Kaynak: Riva Hayim / Şalom
(Gerçek bir hikâyeden esinlenmiştir.)
Bir gün telefon geldi:
“Riva?!”
-Evet?
“Yurtdışında bir Şabat yemeğine çoluk çocuk, ailecek davetliyiz. Ne yapmam gerek?”
Telefonda Şabat yemeğine davetli olduğunu söyleyen, çok sevdiğim arkadaşım Ayşe. Kibarlığından ve her zaman düşünceli olduğundan davetli olduğu Şabat yemeğinin masada kurallarına uygun davranmak için beni arıyor.
-Yani işte normal davran. Nasıl çok mu dindarlar ki davet edenler?
“Evet.”
-Haydaa. Çok derken?
“Ortodoks Yahudisi bildiğim.”
-Eyvahlar olsun!
“Nooldu?”
-Naparsan yap ışıklara dokunma!
“Neden?”
-Ortodoks Yahudileri, bütün Şabat kurallarını uyguluyorlar. İlk kural: Şabat’ta elektrik düğmelerine dokunulmaz. Ne yapacakmışsın?
“Işıklara dokunmayacağım!”
-Sen bir kere ışığı kapadın mı o ışığı bir daha açamazlar. Peki, mesela tuvalete gittin, banyonun ışığı açıksa ne yapacaksın?
“Düğmeye dokunmayacağım. Tamam, ışıklar açık kalacak. Onların bir düzenleri var, herhalde öyle anlıyorum?”
-Işıklar kapalıysa açmıyorsun, ışıklar açıksa kapamıyorsun. Sakın dalma. Çocuklara da söyle.
“Tamam, düğme müğme işimiz yok anladım. Peki sifon?”
-Ne sifonu?
“Çekebiliyor muyum sifonu?”
-Çek sifon okeydir.
“Sifon niye okey?”
-Sifon mekanik.
“E elektrik düğmesi mekanik değil mi?”
-Yok o otomatik mi elektronik mi bir şey işte mekanizmasal şeyler devreye giriyor düğmeye basınca. Yani ben ne dediğimi biliyor muyum? Ne biliyim sifonu çekebilirsin işte, çok kurcalama.
“Ya hakikaten süper anlattın, bir şey anlamadım. Sifon mekanikmişmiş. Peki, misafirliğe elim boş gitmek olmaz; tatlı, çikolata götürsem olur mu ?”
-Bilemedim Ayşe ya yemekte et varsa? Şimdi tatlıda süt varsa o tatlı yenmez. Malum etli sütlü mevzusu.
“Ha kaşer kuralı. Etliyle sütlü karışmaz bunu biliyorum. Peki, sütsüz çikolata alsam?”
-Yok, sütsüz çikolata da bir damla da olsa süt olabilirmiş. Ondan kaşer olmayabilirmiş, yani durumdan tam emin olunamadığından sütsüz çikolata yenmez. Parve çikolatalar var kaşer, onlar yenir de senin için bulmak zor olur.
“Tamam tamam pes ettim, çiçek alıyorum.”
-Dur!
“Yine ne oldu? Çiçek de mi kaşer değil?”
–Çiçeği güneş batmadan götürsen daha iyi olur sanki. Şabat’ta bir şey taşınmaz.
“Bir kural daha! Tamam gün batmadan çiçekleri götüreceğim, düğmelerle işim yok, sifonlar çekiliyor. Çiçek kaşer. Peki telef-
-Aman sakın yok elektronik o da, telefon melefon yok.
“Telefon otomatik mi, elektronik mi, mekanik mi?”
-Geç dalganı. Bak Pokemon falan da oynamak yok masada. Senin kızlara söyle.
“Tamam, telefon da kaşer değil, Pokemon yok, peki başka?”
– Kaçıncı katta oturuyorlar?
“Bilmem, yemeğe davet edene ‘Kaçıncı katta oturuyorsunuz?’ diye sormadım açıkçası.”
-Kesin orada asansör vardır. Eyvahlar olsun!
“Ne yapalım, camdan mı tırmanalım eve?”
– Şabat’ta tırmanmak yok.
“Aman ne komik. Merdivenden çıkabiliyor muyum? Ciddi sordum. Hayır, bir şekilde eve ulaşmam gerek o yüzden. Uluslararası skandal olmayayım? Olursam bak adını veririm.”
– Ortodoks Yahudisiyse zaten apartmanında Şabat günü asansör çalışmayabilir. Ya da her katta duran onlara ayrı özel asansör vardır, tam bilemedim. Merdivenlerden çık bence en sağlamı.
“Elimde çiçeklerle evlerine pencereden gireyim mi? Daha da sağlam olsun? Sizin Türk Yahudisi arkadaşınız asansörden emin olamadı bana böyle öğretti diye? Ha bu arada Ahmet de benle yemeğe geliyor.”
-Eşinle gideceksen, eşin dilerse masada kipa takabilir, sizdeki takkenin aynısı. Bir şey olmaz takınca.
(gülerek) “Yahudi olmuyor muyum kipayı takınca? “
-Tabi tabi kipayı taktın mı otomatikman Sefarad Yahudisi olup Ladino konuşmaya başlıyorsun.”
“Ben de takıyım mı kipayı?”
-Hayır! Kadınlar takmaz.
“Bu kadar mı?”
-Dur!
“Şimdi ne? Bana bu kadar kural yeter. Vallahi bak.
-Bir de dua var. Şarap duası. O ayakta, o dua sırasında ayakta duracaksın.
“Tamam ayakta duruyorum. Bir şey yapıyor muyum ayakta?“
-Le hayim! Diyebilirsin. To life, yani hayata demek. Sonra ekmek duası var.
“O da mı ayakta oluyor?”
-Yok o dua oturarak.
“Tamam ekmeği oturarak, şarabı kalkarak, ışıklar açık, telefonlar kapalı, çiçek gün batımından önce, asansör yok merdiven çıkılacak. Pokemon yok. Le hayim! Peki zil?”
-Elektronik mi mekanik mi bilemeyiz zilin içini açıp bakmak gerek.
“Tamam, zil mil çalmıyorum, kapıyı tıklatırız.
– Yani bunların hiç birini yapmak zorunda değilsin biliyorsun. Bu kurallar Yahudiler için.
“Olsun, sen de camiye gittiğinde başını örtmüyor musun? Aynı şey. Örf adet, o ev sahibinin inancına saygı. Bir de bir düzenleri var o güne özel, ibadet edene saygı önemli, bize memlekette öyle öğrettiler. Tabi sen berbat anlattın elektronik, mekanik, otomatik yok, pencerelerden eve girmeler. Senin din dersine beden hocası girdi galiba Riva.”
-Bir de yemeğe giyeceğin kıyafetin, pek dekolte olmasa daha iyi olur.
“Ay yok, bendeniz zaten efenim yapısal olarak pek dekolte değilim. Kocama söyleyeyim o da dekoltesine dikkat etsin.”
Gülerek, telefonu kapıyoruz. Konuşmamızı takiben birkaç gün sonra, arkadaşımdan yemeğin çok güzel geçtiği bilgisini alıyorum.
O zaman Le hayim!
To life…
Hayata…
Kaynak: Riva Hayim / Şalom
(Gerçek bir hikâyeden esinlenmiştir.)
Bir gün telefon geldi:
“Riva?!”
-Evet?
“Yurtdışında bir Şabat yemeğine çoluk çocuk, ailecek davetliyiz. Ne yapmam gerek?”
Telefonda Şabat yemeğine davetli olduğunu söyleyen, çok sevdiğim arkadaşım Ayşe. Kibarlığından ve her zaman düşünceli olduğundan davetli olduğu Şabat yemeğinin masada kurallarına uygun davranmak için beni arıyor.
-Yani işte normal davran. Nasıl çok mu dindarlar ki davet edenler?
“Evet.”
-Haydaa. Çok derken?
“Ortodoks Yahudisi bildiğim.”
-Eyvahlar olsun!
“Nooldu?”
-Naparsan yap ışıklara dokunma!
“Neden?”
-Ortodoks Yahudileri, bütün Şabat kurallarını uyguluyorlar. İlk kural: Şabat’ta elektrik düğmelerine dokunulmaz. Ne yapacakmışsın?
“Işıklara dokunmayacağım!”
-Sen bir kere ışığı kapadın mı o ışığı bir daha açamazlar. Peki, mesela tuvalete gittin, banyonun ışığı açıksa ne yapacaksın?
“Düğmeye dokunmayacağım. Tamam, ışıklar açık kalacak. Onların bir düzenleri var, herhalde öyle anlıyorum?”
-Işıklar kapalıysa açmıyorsun, ışıklar açıksa kapamıyorsun. Sakın dalma. Çocuklara da söyle.
“Tamam, düğme müğme işimiz yok anladım. Peki sifon?”
-Ne sifonu?
“Çekebiliyor muyum sifonu?”
-Çek sifon okeydir.
“Sifon niye okey?”
-Sifon mekanik.
“E elektrik düğmesi mekanik değil mi?”
-Yok o otomatik mi elektronik mi bir şey işte mekanizmasal şeyler devreye giriyor düğmeye basınca. Yani ben ne dediğimi biliyor muyum? Ne biliyim sifonu çekebilirsin işte, çok kurcalama.
“Ya hakikaten süper anlattın, bir şey anlamadım. Sifon mekanikmişmiş. Peki, misafirliğe elim boş gitmek olmaz; tatlı, çikolata götürsem olur mu ?”
-Bilemedim Ayşe ya yemekte et varsa? Şimdi tatlıda süt varsa o tatlı yenmez. Malum etli sütlü mevzusu.
“Ha kaşer kuralı. Etliyle sütlü karışmaz bunu biliyorum. Peki, sütsüz çikolata alsam?”
-Yok, sütsüz çikolata da bir damla da olsa süt olabilirmiş. Ondan kaşer olmayabilirmiş, yani durumdan tam emin olunamadığından sütsüz çikolata yenmez. Parve çikolatalar var kaşer, onlar yenir de senin için bulmak zor olur.
“Tamam tamam pes ettim, çiçek alıyorum.”
-Dur!
“Yine ne oldu? Çiçek de mi kaşer değil?”
–Çiçeği güneş batmadan götürsen daha iyi olur sanki. Şabat’ta bir şey taşınmaz.
“Bir kural daha! Tamam gün batmadan çiçekleri götüreceğim, düğmelerle işim yok, sifonlar çekiliyor. Çiçek kaşer. Peki telef-
-Aman sakın yok elektronik o da, telefon melefon yok.
“Telefon otomatik mi, elektronik mi, mekanik mi?”
-Geç dalganı. Bak Pokemon falan da oynamak yok masada. Senin kızlara söyle.
“Tamam, telefon da kaşer değil, Pokemon yok, peki başka?”
– Kaçıncı katta oturuyorlar?
“Bilmem, yemeğe davet edene ‘Kaçıncı katta oturuyorsunuz?’ diye sormadım açıkçası.”
-Kesin orada asansör vardır. Eyvahlar olsun!
“Ne yapalım, camdan mı tırmanalım eve?”
– Şabat’ta tırmanmak yok.
“Aman ne komik. Merdivenden çıkabiliyor muyum? Ciddi sordum. Hayır, bir şekilde eve ulaşmam gerek o yüzden. Uluslararası skandal olmayayım? Olursam bak adını veririm.”
– Ortodoks Yahudisiyse zaten apartmanında Şabat günü asansör çalışmayabilir. Ya da her katta duran onlara ayrı özel asansör vardır, tam bilemedim. Merdivenlerden çık bence en sağlamı.
“Elimde çiçeklerle evlerine pencereden gireyim mi? Daha da sağlam olsun? Sizin Türk Yahudisi arkadaşınız asansörden emin olamadı bana böyle öğretti diye? Ha bu arada Ahmet de benle yemeğe geliyor.”
-Eşinle gideceksen, eşin dilerse masada kipa takabilir, sizdeki takkenin aynısı. Bir şey olmaz takınca.
(gülerek) “Yahudi olmuyor muyum kipayı takınca? “
-Tabi tabi kipayı taktın mı otomatikman Sefarad Yahudisi olup Ladino konuşmaya başlıyorsun.”
“Ben de takıyım mı kipayı?”
-Hayır! Kadınlar takmaz.
“Bu kadar mı?”
-Dur!
“Şimdi ne? Bana bu kadar kural yeter. Vallahi bak.
-Bir de dua var. Şarap duası. O ayakta, o dua sırasında ayakta duracaksın.
“Tamam ayakta duruyorum. Bir şey yapıyor muyum ayakta?“
-Le hayim! Diyebilirsin. To life, yani hayata demek. Sonra ekmek duası var.
“O da mı ayakta oluyor?”
-Yok o dua oturarak.
“Tamam ekmeği oturarak, şarabı kalkarak, ışıklar açık, telefonlar kapalı, çiçek gün batımından önce, asansör yok merdiven çıkılacak. Pokemon yok. Le hayim! Peki zil?”
-Elektronik mi mekanik mi bilemeyiz zilin içini açıp bakmak gerek.
“Tamam, zil mil çalmıyorum, kapıyı tıklatırız.
– Yani bunların hiç birini yapmak zorunda değilsin biliyorsun. Bu kurallar Yahudiler için.
“Olsun, sen de camiye gittiğinde başını örtmüyor musun? Aynı şey. Örf adet, o ev sahibinin inancına saygı. Bir de bir düzenleri var o güne özel, ibadet edene saygı önemli, bize memlekette öyle öğrettiler. Tabi sen berbat anlattın elektronik, mekanik, otomatik yok, pencerelerden eve girmeler. Senin din dersine beden hocası girdi galiba Riva.”
-Bir de yemeğe giyeceğin kıyafetin, pek dekolte olmasa daha iyi olur.
“Ay yok, bendeniz zaten efenim yapısal olarak pek dekolte değilim. Kocama söyleyeyim o da dekoltesine dikkat etsin.”
Gülerek, telefonu kapıyoruz. Konuşmamızı takiben birkaç gün sonra, arkadaşımdan yemeğin çok güzel geçtiği bilgisini alıyorum.
O zaman Le hayim!
To life…
Hayata…
Paylaş: