Salomon ile görüşmemizi, 2016 Mayısında, yurt dışında yaşıyor olmasından dolayı Skype üzerinden gerçekleştirdik. Salomon, 27 yaşında, İstanbul’da bir üniversiteden sanat eğitimi almış bir genç. Hayatı boyunca İstanbul’da ailesi ile birlikte yaşamış. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisans eğitimi almak için yurt dışına çıkmış. Yüksek lisansını bitirdikten sonra orada kalmış ve çalışmalarına yurt dışında devam etmektedir.
Salomon, Yahudilerin, Ermeniler kadar kimlik talepli hak aramak için seslerini çok çıkartmadığından bahsederken bu durumun son zamanlarda biraz değiştiğini düşünüyor. Bunu da, bir yandan son cemaat başkanının kimliğine bağlıyor. Onun [İshak İbrahimzadeh] dönemiyle birlikte son yıllarda Yahudilerin toplumda görünürlüklerinin arttığından bahsediyor. Salomon, Yahudi toplumunun geniş toplumda görünürlüğünün artmasına ayrıca önem veriyor. Çünkü ona göre bu durum, eşitliğe doğru giden yolu açıyor.
Salomon, Edirne Sinagogunun tekrar açılmasını olumlu bir gelişme olarak görüyor. Hatta bu nedenle yapılan antisemit yorumların dahi gidişatı olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyor. Çünkü ona göre; antisemitizm böylece görünürleşiyor ve tedavisi de mümkün hale geliyor. Salamon’a göre; böyle bir süreçte, Yahudiler hakkındaki önyargılar azalabilir ve Yahudilerin hem geniş topluma entegrasyonları hem de Yahudi kimliklerini özgürce yaşamaları için sağlıklı bir ortam oluşabilir. Salomon, bu konudakini görüşlerini şöyle ifade ediyor: “Görünmediğin sürece insanlar seni bilmiyor, bilmedikleri sürece korkuyorlar, korktukları sürece nefret ediyorlar, nefret ettikleri sürece de saldırıyorlar. Görünmezliğin bir faydası olmuyor bence.”
Şimdi sözü kendisine verelim…
Yahudileri toplumun içinde nerede görüyorsunuz? Sizce Yahudilerin, toplumu oluşturan diğer unsurlardan farkı var mıdır? Varsa nedir/nelerdir?
Yahudilerin her zaman kendine özel bir yaşam kültürü olmuştur. Yahudilerin kendi içerlerindeki yaşama biçimi farklıdır; alışkanlıkları, ritüelleri… Ritüel derken, sadece dini ritüellerden bahsetmiyorum. Sosyal ritüelleri… Sosyalleşme şekilleri… Onun, bugün hâlâ korunduğuna inanıyorum. Tabi sayı azaldıkça, asimilasyon da arttıkça, bunlar yok olmaya başlıyor ama genel olarak bir “Yahudilik özü” bütün dünyada aşağı yukarı aynı.
Ermenilere baktığımız zaman, Ermeniler çok daha sivri ses çıkarabilen, daha çok çeşitlilik barındıran bir cemaat. Bizim de çeşitliliğimiz var gerçi… Ermenilerin daha, biraz daha nasıl diyeyim ‘sayıca üstün’ olmalarından veya sivri dilli olmalarından kaynaklanan çok daha güçlü bir duruşları var.
Maalesef Yahudilerde bu yok. Fazla ses çıkarmama, gözükmeme, kendini içinde devam ettirme, kurcalamama gibi bir şey var Yahudi toplumunda. O, bugün devam ediyor bence büyük ölçüde. Son cemaat başkanımız biraz daha bu konuda cesur ve doğru davrandığını düşünüyorum.
Önceki cemaat başkanımız yeni vefat etti, kesinlikle kendisini ya da önceki başkanlarımızı “korkak” olarak nitelendirmiyorum. Tamamen halkını korumaya yönelik, güvenliğe yönelik bir seçim içindeydiler onlar da. Ama artık bu seçimlerin bize faydadan çok zarar getirdiğini gördük diye tahmin ediyorum.
O yüzden doğru bir hareket olarak biraz daha “dişli” biraz daha “sivri” biri lazımdı. Mevcut başkan İshak İbrahimzadeh zaten iş dünyasında da çok başarılı biri. Bunu da savaşmaya borçlu olduğunu düşünüyorum. ‘Savaşmak’ derken kavga çıkartmaktan bahsetmiyorum yani doğru şeyi doğru zamanda yapmak, doğru hamleleri yapmak… O, bu konularda çok başarılı. Ve böylelikle cemaatte bir yön değişikliği oldu.
Şöyle bir örnek verebilirim; benim bir arkadaşım iş dünyasında antisemit bir şakaya maruz kaldı. Yani birileri Hitler taklidi gibi bir şeyler yapıyormuş çocuğun yanında. O da baya bir rahatsız olmuştu. Sonra onlara Holokost anmasına davet yolladı. Hem ciddi, öğretici bir davranış hem mizah var içinde hem de yani son derece etkili. Belki böylelikle karşısındakinin utanma duygusunu ortaya çıkarabilmiştir.
Önceki başkanlarda bu kadar böyle bir “eşeleme” yoktu. Bu bir örnek, şimdi benim bilmediğim kim bilir ne örnekler vardır. Görünürlüğü arttırma çabaları çok güzel. Edirne Sinagogu açıldı, iki gün önce Pazar günü, orada bir düğün oldu. Düğün periskoptan canlı yayınlandı, antisemit yorumlar yapıldı falan filan. Tüm bu yorumlar dahi iyi bir şeye doğru gidişi destekliyor. “Neden iyi bir şey” dedim, çünkü bu görünürlüğünü arttırıyor. Görünürlük arttıkça antisemitizmin görünürlüğü de artıyor.
O artıkça onu tedavi etmek de kolaylaşır. Neden tedavi lafını kullanıyorum çünkü eski bir laf vardır “antisemitizm kalıtsal bir hastalıktır” diye, Türkiye’de de antisemitizm hakikaten öyle, babadan oğula geçiyor. İnsanlar Yahudiler hakkında dedikodu yapa yapa hiç Yahudi görmemiş adamlar bile Yahudi düşmanı haline geliveriyor. Antisemitizm, hastalık gibi böyle birbirinden bulaşıyor. Periskop yayınında yapılan küfürlerin falan da, genelde ömründe Yahudi görmemiş adamların yaptığı çirkin saldırılar olduğunu tahmin ediyorum.
Sizce günümüz Yahudi kimliği neye/nelere dayanmaktadır? (Örneğin dilin, dinin, kültürün önemi nedir?) Sizce bu kimlik modernleşme sürecinde değişmiş midir? Değiştiğini düşünüyorsanız bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz? Sizin Yahudi kimliğiniz neye, nelere dayanmaktadır?
Din tabanlı Yahudilik ile kültür tabanlı Yahudiliği çok ayrı göremiyorum. Kimi insanlar ateisttir ama Yahudiliğe başka şekilde bağlıdır, işte kimi insanlar dini olarak Yahudiliğe bağlıdır. Millet bilinci, din bilinci, kimlik bilinci, ırk bilinci, etnik köken bilinci ne dersen de buna, bir “Yahudilik bilinci” varlığı olduğu zaman, o bağlılığı, dindar olarak bağlananlarda ya da laik olarak bağlananlarda da görürsün. O, çok enteresan bir şeydir.
Laikler mesela Kipurda oruç tutmayı severler, bir sürü laik insan bunu Yahudilik için sembolik bir gösterge olarak yapar. Atıyorum Şabat’a bakmaz, kaşer yemek yemez, ama Kipura bakar. Ne enteresan bir şeydir… İşte ritüeller… Ben ritüel kelimesini severim çünkü hem dua edenlerin dualarını kapsıyor hem de dua etmeyen insanların Yahudiliği yaşamak için yaptıklarını kapsıyor. Hepsi bir arada bir şekilde toplanıyor. O yüzden, Yahudi kimliğini tanımlamak biraz problemli. Çünkü Yahudi olarak tanımladığınız biriyle Yahudi olarak tanımladığınız başka biri arasında ortak çok fazla şey olmayabilir.
Dil; dil mesela Türkiye de özellikle çok problemli. Şimdi bir kere Yahudilerin konuştuğu dil, daha çok eskiden konuştuğu dil diyelim, Ladino ama Yahudi dili değildir Ladino. Ladino, üç beş dilden bozma bir dil, garip bir dil. Yahudilerin asıl dili İbranice, kutsal kitabı İbranice yazılmış. Dünyanın her yerinde laik Yahudilere de baksanız, Yahudi okullarına gitmişlerse veya aileden Yahudilik aidiyeti geçmişse, onlar dahi İbranice konuşurlar, olmadı Aramice konuşurlar.
Yani Yahudilerin ortak asıl dili İbranicedir. Mesela İsrail kurulduğu zaman ülkede İbranice konuşan birkaç kişi var. Rusya’dan gelenler Rusça konuşuyor, Sefaradlar Ladino konuşuyor, çoğu insan Arapça konuşuyor. Yahudiler arasında dil birliği yok. Ama herkese bir şekilde İbranice öğretiyorlar ve İbraniceyi tekrar Yahudi dili yapmaya çalışıyorlar. Çünkü İbranice kaybolmak üzereydi. İsrail’de 4000 senedir yaşayan ufak bir kesim vardı, bir onlar İbranice konuşuyor. Onun dışındakiler İbraniceyi biliyorlar, dua ettikleri dil İbranice ama günlük hayatlarında kullanmıyorlardı.
Dil olarak İbranice bilen çok azdır Türkiye’de. Musevi Lisesi’nde de çok az veriliyor ki Musevi Lisesi’nde öğretilen İbraniceyi biliyorum. Ben 3-5 kere İsrail’e gittim, oradayken daha çok öğrenmişimdir bir şeyler.
Peki, bu kimlik modernleşme sürecinde değişmiş midir sizce?
Mesela, “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyası var. 34 Trakya, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül, bilmem ne… 86 saldırısı… 90’larda bir bomba var… Bir de 2003 tabi… Yasef Yahya cinayeti… Bütün bu olaylara baktığımız zaman, Yahudi cemaatinin aşağı yukarı 10 yılda bir darbe yediğini görüyoruz.
Bu darbelerden dolayı hep bir açılmada geri çekilme, açılmada geri çekilme olmuş, böyle de gidiyor. Sinagoga her saldırı olduğunda sinagoga bir çelik kapı daha konuluyor. O çelik kapılar biriktikçe açılıma dair hevesler biraz daha kırılıyor maalesef. Ben 89 doğumluyum, benim için en büyük kimlik oluşturucu olaylar 2003’tü ve Gezi’ydi.
Gezi’ye katıldınız mı?
Evet, epey bir katıldım. İlk o ‘kırmızılı kadın’ günü ben okuldaydım. Ertesi gün tekrar okula gittim, baktım ortalık karışık. Çıktık arkadaşlarla konuşuyoruz napalım ne edelim diye… Çadırların yakılmasından hemen önce oradaydım, epey bir süre geçirmiştik parkta, sonra da yakmışlar.
Gezi ise ters çevirdi bence o “geri çekilme” durumunu, en azından gençlerde… Enteresan bir şey tabii. Bir sürü azınlıklar ortaya çıkmaya başladıkça, seslerini duyurmaya çalıştıkça, Yahudiler de biraz, özellikle genç nesiller, Gezide ortaya çıktı.
E tabii büyüklerden ‘çıkma etme’ diyen oldu bana da. Hatırlıyorum; “oğlum şimdi gideceksin oraya, protesto edeceksin, 3-5 polis yakalayacak seni ve adına soyadına bakacaklar, milleti salıverecekler seni salmayacaklar” , “bir tane Yahudi bulacaklar koca gezicilerin arasında, çıkacaksın medyaya, ondan sonra millet başlayacak Yahudiler yapıyor bunu faiz lobisi… vs.” türünden laflarla karşılaştım etrafımdan. Hani aslında komik şeyler tabii de, bize göre komik, bir sürü insan buna inanıyor.
Peki, sizin Yahudi kimliğiniz neye/nelere dayanıyor?
Benim Yahudi kimliğim… Şöyle diyeyim ailemden aldığım Yahudi kimliğim çok din tabanlı değildi. Mesela bir tanrı kavramı… Bende hep bir tanrı kavramı vardır kafamda oluşan ama tanrı kavramı ve onun Yahudiler ile olan ilişkisi aşağı yukarı 24 yaşımdayken oluşmaya başladı. Cemaatten çıktıktan sonra oluşmaya başladı aslında. O da Spinoza falan okuyarak başladı.
Ben, evrensel olana bakmaya çalışıyorum ve oradan geriye dönüp Yahudiliği anlamaya çalışıyorum. Yahudi cemaatinde benim ilgimi çeken bir din adamı olmadı veya beni tavlayabilen bir öğreti olmadı. Ki aslında Yahudi cemaatinin son derece içindeydim yurt dışında yaşamaya başlayana dek. Büyükada’da yazlarımı geçirdim, Yahudi arkadaşlarım vardı, gençlik derneğine gittim, ciddi ciddi uzun süre çalıştım gençlik derneğinde. Dernekten aldığın arkadaş çevresi, Türkiye’de Yahudi kimliğinin yaşatılmasında en önemli şeylerden biri.
Bir şekilde Yahudiler geniş toplumdan koptukları/koparıldıkları için kendi içlerinde arkadaş olmaya çalışarak ayakta kalmaya çalışmışlar. Eskiden Büyükada’ya gidilirdi, gerçi çok kalmadı bu da, aynı yerde, 9 yaşındaki çocuklar, saat 7.30’da Büyükada’daki saatin önünde buluşurlardı. 50 tane Yahudi çocuk birbirine merhaba merhaba derlerdi, iki tane şey içerlerdi ve eve dönerlerdi. Ya da sonra sinemaya giderlerdi ya da ne biliyim Cumartesi akşamı çocuk filmi oynardı, onlar da oraya giderdi. İşte ne bileyim aynı yerde baskete giderlerdi, Anadolu Kulübüne giderlerdi, hani bunlar çok spesifik lokasyonlardı.
Peki, Üniversiteye gidince bir şeyler değişti mi hayatınızda?
Ben zaten Yahudi okuluna hiç gitmedim, bir devlet lisesine gittim ilköğretimden sonra. Yani küçüklükten Büyükada’dan oradan buradan Yahudi çevrem vardı ve de lisedeyken derneğe gitmeye başladım, yani Yahudi çevrem genişledi böylelikle. İlkokul ve ortaokuldayken geniş toplumdan da Yahudi toplumundan da arkadaşlarım vardı. İkisinden de vardı az çok, biraz ondan biraz bundan. O yüzden üniversiteye gidince zorluk çekmedim.
Ama okuldan çok zamanı dernek işleri için ayırıyordum. 5 senelik üniversite hayatımın neredeyse tamamı dernekte geçti diyebilirim, son yıl dışında tabii. Çünkü bitirme projem vardı artık dedim “off teslim edeceğim”. 5 yıllık üniversite hayatımda bir kere bile Yahudi çevrem ile üniversite çevremi bir araya getirmedim. Neden getirmedim öyle bir şey söz konusu değildi çünkü… Bilemiyorum…
Ben resmen Spiderman gibi yaşıyordum. Dernekte çalışıyoruz, dünyayı kurtarıyoruz sonra maskeyi çıkardım mı arkadaşlarımla çıkıyoruz akşam bira içiyoruz, bağırıyoruz, çağırıyoruz, rock dinliyoruz bilmem ne… Bir de ben Yahudi cemaatinin gençlerini hiç sevmem, ne yalan söyleyeyim hiç sevmem. Sevmem dediğim “dışlayıcılık” olarak değil. Yahudi gençlerinde bir sürü şey diz boyu. Benim Yahudi cemaatinde çalışmamın en büyük sebebi gençlere eğitim amaçlı bir şeydi. Kişilik eğitimi, Yahudilik eğitimi, tarih eğitimi, kimlik eğitimi… Bunlarla ilgili çalışmalarımız vardı.
Benim Yahudi gençlerine kimlik eğitimi olarak vermek istediğim; o en temeldeki insani bir takım değerleri aşılamaktı. En temel şey şudur bence; iyi Yahudi olacaksan önce iyi insan olman lazım… Her şeyden önce iyi insan olman lazım, ben ona inanıyordum. Bunu göremiyordum ne arkadaşlarımda ne alt jenerasyonlarımda.
O yüzden oraya gitmeye bayılmıyordum ama Yahudi kız arkadaşım vardı işte orada. 20 bin kişiden zaten senin yaş kitlenden 300 kişi falan çıkıyor. O 300 kişi içerisinden işte bilmem kaç tanesi yurtdışına gidiyor, senin eline kalıyor bilmem kaç kişi. Hatta bir ara hesaplamıştım galiba 78 tane olasılığım vardı Yahudi bir kızla çıkmak için.
Yahudi bir kız arkadaşım oldu mesela Yahudi olduğu için seçmedim onu, sevdiğim için beraber oldum. Yahudi arkadaş çevrem olarak en fazla 8-10 tane takıldığım, çok sevdiğim arkadaşım vardır.
Üniversitede Müslüman sevgiliniz oldu mu?
Yok, olmadı, Yahudi kız arkadaşımla uzun süreli bir ilişkim vardı zaten ve aranmıyordum. Zaten dernekte o kadar ciddi çalışınca, öyle bir şey yapmamak lazım, hani biraz örnek olmak lazım. Ama ben bunun derdinde değildim tabii. Dernekte öyle bir pozisyon alıyorsan bir nevi bunu yapmayacağını kabul ediyorsun demektir. Senden geniş toplumdan biriyle ciddi bir beraberliğinin olmamasını bekleyen insanlar bunlar.
Sen de kendi düşüncelerini bir kenara bırakırsın. Çünkü orada bir misyona bürünüyorsun, öyle bir görev almışsındır ve onun gerektirdiklerini yapmalısın, esasında kendi düşüncelerin ne yönde olursa olsun… Bu konuda benim kendi düşüncem ise çok farklı. Ben şey demiyorum Yahudi olmayan biriyle evlenmeliyim, Yahudi olan biriyle evlenmeliyim…
Sizce Yahudiler arasında, Yahudi kimliğine bakış konusunda, kuşaklar arasında farklar var mıdır? Varsa bu farklılıklar nedir? Nedenleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Var tabii ki de. Mesela benim babaannem Yahudi olmayan biriyle beraber olduğumuzu düşünürse çok üzülür, panik olur “ne olacak şimdi” falan diye. Babamlar da aynen öyle… “İyi olurdu bir Yahudi ile birlikte olması” falan diyebilirler. Ama benim jenerasyonumdaki çoğu insan ‘umurumda bile değil’ diyecektir.
70-80 kişi var senin yaş grubuna düşen. Bakkaldan domates seçer gibi seçilmez ki… Karşına çıkacak… Ya ne biliyim âşık olacaksın, görüşlerin uyacak, beraber yaşayabileceksin falan… Zaten evlilik denilen şey de bizim jenerasyonda sorgulanan ve o kadar güvenilmeyen bir şey haline geldi ki… Ama şu an 20-35 yaş arasında olan genç kesimin geniş toplumda görünürlüğü önceye göre çok ciddi artmış durumda.
Din sıfırlanmak üzere. Ladino konuşan benim jenerasyonumda kimse tanımıyorum şakır şakır ananem gibi konuşan. Bize Ladinodan geriye kalan; birbirimizle şakalaşmak, geyik yapmak için kullandığımız 3-5 tane argo kelime vs. Ya da ananemizin babaannemizi taklidini yapmak için kullandığımız aksan taklidi… O kaldı geriye.
Cemaatin sayısı, yurtdışına eğitime gidip oralarda kalan insanlarla birlikte azalmaya başladı. Yahudi cemaati, kendi içinde bir toplumdu. Şimdi bir sürü kişi Amerika’ya gidiyor, Kanada’ya gidiyor, Avrupa’ya gidiyor okumaya. Orada dünya kimliklerini tanıyorsun ve etkileniyorsun.
Dindarlık azalıyor, zaten bu her yerde azalıyor. Türkiye’de Yahudi cemaati çoğunlukla Sefaradlardan oluşuyor. Sefaradların şöyle bir özelliği var, Sefaradlar teorik olarak Ortodokslar. Ortodoks cemaat şu demek; Yahudilikte 4 mezhep var. Ortodoks en katı mezhep. Bir yerde küçükçene bir cemaat varsa o Ortodoks oluyor. Nüfus belli bir seviyeye ulaştıktan sonra ikinci bir mezhebi olan cemaat açabiliyorsunuz.
Bu yüzden Yahudi cemaatinde sayı fazla olmadığı için Ortodoks olarak kabul ediliyor. Ortodoks sinagogu, Ortodoks gelenekleri bildiğiniz Yahudilik. Yani eski Yahudilik. O yüzden reformist veya işte başka bir mezhepte kalmamız mümkün değil.
İşin komik yanı, Ortodokslukla alakası yok bizim cemaatin. Modern bir cemaat. Şabatta birkaç yıl öncesine kadar mikrofon kullanan bir cemaatti. Yurtdışından biri gelse bizi kâfir diye taşlar, o derece yani komik. Ama özellikle son dönemde yurtdışından dini eğitim amaçlı birileri gelmeye başladı.
Örneğin Mendy Chitrik gibi mi?
Evet, o. Cemaatte dine tekrar dönüş hareketi başladı falan. Çok böyle liberal, belki ateist ne biliyim spritüal anlamda Yahudilik ile ilgilenen, dini ritüelleri gerçekleştirmeyen insanların bir anda koyu bir şekilde dine bakmaya çalıştığını gözlemledim. Özellikle bu, son 5-6 senede olan bir şey, çok yeni bir şey yani.
Sadece Yahudilik için Yahudilik değil, ruhu ilerletmek için Yahudilik ya da kişisel gelişimi sağlamak için Yahudilik veya Yahudilik gelenekleri hakkında konuştuğunu gördüm ilk kez doğru düzgün birinin. Benim ilgimi çekti ama hiçbir zaman kendimi onun bir takipçisi olarak görmüyorum. İşte cemaatin dine yönelmesi açısından öyle bir şey oldu. Öyle bir dindarlık akımı özellikle son birkaç yılda başladı ama bu, belli bir kitleyi kapsıyor. Onun dışındaki bir kitle de bunu tasvip etmeyen bir vaziyet aldılar.
Yahudi kimliğinizden ötürü hiç dışlandığınızı düşündünüz mü, kurum ya da kişilerden baskı gördünüz mü? Bu konularda sizden önceki kuşaklardan daha şanslı mı, daha şanssız mı olduğunuzu düşünüyorsunuz? Yoksa zamanla değişen bir şey olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Valla tam Bar Mitsva’mdan bir sene sonra bomba patladı sinagogda. Benim yaşadığım en büyük olay odur. Davetli olduğum da bir Bar Mitsvaydı. Dernekte çalışan bir abimiz, ki 20 yaşında falandı, kapının önünde gönüllü güvenlikti ve o da öldü ve bu olay beni çok etkiledi.
Ben gitmemiştim. Babaannem gidiyorum demişti ama o da gitmemiş, biz de olayı duyunca korktuk falan gitti diye. Öyle bir şey olmuştu ki birebir orada olmasak da o bizi çok etkilemişti. Yine korkunç bir olay, Yasef Yahya cinayeti… Şişli’de bir binanın önünden geçiyorlar, bakıyorlar levhada “Yasef” yazıyor. ‘Yahudi bu herhalde’ falan diye giriyorlar içeri, domuz bağıyla bağlayıp öldürüyorlar ve kanlar içinde muayenehanesinde ölü bulunuyor. Yani feci bir şey.
Bunu yapmalarının nedeni sadece Şişli’de tabelası olan bir Yahudi doktor olması. Yine oralarda kimin tabelası var, benim babamın, benim babam da doktor. Yani bir anda muayenehaneye çelik kapılar takıldı vs… Bir de bu cinayet saklandı, uzun süre saklandı. Uzun süre çok ciddi bir şekilde cemaat içerisinde kimse bilmedi bu olayı. Özellikle gençler bilmedi. Milletin içinde dedikodu olarak döndü, ama tabii bir süre sonra yayıldı. Tabii dünyanın en çok dedikodu yapan cemaatinden bahsediyoruz… Mesela ben bunu duyduktan sonra çok korktum.
Yasef Yahya’nın oğlu ile yurt dışında tanıştım. Daha çok genç… Ama gittiler ailecek, nasıl duracak burada o çocuk artık böyle bir şey başına gelmiş… Bu olay, benim için bir travmadır. Çünkü yakınlarda babamın muayenehanesi vardı ve babamın tabelasında çok daha Yahudi bir isim var. Adamlar Yasef Yahya’nınkini görmüşler ve onu öldürmüşler sırf Yahudi olduğu için. Ya böyle bir şey var mı?
Onun dışında taksici adını sorar söyleyemezsin… İşte ne biliyim üniversitede ısrarla olduk olmadık yerde “aaa Salomon mu, ne demek, nerelisin sen” falan diye sorarlar… İşte söylemek istemiyorum kardeşim rahat bırak girmek istemiyorum bu muhabbete şimdi burada. Kimliğimi açıklamak istemiyorum… Adım Yahudi ismi belli yapacak bir şey yok… Kardeşim ise şanslı onun Türk ismi var. “Sen Musevi misin yok ben Yahudiyim” böyle artık sıkıldım bir süre sonra aynı muhabbeti yapmaktan. İşte “siz kiliseye mi gidersiniz anlatsana” “Yahudiler ne yapar” gerçi millet öğrenmeye çalışıyor…
Tabii öte yandan, bunları soran insanlar iyi niyetli insanlarsa süper bir şey çünkü bilmiyorlar ve öğrenmek istiyorlar. Ama tabii kantinde otururken bunu konuşmak istemiyor olabilirim yoksa ben açığım bu tip sorulara, bunları cevaplandırmaya… Konuşmak benim için keyif, anlatmak istiyorum kendi deneyimlerimi vesaire… Çünkü bu görünürlük meselesi çok önemli. Görünmediğin sürece insanlar seni bilmiyor, bilmedikleri sürece korkuyorlar, korktukları sürece nefret ediyorlar, nefret ettikleri sürece de saldırıyorlar. Görünmezliğin bir faydası olmuyor bence.
Yahudi kimliğinin yaşanması ve aktarılması konularında eksiklikler/sorunlar var mıdır? Var olduğunu düşünüyorsanız bu sorunları kimler ve nasıl çözebilir?
Yahudi kimliği yaşanması konusunda şöyle bir durum var; güvenlik ve güvenlik kaygısı çok ve bu da açık olamama, gizlenme ve bundan bir süre sonra farkında olmadan utanç duymaya dönüşüyor bence.
Din problemi var, yani dinsellikte azalma ki zaten onunla ilgili çalışmalar yapılmaya başlandı. Karma evliliklerle birlikte Yahudi kimliğinin aktarımı da azalıyor doğal olarak.
Gençlik dernekleri çalışıyor, onun dışında ben Yahudi kimliğinin aktarıldığı bir yer görmedim yani gençlik dernekleri dışında. Tabii dini olarak sinagog var en başta orada bir Yahudi kimliği aktarılıyor, onun dışında Yahudi kimliğinin aktarıldığı gençlik dernekleri var işte. Yahudiliğin aktarılması olayı zaten sorunlu; çünkü insanlar eskisi kadar hevesli değil. Özellikle gençleri ben biliyorum yani telefon yüzlerinde yaşadıkları için bir kere Yahudilik konusuna ayıracakları zaman yok.
Şöyle diyeyim; adamlar gençlik derneğine gitmek yerine bir sinemaya gitmeyi, Kanyon’a gitmeyi, İstiklal Caddesi’nde gezmeyi, kendi yaş grubuna uygun her gruptan gençlerle takılmayı tercih ediyor. Çünkü bir kere daha eğlenceli geliyor bu onlara. Gençlerin Yahudilik için toplu olarak binalara tıkınmak istememesinden dolayı burada da ciddi bir problem var.
Sizce bu sorunları kimler ve nasıl çözebilir?
Kimse çözemez olmuş bitmiş bir şey. Hiçbir şey çözemez hani sayı bu kadar azaldıktan sonra… Cumhurbaşkanının da dediği gibi her Yahudi bir çocuk bile yapsa zaten Türkiye’de yaşamak istemeyecek ki o çocuk sonra.
Ladino dilini konuşuyor musunuz? Yahudi edebiyatından eserler okuyor musunuz Yahudi tarihi ve dünyadaki Yahudi toplulukları hakkında okuyor, film, belgesel izliyor musunuz? Türkçe, İngilizce, Fransızca vesaire dillerde yazan Yahudi yazarları takip ediyor musunuz? Yahudi müziği dinliyor musunuz?
Ladino konuşamıyorum, anca arkadaşlarımla şakalaşırken, birbirimize küfür etmek veyahut anneanne taklidi yapmak için kullanıyoruz ki o kadar biliyoruz.
Ladino müzik… Böyle genel kültür olsun diye küçükken dinlerdik, babam dinletirdi arada. “Dilini öğren bak bilmem ne çalıyor” diye… Yani hoşuma da giderdi. Tabii bugün dinlediğim asıl müzik tarzı bu değil. Ben kendi tercih ettiğim müzikleri, kendi sevdiğim müzikleri dinliyorum.
Yahudi kurumlarının kültürel faaliyetlerine katılıyor musunuz? Sizce bu faaliyetler gençlere hitap ediyor mu? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Üç senedir yurtdışındayım ama ondan öncesinde katılmaktan ziyade düzenliyordum da. Katılıyordum da, düzenliyordum da… Gençlere kesinlikle hitap ediyor aslında. Çok iyi çalışmalar var, insanların birbirleriyle arkadaş olabilecekleri, birbirlerini tanıyabilecekleri, Yahudiliği öğrenebilecekleri, kimliklerini yaşatabilecekleri bir yer o dernekler. Ben de buna katkıda bulunmaya çalıştım. Hem dindar hem de laik ailelerin çocuklarını gönderebilecekleri yerler buralar. Ama işte katılım çok azaldı. Bir istek yok, bir de nüfus azalıyor gün geçtikçe.
Yahudi eğitim kurumlarında eğitim gördünüz mü? Bunların birinde öğrenim görmemiş olsanız bile bu kurumların Yahudiler arasındaki ilişkileri ve Yahudi kimliğinin aktarılmasında oynadığı rol hakkında ne düşünüyorsun?
Hayır, ben okumadım Yahudi okulunda. Kardeşim okudu, arkadaşlarım okudu. Oraya girerseniz oradan Yahudi arkadaşlarla çıkarsınız, düzgün bir üniversiteye öyle ya da böyle girersiniz, aynı arkadaşlarınızla ilişkinizi devam ettirirsiniz. Zaten Koç’a, Sabancı’ya ya da ne biliyim özel bir üniversiteye giriyorsanız burslu veya bursuz, Yahudi arkadaşlarınız yanınızda gelecektir. Devlet okuluna gidiyorsanız benim gibi biraz daha az Yahudi arkadaşınız olur.
Yani o okulda çevre meselesi var, çok temel bir din eğitimi meselesi var. Kimlik meselesi… Ona da bir parça dokunuyorlar ama bana kalırsa Yahudi okulu esas olarak kişiyi çevre içinde tutma yani çocuğun o Yahudi çevresini koruma görevini üstleniyor. Ama hani ne kadar daha bunu yapacak bilmiyorum, umarım devam edebilir.
Ama gençlik derneği farklı bir eğitim veriyor. Hem çevre getiriyor hem bana göre eğlenceli vakit geçirmeni sağlıyordu hem de kimlik eğitimi dışında senin farklı kanallardan gelişmeni sağlıyordu, o yüzden oraya gitmeyi tercih etmiştim.
Sizin için Sinagog neyi temsil ediyor? Sizce Yahudi dini kurumlarının ve faaliyetlerinin Türkiye’de Yahudi kimliğinin yaşatılmasındaki rolü nedir?
Sinagog insanların toplandığı yer anlamına geliyor. Benim için de sinagog, o demek. Tabii ki sinagog kutsal bir yer çünkü işte belli bir düzeni var, Torah parşömenlerin bulunduğu yer, onlar kutsal bir şey ama yani sinagogun kendisi kutsallaştırılmış. Benim için sinagogun anlamı o kelime kökenindeki anlamına daha yakın. Bazı anmaların yapılması, bayramların kutlanması burada, bu durum benim için daha önemli. Sinagog; Yahudileri bir araya toplayan yer benim için. Ve bu toplanma güzel bir şey.
Yahudilerin, Yahudiliğini yaşamasına olanak veren bir yer sinagog. ‘Yahudilerin Yahudiliği yaşaması’ demek zaten Yahudilerle bir arada olması demek bir yandan da. Yahudi olmak, Yahudilerle beraber olmak… O yüzden ona izin veren bir mekân, onu sağlayan bir mekân, onu ritüelleştiren, ona anlam katan bir mekân. O yüzden önemli.
Bir de tabii ki toplumsal belleği ayakta tutan en önemli yer orası bence. “Sinagog” dediğin zaman, insanın aklına travma mıdır nedir bilmiyorum, ama direkt 15 kasım 2003 bombalanmaları geliyor. Her sinagog lafını duyduğum zaman o geliyor, bir de öyle bir şey var…
“500 yıl” ve 500. Yıl Vakfı ve müzesi hakkında düşünceleriniz nedir?
Biliyorum o müzeyi, gezmiştim, taşındılar şimdilerde. Neve Şalom’a taşındıktan sonra gezemedim çünkü Türkiye’de değildim, zaten açıkçası uzun süredir faaliyetlerini takip edemiyorum. Görünürlük adına Yahudilerin bir vakfa sahip olması güzel ama öte yandan sinagogların yavaş yavaş müzeye dönüştürülmesinin söylediği tek bir şey var; bu cemaat yok oluyor.
Biz 500 yıllık bir kültür değiliz biz 4.000 yıllık bir kültürüz. Biz İspanya’ya gitmeden önce neredeydik? Bugünkü İsrail, Ürdün bilemiyorum tam ama Filistin coğrafyasındaydık, Filistin bölgesindeydik ve o bölgeden kovulduk. Sonra sürekli gittiğimiz yerlerden kovulmuşuz. Babil sürgünü… Ne biliyim İran toprakları oradan geri geldik, oradan tekrar kovulduk. Bu sefer İspanya’ya gittik İspanya da kademe kademe kovdu bizi. O 500 yıl, 4.000 yılın 500 yılı.
Benim için bir tane müze var, o da 4.000 yıl müzesidir ki o da İsrail Devleti’dir. Yani hani 500. yıl müzesi benim için o kadar anlamlı değil. Yahudi tarihini anlatan tek bir müze vardır, o da İsrail Devleti’dir. Politikaları doğrudur yanlıştır o ayrı bir şeydir, bir sürü kişi eleştirir sevmez, kendi tercihleridir. Ama bugün Yahudi halkının şu an da şu şekilde var olmasını sağlayan tek şey o devlettir.
Siz kendi kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz? “Türkiyeli Yahudi”, “Türk Yahudisi”? “Türklük” ve Türk vatandaşı olmak sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye vatandaşı olmak; yasal olarak eşitiz ama baktığın zaman askere gittiğinde komando olamazsın. Memur olarak bir yere kadar yükselebilirsin. Gayrimüslim olduğun için devlet tabanlı şiddet içeren politikalara maruz kalmışsındır tarih boyunca ve kalıyorsun hâlâ da. Yasal olarak herkes ile eşit hakların var. Aynı yükümlülükleri yerine getirmekle beraber eşit bir muamele gördüğüme inanmıyorum. Devlet bana yasalar önünde eşit hakkı verse de eşit görüldüğüme inanmıyorum.
Türk kimliği zaten problemli bir şey. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mıyım evet, Türkiyeli miyim evet, Türkiye’yi seviyor muyum çok seviyorum, İstanbul’u çok seviyorum ama “Türk” dediğin zaman orada bir dururum. Türk tanımını nasıl yaptığına göre değişir her şey. Yasaya göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türk’tür bu beni Türk yapar mı? Ama Türk kavramı köken ile bağdaşlaştırılmış.
Milliyetçilik dediğimiz şey insanların aidiyet hissetmesiyle ortaya çıkmış. Biraz orada tam “Türk” olarak tanımlayamayacağım kendimi çünkü köken olarak Türk değilim. Bir kere bir Kürt kendini nasıl bir Türk olarak tanımlamıyorsa, bir Ermeni “Türkiyeli Ermeni” diyorsa ona benzer tam olarak “Türk” olduğuma inanmıyorum, inandırmadılar da… Yasada öyle diyor ama ben inanamadım.
Benim burada bir gün çocuğun olursa… Benimle beraber kalacak, benim bir sonraki soyuma geçecek kimlik bence Yahudi kimliğim olacak Türk kimliğimden ziyade. Çünkü bir sonraki soya geçirebileceğim bir bağlılığım yok Türkiye kimliğinde. Çocuğuma öğreteceğim, Türkiye’den alacağım bir takım tabii ki değerler var. Doğduğum büyüdüğüm toprakların bir takım değerleri var ama kimlik olarak, kendini tanımlama olarak o çocuğun Türkiye ile hiçbir bir bağı olmayacak ama Yahudilik ile bir bağı olacak.
Onu hissediyorum, bunun da bir rasyonel açıklamasını sana şu anda o kadar yapamıyorum. Millet kavramı rasyonel bir şey değil, mite dayalı bir şey, belki o yüzden yapamıyorum, belki tamamen hissiyatla, yaşadıklarımla ilgili bir şey olabilir rasyonel şeyden ziyade…
[email protected]
Salomon ile görüşmemizi, 2016 Mayısında, yurt dışında yaşıyor olmasından dolayı Skype üzerinden gerçekleştirdik. Salomon, 27 yaşında, İstanbul’da bir üniversiteden sanat eğitimi almış bir genç. Hayatı boyunca İstanbul’da ailesi ile birlikte yaşamış. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisans eğitimi almak için yurt dışına çıkmış. Yüksek lisansını bitirdikten sonra orada kalmış ve çalışmalarına yurt dışında devam etmektedir.
Salomon, Yahudilerin, Ermeniler kadar kimlik talepli hak aramak için seslerini çok çıkartmadığından bahsederken bu durumun son zamanlarda biraz değiştiğini düşünüyor. Bunu da, bir yandan son cemaat başkanının kimliğine bağlıyor. Onun [İshak İbrahimzadeh] dönemiyle birlikte son yıllarda Yahudilerin toplumda görünürlüklerinin arttığından bahsediyor. Salomon, Yahudi toplumunun geniş toplumda görünürlüğünün artmasına ayrıca önem veriyor. Çünkü ona göre bu durum, eşitliğe doğru giden yolu açıyor.
Salomon, Edirne Sinagogunun tekrar açılmasını olumlu bir gelişme olarak görüyor. Hatta bu nedenle yapılan antisemit yorumların dahi gidişatı olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyor. Çünkü ona göre; antisemitizm böylece görünürleşiyor ve tedavisi de mümkün hale geliyor. Salamon’a göre; böyle bir süreçte, Yahudiler hakkındaki önyargılar azalabilir ve Yahudilerin hem geniş topluma entegrasyonları hem de Yahudi kimliklerini özgürce yaşamaları için sağlıklı bir ortam oluşabilir. Salomon, bu konudakini görüşlerini şöyle ifade ediyor: “Görünmediğin sürece insanlar seni bilmiyor, bilmedikleri sürece korkuyorlar, korktukları sürece nefret ediyorlar, nefret ettikleri sürece de saldırıyorlar. Görünmezliğin bir faydası olmuyor bence.”
Şimdi sözü kendisine verelim…
Yahudileri toplumun içinde nerede görüyorsunuz? Sizce Yahudilerin, toplumu oluşturan diğer unsurlardan farkı var mıdır? Varsa nedir/nelerdir?
Yahudilerin her zaman kendine özel bir yaşam kültürü olmuştur. Yahudilerin kendi içerlerindeki yaşama biçimi farklıdır; alışkanlıkları, ritüelleri… Ritüel derken, sadece dini ritüellerden bahsetmiyorum. Sosyal ritüelleri… Sosyalleşme şekilleri… Onun, bugün hâlâ korunduğuna inanıyorum. Tabi sayı azaldıkça, asimilasyon da arttıkça, bunlar yok olmaya başlıyor ama genel olarak bir “Yahudilik özü” bütün dünyada aşağı yukarı aynı.
Ermenilere baktığımız zaman, Ermeniler çok daha sivri ses çıkarabilen, daha çok çeşitlilik barındıran bir cemaat. Bizim de çeşitliliğimiz var gerçi… Ermenilerin daha, biraz daha nasıl diyeyim ‘sayıca üstün’ olmalarından veya sivri dilli olmalarından kaynaklanan çok daha güçlü bir duruşları var.
Maalesef Yahudilerde bu yok. Fazla ses çıkarmama, gözükmeme, kendini içinde devam ettirme, kurcalamama gibi bir şey var Yahudi toplumunda. O, bugün devam ediyor bence büyük ölçüde. Son cemaat başkanımız biraz daha bu konuda cesur ve doğru davrandığını düşünüyorum.
Önceki cemaat başkanımız yeni vefat etti, kesinlikle kendisini ya da önceki başkanlarımızı “korkak” olarak nitelendirmiyorum. Tamamen halkını korumaya yönelik, güvenliğe yönelik bir seçim içindeydiler onlar da. Ama artık bu seçimlerin bize faydadan çok zarar getirdiğini gördük diye tahmin ediyorum.
O yüzden doğru bir hareket olarak biraz daha “dişli” biraz daha “sivri” biri lazımdı. Mevcut başkan İshak İbrahimzadeh zaten iş dünyasında da çok başarılı biri. Bunu da savaşmaya borçlu olduğunu düşünüyorum. ‘Savaşmak’ derken kavga çıkartmaktan bahsetmiyorum yani doğru şeyi doğru zamanda yapmak, doğru hamleleri yapmak… O, bu konularda çok başarılı. Ve böylelikle cemaatte bir yön değişikliği oldu.
Şöyle bir örnek verebilirim; benim bir arkadaşım iş dünyasında antisemit bir şakaya maruz kaldı. Yani birileri Hitler taklidi gibi bir şeyler yapıyormuş çocuğun yanında. O da baya bir rahatsız olmuştu. Sonra onlara Holokost anmasına davet yolladı. Hem ciddi, öğretici bir davranış hem mizah var içinde hem de yani son derece etkili. Belki böylelikle karşısındakinin utanma duygusunu ortaya çıkarabilmiştir.
Önceki başkanlarda bu kadar böyle bir “eşeleme” yoktu. Bu bir örnek, şimdi benim bilmediğim kim bilir ne örnekler vardır. Görünürlüğü arttırma çabaları çok güzel. Edirne Sinagogu açıldı, iki gün önce Pazar günü, orada bir düğün oldu. Düğün periskoptan canlı yayınlandı, antisemit yorumlar yapıldı falan filan. Tüm bu yorumlar dahi iyi bir şeye doğru gidişi destekliyor. “Neden iyi bir şey” dedim, çünkü bu görünürlüğünü arttırıyor. Görünürlük arttıkça antisemitizmin görünürlüğü de artıyor.
O artıkça onu tedavi etmek de kolaylaşır. Neden tedavi lafını kullanıyorum çünkü eski bir laf vardır “antisemitizm kalıtsal bir hastalıktır” diye, Türkiye’de de antisemitizm hakikaten öyle, babadan oğula geçiyor. İnsanlar Yahudiler hakkında dedikodu yapa yapa hiç Yahudi görmemiş adamlar bile Yahudi düşmanı haline geliveriyor. Antisemitizm, hastalık gibi böyle birbirinden bulaşıyor. Periskop yayınında yapılan küfürlerin falan da, genelde ömründe Yahudi görmemiş adamların yaptığı çirkin saldırılar olduğunu tahmin ediyorum.
Sizce günümüz Yahudi kimliği neye/nelere dayanmaktadır? (Örneğin dilin, dinin, kültürün önemi nedir?) Sizce bu kimlik modernleşme sürecinde değişmiş midir? Değiştiğini düşünüyorsanız bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz? Sizin Yahudi kimliğiniz neye, nelere dayanmaktadır?
Din tabanlı Yahudilik ile kültür tabanlı Yahudiliği çok ayrı göremiyorum. Kimi insanlar ateisttir ama Yahudiliğe başka şekilde bağlıdır, işte kimi insanlar dini olarak Yahudiliğe bağlıdır. Millet bilinci, din bilinci, kimlik bilinci, ırk bilinci, etnik köken bilinci ne dersen de buna, bir “Yahudilik bilinci” varlığı olduğu zaman, o bağlılığı, dindar olarak bağlananlarda ya da laik olarak bağlananlarda da görürsün. O, çok enteresan bir şeydir.
Laikler mesela Kipurda oruç tutmayı severler, bir sürü laik insan bunu Yahudilik için sembolik bir gösterge olarak yapar. Atıyorum Şabat’a bakmaz, kaşer yemek yemez, ama Kipura bakar. Ne enteresan bir şeydir… İşte ritüeller… Ben ritüel kelimesini severim çünkü hem dua edenlerin dualarını kapsıyor hem de dua etmeyen insanların Yahudiliği yaşamak için yaptıklarını kapsıyor. Hepsi bir arada bir şekilde toplanıyor. O yüzden, Yahudi kimliğini tanımlamak biraz problemli. Çünkü Yahudi olarak tanımladığınız biriyle Yahudi olarak tanımladığınız başka biri arasında ortak çok fazla şey olmayabilir.
Dil; dil mesela Türkiye de özellikle çok problemli. Şimdi bir kere Yahudilerin konuştuğu dil, daha çok eskiden konuştuğu dil diyelim, Ladino ama Yahudi dili değildir Ladino. Ladino, üç beş dilden bozma bir dil, garip bir dil. Yahudilerin asıl dili İbranice, kutsal kitabı İbranice yazılmış. Dünyanın her yerinde laik Yahudilere de baksanız, Yahudi okullarına gitmişlerse veya aileden Yahudilik aidiyeti geçmişse, onlar dahi İbranice konuşurlar, olmadı Aramice konuşurlar.
Yani Yahudilerin ortak asıl dili İbranicedir. Mesela İsrail kurulduğu zaman ülkede İbranice konuşan birkaç kişi var. Rusya’dan gelenler Rusça konuşuyor, Sefaradlar Ladino konuşuyor, çoğu insan Arapça konuşuyor. Yahudiler arasında dil birliği yok. Ama herkese bir şekilde İbranice öğretiyorlar ve İbraniceyi tekrar Yahudi dili yapmaya çalışıyorlar. Çünkü İbranice kaybolmak üzereydi. İsrail’de 4000 senedir yaşayan ufak bir kesim vardı, bir onlar İbranice konuşuyor. Onun dışındakiler İbraniceyi biliyorlar, dua ettikleri dil İbranice ama günlük hayatlarında kullanmıyorlardı.
Dil olarak İbranice bilen çok azdır Türkiye’de. Musevi Lisesi’nde de çok az veriliyor ki Musevi Lisesi’nde öğretilen İbraniceyi biliyorum. Ben 3-5 kere İsrail’e gittim, oradayken daha çok öğrenmişimdir bir şeyler.
Peki, bu kimlik modernleşme sürecinde değişmiş midir sizce?
Mesela, “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyası var. 34 Trakya, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül, bilmem ne… 86 saldırısı… 90’larda bir bomba var… Bir de 2003 tabi… Yasef Yahya cinayeti… Bütün bu olaylara baktığımız zaman, Yahudi cemaatinin aşağı yukarı 10 yılda bir darbe yediğini görüyoruz.
Bu darbelerden dolayı hep bir açılmada geri çekilme, açılmada geri çekilme olmuş, böyle de gidiyor. Sinagoga her saldırı olduğunda sinagoga bir çelik kapı daha konuluyor. O çelik kapılar biriktikçe açılıma dair hevesler biraz daha kırılıyor maalesef. Ben 89 doğumluyum, benim için en büyük kimlik oluşturucu olaylar 2003’tü ve Gezi’ydi.
Gezi’ye katıldınız mı?
Evet, epey bir katıldım. İlk o ‘kırmızılı kadın’ günü ben okuldaydım. Ertesi gün tekrar okula gittim, baktım ortalık karışık. Çıktık arkadaşlarla konuşuyoruz napalım ne edelim diye… Çadırların yakılmasından hemen önce oradaydım, epey bir süre geçirmiştik parkta, sonra da yakmışlar.
Gezi ise ters çevirdi bence o “geri çekilme” durumunu, en azından gençlerde… Enteresan bir şey tabii. Bir sürü azınlıklar ortaya çıkmaya başladıkça, seslerini duyurmaya çalıştıkça, Yahudiler de biraz, özellikle genç nesiller, Gezide ortaya çıktı.
E tabii büyüklerden ‘çıkma etme’ diyen oldu bana da. Hatırlıyorum; “oğlum şimdi gideceksin oraya, protesto edeceksin, 3-5 polis yakalayacak seni ve adına soyadına bakacaklar, milleti salıverecekler seni salmayacaklar” , “bir tane Yahudi bulacaklar koca gezicilerin arasında, çıkacaksın medyaya, ondan sonra millet başlayacak Yahudiler yapıyor bunu faiz lobisi… vs.” türünden laflarla karşılaştım etrafımdan. Hani aslında komik şeyler tabii de, bize göre komik, bir sürü insan buna inanıyor.
Peki, sizin Yahudi kimliğiniz neye/nelere dayanıyor?
Benim Yahudi kimliğim… Şöyle diyeyim ailemden aldığım Yahudi kimliğim çok din tabanlı değildi. Mesela bir tanrı kavramı… Bende hep bir tanrı kavramı vardır kafamda oluşan ama tanrı kavramı ve onun Yahudiler ile olan ilişkisi aşağı yukarı 24 yaşımdayken oluşmaya başladı. Cemaatten çıktıktan sonra oluşmaya başladı aslında. O da Spinoza falan okuyarak başladı.
Ben, evrensel olana bakmaya çalışıyorum ve oradan geriye dönüp Yahudiliği anlamaya çalışıyorum. Yahudi cemaatinde benim ilgimi çeken bir din adamı olmadı veya beni tavlayabilen bir öğreti olmadı. Ki aslında Yahudi cemaatinin son derece içindeydim yurt dışında yaşamaya başlayana dek. Büyükada’da yazlarımı geçirdim, Yahudi arkadaşlarım vardı, gençlik derneğine gittim, ciddi ciddi uzun süre çalıştım gençlik derneğinde. Dernekten aldığın arkadaş çevresi, Türkiye’de Yahudi kimliğinin yaşatılmasında en önemli şeylerden biri.
Bir şekilde Yahudiler geniş toplumdan koptukları/koparıldıkları için kendi içlerinde arkadaş olmaya çalışarak ayakta kalmaya çalışmışlar. Eskiden Büyükada’ya gidilirdi, gerçi çok kalmadı bu da, aynı yerde, 9 yaşındaki çocuklar, saat 7.30’da Büyükada’daki saatin önünde buluşurlardı. 50 tane Yahudi çocuk birbirine merhaba merhaba derlerdi, iki tane şey içerlerdi ve eve dönerlerdi. Ya da sonra sinemaya giderlerdi ya da ne biliyim Cumartesi akşamı çocuk filmi oynardı, onlar da oraya giderdi. İşte ne bileyim aynı yerde baskete giderlerdi, Anadolu Kulübüne giderlerdi, hani bunlar çok spesifik lokasyonlardı.
Peki, Üniversiteye gidince bir şeyler değişti mi hayatınızda?
Ben zaten Yahudi okuluna hiç gitmedim, bir devlet lisesine gittim ilköğretimden sonra. Yani küçüklükten Büyükada’dan oradan buradan Yahudi çevrem vardı ve de lisedeyken derneğe gitmeye başladım, yani Yahudi çevrem genişledi böylelikle. İlkokul ve ortaokuldayken geniş toplumdan da Yahudi toplumundan da arkadaşlarım vardı. İkisinden de vardı az çok, biraz ondan biraz bundan. O yüzden üniversiteye gidince zorluk çekmedim.
Ama okuldan çok zamanı dernek işleri için ayırıyordum. 5 senelik üniversite hayatımın neredeyse tamamı dernekte geçti diyebilirim, son yıl dışında tabii. Çünkü bitirme projem vardı artık dedim “off teslim edeceğim”. 5 yıllık üniversite hayatımda bir kere bile Yahudi çevrem ile üniversite çevremi bir araya getirmedim. Neden getirmedim öyle bir şey söz konusu değildi çünkü… Bilemiyorum…
Ben resmen Spiderman gibi yaşıyordum. Dernekte çalışıyoruz, dünyayı kurtarıyoruz sonra maskeyi çıkardım mı arkadaşlarımla çıkıyoruz akşam bira içiyoruz, bağırıyoruz, çağırıyoruz, rock dinliyoruz bilmem ne… Bir de ben Yahudi cemaatinin gençlerini hiç sevmem, ne yalan söyleyeyim hiç sevmem. Sevmem dediğim “dışlayıcılık” olarak değil. Yahudi gençlerinde bir sürü şey diz boyu. Benim Yahudi cemaatinde çalışmamın en büyük sebebi gençlere eğitim amaçlı bir şeydi. Kişilik eğitimi, Yahudilik eğitimi, tarih eğitimi, kimlik eğitimi… Bunlarla ilgili çalışmalarımız vardı.
Benim Yahudi gençlerine kimlik eğitimi olarak vermek istediğim; o en temeldeki insani bir takım değerleri aşılamaktı. En temel şey şudur bence; iyi Yahudi olacaksan önce iyi insan olman lazım… Her şeyden önce iyi insan olman lazım, ben ona inanıyordum. Bunu göremiyordum ne arkadaşlarımda ne alt jenerasyonlarımda.
O yüzden oraya gitmeye bayılmıyordum ama Yahudi kız arkadaşım vardı işte orada. 20 bin kişiden zaten senin yaş kitlenden 300 kişi falan çıkıyor. O 300 kişi içerisinden işte bilmem kaç tanesi yurtdışına gidiyor, senin eline kalıyor bilmem kaç kişi. Hatta bir ara hesaplamıştım galiba 78 tane olasılığım vardı Yahudi bir kızla çıkmak için.
Yahudi bir kız arkadaşım oldu mesela Yahudi olduğu için seçmedim onu, sevdiğim için beraber oldum. Yahudi arkadaş çevrem olarak en fazla 8-10 tane takıldığım, çok sevdiğim arkadaşım vardır.
Üniversitede Müslüman sevgiliniz oldu mu?
Yok, olmadı, Yahudi kız arkadaşımla uzun süreli bir ilişkim vardı zaten ve aranmıyordum. Zaten dernekte o kadar ciddi çalışınca, öyle bir şey yapmamak lazım, hani biraz örnek olmak lazım. Ama ben bunun derdinde değildim tabii. Dernekte öyle bir pozisyon alıyorsan bir nevi bunu yapmayacağını kabul ediyorsun demektir. Senden geniş toplumdan biriyle ciddi bir beraberliğinin olmamasını bekleyen insanlar bunlar.
Sen de kendi düşüncelerini bir kenara bırakırsın. Çünkü orada bir misyona bürünüyorsun, öyle bir görev almışsındır ve onun gerektirdiklerini yapmalısın, esasında kendi düşüncelerin ne yönde olursa olsun… Bu konuda benim kendi düşüncem ise çok farklı. Ben şey demiyorum Yahudi olmayan biriyle evlenmeliyim, Yahudi olan biriyle evlenmeliyim…
Sizce Yahudiler arasında, Yahudi kimliğine bakış konusunda, kuşaklar arasında farklar var mıdır? Varsa bu farklılıklar nedir? Nedenleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Var tabii ki de. Mesela benim babaannem Yahudi olmayan biriyle beraber olduğumuzu düşünürse çok üzülür, panik olur “ne olacak şimdi” falan diye. Babamlar da aynen öyle… “İyi olurdu bir Yahudi ile birlikte olması” falan diyebilirler. Ama benim jenerasyonumdaki çoğu insan ‘umurumda bile değil’ diyecektir.
70-80 kişi var senin yaş grubuna düşen. Bakkaldan domates seçer gibi seçilmez ki… Karşına çıkacak… Ya ne biliyim âşık olacaksın, görüşlerin uyacak, beraber yaşayabileceksin falan… Zaten evlilik denilen şey de bizim jenerasyonda sorgulanan ve o kadar güvenilmeyen bir şey haline geldi ki… Ama şu an 20-35 yaş arasında olan genç kesimin geniş toplumda görünürlüğü önceye göre çok ciddi artmış durumda.
Din sıfırlanmak üzere. Ladino konuşan benim jenerasyonumda kimse tanımıyorum şakır şakır ananem gibi konuşan. Bize Ladinodan geriye kalan; birbirimizle şakalaşmak, geyik yapmak için kullandığımız 3-5 tane argo kelime vs. Ya da ananemizin babaannemizi taklidini yapmak için kullandığımız aksan taklidi… O kaldı geriye.
Cemaatin sayısı, yurtdışına eğitime gidip oralarda kalan insanlarla birlikte azalmaya başladı. Yahudi cemaati, kendi içinde bir toplumdu. Şimdi bir sürü kişi Amerika’ya gidiyor, Kanada’ya gidiyor, Avrupa’ya gidiyor okumaya. Orada dünya kimliklerini tanıyorsun ve etkileniyorsun.
Dindarlık azalıyor, zaten bu her yerde azalıyor. Türkiye’de Yahudi cemaati çoğunlukla Sefaradlardan oluşuyor. Sefaradların şöyle bir özelliği var, Sefaradlar teorik olarak Ortodokslar. Ortodoks cemaat şu demek; Yahudilikte 4 mezhep var. Ortodoks en katı mezhep. Bir yerde küçükçene bir cemaat varsa o Ortodoks oluyor. Nüfus belli bir seviyeye ulaştıktan sonra ikinci bir mezhebi olan cemaat açabiliyorsunuz.
Bu yüzden Yahudi cemaatinde sayı fazla olmadığı için Ortodoks olarak kabul ediliyor. Ortodoks sinagogu, Ortodoks gelenekleri bildiğiniz Yahudilik. Yani eski Yahudilik. O yüzden reformist veya işte başka bir mezhepte kalmamız mümkün değil.
İşin komik yanı, Ortodokslukla alakası yok bizim cemaatin. Modern bir cemaat. Şabatta birkaç yıl öncesine kadar mikrofon kullanan bir cemaatti. Yurtdışından biri gelse bizi kâfir diye taşlar, o derece yani komik. Ama özellikle son dönemde yurtdışından dini eğitim amaçlı birileri gelmeye başladı.
Örneğin Mendy Chitrik gibi mi?
Evet, o. Cemaatte dine tekrar dönüş hareketi başladı falan. Çok böyle liberal, belki ateist ne biliyim spritüal anlamda Yahudilik ile ilgilenen, dini ritüelleri gerçekleştirmeyen insanların bir anda koyu bir şekilde dine bakmaya çalıştığını gözlemledim. Özellikle bu, son 5-6 senede olan bir şey, çok yeni bir şey yani.
Sadece Yahudilik için Yahudilik değil, ruhu ilerletmek için Yahudilik ya da kişisel gelişimi sağlamak için Yahudilik veya Yahudilik gelenekleri hakkında konuştuğunu gördüm ilk kez doğru düzgün birinin. Benim ilgimi çekti ama hiçbir zaman kendimi onun bir takipçisi olarak görmüyorum. İşte cemaatin dine yönelmesi açısından öyle bir şey oldu. Öyle bir dindarlık akımı özellikle son birkaç yılda başladı ama bu, belli bir kitleyi kapsıyor. Onun dışındaki bir kitle de bunu tasvip etmeyen bir vaziyet aldılar.
Yahudi kimliğinizden ötürü hiç dışlandığınızı düşündünüz mü, kurum ya da kişilerden baskı gördünüz mü? Bu konularda sizden önceki kuşaklardan daha şanslı mı, daha şanssız mı olduğunuzu düşünüyorsunuz? Yoksa zamanla değişen bir şey olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Valla tam Bar Mitsva’mdan bir sene sonra bomba patladı sinagogda. Benim yaşadığım en büyük olay odur. Davetli olduğum da bir Bar Mitsvaydı. Dernekte çalışan bir abimiz, ki 20 yaşında falandı, kapının önünde gönüllü güvenlikti ve o da öldü ve bu olay beni çok etkiledi.
Ben gitmemiştim. Babaannem gidiyorum demişti ama o da gitmemiş, biz de olayı duyunca korktuk falan gitti diye. Öyle bir şey olmuştu ki birebir orada olmasak da o bizi çok etkilemişti. Yine korkunç bir olay, Yasef Yahya cinayeti… Şişli’de bir binanın önünden geçiyorlar, bakıyorlar levhada “Yasef” yazıyor. ‘Yahudi bu herhalde’ falan diye giriyorlar içeri, domuz bağıyla bağlayıp öldürüyorlar ve kanlar içinde muayenehanesinde ölü bulunuyor. Yani feci bir şey.
Bunu yapmalarının nedeni sadece Şişli’de tabelası olan bir Yahudi doktor olması. Yine oralarda kimin tabelası var, benim babamın, benim babam da doktor. Yani bir anda muayenehaneye çelik kapılar takıldı vs… Bir de bu cinayet saklandı, uzun süre saklandı. Uzun süre çok ciddi bir şekilde cemaat içerisinde kimse bilmedi bu olayı. Özellikle gençler bilmedi. Milletin içinde dedikodu olarak döndü, ama tabii bir süre sonra yayıldı. Tabii dünyanın en çok dedikodu yapan cemaatinden bahsediyoruz… Mesela ben bunu duyduktan sonra çok korktum.
Yasef Yahya’nın oğlu ile yurt dışında tanıştım. Daha çok genç… Ama gittiler ailecek, nasıl duracak burada o çocuk artık böyle bir şey başına gelmiş… Bu olay, benim için bir travmadır. Çünkü yakınlarda babamın muayenehanesi vardı ve babamın tabelasında çok daha Yahudi bir isim var. Adamlar Yasef Yahya’nınkini görmüşler ve onu öldürmüşler sırf Yahudi olduğu için. Ya böyle bir şey var mı?
Onun dışında taksici adını sorar söyleyemezsin… İşte ne biliyim üniversitede ısrarla olduk olmadık yerde “aaa Salomon mu, ne demek, nerelisin sen” falan diye sorarlar… İşte söylemek istemiyorum kardeşim rahat bırak girmek istemiyorum bu muhabbete şimdi burada. Kimliğimi açıklamak istemiyorum… Adım Yahudi ismi belli yapacak bir şey yok… Kardeşim ise şanslı onun Türk ismi var. “Sen Musevi misin yok ben Yahudiyim” böyle artık sıkıldım bir süre sonra aynı muhabbeti yapmaktan. İşte “siz kiliseye mi gidersiniz anlatsana” “Yahudiler ne yapar” gerçi millet öğrenmeye çalışıyor…
Tabii öte yandan, bunları soran insanlar iyi niyetli insanlarsa süper bir şey çünkü bilmiyorlar ve öğrenmek istiyorlar. Ama tabii kantinde otururken bunu konuşmak istemiyor olabilirim yoksa ben açığım bu tip sorulara, bunları cevaplandırmaya… Konuşmak benim için keyif, anlatmak istiyorum kendi deneyimlerimi vesaire… Çünkü bu görünürlük meselesi çok önemli. Görünmediğin sürece insanlar seni bilmiyor, bilmedikleri sürece korkuyorlar, korktukları sürece nefret ediyorlar, nefret ettikleri sürece de saldırıyorlar. Görünmezliğin bir faydası olmuyor bence.
Yahudi kimliğinin yaşanması ve aktarılması konularında eksiklikler/sorunlar var mıdır? Var olduğunu düşünüyorsanız bu sorunları kimler ve nasıl çözebilir?
Yahudi kimliği yaşanması konusunda şöyle bir durum var; güvenlik ve güvenlik kaygısı çok ve bu da açık olamama, gizlenme ve bundan bir süre sonra farkında olmadan utanç duymaya dönüşüyor bence.
Din problemi var, yani dinsellikte azalma ki zaten onunla ilgili çalışmalar yapılmaya başlandı. Karma evliliklerle birlikte Yahudi kimliğinin aktarımı da azalıyor doğal olarak.
Gençlik dernekleri çalışıyor, onun dışında ben Yahudi kimliğinin aktarıldığı bir yer görmedim yani gençlik dernekleri dışında. Tabii dini olarak sinagog var en başta orada bir Yahudi kimliği aktarılıyor, onun dışında Yahudi kimliğinin aktarıldığı gençlik dernekleri var işte. Yahudiliğin aktarılması olayı zaten sorunlu; çünkü insanlar eskisi kadar hevesli değil. Özellikle gençleri ben biliyorum yani telefon yüzlerinde yaşadıkları için bir kere Yahudilik konusuna ayıracakları zaman yok.
Şöyle diyeyim; adamlar gençlik derneğine gitmek yerine bir sinemaya gitmeyi, Kanyon’a gitmeyi, İstiklal Caddesi’nde gezmeyi, kendi yaş grubuna uygun her gruptan gençlerle takılmayı tercih ediyor. Çünkü bir kere daha eğlenceli geliyor bu onlara. Gençlerin Yahudilik için toplu olarak binalara tıkınmak istememesinden dolayı burada da ciddi bir problem var.
Sizce bu sorunları kimler ve nasıl çözebilir?
Kimse çözemez olmuş bitmiş bir şey. Hiçbir şey çözemez hani sayı bu kadar azaldıktan sonra… Cumhurbaşkanının da dediği gibi her Yahudi bir çocuk bile yapsa zaten Türkiye’de yaşamak istemeyecek ki o çocuk sonra.
Ladino dilini konuşuyor musunuz? Yahudi edebiyatından eserler okuyor musunuz Yahudi tarihi ve dünyadaki Yahudi toplulukları hakkında okuyor, film, belgesel izliyor musunuz? Türkçe, İngilizce, Fransızca vesaire dillerde yazan Yahudi yazarları takip ediyor musunuz? Yahudi müziği dinliyor musunuz?
Ladino konuşamıyorum, anca arkadaşlarımla şakalaşırken, birbirimize küfür etmek veyahut anneanne taklidi yapmak için kullanıyoruz ki o kadar biliyoruz.
Ladino müzik… Böyle genel kültür olsun diye küçükken dinlerdik, babam dinletirdi arada. “Dilini öğren bak bilmem ne çalıyor” diye… Yani hoşuma da giderdi. Tabii bugün dinlediğim asıl müzik tarzı bu değil. Ben kendi tercih ettiğim müzikleri, kendi sevdiğim müzikleri dinliyorum.
Yahudi kurumlarının kültürel faaliyetlerine katılıyor musunuz? Sizce bu faaliyetler gençlere hitap ediyor mu? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Üç senedir yurtdışındayım ama ondan öncesinde katılmaktan ziyade düzenliyordum da. Katılıyordum da, düzenliyordum da… Gençlere kesinlikle hitap ediyor aslında. Çok iyi çalışmalar var, insanların birbirleriyle arkadaş olabilecekleri, birbirlerini tanıyabilecekleri, Yahudiliği öğrenebilecekleri, kimliklerini yaşatabilecekleri bir yer o dernekler. Ben de buna katkıda bulunmaya çalıştım. Hem dindar hem de laik ailelerin çocuklarını gönderebilecekleri yerler buralar. Ama işte katılım çok azaldı. Bir istek yok, bir de nüfus azalıyor gün geçtikçe.
Yahudi eğitim kurumlarında eğitim gördünüz mü? Bunların birinde öğrenim görmemiş olsanız bile bu kurumların Yahudiler arasındaki ilişkileri ve Yahudi kimliğinin aktarılmasında oynadığı rol hakkında ne düşünüyorsun?
Hayır, ben okumadım Yahudi okulunda. Kardeşim okudu, arkadaşlarım okudu. Oraya girerseniz oradan Yahudi arkadaşlarla çıkarsınız, düzgün bir üniversiteye öyle ya da böyle girersiniz, aynı arkadaşlarınızla ilişkinizi devam ettirirsiniz. Zaten Koç’a, Sabancı’ya ya da ne biliyim özel bir üniversiteye giriyorsanız burslu veya bursuz, Yahudi arkadaşlarınız yanınızda gelecektir. Devlet okuluna gidiyorsanız benim gibi biraz daha az Yahudi arkadaşınız olur.
Yani o okulda çevre meselesi var, çok temel bir din eğitimi meselesi var. Kimlik meselesi… Ona da bir parça dokunuyorlar ama bana kalırsa Yahudi okulu esas olarak kişiyi çevre içinde tutma yani çocuğun o Yahudi çevresini koruma görevini üstleniyor. Ama hani ne kadar daha bunu yapacak bilmiyorum, umarım devam edebilir.
Ama gençlik derneği farklı bir eğitim veriyor. Hem çevre getiriyor hem bana göre eğlenceli vakit geçirmeni sağlıyordu hem de kimlik eğitimi dışında senin farklı kanallardan gelişmeni sağlıyordu, o yüzden oraya gitmeyi tercih etmiştim.
Sizin için Sinagog neyi temsil ediyor? Sizce Yahudi dini kurumlarının ve faaliyetlerinin Türkiye’de Yahudi kimliğinin yaşatılmasındaki rolü nedir?
Sinagog insanların toplandığı yer anlamına geliyor. Benim için de sinagog, o demek. Tabii ki sinagog kutsal bir yer çünkü işte belli bir düzeni var, Torah parşömenlerin bulunduğu yer, onlar kutsal bir şey ama yani sinagogun kendisi kutsallaştırılmış. Benim için sinagogun anlamı o kelime kökenindeki anlamına daha yakın. Bazı anmaların yapılması, bayramların kutlanması burada, bu durum benim için daha önemli. Sinagog; Yahudileri bir araya toplayan yer benim için. Ve bu toplanma güzel bir şey.
Yahudilerin, Yahudiliğini yaşamasına olanak veren bir yer sinagog. ‘Yahudilerin Yahudiliği yaşaması’ demek zaten Yahudilerle bir arada olması demek bir yandan da. Yahudi olmak, Yahudilerle beraber olmak… O yüzden ona izin veren bir mekân, onu sağlayan bir mekân, onu ritüelleştiren, ona anlam katan bir mekân. O yüzden önemli.
Bir de tabii ki toplumsal belleği ayakta tutan en önemli yer orası bence. “Sinagog” dediğin zaman, insanın aklına travma mıdır nedir bilmiyorum, ama direkt 15 kasım 2003 bombalanmaları geliyor. Her sinagog lafını duyduğum zaman o geliyor, bir de öyle bir şey var…
“500 yıl” ve 500. Yıl Vakfı ve müzesi hakkında düşünceleriniz nedir?
Biliyorum o müzeyi, gezmiştim, taşındılar şimdilerde. Neve Şalom’a taşındıktan sonra gezemedim çünkü Türkiye’de değildim, zaten açıkçası uzun süredir faaliyetlerini takip edemiyorum. Görünürlük adına Yahudilerin bir vakfa sahip olması güzel ama öte yandan sinagogların yavaş yavaş müzeye dönüştürülmesinin söylediği tek bir şey var; bu cemaat yok oluyor.
Biz 500 yıllık bir kültür değiliz biz 4.000 yıllık bir kültürüz. Biz İspanya’ya gitmeden önce neredeydik? Bugünkü İsrail, Ürdün bilemiyorum tam ama Filistin coğrafyasındaydık, Filistin bölgesindeydik ve o bölgeden kovulduk. Sonra sürekli gittiğimiz yerlerden kovulmuşuz. Babil sürgünü… Ne biliyim İran toprakları oradan geri geldik, oradan tekrar kovulduk. Bu sefer İspanya’ya gittik İspanya da kademe kademe kovdu bizi. O 500 yıl, 4.000 yılın 500 yılı.
Benim için bir tane müze var, o da 4.000 yıl müzesidir ki o da İsrail Devleti’dir. Yani hani 500. yıl müzesi benim için o kadar anlamlı değil. Yahudi tarihini anlatan tek bir müze vardır, o da İsrail Devleti’dir. Politikaları doğrudur yanlıştır o ayrı bir şeydir, bir sürü kişi eleştirir sevmez, kendi tercihleridir. Ama bugün Yahudi halkının şu an da şu şekilde var olmasını sağlayan tek şey o devlettir.
Siz kendi kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz? “Türkiyeli Yahudi”, “Türk Yahudisi”? “Türklük” ve Türk vatandaşı olmak sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye vatandaşı olmak; yasal olarak eşitiz ama baktığın zaman askere gittiğinde komando olamazsın. Memur olarak bir yere kadar yükselebilirsin. Gayrimüslim olduğun için devlet tabanlı şiddet içeren politikalara maruz kalmışsındır tarih boyunca ve kalıyorsun hâlâ da. Yasal olarak herkes ile eşit hakların var. Aynı yükümlülükleri yerine getirmekle beraber eşit bir muamele gördüğüme inanmıyorum. Devlet bana yasalar önünde eşit hakkı verse de eşit görüldüğüme inanmıyorum.
Türk kimliği zaten problemli bir şey. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mıyım evet, Türkiyeli miyim evet, Türkiye’yi seviyor muyum çok seviyorum, İstanbul’u çok seviyorum ama “Türk” dediğin zaman orada bir dururum. Türk tanımını nasıl yaptığına göre değişir her şey. Yasaya göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türk’tür bu beni Türk yapar mı? Ama Türk kavramı köken ile bağdaşlaştırılmış.
Milliyetçilik dediğimiz şey insanların aidiyet hissetmesiyle ortaya çıkmış. Biraz orada tam “Türk” olarak tanımlayamayacağım kendimi çünkü köken olarak Türk değilim. Bir kere bir Kürt kendini nasıl bir Türk olarak tanımlamıyorsa, bir Ermeni “Türkiyeli Ermeni” diyorsa ona benzer tam olarak “Türk” olduğuma inanmıyorum, inandırmadılar da… Yasada öyle diyor ama ben inanamadım.
Benim burada bir gün çocuğun olursa… Benimle beraber kalacak, benim bir sonraki soyuma geçecek kimlik bence Yahudi kimliğim olacak Türk kimliğimden ziyade. Çünkü bir sonraki soya geçirebileceğim bir bağlılığım yok Türkiye kimliğinde. Çocuğuma öğreteceğim, Türkiye’den alacağım bir takım tabii ki değerler var. Doğduğum büyüdüğüm toprakların bir takım değerleri var ama kimlik olarak, kendini tanımlama olarak o çocuğun Türkiye ile hiçbir bir bağı olmayacak ama Yahudilik ile bir bağı olacak.
Onu hissediyorum, bunun da bir rasyonel açıklamasını sana şu anda o kadar yapamıyorum. Millet kavramı rasyonel bir şey değil, mite dayalı bir şey, belki o yüzden yapamıyorum, belki tamamen hissiyatla, yaşadıklarımla ilgili bir şey olabilir rasyonel şeyden ziyade…
[email protected]
Paylaş: