Arşiv Göze Çarpanlar Haberler

Türkiye “Anavatan”, Portekiz “Dede Ülke”

Portekiz Fahri Konsolosu Aaron Nommaz’ın kaleme aldığı ‘Yahudi Casus Jozef Nasi’, Osmanlı’nın 16. yüzyılının bu önemli ismi üzerine yazılmış ilk Türkçe kitap.

Kaynak: Milliyet

Osmanlı tarihine, özellikle Kanuni Sultan Süleyman dönemine ilgi duyanların aşina olduğu Portekizli banker Dona Gracia’nın hikâyesini ‘Kanuni’nin Yahudi Bankeri Dona Gracia’ kitabında kaleme alan, Portekiz’in İstanbul Fahri Konsolosu mühendis Aaron Nommaz’ın ikinci kitabı ‘Yahudi Casus Jozef Nasi’ raflara çıktı.

Nommaz, Destek Yayınları’nın yayımladığı kitabını önceki gün Four Seasons Bosphorus Hotel’de düzenlenen bir toplantıda tanıttı. Kitap, Dona Gracia’nın yeğeni, Kıbrıs’ın Osmanlı hakimiyetine geçmesinde önemli bir yere sahip olan Yahudi banker Jozef Nasi üzerine yazılan ilk Türkçe eser olma özelliğini de taşıyor.

Kaderini etkiledi

Genç yaşta, dünyanın sayılı bankerleri arasına giren Nasi, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve Rüstem Paşa ile kurduğu dostluk sayesinde sarayın vazgeçilmez isimlerinden biri oldu. 16. yüzyılın sinagoglarının ve banker ajanlarının Osmanlı lehine istihbarat vermesini sağlamasıyla da Osmanlı’nın kaderini etkileyen kişiler arasında yer aldı. Basın toplantısında Osmanlı için bu kadar önemli olan isimlerin tarih derslerinde yer bulamadığına dikkat çeken Nommaz, her iki kitabını aslında yazdığı tarih kitabını üç romana çevirerek oluşturduğunu ifade etti. Üçüncü kitabın da müjdesini veren Nommaz, kitapları yazarken Halil İnalcık ve İlber Ortaylı’nın da desteğini aldığını sözlerine ekledi.

Türkiye ‘anavatan’, Portekiz ‘dede ülke’

Kendisini ‘Portekiz kökenli Sefarad Yahudisi bir Türk’ olarak tanıtan Aaron Nommaz, yazar ya da tarihçi olmadığını, sadece mühendis olduğunu söyleyen bir isim. Türkiye için ‘anavatan’, Portekiz için ise ‘dede ülkem’ diyor. Daha önce Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) Portekiz İş Konseyi başkanlığını yürüten Nommaz, 1996 yılından beri Portekiz’in İstanbul Fahri Konsolosu olarak görev yapıyor.

Kitaptan bir bölüm…

“Osmanlılar bizim düşmanımızdı. Daha doğrusu fanatik Hıristiyanlar böyle düşünmemizi istiyor. Fakat gerçekte Müslümanlar bizim düşmanımız değildi. Onların ülkesinde vergisini ödeyen herkes “kendi asma ve incir ağacının altında huzur içinde oturuyor”. Cermen İmparatorluğu’ndan kaçıp, İstanbul’a giden Sarfati, Avrupa’daki dindaşlarına böyle yazmıştı mektubunda. Davet etmişti onları Grand Turco Mehmet’in ülkesine.

1492’de İspanya’dan kovulan dindaşlarıma, Grand Turco’nun oğlu Bayezid bu defa ülkesinin kapılarını açmıştı. Biz bile halen engizisyon zulmünden kaçanları, Selanik, İstanbul, Bursa, İzmir, Patros, Avlonya gibi şehirlere gönderiyorduk. Şimdi burada işlerimiz yolunda olabilir ama ya gelecekte…”