Holokost’tan sağ kurtulan ve antifaşist bir aktivist olan Esther Brunstein, Holokost Anma Günü’nde, İngiltere’deki Socialist Worker gazetesinin muhabirleri John Rose ve Jan Ladzinski’ye anılarını anlattı. Esther Brunstein, Polonya’da sosyalist Yahudi bir ailede doğdu, büyüdü, Lodz gettosu ve Auschwitz kampından sağ kurtuldu. Yaşamının sonrasında hafızasını, anılarını canlı tutarak faşizme karşı mücadeleye destek olmak için çalışıyor.
Esther, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yeni kurulan Polonya’da büyümüştü. Babası, Polonya Sosyalist Partisi ile sıkı bağları bulunan Yahudi sosyalistlerden müteşekkil Bund’un önde gelen üyelerindendi. Yalnızca milliyetçi değil, aynı zamanda antisemit grupların da yükselişe geçtiği bir dönemdi.
“Küçükken, okula yalnız gitmeye korkardım” diyor Esther, “cocukken, yaşıtlarım bile ‘aşağılık Yahudi, Filistin’e geri dön’ derlerdi”. “Bir çok arkadaşım ve onların aileleri sırf Yahudi oldukları için çok eziyet çektiler ve çocuklarını tamamen asimile etmeye çalıştılar”.
Fakat Esther’in Bund üyesi ailesi bu tavrı reddettiler. “Ailem onlar gibi değildi. Bu yolla hiçbir şeyin değişmeyeceğini, mücadele etmek gerektiğini söylerlerdi.”
Okulu, evi, ailesi tamamen politikaya odaklanmıştı. Bund ise, Yidiş dilini ve kültürünü temel alan, fakat toplumun geri kalanından kendisini kültürel bir tecride imkan vermeyen kuvvetli bir Yahudi kimlik hareketi inşa etmekle meşguldü.
Parçalar
Esther, konuşmamızda birkaç alıntı yaptığı, Leh şiir ve nesrinden parçaları hâlâ anımsıyor. Kendisini Yahudi ve Leh olarak betimliyor.
Ve Bund, bazı işçiler antisemit olsa bile, Leh işçi sınıfının mücadelesini sahipleniyordu. Bundistler, çeşitli anlarda Leh ve Yahudi işçiler arasında gerçek bir birliği kurabilmeyi başarmıştı. 1936’daki Krakov grevlerinde olduğu gibi. Fakat Nazi işgalinden sonra Polonyalı Yahudiler gettolarda toplanmıştı. Çalışma kamplarına henüz yollanmamışken bile, korkunç yaşam koşulları ve şiddet dolu baskıyla karşı karşıya kalmışlardı.
“Savaş başladığında tek bildiğimiz, SSCB’ye kaçacağımızdı. Fakat bu savaşın Blitzkreig, (ani saldırı) küçük bir savaş olacağı söyleniyordu. Altı yıl süreceğini bilmiyorduk.”
Esther, gettodaki yaşantısını hâlâ anımsıyor. “Başlangıçta, resmi okula devam ediyordum. Sonra kıtlık başladı, herkesi sürgün etmeye başladılar. Buna rağmen çalışma grupları vardı, ben de dahildim beş kişilik bir gruba. Beşten fazlası tehlikeliydi. Bir odada buluşurduk. Çok ciddi davranırdık, ardından hocamız gelirdi.”
“İlk zamanlar, okulda çorba alabilirdik. Bazılar okumak istemese bile gelir, fazladan çorba içerdi. Çok kötü şeyler oldu. Gerçekten aç, çok aç kalmamış insanlar bunu anlayamaz…”
Binlerce insan gettoda açlık ve hastalıktan ötürü hayatını kaybetti. Naziler binlerce insanı imha kamplarına yolladı.
“Bir SS subayı gettoya geldi. Çoğunluğu yaşlı, hasta ve çocuk olan insanları tayin etmek istiyorlardı. Duyduk ki Almanlar geliyormuş evlerimize. Sonra, burada yaşayan herkesi çıkardılar. Ben çatıda annemle saklandım. Açılan kapıların seslerini işittik. İnsanları evlerden çıkarırken “Alle Juden raus!”, “tüm Yahudiler dışarı!” diye bağırdıklarını duyduk. Tanrım, oradan Auschwitz’e… Bu hafızamdan hiç çıkmadı. Birçok Leh’in de öldüğünü biliyoruz, fakat Yahudilerin başına gelenlerle kıyaslanabilecek hiçbir şey yok…”
Hayatta kalmak
Gettodaki neredeyse tüm Yahudiler, nihayetinde ölüm yolculuğuna böyle çıkarıldı. Ester dışında, kardeşi Peretz, tüm ailesi ve yakın akrabaları arasında hayatta kalabilen tek yakınıydı.
Başından sonuna dek, gettonun içinde ve dışında direniş de vardı. “Hayatlarını riske atarak radyolarını saklı tutan insanlar vardı. Cezası ölümdü radyo saklamanın, fakat bir şekilde haberlere ulaşırdık. Varşova gettosu direnişini duymuştuk.”
Esther, toplumsal eşitlik ve siyasete katılıma dair ideallerine sadık kaldı. Makul, sağlıklı, eşitlikçi barınmaya dair büyük ütopyasını tanımlarken, Stefan Zeromski’nin Erken Bahar isimli kitabından alıntı yaptı: “Reformlar camdan evler yaratacak, bu evleri, nadasa bırakılan toprakları, tarlaları, eskinin latifundiası gibi ormanları herkese eşit biçimde dağıtacak.”
Esther’in ailesi ve Bund’daki yoldaşları birlik ve barış içinde bir arada yaşama görüşünün gerçekleştiğini göremediler. Esther gibi uğraş veren insanlara teşekkürler, mücadeleleri bugün de sürüyor.
Kaynak: Socialist Worker
Holokost’tan sağ kurtulan ve antifaşist bir aktivist olan Esther Brunstein, Holokost Anma Günü’nde, İngiltere’deki Socialist Worker gazetesinin muhabirleri John Rose ve Jan Ladzinski’ye anılarını anlattı. Esther Brunstein, Polonya’da sosyalist Yahudi bir ailede doğdu, büyüdü, Lodz gettosu ve Auschwitz kampından sağ kurtuldu. Yaşamının sonrasında hafızasını, anılarını canlı tutarak faşizme karşı mücadeleye destek olmak için çalışıyor.
Esther, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yeni kurulan Polonya’da büyümüştü. Babası, Polonya Sosyalist Partisi ile sıkı bağları bulunan Yahudi sosyalistlerden müteşekkil Bund’un önde gelen üyelerindendi. Yalnızca milliyetçi değil, aynı zamanda antisemit grupların da yükselişe geçtiği bir dönemdi.
“Küçükken, okula yalnız gitmeye korkardım” diyor Esther, “cocukken, yaşıtlarım bile ‘aşağılık Yahudi, Filistin’e geri dön’ derlerdi”. “Bir çok arkadaşım ve onların aileleri sırf Yahudi oldukları için çok eziyet çektiler ve çocuklarını tamamen asimile etmeye çalıştılar”.
Fakat Esther’in Bund üyesi ailesi bu tavrı reddettiler. “Ailem onlar gibi değildi. Bu yolla hiçbir şeyin değişmeyeceğini, mücadele etmek gerektiğini söylerlerdi.”
Okulu, evi, ailesi tamamen politikaya odaklanmıştı. Bund ise, Yidiş dilini ve kültürünü temel alan, fakat toplumun geri kalanından kendisini kültürel bir tecride imkan vermeyen kuvvetli bir Yahudi kimlik hareketi inşa etmekle meşguldü.
Parçalar
Esther, konuşmamızda birkaç alıntı yaptığı, Leh şiir ve nesrinden parçaları hâlâ anımsıyor. Kendisini Yahudi ve Leh olarak betimliyor.
Ve Bund, bazı işçiler antisemit olsa bile, Leh işçi sınıfının mücadelesini sahipleniyordu. Bundistler, çeşitli anlarda Leh ve Yahudi işçiler arasında gerçek bir birliği kurabilmeyi başarmıştı. 1936’daki Krakov grevlerinde olduğu gibi. Fakat Nazi işgalinden sonra Polonyalı Yahudiler gettolarda toplanmıştı. Çalışma kamplarına henüz yollanmamışken bile, korkunç yaşam koşulları ve şiddet dolu baskıyla karşı karşıya kalmışlardı.
“Savaş başladığında tek bildiğimiz, SSCB’ye kaçacağımızdı. Fakat bu savaşın Blitzkreig, (ani saldırı) küçük bir savaş olacağı söyleniyordu. Altı yıl süreceğini bilmiyorduk.”
Esther, gettodaki yaşantısını hâlâ anımsıyor. “Başlangıçta, resmi okula devam ediyordum. Sonra kıtlık başladı, herkesi sürgün etmeye başladılar. Buna rağmen çalışma grupları vardı, ben de dahildim beş kişilik bir gruba. Beşten fazlası tehlikeliydi. Bir odada buluşurduk. Çok ciddi davranırdık, ardından hocamız gelirdi.”
“İlk zamanlar, okulda çorba alabilirdik. Bazılar okumak istemese bile gelir, fazladan çorba içerdi. Çok kötü şeyler oldu. Gerçekten aç, çok aç kalmamış insanlar bunu anlayamaz…”
Binlerce insan gettoda açlık ve hastalıktan ötürü hayatını kaybetti. Naziler binlerce insanı imha kamplarına yolladı.
“Bir SS subayı gettoya geldi. Çoğunluğu yaşlı, hasta ve çocuk olan insanları tayin etmek istiyorlardı. Duyduk ki Almanlar geliyormuş evlerimize. Sonra, burada yaşayan herkesi çıkardılar. Ben çatıda annemle saklandım. Açılan kapıların seslerini işittik. İnsanları evlerden çıkarırken “Alle Juden raus!”, “tüm Yahudiler dışarı!” diye bağırdıklarını duyduk. Tanrım, oradan Auschwitz’e… Bu hafızamdan hiç çıkmadı. Birçok Leh’in de öldüğünü biliyoruz, fakat Yahudilerin başına gelenlerle kıyaslanabilecek hiçbir şey yok…”
Hayatta kalmak
Gettodaki neredeyse tüm Yahudiler, nihayetinde ölüm yolculuğuna böyle çıkarıldı. Ester dışında, kardeşi Peretz, tüm ailesi ve yakın akrabaları arasında hayatta kalabilen tek yakınıydı.
Başından sonuna dek, gettonun içinde ve dışında direniş de vardı. “Hayatlarını riske atarak radyolarını saklı tutan insanlar vardı. Cezası ölümdü radyo saklamanın, fakat bir şekilde haberlere ulaşırdık. Varşova gettosu direnişini duymuştuk.”
Esther, toplumsal eşitlik ve siyasete katılıma dair ideallerine sadık kaldı. Makul, sağlıklı, eşitlikçi barınmaya dair büyük ütopyasını tanımlarken, Stefan Zeromski’nin Erken Bahar isimli kitabından alıntı yaptı: “Reformlar camdan evler yaratacak, bu evleri, nadasa bırakılan toprakları, tarlaları, eskinin latifundiası gibi ormanları herkese eşit biçimde dağıtacak.”
Esther’in ailesi ve Bund’daki yoldaşları birlik ve barış içinde bir arada yaşama görüşünün gerçekleştiğini göremediler. Esther gibi uğraş veren insanlara teşekkürler, mücadeleleri bugün de sürüyor.
Kaynak: Socialist Worker
Paylaş: