Diasporadaki Yahudiler bayramları bir gün uzun kutlarlar, çünkü İsrael’den bayramın bittiğine dair haber kendi topraklarına ancak bir gün sonra ulaşır.
Günümüzde bir tweet ile Dünya’nın (internet çeken) her karesine aynı anda haber ulaştırabilirken biz diaspora Yahudileri adeta 3300 sene evvel Mısır’dan çıkarcasına, ilkel yollar ile artık mayalı ürünleri tüketebileceğimizin haberini alıyoruz. Yani günümüzde İsrael’deki Yahudiler Pesah’ı 7 gün kutlarken, biz 8 gün kutluyoruz.
Pesah ailenin bir arada olması demek, Şabat akşamlarından bile kalabalık bir şekilde buluşup annelerin günlerce uğraşarak hazırladıkları yemekleri Agada’nın okunmasından sonra 15-20 dakika içerisinde toz etmek demek…
Bu sene arkadaşım Eyal’in annesi, bayramı birkaç sene evvel İsrael’e taşınan kardeşi ile birlikte geçirmek üzere İsrael’e gitmiş. Evin hâkimiyetini tamamen eline alan Eyal, ilk iş olarak Pesah başlamadan her türlü yiyeceği çılgınca tüketmeye hazır bir şekilde, hemen bizi Sıracevizler’deki evine davet etti.
Viket ile birlikte apartmana girer girmez, birbirimize bakıp “Bu apartman Pesah kokuyor.” diyoruz. Her ne kadar eski dokusunu kaybetmiş olsa da, Şişli’de hala ufak bir Yahudi gettosu olması; annelerin bayram öncesi bol yumurtalı, pırasalı, kızartmalı yemeklerle apartmanı kokutması bizi çok mutlu ediyor.
Yukarı çıkıp sohbeti biraz koyulaştırdığımızda, laf dönüyor dolaşıyor; her seneki muhabbet olan “İlk akşam neredesiniz ? İkinci akşam neredesiniz ?”’e geliyor. Diaspora ya, İsrael’de sadece Pesah’ın ilk gecesi kalabalık sofralarda Seder yapılırken, bizde bu görev de elbette ki iki gece sürüyor. Yemek yapan annelerin yaşadığı zorluk ise bir kat daha artıyor. Haymi bir anda, “Siz Pesah’ta pilav yiyor musunuz?” sorusunu sorarak, senelerin asla eskitemediği o tartışmayı açıyor. Neyse ki evdeki kimse yeterince radikal değil, pilav yenilebileceğine karar veriyoruz.
Az daha geçiyor, İzzet Viket’e, “Yarın akşam yemek biter bitmez beni ara da, dışarı çıkmak için bahanem olsun; kuzenim bir kız ararsa beni azad eder kesin!” diyor. Gülüşüyoruz. Agada uzun, Seder masası yorucu, Viket yurtdışından yeni döndü, onunla vakit geçirmek, bol bol dışarı çıkmak istiyoruz çünkü…
Sıra bana geliyor birden: “Ya, modern çağda artık Pesah’ı sembolik olarak neden 3 güne düşürmüyoruz ki, 8 gün çok uzun.” diyorum. Bunun üzerine İsrael’de ekmeğin bile hamursuzunu yaptıklarını, orada 7 gün boyunca her türlü yiyeceği rahatlıkla yediklerini, bizim burada 8 gün boyunca geleneklerimizi korumak adına dışarıda hiçbir şey yiyemediğimizi, evde yenilen tüm yemeklerin de bizi ne kadar şişmanlattığını konuşuyoruz.
Tüm bu muhabbet, her sene Pesah öncesi ve Pesah bitene kadar tekrarlandığı için, aslında konuya oldukça hâkimiz.
Bir anda Eyal bana, “Deme öyle, bizim akrabalar bu Pesah ürünleri üzerinden para kazanıyorlar, 3 güne düşerse ne yaparlar?” diyor; tekrar gülüşüyoruz.
Agada’nın tamamını okuyor musunuz, atlıyor musunuz, hızlı mı, yavaş mı soruları havada uçuşurken aslında hepimizin, Agada’nın okunması esnasında sabırla Agada’nın sonundaki “Yahalulu”, “Dayenu” ve “Matsa-Maror-Harozet Sandwich” üçlemesini beklediğimizi fark ediyoruz. Bunlar Agada’nın hem en eğlenceli kısımları hem de Agada’nın sona ermeye yakın olduğunu gösteren semboller… Bizim için değeri büyük…
Biz tüm bunları konuşadururken, hepimiz aslında apartmanın içerisindeki o kokuyu ne kadar sevdiğimizi, bayramın tüm aileyi bir araya getirmesinin bizi nasıl sevindirdiğini ve geleneklerimizi çocuklarımıza aktarmak istediğimizi düşünüyoruz. Bunları tekrar dile getirmemize dahi gerek yok.. Modern çağa ayak uydururken asimile olmamak için ancak bu gibi değerlere tutunarak ayakta kalabileceğimizi zaten biliyoruz…
Kapı pervazında vedalaşırken bu sefer birbirimize bir de “Hag Sameah” diyoruz, çünkü yarın bayram, çünkü biz ailelerimizden bayram öncelerinde tüm arkadaşlarına “Hag Sameah” demeyi, bayram tebriği için ihtiyaçlılara bağış yapmayı, kocaman sofralarla yakınlarımızı misafir etmeyi öğrenmişiz. O minicik “Hag Sameah – İyi Bayramlar” cümlesi, hepimizin içini ısıtıyor ve bize kim olduğumuzu hatırlatıyor.
Arabaya binip camdan sokağa baktığımda, bir zamanlar tüm bu evlerin Yahudi ailelerle dolu olduklarını, camlarından Şabat mumları göründüğünü, tüm mahallenin yumurta koktuğunu, babamın kuzenleriyle sokakta futbol oynadığını hayal ettim; aynı mahallenin 45 sene evvelki halini gördüm, bir de önümüzdeki gecelerde bu caddede Mısır’dan çıkışı canlandırırken “seyyah” rolünü üstlenecek evin en küçüklerini…
Kutlayan, kutlamayan, Agada’yı 15 dakikada bitirmeyi başaran, Agada’yı üç dilde okuyan, pilav yiyen-yemeyen, Pesah kurallarını sadece 1 gün uygulayabilen, diasporada olup 8 gün kutlayan herkese Hag Sameah dileklerimle…
Diasporadaki Yahudiler bayramları bir gün uzun kutlarlar, çünkü İsrael’den bayramın bittiğine dair haber kendi topraklarına ancak bir gün sonra ulaşır.
Günümüzde bir tweet ile Dünya’nın (internet çeken) her karesine aynı anda haber ulaştırabilirken biz diaspora Yahudileri adeta 3300 sene evvel Mısır’dan çıkarcasına, ilkel yollar ile artık mayalı ürünleri tüketebileceğimizin haberini alıyoruz. Yani günümüzde İsrael’deki Yahudiler Pesah’ı 7 gün kutlarken, biz 8 gün kutluyoruz.
Pesah ailenin bir arada olması demek, Şabat akşamlarından bile kalabalık bir şekilde buluşup annelerin günlerce uğraşarak hazırladıkları yemekleri Agada’nın okunmasından sonra 15-20 dakika içerisinde toz etmek demek…
Bu sene arkadaşım Eyal’in annesi, bayramı birkaç sene evvel İsrael’e taşınan kardeşi ile birlikte geçirmek üzere İsrael’e gitmiş. Evin hâkimiyetini tamamen eline alan Eyal, ilk iş olarak Pesah başlamadan her türlü yiyeceği çılgınca tüketmeye hazır bir şekilde, hemen bizi Sıracevizler’deki evine davet etti.
Viket ile birlikte apartmana girer girmez, birbirimize bakıp “Bu apartman Pesah kokuyor.” diyoruz. Her ne kadar eski dokusunu kaybetmiş olsa da, Şişli’de hala ufak bir Yahudi gettosu olması; annelerin bayram öncesi bol yumurtalı, pırasalı, kızartmalı yemeklerle apartmanı kokutması bizi çok mutlu ediyor.
Yukarı çıkıp sohbeti biraz koyulaştırdığımızda, laf dönüyor dolaşıyor; her seneki muhabbet olan “İlk akşam neredesiniz ? İkinci akşam neredesiniz ?”’e geliyor. Diaspora ya, İsrael’de sadece Pesah’ın ilk gecesi kalabalık sofralarda Seder yapılırken, bizde bu görev de elbette ki iki gece sürüyor. Yemek yapan annelerin yaşadığı zorluk ise bir kat daha artıyor. Haymi bir anda, “Siz Pesah’ta pilav yiyor musunuz?” sorusunu sorarak, senelerin asla eskitemediği o tartışmayı açıyor. Neyse ki evdeki kimse yeterince radikal değil, pilav yenilebileceğine karar veriyoruz.
Az daha geçiyor, İzzet Viket’e, “Yarın akşam yemek biter bitmez beni ara da, dışarı çıkmak için bahanem olsun; kuzenim bir kız ararsa beni azad eder kesin!” diyor. Gülüşüyoruz. Agada uzun, Seder masası yorucu, Viket yurtdışından yeni döndü, onunla vakit geçirmek, bol bol dışarı çıkmak istiyoruz çünkü…
Sıra bana geliyor birden: “Ya, modern çağda artık Pesah’ı sembolik olarak neden 3 güne düşürmüyoruz ki, 8 gün çok uzun.” diyorum. Bunun üzerine İsrael’de ekmeğin bile hamursuzunu yaptıklarını, orada 7 gün boyunca her türlü yiyeceği rahatlıkla yediklerini, bizim burada 8 gün boyunca geleneklerimizi korumak adına dışarıda hiçbir şey yiyemediğimizi, evde yenilen tüm yemeklerin de bizi ne kadar şişmanlattığını konuşuyoruz.
Tüm bu muhabbet, her sene Pesah öncesi ve Pesah bitene kadar tekrarlandığı için, aslında konuya oldukça hâkimiz.
Bir anda Eyal bana, “Deme öyle, bizim akrabalar bu Pesah ürünleri üzerinden para kazanıyorlar, 3 güne düşerse ne yaparlar?” diyor; tekrar gülüşüyoruz.
Agada’nın tamamını okuyor musunuz, atlıyor musunuz, hızlı mı, yavaş mı soruları havada uçuşurken aslında hepimizin, Agada’nın okunması esnasında sabırla Agada’nın sonundaki “Yahalulu”, “Dayenu” ve “Matsa-Maror-Harozet Sandwich” üçlemesini beklediğimizi fark ediyoruz. Bunlar Agada’nın hem en eğlenceli kısımları hem de Agada’nın sona ermeye yakın olduğunu gösteren semboller… Bizim için değeri büyük…
Biz tüm bunları konuşadururken, hepimiz aslında apartmanın içerisindeki o kokuyu ne kadar sevdiğimizi, bayramın tüm aileyi bir araya getirmesinin bizi nasıl sevindirdiğini ve geleneklerimizi çocuklarımıza aktarmak istediğimizi düşünüyoruz. Bunları tekrar dile getirmemize dahi gerek yok.. Modern çağa ayak uydururken asimile olmamak için ancak bu gibi değerlere tutunarak ayakta kalabileceğimizi zaten biliyoruz…
Kapı pervazında vedalaşırken bu sefer birbirimize bir de “Hag Sameah” diyoruz, çünkü yarın bayram, çünkü biz ailelerimizden bayram öncelerinde tüm arkadaşlarına “Hag Sameah” demeyi, bayram tebriği için ihtiyaçlılara bağış yapmayı, kocaman sofralarla yakınlarımızı misafir etmeyi öğrenmişiz. O minicik “Hag Sameah – İyi Bayramlar” cümlesi, hepimizin içini ısıtıyor ve bize kim olduğumuzu hatırlatıyor.
Arabaya binip camdan sokağa baktığımda, bir zamanlar tüm bu evlerin Yahudi ailelerle dolu olduklarını, camlarından Şabat mumları göründüğünü, tüm mahallenin yumurta koktuğunu, babamın kuzenleriyle sokakta futbol oynadığını hayal ettim; aynı mahallenin 45 sene evvelki halini gördüm, bir de önümüzdeki gecelerde bu caddede Mısır’dan çıkışı canlandırırken “seyyah” rolünü üstlenecek evin en küçüklerini…
Kutlayan, kutlamayan, Agada’yı 15 dakikada bitirmeyi başaran, Agada’yı üç dilde okuyan, pilav yiyen-yemeyen, Pesah kurallarını sadece 1 gün uygulayabilen, diasporada olup 8 gün kutlayan herkese Hag Sameah dileklerimle…
Paylaş: