Eva Hesse – Aught (on the wall) & Augment (on the floor)
Seni düşünüyorum, uzaklığın tığ örüyor içimde. Nine Sarina siyah beyaz bir fotoğrafla yaslanıyor senin içine masal yüzüyle, beyaz saçları arkasında örülü. Annelerin de anneleri olduğunu unutmayarak bir ninni söylüyorum ışığa. Sabahın sızısında yiyoruz hıçkırıklarımızı kara üzüm ve siyah zeytinle. Sen toprağa yatıyorsun.
Odaya girdiğimde kadınları iniltiyi örerken buluyorum açık avuçlarında. Koyu renkli yumurtalar diziyorlar itirazsız tepsilere. Yumurtalar ağızsız, tam bir kabulleniş içinde. Sıralı ölümler yas tutmuyor, yeni bir dil gerekmiyor yüzümüze. Günlerin tortusuna eğiliyoruz; suya eğilir gibi susma zamanlarında.
Gramama Esterina, senin için geldiler, odaları açtılar, baktılar, orada olmadığını bilerek. Elinin çizgilerine yeni çizgiler koydular, bir de göl kuytusu. En çok vaktinin geçtiği mutfakta her an beklediğin misafirlerine reşikazlarını pişirirken seyrediyorum seni. Cümlelerini sayıyorum söylemediğin, kafanı sallayışını bilmenin zarifliğiyle. Ne kadar az konuştun, ne kadar çok kelime beklettin eteğinde.
O sırada More geliyor, Mösyö Rafael; kaç duadan yapılmış ağzı, toprağın ağırını işitmiş, sevecen yüzüyle tanıdık ölümlere. Senin duana başlayabilmek için 11 erkek gelmeli odaya. Erkeklerle kadınlar ayrı ayrı oturuyoruz. Cumartesi gecesi avdalası. Kutsal günü diğer günden ayırıyor avdala, bıçakla keser gibi değil, bir tepside limon, sulandırılmış şarap ve mumla. Ateş yakılıyor önce, sonra limon dolaştırılıyor odadaki herkes koklasın diye, şaraptan içiliyor birer yudum. Çekiyorum limon kokusunu içime, içiyorum meleklere bırakılan şaraptan. Smyrna’da.
Bir kadın çağrılıyor diğer kadınların içinden. Üç kız kardeş kalkıyor ayağa yedi günlük oturmalarını bölerek. Bir makasla kesiliyor ve yırtılıyor ten giysileri. ”Kriya, kişinin içinde Tanrıya olan isyanı yatıştırmak içindir” diyor More. Sietenin ardından, ten giysilerini suya batırıp yıkayacak üç kız kardeş. Ve sonra dikerek saklayacak yokluğun tanığını, anımsamanın burukluğunu çekmecelerde.
More büyük aynalara beyaz örtü geriyor, Kudüs’e doğru dönüyor Aramice okunan bir Kadiş duasında, bir öne bir arkaya eğiliyor. Kadınlar mutfaktan tepsilerle kahve getiriyorlar, erkekler dağıtıyor.
Evin içinde elinin en çok değmiş olabileceği şeyi seçmeye çalışıyorum göz aşinalığıyla. Mutfaktaki küçük aynaya gidiyor gözüm. Aynalar taşınmaz evlerden kuşluk vakti, biliyorum.Tığların, üç fincan, öz saygı ve çıkıyorum evden.
2004’te Özgür Gündem’de yayımlanan yazının revize edilmiş halidir.
Eva Hesse – Aught (on the wall) & Augment (on the floor)
Seni düşünüyorum, uzaklığın tığ örüyor içimde. Nine Sarina siyah beyaz bir fotoğrafla yaslanıyor senin içine masal yüzüyle, beyaz saçları arkasında örülü. Annelerin de anneleri olduğunu unutmayarak bir ninni söylüyorum ışığa. Sabahın sızısında yiyoruz hıçkırıklarımızı kara üzüm ve siyah zeytinle. Sen toprağa yatıyorsun.
Odaya girdiğimde kadınları iniltiyi örerken buluyorum açık avuçlarında. Koyu renkli yumurtalar diziyorlar itirazsız tepsilere. Yumurtalar ağızsız, tam bir kabulleniş içinde. Sıralı ölümler yas tutmuyor, yeni bir dil gerekmiyor yüzümüze. Günlerin tortusuna eğiliyoruz; suya eğilir gibi susma zamanlarında.
Gramama Esterina, senin için geldiler, odaları açtılar, baktılar, orada olmadığını bilerek. Elinin çizgilerine yeni çizgiler koydular, bir de göl kuytusu. En çok vaktinin geçtiği mutfakta her an beklediğin misafirlerine reşikazlarını pişirirken seyrediyorum seni. Cümlelerini sayıyorum söylemediğin, kafanı sallayışını bilmenin zarifliğiyle. Ne kadar az konuştun, ne kadar çok kelime beklettin eteğinde.
O sırada More geliyor, Mösyö Rafael; kaç duadan yapılmış ağzı, toprağın ağırını işitmiş, sevecen yüzüyle tanıdık ölümlere. Senin duana başlayabilmek için 11 erkek gelmeli odaya. Erkeklerle kadınlar ayrı ayrı oturuyoruz. Cumartesi gecesi avdalası. Kutsal günü diğer günden ayırıyor avdala, bıçakla keser gibi değil, bir tepside limon, sulandırılmış şarap ve mumla. Ateş yakılıyor önce, sonra limon dolaştırılıyor odadaki herkes koklasın diye, şaraptan içiliyor birer yudum. Çekiyorum limon kokusunu içime, içiyorum meleklere bırakılan şaraptan. Smyrna’da.
Bir kadın çağrılıyor diğer kadınların içinden. Üç kız kardeş kalkıyor ayağa yedi günlük oturmalarını bölerek. Bir makasla kesiliyor ve yırtılıyor ten giysileri. ”Kriya, kişinin içinde Tanrıya olan isyanı yatıştırmak içindir” diyor More. Sietenin ardından, ten giysilerini suya batırıp yıkayacak üç kız kardeş. Ve sonra dikerek saklayacak yokluğun tanığını, anımsamanın burukluğunu çekmecelerde.
More büyük aynalara beyaz örtü geriyor, Kudüs’e doğru dönüyor Aramice okunan bir Kadiş duasında, bir öne bir arkaya eğiliyor. Kadınlar mutfaktan tepsilerle kahve getiriyorlar, erkekler dağıtıyor.
Evin içinde elinin en çok değmiş olabileceği şeyi seçmeye çalışıyorum göz aşinalığıyla. Mutfaktaki küçük aynaya gidiyor gözüm. Aynalar taşınmaz evlerden kuşluk vakti, biliyorum.Tığların, üç fincan, öz saygı ve çıkıyorum evden.
2004’te Özgür Gündem’de yayımlanan yazının revize edilmiş halidir.
Paylaş: