Arşiv Göze Çarpanlar

Bahanesizlik zamanları gelmedi mi?

Fotoğraf: NYTimes

Kaynak: Gazete Duvar, Karin Karakaşlı

İlk atılan kurşun, ilk çekilen bıçak, ateşe dökülen ilk benzin kelimelerdedir. Asılları da gecikmeden gelir. Faşizmin bahanesi boldur. Oysa ben mazereti sadece “Üzdün yeter üstüme varma /Soru sorma biliyorsun mazeretim var /Boş konuşma görüyorsun asabiyim ben” diyen MFÖ şarkısında severim. 

Faşizm saflarını sıklaştırıyor. En belirgin özelliklerinden biridir zaten eşzamanlılık. Biz buna kısaca epidemik salgın diyelim.

Brezilya’da, devlet başkanlığına oyların yüzde 56’sını alan Sosyal Liberal Partinin (PSL) adayı aşırı sağcı Jair Bolsonaro seçildi. Bir dönem Brezilya ordusunda yüzbaşı olarak görev yapan Bolsonaro, başarısını yolsuzlukla ve suçla mücadele konusundaki sert söylemler üzerine kurdu. Yaklaşık son üç yıldır ağır bir ekonomik kriz yaşayan Brezilya’da, siyasetçi ve iş adamlarının yolsuzlukları ve artan suç oranı büyük bir toplumsal öfke yaratmıştı. Bolsonaro, savunduğu geleneğinin gereğini yerine getirdi. Olumsuz toplumsal, siyasal ve ekonomik koşulları fırsata çevirmek de faşizmin temel düsturudur.

“Brezilya’nın Donald Trump’ı” olarak anılan Bolsonaro, seçim sonrası “sosyalizm, komünizm, popülizm ve aşırı sol ile artık flört etmeye sürdüremeyiz” şeklinde konuştu. Aslında bu en kibar ifadeleri sayılabilir. Brezilya’da 1964-1985 yılları arasındaki askeri diktatörlük döneminden övgü ile söz eden Bolsonaro, kürtaja karşı çıkarken polisin silah kullanımını ve “iyi Brezilyalıların” silaha erişimini kolaylaştırmayı hedefliyor. Kendisinin kadınlar, eşcinseller ve siyahlar hakkında unutulmaz söylemleri mevcut. Bir kadın politikacıya “Tecavüze değmezsin” demesi, oğlunun eşcinsel olmasındansa ölmesini tercih edeceğini söylemesi ve yerli siyah halk hakkında kullandığı “işe yaramazlar” ifadesi ilk akla gelen örnekler. Bak bak için açılsın yani.

ABD’DEN MANZARALAR

Beri tarafta ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yer alan Pittsburgh şehrindeki bir sinagoga, Cumartesi sabahı düzenlenen silahlı saldırıda 11 kişi hayatını kaybetti. 46 yaşındaki aşırı sağcı saldırgan Robert Bowers, bir tüfek ve üç tabancayla “Tree of Life” (Yaşam Ağacı) sinagogunu girerek, Şabat ayini yapan kalabalığa ateş açtı. Saldırıda dördü polis altı kişi de yaralandı.

Görgü tanıkları tarafından sinagogda “Tüm Yahudiler ölmeli” diye bağırdığı anlatılan ve bir süre sonra yaralı olarak teslim olan saldırganı, tarihin cilvesi gereği tedavi eden ekibin içinde başında Yahudi doktorlar yer alıyordu. Ekip lideri doktor Jeff Cohen, “İşim bu insanı yargılamak değil ona tıbbi olarak bakmak” dedi. Bu insanın simgelediklerine bakmak zaten başta siyasilerin görevi.

Beyaz bir Amerikalı olan Bowers, göçmen ve Yahudi karşıtı. Saldırısından hemen önce sosyal medya hesabına attığı mesajda bir Yahudi mülteci yardım derneğini, göçmenleri ABD’ye getirmekle suçlamış ve “İbrani Göçmen Yardım Toplumu (HIAS) işgalcileri getirip insanlarımızı öldürmek istiyor. Ben halkımın katledilmesini bekleyemem. İçeri giriyorum” diye yazmış.

Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerine ve bir Yahudi olan George Soros’a gönderilen bombalı paketlerle birlikte düşünüldüğünde sinagog saldırısı sonrası şimdi ABD içerisinde bir kez daha giderek artan nefret söylemi ve yabancı düşmanlığı tartışılıyor. Hemfikir olunan nokta ise bireysel silahlanmaya sınır ve yasaklar getirilse bile nefret söylemi ile mücadelenin çok da belirleyici ve bir o kadar da zor olduğu. “Cihatçı terör” anlayışı aşırı sağcı saldırıları kapsamaya yetmiyor ne de olsa. Siyasi retoriğin önemi ve bu noktada popülist Başkan Donald Trump’ın demagojik söylemleri tartışmanın temel unsuru. Nitekim Trump, bu noktada da ABD’nin idam cezası kapsamını genişletmesi çağrısında bulunarak ve sinagogda silahlı koruma olması durumunda bu saldırının önlenebileceğini söyleyerek alışılageldik katkısını sundu.

‘KENDİMİZDEN AYIRAMADIKLARIMIZ’

Gelelim buralara… Samsun’u ziyarete gelen Fener Rum Patriği Bartholomeos’un tarihi kilise kalıntısında dua etmesi ve mum yakarak kilise duvarına bırakmasının ardından “Samsun’da kiliseye bayrak diktiler” haberleri ortaya çıktı. Biraz yakından bakıldığında bayraktan çok daha fazlası var işin içinde.

Fener Rum Patriği Bartholomeos, Samsun‘un Bafra ilçesi Bakacak Tepesi’ndeki üç kapılı Sarı Kilisesi’nde dua edip mum yaktıktan sonra Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden (OMÜ) bir grup kilisenin duvarlarına çıkarak, Türk bayrağı açmış.

OMÜ Tıp Fakültesi 5’inci sınıf öğrencisi Burak İhsan tarafından okunan açıklamadan satırbaşları da şöyle: “Bizler Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin yetiştirdiği gençler… İşittik ki bir takım kara cübbeli, kara ruhlu din adamı kılıklı kişiler, şirin ilçemiz Bafra’ya gelerek ayin tertiplemişler. Yanlarında bulunan birileri Topal Osman Ağa’nın adını kirleterek salyalarını saçmışlar. Tarihimiz adalet ve eşitlik üzerine kurulmuştur. Devlet ve toplum hayatında temel felsefemiz; ‘Yaratılmışı, yaradandan ötürü sevmek’ ve ‘Yaradanın kutsal emaneti olarak görmektir… Dün, bizimle yaşayıp, bizler hudut boylarında kan ve can pahasına bu yurdu korurken, rahat döşeklerinde semirip, ticaret yapıp zengin olanlar. Kendimizden ayırmadıklarımız. Zor günlerimizde sırtımızdan vuranlar. Akrep misali fıtratlarının gereğini yapanlar. Katlettikleri kardeşlerimizin hesabını vermektense, toprağımıza gelip, soyumuza ve atalarımıza hakaretler ettiler. Bizler dünü unutmadık, sessizliğimiz asaletimizdendir. Biz, Türk milleti olarak, kin tutmayız, ama asla unutmayız da. Bu memlekette hain, casus patrikleri de biliriz, papazları da. Hatta patrikhane kapısında asılanları da. Hâlâ kapalı tutulan kin kapısını da. Bir gün, o kapının nasıl açılacağını herkes görecektir. Pontus hayali peşinde koşanlara diyoruz ki: Karadeniz’de Pontus, Ege’de Yunan Devleti kurmak hayali peşindeymişsiniz. Eğer, o cesaretiniz ve gücünüz varsa, istediğinizi yapmakta serbestsiniz. Kan pahasına aldığımız ve sizin talip olduğunuz yerleri size tek şartla verebiliriz. Aldığımız bedele. Tabii biraz faizi olacaktır. Bizler Atatürk gençliği ve Topal Osman’ın torunları olarak buyurun tekrar bekliyoruz. İster toprak almaya ister ayin yapmaya.”

SERBEST KANLAR

Memlekette akademisyen kanıyla dış almak, Ermeni, Rum kanıyla ayin yapmak, antisemit naralar atma serbest. Suriyeliler başta olmak üzere mülteci ve yabancı düşmanlığı, homofobi, transfobi, tacizi, tecavüzü ve cinayetiyle çetelesi tutulan erkek şiddeti, Kürt ve Alevi düşmanlığı serbest. Türklüğü tahkir ve tezyif dışında her şey serbest.

Hal buyken muhalefetin nasıl örülmesi gerektiğinin yanıtı bizzat faşizmin içerisinde. Faşist zihniyet yekpare nefret yaratır, öteki diyeceği kimseyi dışlamaz, ağlarını bütün bu saydıklarım üzerinden itinayla örer. Dolayısıyla kısmi mücadele işe yaramaz. Bütün hatları birlikte ve daha önemlisi birbiri için savunmak gerekir. Şerh koyamazsınız, öncelik sıralayamazsınız hele ‘ama’lı cümleleri hiç kuramazsınız.

İlk atılan kurşun, ilk çekilen bıçak, ateşe dökülen ilk benzin kelimelerdedir. Asılları da gecikmeden gelir. Faşizmin bahanesi boldur. Oysa ben mazereti sadece “Üzdün yeter üstüme varma /Soru sorma biliyorsun mazeretim var /Boş konuşma görüyorsun asabiyim ben” diyen MFÖ şarkısında severim.

Faşizm saflarını sıklaştırıyor. Bahanelerle zaman kaybetmeyelim. Silindirin altında kimsenin birbirinden farklı kalmayacak.