“Unutulmuşu bir daha asla tamamen geri getiremeyiz. Böylesi de belki iyidir. Yoksa onu yeniden elde etmenin şoku o kadar yıkıcı olurdu ki, hasretimizi anlama işini anında bırakmamız gerekirdi. Oysa böyle, anlarız hasreti, hem, unutulan şey içimize ne kadar gömülmüşse, o kadar iyi anlarız.”
Walter Benjamin uzun yıllardır yaptığı gibi dönemin muhalif gazetesi Frankfurter Zeitung’a yollamak üzere kaleme aldığı satırları bu sefer “Okuma Sandığı” başlığı ile tamamlamıştı. Yıl 1933’tü. Gazete ise yazıyı isimsiz olarak yayımladı. Değişen denetleme kurulu Benjamin’in Yahudi olduğunu anlayabilirdi, bu nedenle kendi adı sakıncalı görülmüştü. Adorno’nun dediği gibi “Hitler devletinin gölgesi” Benjamin’in hatıralarına ve yapıtlarına bulaşmıştı bir kere ve bazı eserleri ne yazık ki bu yüzden tamamlanamamıştır.
15 Temmuz 1892’de Berlin’de doğan Walter Benjamin özgünlüğünden ve melankolisinden 48 yıllık hayatı boyunca asla vazgeçmemişti. Çok yakın arkadaşı şair Christoph Friedrich Heinle’nin intiharı onu tarifsizce en derininden sarsmıştı. Bununla birlikte içinde yaşadığı çalkantılı dönem katman katman ruhuna sızmaya başladıkça yabancılaşmanın panzehirini derin düşüncede ve melankolide bulmuştur. Üzerinde düşünecek ne çok şey vardır: tecrübeler, düş kırıntıları, uçsuz bucaksız çocukluk, anılar, arketip nesneler.
İnce eleyen sık dokuyan bir dedektif gibi kendi hayatının yıkıntıları arasında gezinerek tutunamayanları, iktidarı elde edemeyenleri ve kaybedenleri yüzeye çıkarıp geçmişini yani kendine özgü olanı nesnel haliyle aktarabilmek onun yöntemlerinden biriydi. Aslında koleksiyon tutkusunu anlatarak Walter Benjamin’i daha iyi anlayabileceğimizi düşünenlerdenim.
“Her Noel ve doğum günü eğlencesinden sonra, hediyelerden hangisinin, anahtarını benim adıma annemin sakladığı “yeni dolap” a vakfedilecegine karar verilmesi gerekirdi. Kilit altında olan her şey daha uzun sure yeni kalıyordu. Ama benim aklım yeniyi yeni tutmakta değil, eskiyi yenilemekteydi. Benim kendimin, ailenin Yenisinin, eskiyi kendinin kılarak yenilemesi ise çekmecede biriktirdiğim koleksiyonun eseri oluyordu. Bulduğum her taş, kopardığım her çiçek ve tutulmuş her kelebek benim için bir koleksiyonun başlangıcı oluverirdi; ve sahip olduğum her ne varsa, bütünüyle benim tek koleksiyonumu oluşturuyordu.“
El yazmaları, mektuplar, haritalar, kitaplar, eski baskı resimler, rüyalar, alıntılar, ayrıntılar, olgular, eşyalar. Hem yığınlar halinde tarih hem de yığınlar halinde hasara uğrayan varoluştu Walter Benjamin.
Politik bir kabusu, paramparça olmuş bir hayali, melankoliyi ve kederi geçmişten getirdiği bir nesne veya simge ile resmedebilendi. Bu nesne ya da simge her defasında o karanlıkta anlık bir rahatlık yaratır ve parlar. “Eski mektup tomarlarını gözden geçiren kimseye çoğu zaman, dokunsa dağılacak bir zarfın üstündeki, nicedir tedavülden kalkmış bir pul düzinelerce sayfa okumaktan daha çok şey söyler.” Bu satırlar görmeyi bilen birinin gözlerini kanıtlarken, geçmişin melankolisi ve poetik düşünceyi de okuyucuya aktarabilen satırlardır.
İşte bu yüzden Walter Benjamin kitaplarda yazdığı gibi sadece Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı değildir. Hepsidir ve fazlasıdır.
Gezmenin ve düşünmenin gizli biçimi olarak bir flaneurdür ve Paris pasajlarında zamana karşı kaplumbağa gezdirir, sokakları fethetmeye çıkar. Satürn yıldızının yani devrini en geç tamamlayan yıldızın gecikmelerinin ve yavaşlığının altında doğmuştur. Rötarlı da olsa bir kere daha söyleyelim: İyi doğdun Walter Benjamin.
Yapıtlarına, yaşamının diğer ayrıntılarına başka yazılarda tekrar değinmek dileğiyle.
ÖZET KAYNAKÇA:
Adorno, T. (2004), Walter Benjamin Üzerine, (Çev. Dilman Muradoğlu), İstanbul: YKY.
Benjamin, W. (2010), Tek Yön, (Çev. Tevfik Turan), İstanbul: YKY.
Benjamin, W. (2009), Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin’de Çocukluk, (Çev. Tevfik Turan), İstanbul: YKY.
Sontag, S. (1991), Sanatçı Örnek Bir Çilekeş, “Satürn Yıldızı Altında”, (Haz. Y. Salman, M. G. Sökmen), İstanbul: Metis.
“Unutulmuşu bir daha asla tamamen geri getiremeyiz. Böylesi de belki iyidir. Yoksa onu yeniden elde etmenin şoku o kadar yıkıcı olurdu ki, hasretimizi anlama işini anında bırakmamız gerekirdi. Oysa böyle, anlarız hasreti, hem, unutulan şey içimize ne kadar gömülmüşse, o kadar iyi anlarız.”
Walter Benjamin uzun yıllardır yaptığı gibi dönemin muhalif gazetesi Frankfurter Zeitung’a yollamak üzere kaleme aldığı satırları bu sefer “Okuma Sandığı” başlığı ile tamamlamıştı. Yıl 1933’tü. Gazete ise yazıyı isimsiz olarak yayımladı. Değişen denetleme kurulu Benjamin’in Yahudi olduğunu anlayabilirdi, bu nedenle kendi adı sakıncalı görülmüştü. Adorno’nun dediği gibi “Hitler devletinin gölgesi” Benjamin’in hatıralarına ve yapıtlarına bulaşmıştı bir kere ve bazı eserleri ne yazık ki bu yüzden tamamlanamamıştır.
15 Temmuz 1892’de Berlin’de doğan Walter Benjamin özgünlüğünden ve melankolisinden 48 yıllık hayatı boyunca asla vazgeçmemişti. Çok yakın arkadaşı şair Christoph Friedrich Heinle’nin intiharı onu tarifsizce en derininden sarsmıştı. Bununla birlikte içinde yaşadığı çalkantılı dönem katman katman ruhuna sızmaya başladıkça yabancılaşmanın panzehirini derin düşüncede ve melankolide bulmuştur. Üzerinde düşünecek ne çok şey vardır: tecrübeler, düş kırıntıları, uçsuz bucaksız çocukluk, anılar, arketip nesneler.
İnce eleyen sık dokuyan bir dedektif gibi kendi hayatının yıkıntıları arasında gezinerek tutunamayanları, iktidarı elde edemeyenleri ve kaybedenleri yüzeye çıkarıp geçmişini yani kendine özgü olanı nesnel haliyle aktarabilmek onun yöntemlerinden biriydi. Aslında koleksiyon tutkusunu anlatarak Walter Benjamin’i daha iyi anlayabileceğimizi düşünenlerdenim.
“Her Noel ve doğum günü eğlencesinden sonra, hediyelerden hangisinin, anahtarını benim adıma annemin sakladığı “yeni dolap” a vakfedilecegine karar verilmesi gerekirdi. Kilit altında olan her şey daha uzun sure yeni kalıyordu. Ama benim aklım yeniyi yeni tutmakta değil, eskiyi yenilemekteydi. Benim kendimin, ailenin Yenisinin, eskiyi kendinin kılarak yenilemesi ise çekmecede biriktirdiğim koleksiyonun eseri oluyordu. Bulduğum her taş, kopardığım her çiçek ve tutulmuş her kelebek benim için bir koleksiyonun başlangıcı oluverirdi; ve sahip olduğum her ne varsa, bütünüyle benim tek koleksiyonumu oluşturuyordu.“
El yazmaları, mektuplar, haritalar, kitaplar, eski baskı resimler, rüyalar, alıntılar, ayrıntılar, olgular, eşyalar. Hem yığınlar halinde tarih hem de yığınlar halinde hasara uğrayan varoluştu Walter Benjamin.
Politik bir kabusu, paramparça olmuş bir hayali, melankoliyi ve kederi geçmişten getirdiği bir nesne veya simge ile resmedebilendi. Bu nesne ya da simge her defasında o karanlıkta anlık bir rahatlık yaratır ve parlar. “Eski mektup tomarlarını gözden geçiren kimseye çoğu zaman, dokunsa dağılacak bir zarfın üstündeki, nicedir tedavülden kalkmış bir pul düzinelerce sayfa okumaktan daha çok şey söyler.” Bu satırlar görmeyi bilen birinin gözlerini kanıtlarken, geçmişin melankolisi ve poetik düşünceyi de okuyucuya aktarabilen satırlardır.
İşte bu yüzden Walter Benjamin kitaplarda yazdığı gibi sadece Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı değildir. Hepsidir ve fazlasıdır.
Gezmenin ve düşünmenin gizli biçimi olarak bir flaneurdür ve Paris pasajlarında zamana karşı kaplumbağa gezdirir, sokakları fethetmeye çıkar. Satürn yıldızının yani devrini en geç tamamlayan yıldızın gecikmelerinin ve yavaşlığının altında doğmuştur. Rötarlı da olsa bir kere daha söyleyelim: İyi doğdun Walter Benjamin.
Yapıtlarına, yaşamının diğer ayrıntılarına başka yazılarda tekrar değinmek dileğiyle.
ÖZET KAYNAKÇA:
Adorno, T. (2004), Walter Benjamin Üzerine, (Çev. Dilman Muradoğlu), İstanbul: YKY.
Benjamin, W. (2010), Tek Yön, (Çev. Tevfik Turan), İstanbul: YKY.
Benjamin, W. (2009), Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin’de Çocukluk, (Çev. Tevfik Turan), İstanbul: YKY.
Sontag, S. (1991), Sanatçı Örnek Bir Çilekeş, “Satürn Yıldızı Altında”, (Haz. Y. Salman, M. G. Sökmen), İstanbul: Metis.
Paylaş: