Yahudilerin anlatıların yanı sıra 1934 yılında gerçekleşen Trakya Olayları hakkında bilgi toplamanın en ilginç boyutlarından biri de Müslümanların/Türklerin tanıklıklarıdır. Olayların yaşandığı 1934 yılında çocuk ya da genç olan Müslüman/Türkler de Yahudiler gibi konuyla ilgili bilgi veya anıya sahip olsalar dahi ilk önce duymadıklarını/bilmediklerini söylüyorlardı. Onların çocukları ise hayret ve şaşkınlıkla ‘Yok canım bir yanlışınız vardır! Buralarda olmaz böyle şeyler!’ diyerek olayla ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadıklarını kanıtlıyorlardı.
‘Yaşansa Mutlaka Duyardık’
Konuyla ilgili bilgisine başvurduğum Gelibolulu İsmail bu duruma dair güzel örneklerden biriydi. Olaylarla ilgili onu bilgilendirdikten sonra bilip bilmediğini sorduğumda, anlattıklarımın Gelibolu’da yaşanamayacağını, yaşansa mutlaka duymuş olacağını belirtirken, bir yandan elimdeki kitapla (Rıfat Bali, 1934 Trakya Olayları) ve biraz karıştırdıktan sonra kitabın anlattıklarıyla birlikte çelişkiye düşmüştü. Ancak yine de beni kendi doğrularına ısrarla inandırmaya çalışıyordu. Gelibolu’da kalan tek Yahudi aileyi gayet yakından tanıdığını, onları ne kadar sevdiğini anlatırken bir yandan da babasından, onun arkadaşlarından, annesinden dinledikleriyle eskiden Gelibolu’da, Çanakkale’de pek çok Yahudi yaşadığını bildiğini söylüyordu.
Hatta kendisi de çocukluğunda ve gençliğinde Yahudilerle bir arada olmuştu. İlk ve ortaokul yıllarında hatta lisede tanıdığı yakın arkadaşları olmuştu. Yahudileri, saygın, bilgili, terbiyeli, ailesine düşkün ve çoğunlukla zengin kişiler olarak tanımıştı. Ona göre bugün Gelibolu’da sayıca yok denecek kadar az kalmaları, buradan göç etmeleri, zengin olmalarından, Büyükşehirlerde daha rahat yaşam koşullarında yaşama isteklerinden ve çocuklarına yüksek eğitim aldırabilme, işlerini büyütebilme imkanlarından faydalanmak içindi. İsrail’e de İstanbul’a da göç etmeleri hep bundandı. Yahudilerin burada istenmemiş olmasını aklı alamadığından en sonunda dayanamayıp beni ikna etmek için tanık olarak 87 yaşındaki babasını görüşme yaptığımız dükkanına çırağıyla getirtti. Sorularımı ona sormamın en doğrusu olacağını, babasının o yılları yaşadığını ve bildiğini söyleyerek, babasından konu ile ilgili bildiklerini bana anlatmasını istedi.
Celal Bey Anlatıyor
87 yaşındaki Celal Bey, Gelibolu’da doğmuş büyümüş ve bütün hayatı boyunca burada yaşamıştı. Küçük yaşlardan beri çalışan Celal Bey, tamirci çıraklığı ile başladığı iş hayatına çeşitli işlerle devam etmiştir. Tamirci çıraklığı yaparken patronun/ustasının da bir Yahudi olduğunu hemen daha sözün başında belirterek konuyla bağlantısını kendi kuran Celal Bey, ustasıyla ne kadar iyi anlaştığını, ondan ne çok şey öğrendiğini anlatırken bir yandan da Yahudilerin ne kadar becerikli, görgülü, akıllı insanlar olduğundan dem vuruyordu.
Kafasındaki Yahudi imajınına göre Yahudiler, iyi insanlardı. Ahlaklı iş yaparlardı. Kimseye borç takmaz, kimsede de borç bırakmazlardı. Kazandıklarını biriktirmek gibi güzel bir huyları olduğundan yatırım ve ticarette iyilerdi. Kendi hayatında da Yahudilerin bu güzel davranışlarını örnek aldığını ve oğluna da bunları bir erdem olarak öğrettiğini belirten Celal Bey, Yahudilerin bir zamanlar yaşadığı evler, yaptıkları işleri anlatırken söz 1934 Trakya Olaylarına geldiğinde sessizleşip, daha önce duymadığını, yaşananlar hakkında bir şey bilmediğini ispat etmeye çalışıyordu. Bilmiyor olmasını aklım almadığından ısrarlarım üzerine pes edip bana bildiklerini, duyduklarını ve gördüklerini anlatmaya karar verdi. Yaşananlardan tabii haberdardı ama Gelibolu’da olmadığı konusunda ısrarcıydı. Celal Bey anlatıyor:
‘Kovalayıp kaçırmışlar çevreden Yahudileri‘
“Ben küçüktüm ama biliyorum. Kovalayıp kaçırmışlar çevreden Yahudileri. Ama Gelibolu’da hiç yoktu. Olmadı. Çevreden kaçanlar bile buraya geldiler saklandılar denirdi. O kadar barış vardı burada. Yahudiler hep zengindi hem. Zengine kim bir şey yapabilir? Onlar bizi kovalasalar biz gitmek zorunda kalırdık da onları biz nasıl kovalım? Hepsi iş güç sahibi. İyi mevkilerde, iyi giyimli, bilgili, saygıdeğer insanlardı sonra. Benim ilk ustam onlardandı. Çok iyi bir beydi. ‘Janti’ der mesela onlar. Janti giyinmeyi ben ondan öğrendim. Bayramlarda hem bizim, hem onların hep dolgun harçlıklar verirdi bana. Hiç sen Türksün diye beni iteklemedi. Bende onu hiç Yahudi diye düşünmedim.
‘O iyi bir adamdı. Yahudi falan değildi‘
Mesela bir de Patron amcalar dediğimiz iki Yahudi kardeş vardı Gelibolu’nda. Bunlar hep ellerinde eldiven, baston, başlarında şapka, gıcır gıcır takımlarla gezerlerdi. Halk balıkçı burada. Onlar ticaret yaparlardı. Dışarıya da satarlardı, dışardan da alırlardı. Yabancı misafirleri olurdu. Gavur dillerini iyi bilirlerdi. Onlar tam Yahudiydi mesela. Herkesle içli dışlı olmazlardı. Kahvede oturmaz, herkesten alışveriş etmezlerdi. Evlerine erzak bile dışardan gelirdi. Demem o ki onlar cimri, faydasız insanlardı mesela. Memlekete bir faydaları olmazdı. Hep varsa yoksa dışarısı. Onlar gittiler. O yıllardı herhalde dediğin gibi. Ben çocuktum çünkü gittikleri vakit ama kimse kovmadı yani onları kendileri gittiler. Ama benim ustama gelince o iyi bir adamdı. Yahudi falan değildi. Dini öyle işte. Yoksa sen ben gibi biriydi. Onu kovacak olsalar önce ben dikilirdim zaten karşılarına. Edirne’de olmuş o senin dediklerin ben öyle biliyorum. Yahudileri dövmüşler felan. Bir sürü fena iş… Çingene, göçmen yaptı diye anlatırlardı.
‘Edirne’de, Çanakkale’de Olmuştur, Gelibolu’da Olmaz’
Kendilerine yer açmak için onları kovaladılar derlerdi. Ama şimdi sen böyle anlatınca… İşte herkes başka bir şey söylüyor. Ama en doğrusunu ben söyleyeyim sana Gelibolu’da olmadı öyle şeyler. Ama bak Çanakkale için aynı şeyi söyleyemem belki orada olmuştur. Bilmiyorum.”
Celal Bey için, olayların yaşadığı yerde gerçekleşmesi inanması zor bir gerçekti ve yazılı bir kaynakla gitmeme rağmen onu inandırmam mümkün değildi. Çünkü onun zihninde doğup, büyüdüğü, yaşadığı, memleketim dediği Gelibolu onun deyimiyle ‘fena’ olaylara sahne olamazdı. Ona göre iki tip Yahudi vardı; tanıdığı ve etkileşimde bulunduğu iyi Yahudi ve uzaktan bildiği, Yahudi kimliği dışında tanımadığı, cimri, faydasız, zengin Yahudi. Tacize uğrayan iyi Yahudiler ise engel olmaması söz konusu değildi ama “cimri, faydasız, zengin” diye tanımladığı Yahudilerin gitmiş/gönderilmiş olmaları çok da umrunda değildi.
[…] Madam Anita Anlatıyor: “Yaşamadıysan bilemezsin çünkü kimse konuşmaz” […]