Avlaremoz Dosya Kültür Sanat Varlık Vergisi

İstanbul’un Yahudi Geçmişi “Pera Palas’ta Gece Yarısı”nda Canlanıyor


Egeli sanatçı Roza Eskenazi, Stalin’in Sovyetlerden sürdüğü Lev Troçki ve New York’un reklam piyasasında ünlenmiş Ira Hirschmann nasıl bir kitapta buluşmuş olabilir? Bu üç kişinin yolu da sancılı bir değişim döneminden geçen İstanbul’dan geçiyor.

İlk baskısı 2014’te yapılan Charles King’in “Pera Palas’ta Gece Yarısı: Modern İstanbul’un Doğuşu” adlı kitap 1900’lerin başından 6-7 Eylül olaylarına kadar gelen süreci değişik hikayeler ve çoğu daha önce basılmamış fotoğraflarla anlatıyor. Bu döneme İstanbul çok-kültürlü, kozmopolit bir imparatorluk başkenti olarak başlıyor ama zamanla ve zorla olabildiğince tek kültürlü ve sadeleştirilmiş bir iş merkezi halini alıyor.

Bu değişimlerden en temeli nüfusta olmuştu. I. Dünya Savaşı öncesi 977,000 kişinin yaşadığı İstanbul’da nüfusun yalnız yüzde 57’si Müslümandı. Geri kalanı Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, Katolikler ve Süryanilerdi. Bugün kadar gelmeye gerek yok, King’in kitabı bitirdiği 6-7 Eylül olayları sonrasında bu nüfus dengesi alt üst olmuş, kent yalnızca Müslüman Türklerden oluşur hale gelmişti. Rumların ve Ermenilerin bazıları zorla ve daha büyük çoğunluğu korku ve baskı ortamından kaçmak için İstanbul’u terk etti. Yahudiler de aynı dönemde İstanbul’dan ve Türkiye’den göç etmeye başladı.

Kushta’da Nazizm

Rembetiko tarzı müziğiyle ünlenen Roza Eskenazi

Ancak King’in anlatımındaki İstanbul’un Yahudi tarihine dair detaylar bu şehrin Yahudi nüfusundan ne kadar etkilendiğini ve dünya Yahudi tarihine olan etkisini gösteriyor. Kitabın açılışında farklı yerel dillerde şehre ne dendiğinden bahsederken King Ladino’da Kushta diye bahsedildiğini belki bunu unutan Yahudilere de hatırlatıyor. Odaklanılan dönemin başında Ege’nin iki yakasından mübadeleyle sürülenlere Roza Eskenazi’nin müziği gurbeti hatırlatıyor, dertlerine tercüman oluyor. Kitapta Yahudilerin Nazi yanlısı Tokatlıyan Otele olan boykotu dahil toplumun değişik kararlarına değiniliyor. İstanbul daha sonra Avrupa’daki Nazi tehdidinden kaçmak isteyen Romanyalı, Polonyalı, Macaristanlı Yahudilere daha kurulmayı bekleyen İsrail’e açılan bir geçiş yolu oluyor.

Nazilerden İstanbul yoluyla kaçmaya çalışan Avrupa Yahudilerini anlatırken King ayrıca Türkiye Cumhuriyet tarihinin en utanç verici olaylarından olan Struma’dan da bahsediyor. 100 kişilik kapasitesinin çok üstünde, 800 kişiyle zar zor Romanya’dan İstanbul’a varan gemideki Yahudilere Türkiye iniş izni vermiyor ve Sarayburnu’nda demirlenen tekneyi Karadeniz’e geri yolluyor. Gemi Karadeniz’de bir gün dayandıktan sonra batırılıyor ve 1 kişi dışında herkes ölüyor. Maalesef bunun gibi Yahudi mültecileri taşıyan birkaç gemi 1940’ların başında batıyor veya yolda kalıyor. Türkiye bu mültecileri geri çeviriyor. Ancak bu sırada hem Struma’dakiler hem de Doğu Avrupa’dan başka yollarla gelmeye çalışan Yahudiler için, onları kurtarmaya ve Filistin’e ulaştırmaya çalışan uluslararası aktörler için İstanbul bir koordinasyon merkezi oluyor.

Struma gemisi, 1941

El Koyma ve Bomba

Şehrin fabrikalarından restoranlarına ve dükkanlarına, malvarlığının nasıl gayrimüslim azınlıklardan çalındığını King detayına inerek anlatıyor. Vatandaşlığı düşürülen, sürülen ve her şeylerine el konulan Rumlardan, Yahudilerden ve aynılarını yaşayıp üstüne hayatta bile bırakılmayan Ermenilerden bahsediyor. Bu toplumların yaşamlarına devletin tahammülsüzlüğü sınır tanımıyor. Şehrin yüzde kırkından yüzde onun altına düşürüldükten sonra bile azınlıklar rahat bırakılmıyor. Varlık vergisiyle malları tekrar devlet eliyle yağmalanıyor. 6-7 Eylül pogromuyla hem malları yok ediliyor, alınıyor hem de can tehdit ediliyor. Azınlık mahalleleri dağıtılıyor. King’in doğuşunu anlattığı yeni İstanbul Yahudilere ve tüm gayrimüslimlere olan düşmanlığını açık ediyor.

Ancak belki de İstanbul’un Yahudi geçmişinin en güzel değinildiği anlar Yahudilerin “normal” olarak King’in diğer hikayelerinde belirmesi. Bu noktalarda doğrudan söylenmese de okura verilen mesaj açık: Yahudiler, Rumlar, Ermeniler bu şehrin hayatında bir anomali, bir gariplik değil, sosyal dokunun doğal üyeleri. Bunun en belirgin gösterildiği an Pera Palas’taki valiz bombası. Patlamada hayatını kaybedenler ve yaralananlar arasında iki kapıcı, otel müdürü, şoför, iki polis, bir resepsiyoncu, bir gece bekçisi vardı. Bugün böyle bir haber üzerine “Acaba bunların kaçı Müslüman Türk?” diye bir soru abes olur, tahminen hepsi. 1941’de Pera Palas’ta bomba patladığında ise durum farklı: Otel müdürü ve resepsiyoncu Rum, iki kapıcı da Yahudi’ydi. Bu normal meslekler, sıradan yaşantı içinde azınlıkların yer alışı kapatılan döneme dair bir iz.

“Pera Palas’ta Gece Yarısı” İstanbul’un değişimi üzerinden Türkiye’nin değişen sosyal, politik ve ideolojik yapısını ilginç ve kısa hikayeler üzerinden anlatıyor. İstanbul’da Yahudi olmanın sıradan olduğu, tekrar geri getirilemeyecek bir dönem okurun gözünde canlanıyor.

3 comments on “İstanbul’un Yahudi Geçmişi “Pera Palas’ta Gece Yarısı”nda Canlanıyor

  1. […] Pera Palas’ta Gece Yarısı, Modern İstanbul’un Doğuşu Charles King, Çeviri: Ayşen […]

  2. […] için Filistin yolunda ilk emin durak konumundaydı. Ayrıca o dönemde İstanbul her ülkeden casusların cirit attığı bir kentti ve buradan dünyanın her yanıyla haberleşme imkânı vardı. Bu nedenle de Yahudi […]

  3. […] için Filistin yolunda ilk emin durak konumundaydı. Ayrıca o dönemde İstanbul her ülkeden casusların cirit attığı bir kentti ve buradan dünyanın her yanıyla haberleşme imkânı vardı. Bu nedenle de […]

Comments are closed.