Genç Yahudiler Anlatıyor Röportajlar

Semi Anlatıyor: “Bazıları İsrail ve Yahudiliği iki farklı kefeye koyuyorlar ki kesinlikle iki farklı şeydir.”

Fotoğraf: King Blue Condos

“Bazıları İsrail ve Yahudiliği iki farklı kefeye koyuyorlar ki kesinlikle iki farklı şeydir. Ama bir o kadar da iç içedir. Mesela İsrail politikalarından Yahudiler, özellikle buradaki Yahudiler kesinlikle sorumlu tutulamaz”

Ortak bir arkadaşımızın aracılığıyla bir araya geldiğimiz Semi ile Beşiktaş’ta bir iş çıkışında buluştuk. Kahvelerimizi söyledikten sonra, günümüzde çok tercih edilen bir isim olması sebebiyle görüşmemizin geri kalanında kullanacağımız takma ismini Semi olarak belirleyip görüşmemize başladık.

22 yaşında, İstanbul doğumlu bir Sefarad Yahudisi olan Semi ilköğrenimden üniversite eğitimi dahil olmak üzere tüm eğitim hayatını özel okullarda tamamlamış. Cemaat okullarına hiç gitmemiş olan Semi, ortaokul zamanlarında başladığı dernek hayatına da artık yaşı büyüdüğü için yine üniversite döneminde son vermiş. Üniversite eğitimi sırasında bir yandan staj yapmaya başlamış olduğu için okulu bitirdikten sonra çalışma hayatına atılan Semi, şu an özel bir şirkette çalışıyor ve ailesiyle birlikte İstanbul’da yaşıyor.

Bütün eğitim hayatı boyunca karışık okullarda okumuş olmasına rağmen arkadaş ortamının büyük bir çoğunluğunu Yahudilerin oluşturduğunu söyleyen Semi, bu durumun kendiliğinden gelişen bir süreç olduğunu anlattı. Onun tabiriyle “okul arkadaşları hep okulda kaldı” ve Yahudi arkadaşlarıyla zaman geçtikçe samimiyeti arttı. Küçük bir topluluğa dahil olmanın iyi yanları ve kötü yanlarından bahseden Semi için, özellikle eş seçimi en zoru. Bunun dışında politikadan bahseden Semi, anti İsrail ve antisemitizm kavramları üzerinde durdu. Onun ifadesiyle “durum İsrail düşmanlığı olunca herkes birleşiyor” ve fatura yine Türkiyeli Yahudilere kesiliyor. Daha fazlası için şimdi sözü ona bırakıyorum.

İsmin nasıl koyulmuş?

Dedemin isminden geliyor. Dedemin isminden türemiş isim geleneğine göre. Erkek kardeşime de annemin babasının isminden gelen bir isim koyulmuş. Türedi dediğim de sadece baş harfini almışlar büyüklerin isminin.

Annen baban ne iş yapar?

Annem anaokulu öğretmeni, babamın da kendi işi, ticaret yapıyor.

Peki Ladino konuşulur mu evde?

Anneannemler konuşuyor, babaannem konuşur, annemler anlar ama hiç konuşmazlar. Biz konuşmayız ne anlarız ne konuşuruz. Bunu benden sonrakiler de ne anlayacak ne konuşacak.

Ladinonun kaybolmakta olan bir dil olması sana ne hissettiriyor?

Üzücü, sonuçta bir kültür kayboluyor. Ama kaçınılmazdı bence bu. Kesinlikle kaçınılmaz bir şey, sadece bir cemaatin konuştuğu bir dilin kaybolmaması mümkün değil. Cemaatin kendi okulunda bile böyle bir şey yok. Yaşlılarda aksan vardır bak, Ladino aksanı. Mesela benim anneannemde vardır biraz, bazılarında daha çok vardır. Konuşmasından anlaşılır “bu kadında Ladino aksanı var bu kadın Yahudi” dersin duyduğunda. Büyükannelerimizin ailelerinde çocukların aksanları olmasın diye düzeltmeye çalışmışlar ki anlaşılmasın bir şey. Tamamen kendini koruma amaçlı yapılmış bir şey bu.

Şabat’a bakılır mı evde?

Her Cuma akşamı, ya anneannem ya da babaannemlere gideriz. Bir hafta birine, bir hafta birine. Anne tarafı biraz daha dindardır. Orada Kiduş falan okunur. Babaannemde okunmaz. Öyle bir alışkanlıkları yok. Anne tarafından dedem biraz dindardır. Yazları sinagoga gider, Büyükada’da. Ben de giderim. Mümkün olduğu kadar özellikle Cuma akşamları gitmeye çalışırım. Kaşeruta, dedemden ötürü anneannemlerin evinde bakılır. Dedem bakınca anneannem de kendiliğinden bakıyor yani yoksa kendi baktığından değil. Babaannemler bakmaz. Bayramları kutlarız, mumları yakarız, Pesah’ta hamursuz yeriz, ilk iki gece aileyle oluruz, aile masasına otururuz… Bayramlara bakılır, çok şiddetli olmasa da en azından gelenek tarafını uygularız anlayacağın.

Kipur tutar mısın?

Tutarım, ailemde de herkes tutar. Ama sinagoga geç gideriz. Eskiden adım atacak yer bulamazdın. Bu sene gittik bomboştu. Üzülmedim değil çünkü tanıdık tanımadık herkes gelirdi normalde. Senede bir kere gördüğün insanı, o gün orada görürdün. Artık onları da görmüyorsun. İnsanlar burada değil çünkü artık. Burada olsalar yine gelirlerdi diye düşünüyorum. İnançlarında bir azalma yok ama lokasyon olarak burada değiller artık.

Peki, evde Holokost konuşulur mu?

Konuşulmaz spesifik olarak. Hiçbir evde de konuşulduğunu düşünmüyorum ama herkes bilir ne olduğunu. Tabii ki denk gelirse anlatılır muhtemelen. Mesela küçükken bir yerde duyup “baba Holokost nedir?” deseydim anlatırdı bence. Derneklerde anlatılır. Konuşulduğu için ben biraz daha ilgilendim araştırma yaptım. Dernekte çocuklara anlatılır. Holokost nedir? Ne oldu? Hitler kimdir? Ne yapmış? Naziler kimdir? Nasıl bu noktaya gelinmiş? Bunlar hep anlatılır çocuklarda o bilinci oluşturmak önemli çünkü. Bence herkesin az çok bilmesi gereken bir olay ama Yahudiler nezdinde daha çok bilinir. Nasıl herkes Amerika’nın keşfini, Kolomb’u biliyorsa Holokost’u da bilmeli. Bunlar tabii ki içerik olarak bambaşka şeyler ama dünya çapında olaylar neticede ve Holokost da dünyanın kaderini etkilemiş olaylardan biri. Sırf Yahudi olmaya gerek yok bunu bilmek için, azıcık okumaya meraklı biri bunu bilmeli. Yahudi olduğumuz için belki biraz daha fazla anlam yüklüyoruz ki bu da çok doğal bir şey. Holokost dışında ülkenin tarihini de bilmek lazım mesela. Varlık Vergisi olsun, Trakya veya 6-7 Eylül olayları olsun bilinmeli. Ben şahsen tarihe meraklı değilimdir ama belli başlı kritik olayları genel kültür olarak bilirim. Dernekte de anlatılırdı bunlar büyüklerimiz tarafından.

Üniversiteye kadar karışık okullarda okuduğunu söyledin. Bu seçim kimindi?

Annemler seçti bunu. Babam çok beğenmiş okulu. Zaten yeni bir okuldu. Bir vizyon görmüş, bir ışık görmüş. Böylece oraya yazdırmışlar beni. Lise sona kadar da orada okudum. Memnun kaldım. İyi bir eğitim aldığımı düşünüyorum orada. Hayatımda da bana bir vizyon katma, bir birikim katma konusunda da çok yardımcı olduklarını düşünüyorum. O yüzden iyi anarım.

Derneğe gider miydin?

Giderdim. 11 yaşlarımdan itibaren gittim. Aslında cemaatin çok içindenim yani. Daha önce diğer görüştüğün insanlar biraz daha dışında kalmış olabilir belki. Ben tam içindeyim yani. Cemaatin de içindeyim, derneğin de içindeyim. Dernek içinde çok aktifim. Aktiftim daha doğrusu. 2 sene önce bıraktım. Çünkü bir yaştan sonra artık aşağıdan gelenlere yer açmak gerekiyor. Ondan sonra da bir daha gitmedim. Herhangi başka bir dernek aktivitesi içinde görev almadım. Diğer yandan sinagoga küçüklükten giderdim. Dedem götürürdü beni özellikle adadayken. Kışın da ancak Kipur’da falan giderim. Düzenli hiçbir zaman gitmedim. Neredeyse hiç ders almadım orada, sadece ibadete gittim. Tora dersi falan çok az aldım, ciddi anlamda hiç gitmedim diyebilirim.

Derneğe başlama kararı kimindi?

Başlarda annem zorluyordu, ben çok istemiyordum. Ama sonra yaşım ilerledikçe ben kendim gitmeyi seçtim. Keyif almaya başladım oradaki ortamdan, insanlardan, kurduğum arkadaşlıklardan. Zaten çevrem genellikle Yahudilerden oluşuyor, çok Müslüman çevrem yok. Onlarla beraber kendim devam etmeyi seçtim.

Dernek ortamında karışık bir okula gidiyor oluşun dolayısıyla Müslüman çevrenin oluşu ile ilgili bir şey denir miydi?

Ufaklıktan beri şey derlerdi, okuldaki arkadaşlarınıza buradan çok bahsetmeyin. Çünkü hem gerek yok hem de çok güvenli değil yani, ne çıkacağı belli olmuyor. Okuldakiler hafta sonları bir yerlere gittiğimi bilirlerdi konuşurduk çünkü. Bazen hafta sonu ne yaptın ne ettin falan derken bilirlerdi bir yerlere gittiğimi. Ama içeriğini ve orada ne yaptığımı bilmezlerdi. Spesifik bir şey de demezdim, özellikle sakladığım veya özellikle söylediğim bir şey yoktu. Genellikle denk düşmüyordu konuşmalar sırasında ben de söylemeye gerek duymuyordum. Denk düşerse de dernek mernek bir şeyler derdim. Spesifik bir şey demezdim de mesela arkadaşıma gidiyorum derdim. Adadan arkadaşlarımla buluştum derdim. Uydurmazdım, doğruluk payı olan şeyler derdim.

Bu durumda ne hissederdin?

Rahatsız etmezdi bu beni açıkçası. Bir de daha o yaşlardayken, 14-15 yaşlarında algılarım bu kadar açık değildi. Bu kadar bilinçli değildim ve okuldakiler de sonuçta her zaman bilirlerdi benim Yahudi olduğumu. Hiç o konuda bir sıkıntı da yaşamadım. Zaten çocukluktan beri sürekli birlikte olduğumuz için bilinirdi. Pesah’ta ben onlara matsa getirirdim mesela. Farklı bir şey olduğu için akılda kalırdı. Bir de bizim okulda çok Yahudi vardı. Pesah’ta özellikle yemekhanede özel bir menü bile servis edilirdi. Mesela kızartma çıkardı herkese, bize patates yaparlardı. Yahudi öğretmen de, öğrenci de vardı. Esasında çocuklar bunu önemsemez, yani senin ismini dinini… Okulda “nerelisin?” sorusunu bile sormadılar mesela bana. Öğretmenler ve veliler bilirse bilirdi. Çocukların umurunda değildi. Bir alışkanlık gibi bir şey oldu; Semi Semi’dir o kadar. Bunu bu şekilde kabul ettiler.

Üniversiteye kadar olan dönemde çevreni kimler oluşturuyordu?

Hafta içi okul arkadaşlarımlaydım. Hafta sonu okul dışından Yahudi arkadaşlarımla. Yazın zaten Büyükada’da hep Yahudi arkadaşlarım vardı. Okuldakiler hep okulda kaldı. Okul arkadaşlarımla okul dışında bir ilişki çok kurmadım. Onlar hep okul arkadaşı olarak kaldı. Kendiliğinden gelişen bir şeydi bu.

Peki, ailende Müslüman biriyle birlikte olursun endişesi oldu mu hiç?

Hiç öyle bir konuşma geçmedi aramızda. İlla bazı şeylerin özel olarak konuşulmasına gerek yok bana kalırsa. Annemler “mümkünse Yahudi kızlarla ilgilen” gibi bir şey demedi hiç. Bu konu konuşulmadı ama ben de bir şey sezmedim açıkçası. Hiç Müslüman kız arkadaşım olmadı bu arada. Zaten takıldığım çevre Yahudi çevresi olduğu için ilgilendiğim insanlar da doğal olarak o çevre içindendi. Benim kendime koyduğum bir limit yoktu bu konuda. Öyle denk geldi bir noktada. Ama şeyi de bazen hissediyorum açıkçası, kültürel farkı. İnsanlar arasında ayrım yapmıyorum tabii ki. Neticede hoşlandığın kızın ilk dinine ya da nereli olduğuna bakmazsın. Tanıdığın zaman ama o kültürel farkı hissediyorsun gerçekten. Bazı şeyleri anlamıyorlar ya da bazı şeyleri sana yabancı geliyor. Mesela şey oldu; işteyken özellikle o fark gözüme çarpıyor. Biz Cuma akşamları çıkıyoruz takılıyoruz iş arkadaşlarıyla, ben genellikle aralarından erken kalkıyorum çünkü yemeğe gideceğim. Birkaç kere oldu bu erken kalkmalar. Kızın biri en sonunda “sen ne yemeğine gidiyorsun Allah aşkına?” diye sordu. Soruş şekli komikti güldük. Böyle şaşırıyor insanlar bazı şeylere. Bu tip farklılıklar var. Kötü bir şey diye söylemiyorum bunu. Gerçek bu. İki Türk bir araya gelince de olabilir bu; biri köylüdür, öbürü şehirlidir. Orada fark yok mu? Daha çok var bana kalırsa. Seküler bir Yahudiyle, seküler bir Türk arasındakinden çok daha fazla fark var.

Ailende hiç karışık evlilik yapan var mı?

Yok.

Varsayımsal soruyorum; Müslüman biriyle evlenir misin? Ailen ne der bu duruma sence?

Evlenirdim. Bence ailem de kabullenirdi. Eminim hatta kabulleneceklerine çünkü tanıyorum onları. Öyle bir ailede değilim ama oldu da bir sıkıntı çıktı diyelim, ben yine “size ne” derdim. Bir şey diyemezlerdi.

Evlendikten sonra senin için dinî geleneklerin ev içerisinde devam etmesi önemli mi?

Bence önemli. Bu iş Müslüman biriyle nasıl olacak dersen şunu diyebilirim zaten evleniyorsan o kişiyle fikirlerini kabul etmişsin ve saygı duyuyorsun demektir. Seçeceğim kişinin koyu bir Müslüman olacağını öngörmüyorum mesela gelecekte. Ben kendi çocuğumun Yahudi kimliğini ve Yahudi bilincini almasını isterim. Evlendikten sonra benim hayatım yine bu şekilde devam edecek. Ben yine her Cuma aileme gitmeye devam edeceğim. Çünkü böyle gördüm. Bu durumda eşim de gelecek benimle. Zaten aksini söyleyecek biriyse baştan evlenmezdim. Yemeklere o da gelecek, çocuk da gelecek ve oradan görecek geleneklerini. Henüz çok varsayım gibi geliyor bunlar bana. Pek düşünmedim açıkçası evliliği.

Üniversiteye kadar geçen eğitim hayatında hep aynı insanlarla birlikteydin ve kimliğine dair tatsız bir şey hiç yaşamadın. Peki üniversite ortamın nasıldı bu konuda?

Üniversite ortamı da lisedeki gibi okulda kaldı hep. Okul içinde görüştüğüm insanlardı sadece ki çok da kalabalık değildik. İlk defa orada insanlar “ismin niye böyle?”, “nerelisin?” gibi soruları sormaya başladı. Ben de “Türk’üm, Türkiye’de doğdum, Türk pasaportum var” diye cevaplıyordum. İspanyol ya da Kuzey Koreli değilim neticede. Bazıları anlıyor, uzatmıyor. Bazıları devam ettiriyordu. En sonunda “Yahudiyim” cevabını alınca tamam diyorlardı. Genellikle “a ne güzel, hiç Yahudi tanımamıştım” gibi tepkiler alıyordum. Olabilir yani. Çoğu İstanbul dışında büyümüştü ve onların Yahudi tanıma imkanı neredeyse yoktu. Ankara’dan gelse orada doğup büyümüş olsa bile Yahudi tanıma imkanı yok. Çünkü Yahudi kalmadı artık orada. O yüzden çok normal karşılıyorum. Sadece bana tek sıkıntı veren şey sürekli aynı şeyleri tekrarlamak. Şimdi işe girdim mesela ve benimle beraber çok fazla kişi girdi işe. Sürekli yeni insanlarla tanışıyorum ve sürekli aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkıldım. “Nerelisin?”, “Türk müsün?” ben herkese aynı cevabı vermekten sıkıldım. İnsanları yargılamıyorum ben bunu derken, merak edebilirler normaldir. Ama ben sürekli aynı şeyleri plak gibi tekrarlamaktan sıkıldım. Yorucu bir şey. Bunun dışında tatsız anı hiç olmadı. Bulunduğum ortamlar içinde böyle bir şey olmaz gibi de geliyor; özel üniversitede okudum neticede, bizim sınıfta Boşnak arkadaşımız da vardı Kürt arkadaşımız da.

Peki, çevrenden duyduğun tatsız anılar var mı?

Yok, kulağıma gelen hiç olmadı. Ailemin de yok böyle anıları. Ya da bana anlatılmadı, bilmiyorum. Çevremdekilerin böyle bir şey olacak gibi bir kaygısı da yoktu, herkes herkesi biliyordu. Çoğu zaman insanlar özeniyordu hatta, “a ne güzel keşke ben de olsaydım” diyorlardı ben de “parasını verirseniz olur” diyordum. (gülüşmeler) Ne diyeyim artık. Bu doğru değil kesinlikle ama kendimizi de o klişelerin içine sokuyorduk komikliğine.

Yahudi olduğunu öğrenince bu aldığın “ne güzel, keşke ben de olsaydım” gibi tepkiler sana nasıl hissettiriyordu?

Hiçbir şey hissetmiyordum. Hiç “tabi istersin, efsane bir şey” olmuyorsun. Direkt tamam diyorsun, ne diyebilirsin ki başka?

Askerliğini yaptın mı?

Yapmadım, inşallah da yapmam. Bence kaçabildiğin kadar kaçacaksın. Neden? Yahudi olduğum için değil. Konsept saçma. Bana kalırsa insanları zorlamanın bir anlamı yok. Sordum mesela askerliğini yapmış birçok insana, antisemit bir şey yaşadılar mı diye. Bazısı diyor başıma gelmedi, bazısı da çok mutlu geçirmemiş. Askerliğini yapmış Müslüman birine sordum bir gün “gayrimüslimlerde sıkıntı oluyor mu askerlikte?” diye, “yok valla bizim bölükte hiç öyle şeyler olmadı, gay bile vardı” dedi. Çok gülmüştüm böyle demesine. Askerlik biraz da şans işi aslında, her şey olabilir.

Yahudi olduğunu ilk ne zaman öğrendin?

Biliyordum hep, öyle spesifik bir an olmadı. Ufaklıktan beri görerek, geleneklere şahit olarak biliyordum zaten ve diğer insanların da okuldaki çocukların mesela, Yahudi olmadığını hep biliyordum. Çocuklar bu tip şeylere takılmaz ki. 7-8 yaşındayken neye takılacak? Ben bahçede oynadığım topun peşindeyim. Bana ne kim Yahudi kim Türk…

Peki, Yahudilik sana ne ifade ediyor?

Açıkçası bir şey ifade etmiyor biliyor musun? Tamamen bir tesadüf Yahudi bir ailede doğmam. Millet diyor ya “ben Türklüğümle gurur duyuyorum”, benim için bu özel bir şey değil. İnsanın tamamen nerede doğduğuyla ilgili. Kaderci değilim ama tamamen tesadüf eseri, ben Yahudi olmak için doğmuşum gibi bir düşüncem yok. Budist olarak da gelebilirdim dünyaya. O yüzden açıkçası çok bir şey ifade etmiyor bana. Hoşnut muyum? Kesinlikle evet çünkü seviyorum. Büyük bir ailenin parçası olmak gibi bir şey bu. Yeri geldiği zaman seni koruyabilecek, sana yardımı dokunabilecek insanlarla beraber olman güzel. Mesela iş bulamazsın gidersin yardım istersin. Biri sana bir iş bulabilir. Sana iş bulacağı kesin olmasa da yardım edeceği kesindir. Bunun dışında Yahudilik bir dindir benim için. Gelenek odaklı uygulamalarda bulunuyorsun diyecek olursan, o gelenek de dinin parçası derim. İnancın türevi olarak var bu gelenekler bence. Pesah’ta hamursuz yiyerek sen zaten hikayesine göre atalarının Mısır’dan kaçarken 40 yıl çölde yaşadıklarına otomatik inanmış oluyorsun.

Sen inanıyor musun peki? Kendini inançlı biri olarak görüyor musun?

İnanıyorum evet. İnançlı biriyim diyebilirim ama çok değilim. Tanrı’ya inanırım, Yahudiliğe de inanırım. Kutsal kitapta anlatılanlara inanırım o yüzden evet inançlı biri sayılabilirim. Tanrı yoktur, dinler yoktur diye bir inkarda bulunmam kesinlikle.

Peki, sen dini uygulamada ve yaşamada ailenden farklı olduğunu düşünüyor musun?

Hayır düşünmüyorum. Onlar nasılsa ben de öyleyim. Hepimiz eşit dindarız ailede. Anneannemlerin kuşağıyla biraz farklıyız ama çekirdek ailemde bir fark yok bence. Şöyle bir anımı anlatayım, ben yoğurt yemeyi çok severim. Babaanneme gittiğimizde de her yemeğe yoğurt koyarım. Ama anneanneme gittiğimizde Kaşeruta baktıkları için yoğurt konulmaz masaya ve ben de her seferinde yoğurt isterim. Annem de o zaman bana “burası anneannenlerin evi, burada yoğurt yok yemiyorlar biliyorsun” der. Aramızdaki tek fark budur yani.

İsrail’e gittin mi peki?

Çok gittim turistik olarak. Çok da severim. Biraz sıcaktır onu çok sevmem. Daha soğuk ülke severim. Ama coğrafî olarak bence güzel bir ülke. Bunun dışında benim için bir anlamı var, yok diyemeyeceğim. Bazıları İsrail ve Yahudiliği iki farklı kefeye koyuyorlar ki kesinlikle iki farklı şeydir. Ama bir o kadar da iç içedir. Mesela İsrail politikalarından Yahudiler, özellikle buradaki Yahudiler kesinlikle sorumlu tutulamaz. Buradaki Yahudilerin çoğunun mutlaka İsrail’e bir sempatisi vardır. Benim var mesela.

Nasıl bir sempatin var İsrail’e?

Bu bana kalırsa bir şans. Ola ki burada işler istediğin gibi gitmezse, senin koşulsuz şartsız bir B planın var. Bu B planı da kötü bir plan değil, hatta sağlam bir plan. Bu hep aklımın bir köşesinde var mesela, biraz rahatlatıcı bir şey. Bu her yaptıkları şeyi doğru buluyorum ve savunuyorum anlamına gelmiyor tabii. İnsanların şeyi bilmesi gerekiyor orada yaşananlar iki taraflıdır, ancak buradaki insanların o iki tarafı da anlayacak imkanı yok bir kere. Medya yüzünden diğer tarafı görecek ne imkanları var ne de eğitimleri ve kültürleri var açıkçası. Siz yanlış biliyorsunuz İsrail haklı, en doğrusunu yapıyor demek değil bu ama burada lanse edilenin aksine kesinlikle cani, işgalci, masum Filistinli çocukları bombalıyorlar değil. İki tarafın da haklı olduğu taraflar olduğu gibi haksız olduğu taraflar da var. Ve az çok takip ediyorsun. Sırf İsrail’e sempatim olduğundan değil, burada lanse edildiği gibi olmadığını biliyorum. Durum İsrail düşmanlığı olunca herkes birleşiyor. Solcusu da sağcısı da birleşiyor.

Politik gerginlik zamanlarında kendini nasıl hissediyorsun?

Şöyle, ilk politik gerginlik 2008-2009 Mavi Marmara zamanıydı. Bize sık sık şu denirdi “taksilerde, yabancı ortamlarda saklayın kendinizi”. “Toplu halde dolaşmayın” der mesela anneanneler. Tamamen koruma amaçlı denirdi. Aile içinde ve arkadaş çevresinde de konuşulurdu. Zaten herkesin ailesi onu dediği için biz de kendi içimizde benim annem bunu dedi diye konuşurduk. Benim mesela taksilerde sabit Türkçe bir ismim vardır. Kullanıyorum da hala, yabancı biriyle konuştuğumda da söylerim bu ismi. Taksilerin dışında Starbucks’ta da aynı Türkçe ismi kullanıyorum çünkü anlamıyorlar. İşteyken çok değiştirmek isterdim ismimi çünkü sürekli soruluyor. O ismi kimliğime ekletmek isterdim tamamen kendimi rahat ettirmek için ki aslında ben kime gerçek ismimi kime takma Türkçe ismimi diyeceğimi biliyorum. Kestiriyorsun bir süre sonra kimin nasıl olduğunu. Bu gibi durumlar dışında beni gerecek ortamlar oluşmuyor hiç.

İsrail’in sağlam bir B planı olduğundan bahsettin. Oraya yerleşmeyi düşündün mü?

Ben buradan gitmeyi düşünüyorum. Herkesin kafasında vardır bence bu düşünce. Ama gidecek olursam ilk tercihim değil İsrail. Sıcak ülke çok sevmiyorum. Gidersem Kanada’ya giderim. Sebebini tam bilmiyorum. Avrupa da olur aslında ama Kanada’yı severim ben. Artık burası olmasın da neresi olursa olsun moduna giriyoruz yavaş yavaş. O da tamamen bu ülkenin geçirdiği süreçten kaynaklanıyor. Her yer buradan iyidir diye düşünüyorsun. Bu Yahudi olmamla da alakalı değil, azıcık gözüm açık olduğu için böyle düşünüyorum.

Burada kendini güvende hissediyor musun?

Şu anda hissediyorum. Senin başına gelebilecek tehlikenin aynısı benim de başıma gelebilir. O herkes için geçerli. Yahudi olduğum için ekstra bir tehdit şimdilik hissetmiyorum. Ama kendime daha iyi bir hayat yaşatmak için bir şekilde başka yerleri de araştırıyorum. Önüme daha iyi fırsatlar çıkabileceği için yapıyorum bunu. İstiyorum da aynı zamanda gitmeyi ama inşallah mecbur kalmam. Mesela İspanya’ya başvuracağım bu düşüncem doğrultusunda. Güzel bir fırsat, zararı yok faydası çok. Değerlendirmek lazım.

2003’teki Neve Şalom saldırısı nasıl yansıdı sana?

Kötüydü. Benim anne tarafından dedem oradaydı. Neyse ki ufak sıyrıklarla atlattı o olayı. Ben çok ufaktım, hiç anlatmadı. Ama çok büyük bir şeyin yansıdığını da düşünmüyorum açıkçası, çünkü iyileştikten sonra gitmeye devam etti Neve Şalom’a. Buradaki Türk Yahudileri için herkesin bilmesi ve hatırlaması gereken bir olaydır bence. Amerika’daki veya İsrail’deki Yahudi için bir şey ifade etmeyebilir ama burada yaşandığı için buradakilere çok şey ifade etmeli. Orada spesifik biri daha vardı, özellikle bizim çok andığımız. Gönüllü çalışan bir genç vardı Yoel Kohen Ülçer. Onun hikayesi anlatılır. Başkalarının hayatını kurtarmak için kendi hayatını feda etti. O olmasa bomba daha yakında patlayabilir ve daha birçok insan ölmüş olabilirdi. O patlamayı her sene anarız sinagogda, her sene de daha az kişi katılır. Çünkü bence zamanla etkisini kaybediyor. 1986’da bir tane daha saldırı olmuştu, o zamanlar güvenlik de yokmuş adamlar girip taramış içerisini. Şimdi kim hatırlıyor onu? Senede bir defa anma düzenleniyor yine, protokol gidiyor. 31 sene önce olmuş bir şey artık etkisini kaybediyor. Bence tamamen zamansal bir durum.

Çok geçmiş olsun dedene, sana, ailene. Anmalara katılımların azalması sana ne hissettiriyor peki?

Sağ ol. Politik bir olay ve kimliğimize doğrudan bir saldırı olması açısından evet, anlatılması, unutulmaması lazım. Ama katılımın azalması bence çok normal, ben böyle hissediyorum. Şöyle düşün, sen ölen bir yakınına zaman geçtikçe ilk günkü gibi mi üzülüyorsun? Bence bundan bir farkı yok. Katılımın azalmasını kesinlikle savunmuyorum ama anlayabiliyorum. Kendiliğinden olan bir şey bu. Bu tip konular pek konuşulmuyor, aileler anlatmıyor ve çocuklara o bilinç pek verilemiyor. Aslında bir yandan zamanı gelince herkes her şeyi öğreniyor, biliniyor her şey. Anlatmalarını tercih eder miydim? Bilmiyorum, ederdim veya etmezdim diyemem. Ama bilmeyen birini de görürsem anlatırım. Bilmeyenlerin öğrenmesini isterim insanlara bilinç aşılamak için. Farkındalığı olsun, Yahudi veya değil. Sen tarihini bileceksin ki yine aynı durumlara gelirsen aynı hataları yapmayasın. Tabi çoğunlukla anlayamıyorsun hangi durumda olduğunu hangi duruma geldiğini. Mesela Naziler bir anda yapmadılar her şeyi, uzun bir süreç sonucunda oldu. 1934’ten itibaren başlayan ve kimseyi şüphelendirmeden kimseye batmadan ince işlenmiş bir süreçti. Burada da acaba yavaş yavaş bu mu oluyor diye düşünmeden edemiyorsun.

Politikayla ilgileniyor musun?

İlgilenirim, severim de politikayı. Üniversiteyle başladı bu ilgi, bence biraz geç oldu. Siyaseti, gündemi takip ederim. Gündemi sosyal medyadan takip ediyorum bu arada, televizyonu açıp haber izlemek kalmadı artık benim için. Twitter var oradan takip ediyorum. Yeni Akit’i de Sözcü’yü de merkezi de takip ederim. Özellikle antisemit haberleri takip ederim, kim ne demiş diye bakarım, yorumlara bakarım mesela. Lafa bakarım laf mı diye söyleyene bakarım adam mı diye. Üzücü bir şekilde hayatımın bir parçası oldu. Ağzı olan konuşuyor, ben de üstüme alınmıyorum açıkçası. Üzülüyorum, ama Yahudi olduğum için değil de insanların cahilliğine üzülüyorum. Genellikle üzüldüğüm nokta bu insanlarla mı yaşıyoruz noktası oluyor. Bunun dışında denilenleri kişisel almıyorum, gülüyorum geçiyorum o laflara. Ne zaman Orta Doğu biraz hareketlense “sizinkiler yine bombalamış” muhabbeti oluyor. Ben de “evet beni arıyorlar ben de evimdeki kırmızı düğmeye basıyorum patlatıyorum” diyorum. Bu söylenenler çok trajikomik. Bu onların suçu değil bana kalırsa, bu şekilde yetişmişler çevrelerinden böyle görmüşler. Bu algılarını düzeltmek için bir şey yapamıyorum mesela çünkü ikna olmuyorlar. Bana kişisel olarak antisemit bir şey demediyse, İsrail’den ve politikadan bahsediyorum, çok bir şey demiyorum. Bireysel olarak maruz kalmadım hiç antisemit şeylere. Yanımda bazıları diyor ki “kızma ama İsrail de yanlış bence”, orada “kızma ama” demesi bile bence yanlış. Şey de var, her ne kadar anti-İsrail ve antisemit kavramları kategorik olarak farklı olsa da ikisi de bağımsız değil aslında. Antisemit başlayan şey anti-İsrail’e dönüyor ve anti-İsrail başlayan şey de bir noktada antisemit oluyor bana kalırsa. Bir o kadar farklılar ama bir o kadar da iç içeler.

Bahsettiğin anti-İsrail ile antisemit kavramları ne açılardan farklılar? Ne açıdan iç içeler?

İsrail ve Yahudi kavramları farklı şeyler. Ama İsrail bir Yahudi devleti olduğu için oradan kesişiyorlar. Sen de bir Yahudi olduğun için İsrail’le bir şekilde kesişiyorsun. Ama pratikte bambaşka şeyler. Bana kalırsa anti-İsrail diye başlıyor ama antisemite dönüyor o yüzden bir şekilde. Mesela Kudüs meselesi bana bir şey ifade etmiyor açıkçası. Yani Kudüs’ün başkent olması ya da olmaması. Türkiye’nin başkentinin Ankara değil de Tekirdağ olması gibi bir şey bu. Bu olaylar yine dönüp dolaşıp bize patlıyor mesela. Bu konuda tek söyleyebileceğim şey bu.

Peki, oy kullanıyor musun?

Kullanırım. Hep kullandım hiç kaçırmadım. Bana kalırsa oy kullanmamak çok saçma. Keyfi için kullanmayanı da garipsiyorum açıkçası. Bir şey değişmeyeceğini düşündüğü için kullanmıyor mesela ama zaten o öyle düşündüğü için değişmiyor bazı şeyler. Ben de değişmeyeceğini düşünüyorum aslında ama yine de bu düşünce şeklini yanlış buluyorum, o kadar da umutsuz olmamak lazım belki de. Hep kendi istediğim partiye verdim. Bir Yahudi’nin CHP’ye oy vermesi kadar abes bir şey olamaz aslında çünkü en basitinden Varlık Vergisi olgusu var. Burada şu da önemli, o zamanki CHP’yle bu zamanki CHP aynı şey mi? Şu anda seçenekler arasında en iyisi o gibi düşündükleri için oy veriyorlar bence.

Anlıyorum. Peki, Gezi’ye katıldın mı?

Gezi’de ÖSS’ye çalışıyordum. Hiç gitmedim çünkü polisten korktum açıkçası. Katılamadım ama her akşam tencere tava çaldım. Gezi hakkındaki düşüncelerimi soracak olursan güzel başladı ama sonra o kadar provokatifleşti ki… Mesela bir anımı anlatayım sana, Gezi’nin birinci yıl dönümüne denk geldim. Protestolar yapılıyordu ben de bir yerden bir yere gitmeye çalışıyordum arabayla. Baktım, yüzü maskeli, ne ideali olduğu belirsiz birilerinin gazına gelmiş kendince devrimci bir sürü solcu gibi görünen örgüt sapanla polise taş atıyor. Gezi bu değildi ki. Bunlar tamamen Gezi’nin yarattığı ortamdan nemalanmaya çalışan garip tipler. Bunları bir kenara bırakırsak Gezi’nin benim üzerinde pek bir etkisi yok. Tek bir şey var, gerçekten umutlanmıştım o dönem. Bir şey değiştirmiştir mutlaka tabii ama benim açımdan bir değişiklik olmadı, o zamandan bu zamana hala aynı şeyi düşünüyorum. Çevremden de öyle büyük etkilenmeler görmedim. Öyle çok politik bir çevre değil herkes apolitik açıkçası. Şey diyen bir tanıdık çıkmıştı, Müslüman’dı bu arada, “ben yerel seçimlerde AKP’ye veriyordum çünkü hizmet yapıyorlar metro yapıyorlar ama Gezi’den sonra değişti düşüncem”.

Bahsettiğin apolitik çevreni kimler oluşturuyor?

Benim çevremi şu an çocukluk arkadaşlarım ve adadaki arkadaşlarım oluşturuyor. Hep Yahudiler yani. Müslüman arkadaşlarım yok artık. Dolayısıyla o apolitik çevreyi onlar oluşturuyor, ilgili değiller siyasetle. Ben biraz daha ilgiliyim. İlgilerinin olmama sebeplerini bilmiyorum açıkçası, bence öyle denk gelmiş. İlgili olmak zorunda da değiller, herkes her şeyi sevecek diye bir şey yok. Onlar da siyaseti sevmemişler mesela ben de çok geç ilgilendim.

Peki, sen kendini burada özgür hissediyor musun?

Hayır. Bu tamamen ülkenin durumuyla alakalı, dinimle alakalı değil bu arada. Dinini yaşamanda bir engel var mı? Yok teknik olarak. Ama özgürlük tartışılır. Mesela İsrail’de onu hissediyorsun, çok daha özgür bir ülke bence. Politik bir baskı hissetmiyorsun. O kadar savaşa o kadar tehdite rağmen sen bunu hissedebiliyorsun. Ve oradaki insanlar canlarından endişe etmiyorlar, çok rahatlar. Sürekli füzeler atılıyor İsrail’de, millet sadece bakıyor. En fazla siren çalıyor 10 dakika sığınaklara giriyorlar ve sonrasında normal gündelik yaşantılarına devam ediyorlar. Savaş hayatlarının bir parçası olmuş, her evde sığınak olmak zorunda mesela. Sığınaklarla büyüyorlar ve hayatlarının bir parçası oluyor, hiç garipsemiyorlar bir süre sonra. Bütün bunlara rağmen özgür bir ortam bulabiliyorsun orada. Dünyanın neresinde var ki bu başka?

Gitme ihtimalini değerlendirdiğini söylemiştin. Türkiye ile bağını merak ediyorum ben senin.

Şöyle diyeyim, tamamen karakterimden ötürü, şeylere çok fazla anlam yükleyen bir insan değilim. Sevmem çok anlam yüklemeyi. Dolayısıyla Türkiye ile spesifik bir bağım yok, bağlı hissetmiyorum. Dünyadaki başka bir ülkeye de bağlı hissetmiyorum. Buraya kendimi borçlu hissetmiyorum, ama İsrail’e de hissetmiyorum ya da öbür gün yaşayacağım bir başka ülkeye de borçlu hissetmeyeceğim. Tek anlamı şudur benim için; ailem ve arkadaşlarım burada, büyüdüğüm çevre burada. Burada yaptıklarımı özleyebilirim mesela ancak. Atıyorum Bebek’te oturmayı özlersin. Yoksa Türklükle ve Türkiye’yle anlam yüklemeyi sevmediğim için “burası benim memleketim, buranın ekmeğini yedim” gibi bir bağım yok. Mesela dinî semboller dinî sembollerdir, öyle kabul edilmiş şeylerdir. Öyle kabul edildiği için öyledir yani ve ben öyle kabul ettim mesela. Ekstra bir şey yok, düşünmüyorsun da. Bu Mezuza’ysa Mezuza’dır Menora’ysa Menora’dır ve kültürümüzün bir parçasıdır. Sorgulamıyorsun öyle kabul ediyorsun. Zaten din de böyle bir şey değil midir? Sorgulamazsın kabul edersin veya etmezsin.

Son olarak İstanbul’daki cemaat hayatı hakkında ne düşünüyorsun?

İyi yanları da var kötü yanları da. İyi yanı herkesi tanıyor olman. Kötü yanı da bir süre sonra bu durum sıkabiliyor. İnsan bazen yenilik arıyor, hep aynı insanları görmekten hep aynı şeylerin içinde olmaktan sıkılabiliyor insan. Ki benim öyle bir dönemim oldu, sıkılmıştım artık. Biraz uzaklaşmıştım o yüzden cemaat işlerinden. Arama biraz mesafe koyup başka insanlarla olmaya çalışmıştım. Hala da biraz böyle düşünüyorum, çok içinde durmayı tercih etmiyorum işlerin. Tamamen farklılık olsun diye ama bu. Küçük bir topluluğa dahil olmanın bir başka zorluğu da kız arkadaş seçimi mesela. Herkesi tanıyorsun, kanka olmuşsun artık ve bir süre sonra onlara romantik bir şey beslemek çok zor oluyor. Buluyorsun bir şekilde tabii ama zor. Cemaat içi evlilik bu yüzden zor. Kaç insan var? Yarısı erkek zaten, benim yaşımdaki insan sayısı ve şu an bu insanların Türkiye’de yaşayanların sayısı sınırlı. E bir de bu insanlardan sana hitap edeni bulabilmen gerekiyor. Zor.