Arşiv Makaleler

Wagner’ın Siyasi Gelgitlerinde Son Durak: Antisemitizm – Melike Karaosmanoğlu

download

Richard Wagner 22 Mayıs 1813 yılında Leipzig’de dünyaya geldiğinde Almanya (Prusya) Fransa İmparatorluğu hegemonyası altında son demlerini yaşıyordu. Fransız egemenliği altında güçlenen Alman milliyetçiliği Napolyon’un mağlubiyetini hızlandırdı. Wagner ise dönemin ruhuna uygun Fransa karşıtı kahramanlık hikayelerini dinleyerek büyüdü.

Zira Tannhäuser ve Lohengrin operalarını milliyetçi bir ruh ile bestelemiştir. Orta çağ hikayelerinden alınan ilhamla yapılan, 1840’ların saldırgan ve bol şiddet soslu milliyetçi temaları ile süslenen bu eserler Wagner’a göre Alman müziğinin ta kendisiydi. Lohengrin’de Avcı Henry Alman birliklerini Doğu’dan gelen Slav topluluklarına karşı savaş meydanlarına davet ederken, Tannhäuser’de Landgraf lirik üslubuyla Alman değerlerinin her şeyden yüce olduğunu söyleyip, Almanya’nın sağlık ve gürbüz kelimeleri ile eş anlamlı olduğunu anlatır.

Bu eserlerden -çok değil- birkaç yıl sonra 1848 devrimine destek veren bir direnişçi olarak çıkar karşımıza Wagner. 1849’da Dresden’deki ayaklanmada Rus anarşist Bakuninle omuz omuza çarpışmıştır. Bakunin’in simgelediği anarşist yıkıcılığa hayranlığını her fırsatta dile getirmiştir. Wagner hakkında kaleme alınmış pek çok yazı onun egoist karakterinden, çıkarcı kişiliğinden bahseder. Bu karakter onun siyasi gelgitlerinin başlıca sebebi olarak gösterilir. Lakin bana kalırsa mesele onun içinde taşıdığı “yıkma” ve “yok etme” hissinin gergin bir ok gibi hedefine saplanmayı bekliyor olmasında da kendini gösterir. Sürekli değiştirdiği hedef tahtalarına zehirli oklarını fırlatan bir besteci eserleriyle, siyasi gelgitleri ve antisemit düşünce mirasıyla yıllar sonra Hitler’i kendine hayran bırakmayı böylece başarabilmiştir.

Dresden ayaklanmasının amacına ulaşamaması sonucunda hakkında tutuklama kararı çıkan Richard Wagner ülkesini terk etmiş, sonrasında İsviçre’de kaldığı sürgün yıllarında “devrimci” ve “eşitlikçi” düşüncelerinden fersah fersah uzaklaşmıştır. Bu uzaklaşma tekrar Almanya’ya dönebilmesini sağlamıştır.

Bundan sonra ölümüne kadar düşüncelerine hakim olan fikirler Cermen ırkının yüceliği, Avrupa’nın en saf ve temiz değeri olduğu ve Yahudilerin bu saflığı kirlettiğine dairdir. 1850 yılında yazdığı Yahudilerde Müzik (Das Judenthum in der Musik) isimli kitabı ile Wagner yeni hedefinin kim olduğunu açıkça belirtir. Kitapta: “ Yahudi kuşaktan kuşağa içinde yaşadığı milletin dilini konuşur fakat daima bir yabancı olarak konuşur. İşte bundan dolayı Yahudiler asla bir ulusal müzik ve dolayısıyla da gerçek bir popüler opera yazamaz. Bununla birlikte Yahudiler özgür oldukça onların siyasal ve kültürel gücünden kaçmak da imkansızdır, paraları oldukça Yahudiler özgür kalacaklardır.” gibi cümlelerle Yahudilere olan nefretini satırlara döker. Bu kitabın bir diğer özelliği ise Wagner’ın kitapta isim vermeyerek küçültücü ifadelerle itham ettiği iki Yahudi besteciye dair fikirlerini barındırmasıdır. İsmi anılmayan lakin kim olduğu bilinen iki besteciden biri Wagner’a Paris yıllarında yardım etmiş Giacomo Meyerbeer’dir. Diğeri ise Felix Mendelssohn’dur.

1870 sonu ve 1880’lerin başı Avrupa’da antisemitizm yükselirken Wagner saçtığı nefret ile adeta bir antisemitizm kuramcısı olarak görülmüştür. Yahudi nefreti ile donatılmış her hangi bir hakareti referans kabul edilmiş ve ilerleyen yıllarda Nasyonal Sosyalistlere ilham kaynağı olmuştur.