Bir halk; soykırım gerçeğini inkâr etmek varken, tarihiyle nasıl yüzleşir?
Çocukken II. Dünya Savaşı’nı takiben Almanya’nın Nazileri hemen yargıladığını ve Auschwitz’de yaşananların halka hemen aktarıldığını düşünmüştüm. Alman halkının Hitler dönemi sonrası, soykırımdan bir anda pişman olduğunu zannediyordum. Bu düşüncem, Türkiye’ye yıllar evvel gittiğim seminerde birinin konuşmasını dinlediğimde değişmişti. Bu bir Nazi Avcısı’ydı.
TANIŞTIĞIM İLK ve SON NAZİ AVCISI
Bazı Naziler; başta Arjantin, Brezilya gibi ülkelere kendileri için hazırlatılan sahte evrakları kullanarak kaçmışlar ve yeni hayatlarına hiç bir ceza almadan devam edebilmişti. Nazi avcılarının görevi ise toplama kamplarında görevli Nazilerin izlerini sürmek ve onları yargıya teslim etmekti. Yargılanmayanlar ise maalesef Almanya’da tekrar hayata geri kazandırılmıştı. Çoğu sadist ve katillerden oluşuyordu. Karşımda duran beyaz saçlı ve sakince konuşan Nazi avcısı, ölüm makineleri olan Nazilerin nasıl izlerini sürdüğünü, onları hangi ülkelerin sakladığını, hangi zorluklarla karşılaştığını ve nasıl iz sürdüğünü anlatıyordu. Yaşananlar unutulsun, bilinmesin diye çabalayanlar vardı. Asla pişman olmayacaklara karşı asla unutmayacaklar vardı. Holokost’un ana söylemlerinden “Never forget / Asla Unutma” işte bu bilinçli unutturma çabasına karşı duranları sembolize ediyordu. Karşımdaki Nazi Avcı’sı ömrünü unutturmamaya adamıştı.
YILLAR SONRA AÇILAN AUSCHWITZ DAVASI
Nasıl mümkün olabilirdi ki bu? Halkın nasıl yaşananlardan haberi olamazdı? Savaş sonrası kimi SS subayı okullarda öğretmen olmuş, kimi devlette üst kademelerde görevlerine devam edebilmişti.
Naziler, maalesef hala her yerdeydi ve birbirlerini kollamaya devam ediyordu. Nazi subayı olarak toplama kamplarında görevli olmak, çoğu zaman suç olmadığı için inkâr edilebiliyor ve toplum tarafından yapılan işin detayları bilinmediğinden de çoğu kesimde ayıplanmıyordu.
Alman halkı, Auschwitz’de olanlardan uzun süre detaylı bir şekilde haberdar olmadı. Kimi kampın ismini bile hiç duymamıştı.
Bu durum, 1960’lara kadar idealist gazeteci ve savcılardan oluşan bir grubun 1963’te Auschwitz duruşmasının başlamasına ve toplana kampı görevlilerinin yargılanmasına ön ayak olmasına dek devam etti. İnkârcılık savunma mekanizması olarak devreye girmişti.
Bu dava, Holokost inkârcılığına ciddi anlamda ilk darbe olacaktı.
İNKÂRCILIĞA iLK DARBE
Alman tarihinin en büyük duruşması olan Auschwitz duruşmasında, toplam 211 kişi tanıklık etti ve Auschwitz’de görevli 19 SS subayı yargılandı. 17 SS subayı yargılamalar sonucu mahkum edildi. 20 ay süren bu duruşmada, toplama kampında görevli olan SS subaylarının hiçbiri yaptıklarından pişmanlık duymadığını belirtti.
Kamplarda özellikle çocuklar ve ikizler üzerinde canlı deneyler yapan ve sadist doktor olarak anılan Josef Mengele ise savaş sonrası Brezilya’ya kaçtı. Mengele, 1979 yılına kadar Brezilya’da yaşadı ve yüzme kazası sonunda öldü. İnsanlar üzerinde yaptığı korkunç deneyler ise bugün hâlâ konuşulmakta.
Toplama kampı subaylarının yargılandığı ve inkârcılığa ilk büyük darbe olan Auschwitz duruşması Alman tarihinin bir dönüm noktadır. Artık Nazi suçları, bu duruşmanın başlamasıyla daha fazla inkâr edilemedi. Belki de bu dava olmasaydı, çoğu kişi Auschwitz’de olanlardan haberdar olmayacak, hatta olanları inkâr edebilecekti.
OSCAR ADAYI AUSCHWITZ DAVASININ FİLMİ: YALAN LABİRENTİ
Türkiye’de yeni gösterime giren ve Yabancı Dilde En İyi Film dalında Almanya’nın Oscar adayı seçilen Yalan Labirenti( Labyrinth of Lies), işte sözü geçen Hitler’in Üçüncü Reich hükümetinin sona ermesinin ardından, Almanya’nın sessiz dönemine ışık tutuyor.
Filimde II. Dünya Savaşı’nın ardından dünyanın Auschwitz’teki soykırıma ve ne tür bir vahşet yaşandığına dair en ufak bir fikri olmadığını görüyoruz.
Auschwitz ne kampıdır?
Naziler nerededirler?
Hayatta kalabilen kamp esirleri 20 yıl sonra duruşmada konuşacak mıdır?
Toplama kamplarıyla ilgili binlerce gizli belge mevcut olmasına rağmen, neden esirler 20 yıl sessiz kalmıştır?
Esirler yıllarca sessiz mi kalmıştır yoksa susmaya zorlanmış mıdır?
Onlarca yıllık sessizlik tesadüf müdür yoksa sistematik bir unutturma çabası mıdır?
BİLİNÇLİ SESSİZLİKLE SAVAŞAN BİR SAVCI: JOHANN RADMANN
Yıllar sonra genç ve idealist savcı olan Johann Radmann, ölüm kampları ile ilgili bazı kanıtlara ulaşacak ve kamptan kurtulan esirlerden topladığı kanıtlarla Nazi subaylarını tek tek sorgulamaya başlayacaktır. Filimde çok başarılı dialoglar var. Bunlardan biri, Alman Savcı Johan’ın Auschwitz’ten kurtulan esirlerin ifadesini alırken “Halkın ne kadar birbirinden habersiz olduğunu “izlediğimiz diyalog:
Savcı: Bay Bichinsky, iki sene Auschwitz’deydiniz.
Esir: Evet,Ruslar tarafından serbest bırakılana kadar 1943 Ağustos’la, 1945 Ocak arasında oradaydım.
Savcı: Auschwitz’de hiç suç işlendi mi?
(Soruya şaşırarak cevap verir.)
Esir: Binlerce insan öldü!
Savcı: Kampta işlenen suçlarla ilgili tanıklık yapabilir misiniz?
(Sessizlik)
Ama kurbanların isimlerine ihtiyacımız var?
Üçüncü kişi: Onu duymadınız mı? Binlerce kişi çok büyük miktar. İsimleri nereden bilebilir?!!
Savcı: Peki öyleyse ben de “Kimliği belirsiz kurbanlar” yazacağım.
Esir:Eşim ve oğlum orada öldürüldü…
Savcı: Özür dilerim…peki bu olayın yaşandığı tarihi bize söyler misiniz?
Esir: SS subayları öldürürken bize takvim vermedi bay Johann!
Yine filmdeki etkileyici diyaloglardan birini paylaşıyor, gazetecilik ve hukukun akıl almaz başarısını konu alan bu film için size iyi seyirler diyorum.
***
AUSCHWITZ KİMDİ?
Auschwitz’de bir doktor varmış. Doktor Josef Mengele! Onu içeri almamız lazım. İşte o! Auschwitz’in ta kendisi! -Hayır! Olanlara “hayır” demeyen ve susan herkes, Auschwitz’in ta kendisi!
Bir halk; soykırım gerçeğini inkâr etmek varken, tarihiyle nasıl yüzleşir?
Çocukken II. Dünya Savaşı’nı takiben Almanya’nın Nazileri hemen yargıladığını ve Auschwitz’de yaşananların halka hemen aktarıldığını düşünmüştüm. Alman halkının Hitler dönemi sonrası, soykırımdan bir anda pişman olduğunu zannediyordum. Bu düşüncem, Türkiye’ye yıllar evvel gittiğim seminerde birinin konuşmasını dinlediğimde değişmişti. Bu bir Nazi Avcısı’ydı.
TANIŞTIĞIM İLK ve SON NAZİ AVCISI
Bazı Naziler; başta Arjantin, Brezilya gibi ülkelere kendileri için hazırlatılan sahte evrakları kullanarak kaçmışlar ve yeni hayatlarına hiç bir ceza almadan devam edebilmişti. Nazi avcılarının görevi ise toplama kamplarında görevli Nazilerin izlerini sürmek ve onları yargıya teslim etmekti. Yargılanmayanlar ise maalesef Almanya’da tekrar hayata geri kazandırılmıştı. Çoğu sadist ve katillerden oluşuyordu. Karşımda duran beyaz saçlı ve sakince konuşan Nazi avcısı, ölüm makineleri olan Nazilerin nasıl izlerini sürdüğünü, onları hangi ülkelerin sakladığını, hangi zorluklarla karşılaştığını ve nasıl iz sürdüğünü anlatıyordu. Yaşananlar unutulsun, bilinmesin diye çabalayanlar vardı. Asla pişman olmayacaklara karşı asla unutmayacaklar vardı. Holokost’un ana söylemlerinden “Never forget / Asla Unutma” işte bu bilinçli unutturma çabasına karşı duranları sembolize ediyordu. Karşımdaki Nazi Avcı’sı ömrünü unutturmamaya adamıştı.
YILLAR SONRA AÇILAN AUSCHWITZ DAVASI
Nasıl mümkün olabilirdi ki bu? Halkın nasıl yaşananlardan haberi olamazdı?
Savaş sonrası kimi SS subayı okullarda öğretmen olmuş, kimi devlette üst kademelerde görevlerine devam edebilmişti.
Naziler, maalesef hala her yerdeydi ve birbirlerini kollamaya devam ediyordu.
Nazi subayı olarak toplama kamplarında görevli olmak, çoğu zaman suç olmadığı için inkâr edilebiliyor ve toplum tarafından yapılan işin detayları bilinmediğinden de çoğu kesimde ayıplanmıyordu.
Alman halkı, Auschwitz’de olanlardan uzun süre detaylı bir şekilde haberdar olmadı. Kimi kampın ismini bile hiç duymamıştı.
Bu durum, 1960’lara kadar idealist gazeteci ve savcılardan oluşan bir grubun 1963’te Auschwitz duruşmasının başlamasına ve toplana kampı görevlilerinin yargılanmasına ön ayak olmasına dek devam etti. İnkârcılık savunma mekanizması olarak devreye girmişti.
Bu dava, Holokost inkârcılığına ciddi anlamda ilk darbe olacaktı.
İNKÂRCILIĞA iLK DARBE
Alman tarihinin en büyük duruşması olan Auschwitz duruşmasında, toplam 211 kişi tanıklık etti ve Auschwitz’de görevli 19 SS subayı yargılandı. 17 SS subayı yargılamalar sonucu mahkum edildi. 20 ay süren bu duruşmada, toplama kampında görevli olan SS subaylarının hiçbiri yaptıklarından pişmanlık duymadığını belirtti.
Kamplarda özellikle çocuklar ve ikizler üzerinde canlı deneyler yapan ve sadist doktor olarak anılan Josef Mengele ise savaş sonrası Brezilya’ya kaçtı. Mengele, 1979 yılına kadar Brezilya’da yaşadı ve yüzme kazası sonunda öldü. İnsanlar üzerinde yaptığı korkunç deneyler ise bugün hâlâ konuşulmakta.
Toplama kampı subaylarının yargılandığı ve inkârcılığa ilk büyük darbe olan Auschwitz duruşması Alman tarihinin bir dönüm noktadır. Artık Nazi suçları, bu duruşmanın başlamasıyla daha fazla inkâr edilemedi. Belki de bu dava olmasaydı, çoğu kişi Auschwitz’de olanlardan haberdar olmayacak, hatta olanları inkâr edebilecekti.
OSCAR ADAYI AUSCHWITZ DAVASININ FİLMİ: YALAN LABİRENTİ
Türkiye’de yeni gösterime giren ve Yabancı Dilde En İyi Film dalında Almanya’nın Oscar adayı seçilen Yalan Labirenti( Labyrinth of Lies), işte sözü geçen Hitler’in Üçüncü Reich hükümetinin sona ermesinin ardından, Almanya’nın sessiz dönemine ışık tutuyor.
Filimde II. Dünya Savaşı’nın ardından dünyanın Auschwitz’teki soykırıma ve ne tür bir vahşet yaşandığına dair en ufak bir fikri olmadığını görüyoruz.
Auschwitz ne kampıdır?
Naziler nerededirler?
Hayatta kalabilen kamp esirleri 20 yıl sonra duruşmada konuşacak mıdır?
Toplama kamplarıyla ilgili binlerce gizli belge mevcut olmasına rağmen, neden esirler 20 yıl sessiz kalmıştır?
Esirler yıllarca sessiz mi kalmıştır yoksa susmaya zorlanmış mıdır?
Onlarca yıllık sessizlik tesadüf müdür yoksa sistematik bir unutturma çabası mıdır?
BİLİNÇLİ SESSİZLİKLE SAVAŞAN BİR SAVCI: JOHANN RADMANN
Yıllar sonra genç ve idealist savcı olan Johann Radmann, ölüm kampları ile ilgili bazı kanıtlara ulaşacak ve kamptan kurtulan esirlerden topladığı kanıtlarla Nazi subaylarını tek tek sorgulamaya başlayacaktır. Filimde çok başarılı dialoglar var. Bunlardan biri, Alman Savcı Johan’ın Auschwitz’ten kurtulan esirlerin ifadesini alırken “Halkın ne kadar birbirinden habersiz olduğunu “izlediğimiz diyalog:
Savcı: Bay Bichinsky, iki sene Auschwitz’deydiniz.
Esir: Evet,Ruslar tarafından serbest bırakılana kadar 1943 Ağustos’la, 1945 Ocak arasında oradaydım.
Savcı: Auschwitz’de hiç suç işlendi mi?
(Soruya şaşırarak cevap verir.)
Esir: Binlerce insan öldü!
Savcı: Kampta işlenen suçlarla ilgili tanıklık yapabilir misiniz?
(Sessizlik)
Ama kurbanların isimlerine ihtiyacımız var?
Üçüncü kişi: Onu duymadınız mı? Binlerce kişi çok büyük miktar. İsimleri nereden bilebilir?!!
Savcı: Peki öyleyse ben de “Kimliği belirsiz kurbanlar” yazacağım.
Esir:Eşim ve oğlum orada öldürüldü…
Savcı: Özür dilerim…peki bu olayın yaşandığı tarihi bize söyler misiniz?
Esir: SS subayları öldürürken bize takvim vermedi bay Johann!
Yine filmdeki etkileyici diyaloglardan birini paylaşıyor, gazetecilik ve hukukun akıl almaz başarısını konu alan bu film için size iyi seyirler diyorum.
***
AUSCHWITZ KİMDİ?
Auschwitz’de bir doktor varmış. Doktor Josef Mengele! Onu içeri almamız lazım. İşte o! Auschwitz’in ta kendisi!
-Hayır! Olanlara “hayır” demeyen ve susan herkes, Auschwitz’in ta kendisi!
***
Paylaş: