Almanya ve Yahudi yaşamı denilince akla ilk gelen Holocaust oluyor. Ama Holocaust’un ötesinde bir Yahudi kültürü, geçmişi, bu geçmişe dair belleği ve yaşamın aktüelitesi de varlığını hem Almanya’da hem de Holocaust’a birebir maruz kalmış ülkelerde sürdürmekte. Çoğu zaman konu toplumsal ya da politik tartışmalarda antisemitizme ya da geçmişle yüzleşmeye geldiğinde hatırlanıyor orada yaşayan Yahudi cemaati.
Nasyonal sosyalistlerin hükümete geldiği 1933 senesinde cemaate kayıtlı yaklaşık 550.000 Alman Yahudisi, Avrupa topraklarında ve Almanya’daki en asimile zamanlarını yaşıyordu. 1941’de bu sayı Nazilerin yürüttüğü antisemit politikalarla üçte birine düşecek ve kalanların birçoğu da yeraltına inmedikleri müddetçe ölüm kamplarına gönderilecekti. İşgal altındaki Polonya ve Sovyet topraklarında savaşla birlikte başlatılan soykırım Almanya Yahudilerini sistematik olarak 1941/42’de vuracaktı. Savaş bittiğinde ise Almanya’daki Yahudi yaşamı Amerikalıların yönettiği Displaced Person (Yerinden Edilmiş Kişi) kamplarında, oldukça az bir sayıyla olsa da, yeniden birbirini buldu.
Almanya’nın yaşadığı duvar tecrübesi, Doğu ve Batı paktını, göçü ve daha birçok toplumsal siyasal süreçleri Yahudi cemaati 45’ten sonra birlikte deneyimlerken, bunlara ek olarak devam eden antisemitizmle savaşmak, yaşananları dillendirmek ya da dillendirmemek ve Aliyah ya da dışarıya göçe rağmen cemaatin geleceğini koruma savaşı veriyordu. 1989 yılına gelindiğinde sayı neredeyse 30.000’e düşecek, Almanya’da ileriki 30 senede kaybolacak bir Yahudi hayatından söz ediliyor olacaktı. Doğu blokunun yıkılması ve 1991’de eski Sovyetlerden Yahudi göçünün odak noktalarından birisinin Almanya olması, Almanya Yahudi cemaatine yeni bir umut vermişti. Sadece iki sene içerisinde 220.000 Yahudi mülteci özel bir statüyle (Kontingentflüchling) Almanya’ya sığınacak – ki bunların bir çoğu başka ülkelere devam edecekti-, cemaat de bu yeni gelenleri farklı şehirlere yerleştirerek yok edilmiş Yahudi yaşamını yeniden yeşertme politikasını başlatacaktı.
Günümüzde, Almanya Yahudileri Merkez Konseyinin (Zentralrat der Juden in Deutschland) verdiği rakamlara göre Almanya’da konseye bağlı 105 cemaat ve 100.000’i aşkın cemaat mensubu bulunmakta. Basına yansıyan Yahudi imajı ise genelde kimlik bağlamında bir tekillik vurgusuna sahip. Ancak bu tekil resmin gerisinde büyük bir çeşitlilik barınmakta. Sadece burada yaşayanların geldikleri yer ya da aile hikayeleri itibariyle değil, aynı zamanda kendilerini Alman toplumunda ve Yahudi toplumunda nerede gördükleriyle de ilgili olarak.
Bu çeşitliliği bir nebze de olsa yansıtabilmek adına Avlaremoz’da Berlin’de yaşayan Yahudilerle yürütülen bir röportaj serisi başlatma kararı aldık. Buradan, yaşları 20 ile 40 arasında değişen farklı kişilerle yapılan röportajlar paylaşılacak ve Berlin’deki Yahudi yaşamına bir bakış imkanı sunulacak.
Adi Liraz anlatıyor: “Kendimi dinle tanımlamazdım, sonra anladım ki din aynı zamanda kültürel bir olgu”
Almanya ve Yahudi yaşamı denilince akla ilk gelen Holocaust oluyor. Ama Holocaust’un ötesinde bir Yahudi kültürü, geçmişi, bu geçmişe dair belleği ve yaşamın aktüelitesi de varlığını hem Almanya’da hem de Holocaust’a birebir maruz kalmış ülkelerde sürdürmekte. Çoğu zaman konu toplumsal ya da politik tartışmalarda antisemitizme ya da geçmişle yüzleşmeye geldiğinde hatırlanıyor orada yaşayan Yahudi cemaati.
Nasyonal sosyalistlerin hükümete geldiği 1933 senesinde cemaate kayıtlı yaklaşık 550.000 Alman Yahudisi, Avrupa topraklarında ve Almanya’daki en asimile zamanlarını yaşıyordu. 1941’de bu sayı Nazilerin yürüttüğü antisemit politikalarla üçte birine düşecek ve kalanların birçoğu da yeraltına inmedikleri müddetçe ölüm kamplarına gönderilecekti. İşgal altındaki Polonya ve Sovyet topraklarında savaşla birlikte başlatılan soykırım Almanya Yahudilerini sistematik olarak 1941/42’de vuracaktı. Savaş bittiğinde ise Almanya’daki Yahudi yaşamı Amerikalıların yönettiği Displaced Person (Yerinden Edilmiş Kişi) kamplarında, oldukça az bir sayıyla olsa da, yeniden birbirini buldu.
Almanya’nın yaşadığı duvar tecrübesi, Doğu ve Batı paktını, göçü ve daha birçok toplumsal siyasal süreçleri Yahudi cemaati 45’ten sonra birlikte deneyimlerken, bunlara ek olarak devam eden antisemitizmle savaşmak, yaşananları dillendirmek ya da dillendirmemek ve Aliyah ya da dışarıya göçe rağmen cemaatin geleceğini koruma savaşı veriyordu. 1989 yılına gelindiğinde sayı neredeyse 30.000’e düşecek, Almanya’da ileriki 30 senede kaybolacak bir Yahudi hayatından söz ediliyor olacaktı. Doğu blokunun yıkılması ve 1991’de eski Sovyetlerden Yahudi göçünün odak noktalarından birisinin Almanya olması, Almanya Yahudi cemaatine yeni bir umut vermişti. Sadece iki sene içerisinde 220.000 Yahudi mülteci özel bir statüyle (Kontingentflüchling) Almanya’ya sığınacak – ki bunların bir çoğu başka ülkelere devam edecekti-, cemaat de bu yeni gelenleri farklı şehirlere yerleştirerek yok edilmiş Yahudi yaşamını yeniden yeşertme politikasını başlatacaktı.
Günümüzde, Almanya Yahudileri Merkez Konseyinin (Zentralrat der Juden in Deutschland) verdiği rakamlara göre Almanya’da konseye bağlı 105 cemaat ve 100.000’i aşkın cemaat mensubu bulunmakta. Basına yansıyan Yahudi imajı ise genelde kimlik bağlamında bir tekillik vurgusuna sahip. Ancak bu tekil resmin gerisinde büyük bir çeşitlilik barınmakta. Sadece burada yaşayanların geldikleri yer ya da aile hikayeleri itibariyle değil, aynı zamanda kendilerini Alman toplumunda ve Yahudi toplumunda nerede gördükleriyle de ilgili olarak.
Bu çeşitliliği bir nebze de olsa yansıtabilmek adına Avlaremoz’da Berlin’de yaşayan Yahudilerle yürütülen bir röportaj serisi başlatma kararı aldık. Buradan, yaşları 20 ile 40 arasında değişen farklı kişilerle yapılan röportajlar paylaşılacak ve Berlin’deki Yahudi yaşamına bir bakış imkanı sunulacak.
Adi Liraz anlatıyor: “Kendimi dinle tanımlamazdım, sonra anladım ki din aynı zamanda kültürel bir olgu”
Paylaş: