Hayri Çavuş buralarda yaşar. Gözlem yapar, bazen gözlemlerini not alır. Bazen de notlarını buraya aktarır.
Sol yanım, acemi yanım
Hayri Çavuş sol elinin üstüne yatmış, eli uyuşuk uyanmıştı. O şiir geldi aklına, hani Acemi elim / Zavallı elim diye mısraları olan. Şairi rahmet istedi diye düşündü, gün içinde şiiri bulup okuyayım bari dedi.
O gün Orhan Veli okumak kısmet olmadı. Onun yerine Ayşe Düzkan nam bir yazarın büyük harf bilmez makalesini okudu. Kızdı, üzüldü. Yitik büyük harflere değil tabii, izansızlığa. Sonrasını da defterine not etti, aşağıda.
Yazı geçtiğimiz haftanın meşhur Yıldız Tilbe olayı ile ilgiliydi. Gayet de iyi başlamıştı aslında, antisemitizmi konu alıyordu. İyi başlamıştı derken, şöyle ortalarına kadar falan. Sonra hatlar karıştı ve en sağlamından antisemit bir manifestoya dönüşüverdi:
(…) bu yıl hanuka bayramı, türkiye tarihinde ilk kez kamusal bir alanda, ortaköy meydanı’nda kutlandı. bunun nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum ama hem bu hem de yıldız tilbe itirazı, bana türkiyeli yahudilerin varlık ve emniyetleri konusunda israil devletinin varlığına değil, kendi seslerini duyurmaya güvendikleri izlenimini verdi, bunun önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. (…)
Şimdi ve burada gözümüze sokulan, maruz kaldığımız antisemitizmden bahsederken konuyu birden İsrail’e getirmenin anlamı ne ola ki? İsrail’i karıştırmadan antisemitizmle mücadele edilemiyor mu? Türkiyeli Yahudiler, ne zaman varlık ve emniyetleri konusunda İsrail devletine güvenmişlerdi? 1986 ve 2003’ün en karanlık günlerinde bile İsrail’den geleceği iddia edilen yardım haberlerine, “ne alaka?” dememişler miydi? Satır aralarında tüm Yahudilerin bir şekilde İsrail ile ilişkili olduğu iddiasını okumak mümkün mü? Yanıtınız benim gibi evet ise, her Yahudi’nin İsrail’in tüm yapıp ettiklerinden sorumlu olması gerekliliği? Neyse şimdilik abartmayalım, niyet okumayalım, yazıyı okumaya devam edelim.
(…) ama yahudiler söz konusu olduğunda bu süreç başka bir noktaya daha çıkıyor. siyonist israil rejimi, avrupa’dan, afrika’dan göçen yahudilere yer açmak için filistin toprağını biraz daha işgal ediyor, israil’in sınırlarının belirsiz olmasının sebebi de bu çünkü sürekli olarak filistin toprağının yeni parçaları işgal edilerek oraya yeni yerleşimciler yerleştiriliyor. yani siyonizmin en büyük dostu, destekçisi antisemitizm. yıldız tilbe burada pis bir “sabun” şakası yaptığında, dayanma gücünün sonuna gelen bir yahudi aile israil’in sunduğu imkanları da hesaba katarak filistin toprağında yerleşimci oluyor. buradan kovulanlar, kovmakla gurur duyulanlar filistinlilerin toprağına yerleşiyor. siyonizm biraz daha güçleniyor.
o yüzden, filistin’in dostu olmak da türkiyeli yahudilerin dostu olmayı gerektiriyor. yahudiler bu topraklarda, bu düşmanlıkla baş başa yaşarken ve israil ile anlaşmaya can atanlar değil de onlar siyonizmle işbirliği yapmakla suçlanırken, neyin ne olduğuna işaret etmemizin, hem onlar hem de filistinliler için yıldız tilbelere itiraz etmemizin zamanı gelmedi mi? (…)
Oy oy, dam üstünde saksağan neresinden tutam perçemini! Bir önceki paragrafta niyet okumuyormuşum, içime doğmuş. Daha ilk satırda Yahudi İsrail eşleşmesi hazır ve nazırmış! Yazarımıza göre antisemitizme karşı çıkmak için çok önemli bir sebep bile var: Filistin ile dayanışma. Yani antisemitizm bir göç dalgasını tetiklemese ve göç edenler “o bölgelere “ yerleşmeyecek olsalar aslında o kadar da önemli değil antisemitizm. Sen bak ki şimdi ne kadar önemli oluverdi.
Gelelim “Siyonist rejim ile işbirliği” suçlamasına. Şimdi ben herkes gibi pasaportuma İsrail’den turistik vize alarak gidip geliyorum ya İsrail’e, bu da rejimle iş birliği kapsamına girer mi Ayşe hanım? Yok öyleyse bilelim, vedalaşalım akraba-i taallukat ile. Diyelim ki uygun görülmüyor bizi koruyanlarca gidip gelmemiz, yani biz bir daha gelemeyeceğiz. Hakkınızı helal edin. Çocuğum büyüyüp te üniversiteyi İsrail’de okumak isterse, onu finanse edeceğim mesela, bu hangi sınıfa girer? Rejimin ajanlığı falan?
Hayır şunu anlamıyorum: Kreuzberg de mukim, sular seller gibi Almanca konuşan Ahmet, canı çektiğinde elinde Bundesrepublik Deutschland’dan aldığı Reisepass’ını sallaya sallaya Türkiye’ye gidip gelir, Türkiye ile özel bir bağı vardır ve bu çok normaldir de benimki mi anormaldir? Bundan utanmam gerekir mi? Ne de olsa İsrail “külliyen” kötüdür ve her adı geçtiğinde mutlaka kınanması mı gerekir?
* * * *
Ayşe Düzkan’ın yazısı bitmişti. Aslında iki paragrafını saymazsak o kadar da kötü bir yazı değildi diye düşündü Hayri Çavuş. Sayfayı kapattı. Ne var ki konuyu kapatamıyordu. Okumuş yazmış kişilere böyle hatalar yaptıran iklim ne ola ki? Defterine not almaya devam etti, bundan sonrası da işte o iklim hakkında :
İlk gördüğümde gözlerime inanamadığım (çünkü sadece gördüm ama ne mutlu ki duymadım) bir slogan var şöyle kafiyeli mafiyeli. Siyonist Devlet, Yıkılacak Elbet! Oradan başlayalım. Bazı ülkelerin sevmeyenlerinden olabilirsiniz. Yıkılmasını falan istersiniz. Hangileridir onlar? Mesela Fransa için, Beşinci Cumhuriyet, Yıkılacak Elbet diye de sloganınız var mı? İzlanda veya İsveç için görüşünüz nedir? Yok mu? Ha sadece İsrail için var, peki anladım.
Bir ülke yıkılınca ne olacak peki? Hani vatandaşları orada yaşayan insanlar, belki halklar falan? Siz aslında tüm ülkelerin yıkılmasını ve sınırların kalkmasını mı istiyorsunuz? Devletsiz bir dünya yani. Tamam, da o günler şimdilik biraz uzak gözüküyor. Bir de bağımsızlık mücadelelerini desteklediğiniz halklar vardı hani, devletsiz olanlar. Onların mutasavver devletleri ne olacak? Önce kurup sonra yıkacak mıyız? Peki anladım.
Efendim? Ah tabii ya direniş kutsaldır ve desteklenmesi gerekir. Demek ondan, ilerici ilerici notlarla Hamas’ın Hizbullah’ın ve bilumum İsrail ile savaşan örgütlerin marşlarını falan internetlerde paylaşıp duranlar var. Peki, güzel kardeşim Facebooktaki sayfanda iki satır yukarıda LGBT haklarının savunuculuğunu yapmışsın (aferin sana) ama bu direnişlerini desteklediğin örgütler var ya, LGBT bireyleri gördükleri yerde öldürüyorlar, yönettikleri halklara en ufak bir ses çıkarma izni vermiyorlar. Seçimimsi bir şeyle iktidarı bir kere ele geçirdikten sonra ila nihaiye gitmiyorlar, (7 yıllık döneminin 15. yılını kutlayan var) hak ihlalleri falan almış yürümüş durumda ve bunlar sizin ilkelerinizle hiç mi çelişmiyor? Peki anladım.
Bir de şu meşhur İsrail’in politikaları meselesi var. Doğru. Onları desteklememek lazım. Desteklemeyenler de var zaten, mesela İsrail vatandaşlarının en az yarısı her gün iktidardaki hükümetlerine küfredip duruyor. Makbul, yani bana ya da Avrupa’nın göbeğinde saldırılardan korunmak için artık gizlenmek zorunda olana örnek gösterilecek Yahudi olduklarından değil, sadece hükümetten memnun olmamak evrensel bir şey olduğu için. Benim görüşüm de var mesela, İsrail’de yaşıyor ve orada oy veriyor olsaydım muhtemelen bugünkü hükümete oy vermezdim. Ama İsrail’in politikaları gibi ne idüğü belirsiz, doldur çuvala gitsin bir kavramla da ifade etmiyorum bunu. Beğendiklerim var beğenmediklerim var doğal olarak. Her merak edene değil, merak edenler arasından güvenebildiklerime söyleyebiliyorum onları.
Hangisini beğenirim hangisini beğenmem diye çetele tutmak gibi bir meşgalem yok. İsrailli olmadığımıza göre bence bizim işimiz de değil. Zaten konumuz da bu değildi. Konumuz, benim, Türkiyeli bir Yahudi olarak İsrail ile aramda özel bir bağ olabileceğinin anlaşılması her şeyden önce. Bu bağ kimsenin onayına veya kınamasına da tabi değil. Benimle konuşurken, İsrail’den bahsetmek için dayanılmaz bir arzu duyuyorsanız, (olabilir böyle şeyler meraktır) bunun hiç kimsenin hiçbir toplumun veya halkın ya da ülkenin, devletin toptan iyi veya toptan kötü olamayacağını herkesin ve her şeyin günahları ve sevapları olduğunu ve tabii, bunun İsrail için de geçerli olduğunu bilinerek yapılması. Başka herhangi bir şeyi hangi standartlara tabi tutuyorsanız o şeyin İsrail ile ilgili olanını da aynı standartlarla değerlendirilmesi.
Hele hele bir savaş veya çatışma halinden bahis açacaksanız, hiçbir savaş yüceltilebilecek bir şey olmadığı gibi hepsinin de en az iki tarafı olduğunun bilinmesi. Tam da bu yüzden ahkâm kesmeden önce her iki tarafının da dinlenmesi gerekliliği var ki, üzerine neler neler yazılır. Buradan da dertliyim, ben garip şeyler biliyorum çünkü. 1994 San Remo Manuelini de biliyorum, 1949 Cenevre Konvansiyonunu da. Meslek icabı değil, böyle abuk subuk şeyleri öğrenmek zorunda bırakıldığım için biliyorum.
Bu arada ben İsrailli değilim, bu yüzden İsrail’den bahsederken bana “sizinkiler” dendiğinde, ben orada yaşayan teyze oğlumu, annemin amcasını falan anlıyorum, hükümetini, mahkemesini, devletini veya partilerini değil.
Bugün ve burada maruz kaldığım antisemitizm ile mücadele ederken, bana destek olacaksanız, ön koşul olarak İsrail karşıtlığı sosuna bulanmış modern antisemitizmin bana dayatılmamasını istiyorum sadece. Kim nerede bana antisemitizm dayatmış ki? Sizin için yukarıda işaretledim onları, tamam anladım ve peki anladım rumuzları ile.
Uzun oldu, zaten konu da çok sıkıcı. Yukarıda uyarmıştım bu yazı herkes için değil. Bazı sorulara evet diyenler için ama esas o iklim üzerine yazıldı. İçiniz karardı belki, ama üzülmeyin yahu, o kadar da karanlık değil gece. Hem bakın, derdimi derdi eden, bana “Gel yoldaş, beraber mücadele edelim!” diyen güzel insanlarla çevriliyim aslında. Bu yazıyı da onlardan aldığım destekle yazabildim ancak. Suskunluğum uzundu, yazı da ondan uzadı. Bu dostlar, birden bire ortaya çıktılar ama ne iyi ki çıktılar. Varolsunlar.
Hayri Çavuşunuz.
Not: Şiiri de unutmayalım tabii, zarif bir şey ile ayrılalım bu sayfadan; sol eline şiir yazacak kadar ince ruhlu Orhan Veli’den:
Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine;
Sol elim,
Acemi elim,
Zavallı elim!
Hayri Çavuş buralarda yaşar. Gözlem yapar, bazen gözlemlerini not alır. Bazen de notlarını buraya aktarır.
Sol yanım, acemi yanım
Hayri Çavuş sol elinin üstüne yatmış, eli uyuşuk uyanmıştı. O şiir geldi aklına, hani Acemi elim / Zavallı elim diye mısraları olan. Şairi rahmet istedi diye düşündü, gün içinde şiiri bulup okuyayım bari dedi.
O gün Orhan Veli okumak kısmet olmadı. Onun yerine Ayşe Düzkan nam bir yazarın büyük harf bilmez makalesini okudu. Kızdı, üzüldü. Yitik büyük harflere değil tabii, izansızlığa. Sonrasını da defterine not etti, aşağıda.
Yazı geçtiğimiz haftanın meşhur Yıldız Tilbe olayı ile ilgiliydi. Gayet de iyi başlamıştı aslında, antisemitizmi konu alıyordu. İyi başlamıştı derken, şöyle ortalarına kadar falan. Sonra hatlar karıştı ve en sağlamından antisemit bir manifestoya dönüşüverdi:
(…) bu yıl hanuka bayramı, türkiye tarihinde ilk kez kamusal bir alanda, ortaköy meydanı’nda kutlandı. bunun nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum ama hem bu hem de yıldız tilbe itirazı, bana türkiyeli yahudilerin varlık ve emniyetleri konusunda israil devletinin varlığına değil, kendi seslerini duyurmaya güvendikleri izlenimini verdi, bunun önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. (…)
Şimdi ve burada gözümüze sokulan, maruz kaldığımız antisemitizmden bahsederken konuyu birden İsrail’e getirmenin anlamı ne ola ki? İsrail’i karıştırmadan antisemitizmle mücadele edilemiyor mu? Türkiyeli Yahudiler, ne zaman varlık ve emniyetleri konusunda İsrail devletine güvenmişlerdi? 1986 ve 2003’ün en karanlık günlerinde bile İsrail’den geleceği iddia edilen yardım haberlerine, “ne alaka?” dememişler miydi? Satır aralarında tüm Yahudilerin bir şekilde İsrail ile ilişkili olduğu iddiasını okumak mümkün mü? Yanıtınız benim gibi evet ise, her Yahudi’nin İsrail’in tüm yapıp ettiklerinden sorumlu olması gerekliliği? Neyse şimdilik abartmayalım, niyet okumayalım, yazıyı okumaya devam edelim.
(…) ama yahudiler söz konusu olduğunda bu süreç başka bir noktaya daha çıkıyor. siyonist israil rejimi, avrupa’dan, afrika’dan göçen yahudilere yer açmak için filistin toprağını biraz daha işgal ediyor, israil’in sınırlarının belirsiz olmasının sebebi de bu çünkü sürekli olarak filistin toprağının yeni parçaları işgal edilerek oraya yeni yerleşimciler yerleştiriliyor. yani siyonizmin en büyük dostu, destekçisi antisemitizm. yıldız tilbe burada pis bir “sabun” şakası yaptığında, dayanma gücünün sonuna gelen bir yahudi aile israil’in sunduğu imkanları da hesaba katarak filistin toprağında yerleşimci oluyor. buradan kovulanlar, kovmakla gurur duyulanlar filistinlilerin toprağına yerleşiyor. siyonizm biraz daha güçleniyor.
o yüzden, filistin’in dostu olmak da türkiyeli yahudilerin dostu olmayı gerektiriyor. yahudiler bu topraklarda, bu düşmanlıkla baş başa yaşarken ve israil ile anlaşmaya can atanlar değil de onlar siyonizmle işbirliği yapmakla suçlanırken, neyin ne olduğuna işaret etmemizin, hem onlar hem de filistinliler için yıldız tilbelere itiraz etmemizin zamanı gelmedi mi? (…)
Oy oy, dam üstünde saksağan neresinden tutam perçemini! Bir önceki paragrafta niyet okumuyormuşum, içime doğmuş. Daha ilk satırda Yahudi İsrail eşleşmesi hazır ve nazırmış! Yazarımıza göre antisemitizme karşı çıkmak için çok önemli bir sebep bile var: Filistin ile dayanışma. Yani antisemitizm bir göç dalgasını tetiklemese ve göç edenler “o bölgelere “ yerleşmeyecek olsalar aslında o kadar da önemli değil antisemitizm. Sen bak ki şimdi ne kadar önemli oluverdi.
Gelelim “Siyonist rejim ile işbirliği” suçlamasına. Şimdi ben herkes gibi pasaportuma İsrail’den turistik vize alarak gidip geliyorum ya İsrail’e, bu da rejimle iş birliği kapsamına girer mi Ayşe hanım? Yok öyleyse bilelim, vedalaşalım akraba-i taallukat ile. Diyelim ki uygun görülmüyor bizi koruyanlarca gidip gelmemiz, yani biz bir daha gelemeyeceğiz. Hakkınızı helal edin. Çocuğum büyüyüp te üniversiteyi İsrail’de okumak isterse, onu finanse edeceğim mesela, bu hangi sınıfa girer? Rejimin ajanlığı falan?
Hayır şunu anlamıyorum: Kreuzberg de mukim, sular seller gibi Almanca konuşan Ahmet, canı çektiğinde elinde Bundesrepublik Deutschland’dan aldığı Reisepass’ını sallaya sallaya Türkiye’ye gidip gelir, Türkiye ile özel bir bağı vardır ve bu çok normaldir de benimki mi anormaldir? Bundan utanmam gerekir mi? Ne de olsa İsrail “külliyen” kötüdür ve her adı geçtiğinde mutlaka kınanması mı gerekir?
* * * *
Ayşe Düzkan’ın yazısı bitmişti. Aslında iki paragrafını saymazsak o kadar da kötü bir yazı değildi diye düşündü Hayri Çavuş. Sayfayı kapattı. Ne var ki konuyu kapatamıyordu. Okumuş yazmış kişilere böyle hatalar yaptıran iklim ne ola ki? Defterine not almaya devam etti, bundan sonrası da işte o iklim hakkında :
İlk gördüğümde gözlerime inanamadığım (çünkü sadece gördüm ama ne mutlu ki duymadım) bir slogan var şöyle kafiyeli mafiyeli. Siyonist Devlet, Yıkılacak Elbet! Oradan başlayalım. Bazı ülkelerin sevmeyenlerinden olabilirsiniz. Yıkılmasını falan istersiniz. Hangileridir onlar? Mesela Fransa için, Beşinci Cumhuriyet, Yıkılacak Elbet diye de sloganınız var mı? İzlanda veya İsveç için görüşünüz nedir? Yok mu? Ha sadece İsrail için var, peki anladım.
Bir ülke yıkılınca ne olacak peki? Hani vatandaşları orada yaşayan insanlar, belki halklar falan? Siz aslında tüm ülkelerin yıkılmasını ve sınırların kalkmasını mı istiyorsunuz? Devletsiz bir dünya yani. Tamam, da o günler şimdilik biraz uzak gözüküyor. Bir de bağımsızlık mücadelelerini desteklediğiniz halklar vardı hani, devletsiz olanlar. Onların mutasavver devletleri ne olacak? Önce kurup sonra yıkacak mıyız? Peki anladım.
Efendim? Ah tabii ya direniş kutsaldır ve desteklenmesi gerekir. Demek ondan, ilerici ilerici notlarla Hamas’ın Hizbullah’ın ve bilumum İsrail ile savaşan örgütlerin marşlarını falan internetlerde paylaşıp duranlar var. Peki, güzel kardeşim Facebooktaki sayfanda iki satır yukarıda LGBT haklarının savunuculuğunu yapmışsın (aferin sana) ama bu direnişlerini desteklediğin örgütler var ya, LGBT bireyleri gördükleri yerde öldürüyorlar, yönettikleri halklara en ufak bir ses çıkarma izni vermiyorlar. Seçimimsi bir şeyle iktidarı bir kere ele geçirdikten sonra ila nihaiye gitmiyorlar, (7 yıllık döneminin 15. yılını kutlayan var) hak ihlalleri falan almış yürümüş durumda ve bunlar sizin ilkelerinizle hiç mi çelişmiyor? Peki anladım.
Bir de şu meşhur İsrail’in politikaları meselesi var. Doğru. Onları desteklememek lazım. Desteklemeyenler de var zaten, mesela İsrail vatandaşlarının en az yarısı her gün iktidardaki hükümetlerine küfredip duruyor. Makbul, yani bana ya da Avrupa’nın göbeğinde saldırılardan korunmak için artık gizlenmek zorunda olana örnek gösterilecek Yahudi olduklarından değil, sadece hükümetten memnun olmamak evrensel bir şey olduğu için. Benim görüşüm de var mesela, İsrail’de yaşıyor ve orada oy veriyor olsaydım muhtemelen bugünkü hükümete oy vermezdim. Ama İsrail’in politikaları gibi ne idüğü belirsiz, doldur çuvala gitsin bir kavramla da ifade etmiyorum bunu. Beğendiklerim var beğenmediklerim var doğal olarak. Her merak edene değil, merak edenler arasından güvenebildiklerime söyleyebiliyorum onları.
Hangisini beğenirim hangisini beğenmem diye çetele tutmak gibi bir meşgalem yok. İsrailli olmadığımıza göre bence bizim işimiz de değil. Zaten konumuz da bu değildi. Konumuz, benim, Türkiyeli bir Yahudi olarak İsrail ile aramda özel bir bağ olabileceğinin anlaşılması her şeyden önce. Bu bağ kimsenin onayına veya kınamasına da tabi değil. Benimle konuşurken, İsrail’den bahsetmek için dayanılmaz bir arzu duyuyorsanız, (olabilir böyle şeyler meraktır) bunun hiç kimsenin hiçbir toplumun veya halkın ya da ülkenin, devletin toptan iyi veya toptan kötü olamayacağını herkesin ve her şeyin günahları ve sevapları olduğunu ve tabii, bunun İsrail için de geçerli olduğunu bilinerek yapılması. Başka herhangi bir şeyi hangi standartlara tabi tutuyorsanız o şeyin İsrail ile ilgili olanını da aynı standartlarla değerlendirilmesi.
Hele hele bir savaş veya çatışma halinden bahis açacaksanız, hiçbir savaş yüceltilebilecek bir şey olmadığı gibi hepsinin de en az iki tarafı olduğunun bilinmesi. Tam da bu yüzden ahkâm kesmeden önce her iki tarafının da dinlenmesi gerekliliği var ki, üzerine neler neler yazılır. Buradan da dertliyim, ben garip şeyler biliyorum çünkü. 1994 San Remo Manuelini de biliyorum, 1949 Cenevre Konvansiyonunu da. Meslek icabı değil, böyle abuk subuk şeyleri öğrenmek zorunda bırakıldığım için biliyorum.
Bu arada ben İsrailli değilim, bu yüzden İsrail’den bahsederken bana “sizinkiler” dendiğinde, ben orada yaşayan teyze oğlumu, annemin amcasını falan anlıyorum, hükümetini, mahkemesini, devletini veya partilerini değil.
Bugün ve burada maruz kaldığım antisemitizm ile mücadele ederken, bana destek olacaksanız, ön koşul olarak İsrail karşıtlığı sosuna bulanmış modern antisemitizmin bana dayatılmamasını istiyorum sadece. Kim nerede bana antisemitizm dayatmış ki? Sizin için yukarıda işaretledim onları, tamam anladım ve peki anladım rumuzları ile.
Uzun oldu, zaten konu da çok sıkıcı. Yukarıda uyarmıştım bu yazı herkes için değil. Bazı sorulara evet diyenler için ama esas o iklim üzerine yazıldı. İçiniz karardı belki, ama üzülmeyin yahu, o kadar da karanlık değil gece. Hem bakın, derdimi derdi eden, bana “Gel yoldaş, beraber mücadele edelim!” diyen güzel insanlarla çevriliyim aslında. Bu yazıyı da onlardan aldığım destekle yazabildim ancak. Suskunluğum uzundu, yazı da ondan uzadı. Bu dostlar, birden bire ortaya çıktılar ama ne iyi ki çıktılar. Varolsunlar.
Hayri Çavuşunuz.
Not: Şiiri de unutmayalım tabii, zarif bir şey ile ayrılalım bu sayfadan; sol eline şiir yazacak kadar ince ruhlu Orhan Veli’den:
Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine;
Sol elim,
Acemi elim,
Zavallı elim!
Paylaş: