecrübeler yaşadım ama bu en güzel anlardan biri” dedi.
(Reneta Sibel Yolak’ın “Bir Avrupa Soykırımı Holokost” kitabından alınmıştır.)
İnsan, başına ne gelirse gelsin ümidini kaybetmemeli. Gün gelir hayatla yaşama savaşı verdikten sonra yüce tanrının kendisi için ne kapılar açacağını bilemez. En kötü koşullardan mucizevi bir şekilde kurtulabilir. Yeter ki inancını hiç kaybetmesin. Klara Markus da Holokost zamanında mucize bir şekilde hayatta kalanlardan bir tanesi. Daha sayısını bilmediğimiz, hikayesini duymadığımız binlerce kişi var. Hepsinin de ortak özelliği ümitlerini kaybetmemeleri. Aşağıda gerçek bir hayat öyküsünü okuyacaksınız. Her gün yüce Tanrı mucizlerler gerçekleştiriyor. Önemli olan onları görebilmek… Yüce tanrının bizler için de iyilik dolu mucizeler gerçekleştirmesi dileğiyle….
Bir Holokost Hikayesi
Bayan Markus
Bayan Markus diğer adıyla Klara Schongut, bir yeni yıl arifesinde Carei şehrinde Romanya’da doğdu. 1942 yılının Ağustos ayında Nazilerin şehrini kuşatmasıyla Macaristan’ın Budapeşte şehrindeki gettoda bir şemsiye fabrikasında çalışmaya başladı. O yıllarda savaş kendini iyiden iyiye hissettiriyordu. Özellikle Alman istilası altında kalan ülkelerde… Öyle bir savaş ki işgal altına alınan her Avrupa şehri Alman askerleriyle dolmaya başlamıştı. İngiliz denizaltıları Almanlar tarafından batırılmıştı. Kitlesel cinayetler işleyen SS subayları artık her yerdeydi. Uzun çizmeleri, ellerinde silahları kimlik sorarken, köpekleriyle her yeri arıyorlar ve insanları acımasızca öldürüyorlardı. Almanya gittikçe sınırlarınıu genişletiyordu ve ona henüz dur diyen biri çıkmamıştı.
Bayan Marcus yani Klara nın ailesi annesi ve ablaları da Auschwitz kampına gönderilenler arasındaydı. O yıllarda küçük bir kız çocuğu olan Klara onları bir daha hiç göremeyecekti. Yıllar sonra bir Romanya gazetesine başından geçenleri nemli gözlerle anlatan Klara onları SS subaylarına sorduğunda insan öldürmekten çok zevk alan subayların yanıtı: “Onları büyük ihtimalle küllerin ve dumanların arasında aramalısın” diye kalkahalarla gülmeleriydi.
Naziler Budapeşte’ye girmeden Klara bir süre Getto da yaşadı. Nazi istilası sonrası Budapeşte’de Naziler kentte kalan Yahudileri toplama kamplarına doğru zorla götürürken inanılmaz bir şey oldu. Klara da Auschwitz’e gönderilmeden önce Ravensbruck’ta hapsedildi sonra Budapeşte gettosu boşaltıldı sonra Bayan Markus Dachau’ya tüm Yahudilerle bir ay yürüyüşüne zorlandı. Bir ay süren yürüyüşten sonra, Bayan Markus 20 Ekim 1944 tarihinde Dachau ya geldi ve bir hafta sonra o Auschwitz’e gönderilmeden önce, Ravensbruck daki meşhur kadın kampına gönderildi. Gazeteye verdiği demeçte çok zor günler geçirdiğini söyleyen Klara her gün aşağılanıp aç bırakıldığını pislik ve toz içerisinde yaşadığını ve ölümle burun buruna geldiğini anlattı. “Ben Alman kamplarında yıllarımı geçirdim ve koşullar her kampta aynıydı. Gözlerimde annem ve ablalarım hasret ve acıyla onları hayal ederken açlığa alışmıştım. Vücüdum değil ruhum sızlıyordu.”
Her gün işkence edilen ve aşağılanan Klara 1945’te kampın tahliye edilmesinden sonra Auschwitz’ten kaçmadan hemen önce 30 yaşında ve 70 £ (32 kg) civarında ağırlığında, gaz odalarına gönderildi. “Ben diğer kadınlarla birlikte büyük bir grup ile günün sonuna doğru seçildim ve gaz odası bizim için hazır hale getirilmişti. Gazı açmak için giden subayı gören Klara, Auschwitz’ten ölümün ucundan kılpayı kurtularak kaçtı. Evine ülkesi Romanya ya geri döndü. Bayan Markus, Romen bayrağını öperken “Muhafızlardan biri diğer kadınlara o kadar gaz verip öldürdük ki, sizin için gazımız kalmadı. Sizler şanslısınız gidip gaz getireyim diye şaka yaptı” diye anlattı. “İnanıyorum ki Yüce Tanrı beni her gün gözetip kolladı” sözleriyle hayatta kalışını anlatan Klara, kaçmadan önce kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünerek Aushwitz’ten mucizevi olarak kaçıp kurtuldu.
Romanya’ya dönen Klara tüm ailesinin savaşta öldürüldüğünü öğrendi ve sonra karşısına talih kocası Dr. Andrei Markus’u çıkardı. Hayatını yeniden inşa eden Klara yaklaşan doğum gününde evinde hükümet temsilcisi Anton Rohian’ı gördü. Temsilci ona “Sana bir demet çiçek, bir şişe şampanya ve yaşadığın onca şeyden sonra ülkene döndüğün için bir sertifika vererek teşekkür etmek istiyoruz. Geçmişte ne olduğunu unutmamak gereklidir. Bu önemlidir” dedi Bayan Markus’a. Gelecek nesillerin de bunu bilmesi ve asla unutmaması lazım. Bayan Markus da cevap olarak Romanya bayrağını öperek: “Hayatım boyunca bir çok kötü tecrübeler yaşadım ama bu en güzel anlardan biri” dedi.
(Reneta Sibel Yolak’ın “Bir Avrupa Soykırımı Holokost” kitabından alınmıştır.)
Paylaş: