Genç Yahudiler Anlatıyor Röportajlar

Frida Anlatıyor: “Dışlanıyorsun, yok sayılıyorsun, antisemit önyargılarla karşılaşıyorsun…”

sun-and-life
Sun and Life (1926), Frida Kahlo

“Bu sessizlik… Ben bunu çok rahatsız edici buluyorum çünkü insanlar “kendi” olmaktan uzaklaşıyor.”

Frida ile görüşmemizi 2016 Kasım’ında yurt dışında yaşıyor olmasından dolayı Skype üzerinden gerçekleştirdik. Kendisiyle görüşmemizin başında bir takma isim seçmesini söylediğimde “Frida koy Frida’yı çok seviyorum” dedi ve biz de ona Frida diye sesleneceğiz. Frida, 22 yaşında, Türkiye’de bir üniversitede Siyaset Bilimi bölümünde okuyor. İstanbullu bir Sefarad aileden geliyor.

Frida, parçası olduğu Yahudi toplumunu “fazla içe kapalı” ve dolayısıyla “aynı” olmakla eleştiriyor. Kendi neslinin ise yeni yeni “geniş topluma açıldığını” düşünüyor. Frida eleştirilerine şöyle devam ediyor: “Yani cemaat içinde belli davranış biçimleri olması gerekiyor, farklılıklar olduğu zaman çok ayıplanıyor. Dışlanma oluyor. Belli şeyleri sevmek gerekiyor, bazı şeylerden uzak durmak gerekiyor. Yahudi toplumu, mesela biraz cinsiyetçi de bulduğum bir toplumdur benim için. Yahudi cemaatini kendi içerisinde LGBTİ’lerin rahat açılabileceği bir cemaat olarak görmüyorum. Ya da kadınlar… Kadınların normatif kadınlığın dışında hareketler yapması falan… Bunlar biraz daha böyle yazılı olmayan ama yasaklı şeyler cemaat içinde.”

Şimdi sözü kendisine verelim…

 

Yahudileri toplum içerisinde nerede görüyorsun? Sence Yahudilerin toplumu oluşturan diğer unsurlardan farkı var mı, varsa nedir nelerdir?

Yahudiler, bence, Ermenilerden veya Rumlardan biraz daha farklılar. Yani daha görünmez olmaya çalıştıklarını seziyorum çünkü çok fazla olaylar yaşandı ve bunlara politik bir duruş sergilemekten ziyade daha çok “görünmeyelim”, “birbirimizi riske atmayalım” şeklinde davrandıklarını düşünüyorum. Küçük bir topluluk zaten. Biri bir şey yaparken başkalarını da düşünüyor. Bir şey söylerken… Benim gördüğüm bu ve dolayısıyla uzun bir süre kapalı bir çevrede yetişmiş bir toplum İstanbul Yahudileri. Benim neslim bence yeni yeni geniş topluma açılan bir nesil.

Bu “açılma” hakkındaki görüşlerin nelerdir?

Ben bunu iyi bir şey olarak görüyorum. Ama o dönemde yaşamak, yani Varlık Vergisi döneminde yaşamak… Trakya Olayları döneminde yaşamak… Bir sürü antisemit söylemin olduğu bir dönemde yaşamak… Ve bu dönemler aynı zamanda Yahudilere karşı fiziksel şiddetin de olduğu dönemler. Katliamlar oluyor, insanlar dövülüyor sokakta, sözlü tacize uğruyor… O dönemde yaşamak hani nasıl bir psikoloji getirebilir bilmiyorum. Çünkü ben o kadar sıkı bir şekilde yaşamadım bu durumu.

Senin kuşaklarca daha kolay üretilen “açılma” stratejisi sence neden “iyi bir şey”?

Çünkü onun bir sürü getirisi var. Kendimde de görüyorum birçok getirisi olduğunu.

Mesela?

Annemlere falan baktığım zaman daha kapalı büyümüşler yani arkadaşları genel olarak Yahudi ve çok küçüklükten beri bu insanlarlalar. Benim çevrem daha farklı, benim çevrem sürekli değişiyor ve hani Yahudi kaç tane arkadaşın var dersen… Tanıdığım bir sürü insan var ama görüştüğüm kişiler 3-4’ü geçmez. Bir tanesi falan en yakın arkadaşlarımdan olabilir sadece.

Bu “kapalılığın” avantajları/dezavantajları var mı sence?

Bunun dezavantajı bence; çok kapalı büyümüş olan insanlarda çok ciddi bir “aynılık” görüyorum. Bence aralarında yazılı olmayan bir hukuk var. Bence ciddi anlamda kendi içlerinde sosyal bir baskı var. Herkes birbirini tanıyor, herkes birbiri hakkında bir şey söyleyebiliyor. Normatif davranış biçimleri görüyorum büyüklerde, yani o şekilde yaşamış insanlarda. Bence biraz insanların “kendi asıl kimliklerinden” uzaklaşmasını sağlıyor bu durum.

“Asıl kimliğine” ulaşmanın “diğerleriyle” temasla mümkün olduğunu mu düşünüyorsun?

Evet… Evet, Yahudilik de bir kimlik ama “konunun dışına” çok çıkmıyorlar. Yani belli davranış biçimleri olması gerekiyor, farklılıklar olduğu zaman çok ayıplanıyor. Dışlanma oluyor. Belli şeyleri sevmek gerekiyor, bazı şeylerden uzak durmak gerekiyor. Benim en çok gördüğüm bunlar.

Yahudi toplumu, mesela biraz cinsiyetçi de bulduğum bir toplumdur benim için. Ben mesela kendi okulumda toplumsal cinsiyet çalışıyorum. Yahudi cemaatini kendi içerisinde LGBTİ’lerin rahat açılabileceği bir cemaat olarak görmüyorum. Ya da kadınlar… Kadınların normatif kadınlığın dışında hareketler yapması falan… Bunlar biraz daha böyle yazılı olmayan ama yasaklı şeyler cemaat içinde.

Çoğu zaman toplumsal baskı şeklinde insanların üstüne gelinebiliyor. Farklı ilgi alanların doğmasını, farklı politik görüşlerin olmasını engelleyen şeyler bunlar. Bu sessizlik… Ben bunu çok rahatsız edici buluyorum çünkü insanlar kendine göre bir arkadaş çevresi edinemiyor ve dolayısıyla daha çok “kendi” olmaktan uzaklaşıyor.

Evlilik çok var mesela… İnsanlar çok genç yaşta evleniyor bence ve böyle illa bir Yahudi ile evleneceğim diyen de çok insan var. O da bana çok garip geliyor. “Aman Yahudi olsun!”  O biraz da korkudan geliyor tabi, dış dünyayı çok tanımamaktan… Yıllardır kök salmış “bazı önyargılarıyla” yaklaşabiliyorlar.

‘Evet Yahudiler belli bir dünya içerisinde yaşıyor’ ama onları bu dünyaya iten bazı şeyler de var. O yüzden politik bir problem bence. Çok kişisel olarak yapılmış bir şey değil. Bu dünyanın da onları bir dışlayış biçimi var, onların da dünyayı dışlayış biçimi var. Öyle olunca yani böyle bir döngü halinde, bunlar birbirini besliyor. Bence korkutucu, ben koşarak kaçtım.

Kaçıyor musun hala?

E kaçtım bir dönem evet kaçtım. Yani öyle bir şeyin içinde var olmak istemedim. Yeni insanlar tanımaktan da çok korkmadım. Sonuçta ben zaten geniş bir toplum içerisinde büyüdüm. Öyle çok baskıcı bir ailem de olmadı hiçbir zaman. ‘Yok arkadaşın Yahudi olsun bilmem ne olsun’ olmadı.

Hiç kimse karışmadı benim kurduğum ilişkilere o yüzden dilediğim gibi ilişkilenebildim. ‘Bu daha riskli bir şey mi’ ‘evet’ biraz daha riskli olabiliyor bazen ama yani doğru insanları bulmakla alakalı. Her türlü risk var hayatta. Kadın olmak da bir risk Türkiye’de… Kadın kimliğinle biriyle tanışmak da riskli oluyor, Yahudi kimliğinle tanışmak da riskli oluyor, Ermeni/Rum kimliğinle de oluyor.

Peki sence Türkiye’de Yahudi kimliği neye/nelere dayanıyor? Yani dilin, dinin, kültürün önemi ne sence bu kimliğin oluşumunda? Bu kimlik modernleşme sürecinde değişmiş midir? Değiştiğini düşünüyorsan bu değişimi nasıl yorumluyorsun? Senin Yahudi kimliğin neye/nelere dayanıyor?

Yahudi kimliği değişiyor modernleşme içerisinde çünkü tarihi olaylar da değişiyor. Yani biz, benim neslim, 90’larda doğmuş olan insanlar, evet sinagog bombalanması gördük, çok ciddi sözlü taciz de gördük basında, politikada, geniş toplumda… Yani bir internet sayfasını açıyorsun, görürsün ki birisini Yahudi olmakla suçlarlar falan, Yahudi olmak bir suç meselesi haline gelmiştir. Bunları görüyoruz ama biz böyle evlerin basılması, mahallelerden atılmak gibi şeyleri görmedik. O yüzden daha “dönüşmüş” bir halde Yahudi kimliği, Yahudi kimliğini yaşamak/yaşatmak…

Bir de biz iletişim çağının nesliyiz; facebookumuz var, tweettarımız var, işte instagram var… Farklı dünyalara açılma potansiyelimiz daha fazla. O dünyaları tanıma potansiyelimiz de daha fazla çünkü bir sürü şeyden daha haberdarız. Ama yine de Yahudi kimliği bence kişiden kişiye göre çok değişiyor. Yani bunun dindar olanı var, dini hiç umursamayanı var. Ama benim bugün gördüğüm özellikle yeni nesiller daha az gelenekçi.

Peki sence bugün dil ne durumda?

Dil bitiyor. Ladino… Mesela benim babaannem, anneannem çok güzel Ladino konuşuyorlar, annemler hiç konuşmadılar, annemi ömrümde bir kere Ladino konuşurken görmedim ama anladığını biliyorum, babamın da anladığını biliyorum. Ben ne anlıyorum ne konuşuyorum ikisi de yok bende ve bunu yapan bir yaşıtım da yok yani. Benim yaşıtlarımdan şu ana kadar hiç kimseye rastlamadım Ladino konuşan veya Ladino konuşmaya hevesli. Biraz daha böyle Ladino artık “üst neslin karikatürize edilmiş haline” falan dönüştü bizim için.

Bu dili öğrenmek ister miydin?

Yani şu an oturup Ladino öğrenmektense daha çok kullanabileceğim bir dil öğrenmeyi tercih ederim.

Ailenizin İstanbul dışında bir bağı var mı?

Ailem İstanbullu. Babaannem Edirneli ama o da küçük bir yaşta galiba İstanbul’a taşınıyor, yani çok kalmıyor Edirne’de.

Trakya Olayları ile bir ilgisi var mı İstanbul’a taşınmasının?

Onlardan hiç söz etmiyor, “Trakya Olayları’ndan sonra mı geldin?” dediğimde bana bir cevap vermemişti.

Sence Yahudiler arasında Yahudi kimliğine bakış konusunda kuşaklar arasında fark var mıdır, varsa bu farklılıklar nedir, nedenleri hakkında ne düşünüyorsun?

Var çok var… Yani Şabat var mesela. İşte şey lafları da çok dönüyor “ya Şabat’ı kutlamıyorlar artık” falan. İnsanlar cuma gecesi dışarı çıkmayı tercih ediyor. Çok dindar olmayan daha böyle dindar olmayıp sadece gelenekler içinde büyümüş olan insanlar bunlar. Onun dışında tabi şöyle bir durum da var; daha böyle “engelleyici” unsurlar da var bizim geleneklerimizi yaşamamızın azalmasında etken. Mesela benim çoğu arkadaşımın Yahudi olmaması gibi.

Şöyle; cuma gececi bir mesaj geliyor, “hadi dışarı çıkalım” “tamam ben de çıkmak istiyorum” diyorum. Ama annemlerin jenerasyonda cuma gecesi zaten herkes kendi evinde. Hani öyle çok buna teşvik edici unsurlar da yok. Ben şeye de rastladım… Mesela kültürü biraz daha hor görme haline… “Ne gerek var artık ya kaçıncı yüzyıldayız” falan gibi. Onlar da var, evinde oturup Şabat’ı vs. kutlayan da var, çok sahip çıkan da var.

Sence çoğunluk?

Ama ciddi anlamda bir değişim var tabi. O sahip çıkanların sayısı azalıyor, baya bir azalmış bence ya da benim çevrem öyle bilmiyorum…

Yahudi kimliğinden ötürü hiç dışlandığını düşündün mü? Kurum ya da kişilerden baskı gördün mü? Bu konularda senden önceki kuşaklardan daha mı şanslı daha mı şanssız olduğunu düşünüyorsun yoksa zamanla değişen bir şey olmadığını mı düşünüyorsun?

Benim üstüme gelinmedi hiçbir zaman. “A bu Yahudi!” falan diye kimse bir şey yapmadı. Ama tabi şöyle deneyimlerden de kaçamıyoruz… Yani eşit olmadığımı hissettiğim zamanlar çok oldu. Ben mesela din derslerinden muaftım. Din derslerinden muaf olunca tabi 5. Sınıfta falan bunu çok mutlu olarak algılıyorsun çünkü derse girmeyip kütüphanede ne istiyorsan onu yapıyorsun.

Ama bence ben o yaşta dinimden dolayı farklı olduğumu hissetmemeliydim. Şu an bakınca öyle düşünüyorum. Onun dışında… OKS’ye girdim, bir de üniversite sınavına girdim. Din soruları koymuşlardı, din öğrenmiyorum ve din sorularını biz çözmüyoruz, eşitsiz bir ortamda sınava giriyoruz.

Bunun yerine felsefe çözdürülüyor sanırım?

OKS’de vatandaşlık soruları koymuşlardı mesela şıklar aynıydı ama din soruları daha kolaydı, ben mesela din sorularını çözmüştüm, ama dediğim gibi şıklar aynıydı. Üniversite sınavında felsefe soruları koymuşlardı. Hatta biz sınava girmeden, yanlış hatırlamıyorsam birkaç ay önce, bunun duyurusunu yaptılar. Yani biz sınava girmeden birkaç ay önce din soruları konacak denildi ve gayrimüslimler ile ilgili hiçbir açıklama yapılmadı. Biz ömrümüz boyunca böyle bir din dersi görmemişiz, sonra dershanede din soruları çözerken buldum kendimi. Sonra açıklama yapıldı ‘gayrimüslim öğrenciler felsefe çözecek vs’ diye. Ama sorular aynı zorlukta değil ki… Yani bir iki puan çok fark eden bir şey, sonuçta 2 milyonun girdiği bir sınav.

Hangi lisedeydin?

Ulus Musevi Lisesi’nde. Orada bir süre okudum.

İsminin Yahudi ismi olmaması senin için bir avantaj oldu mu?

Genelde oldu çünkü çok gıcık olurdum herhalde “aa nerelisin sen” bilmem ne sorularına. Ama bazen de dalga geçiyorlar ‘sen evlatlıksın’ falan diye.

Niye?

Çünkü bütün ailede Yahudi ismi var. Bir tek benim adımı Türkçe koymuşlar. Arkadaşlarım da dalga geçiyor ‘evlatlıksın’ diye, abim de uzun bir süre evlatlık olduğuma inandırmıştı.

Sence Yahudi kimliğinin yaşanması ve aktarılması konusunda eksiklikler, sorunlar var mı, var olduğunu düşünüyorsan bu sorunları kimler ve nasıl çözebilir?

Sinagoga gitmek isteyen yine gidiyor genelde galiba… Aslında bilmiyorum sinagoga çok da gitmedim açıkçası, dini olarak hiç yaşamadım Yahudiliği.

Ama bazı noktalarda da gerçekçi olursak; kimliğinle ilgili politik bir duruş alman gerekiyor. Çünkü dışlanıyorsun, yok sayılıyorsun, antisemit önyargılarla yaklaşılıyor. Bence o politik duruştan çok eksik bir Yahudi gençliği var. Yani çok kendi içinde yaşayan, sessiz sakin… En ufak bir şey dendiğinde bir şeyleri açıklamaktan ziyade ‘neyse böyle desin’ falan deyip sessizce giden insanlar var. Hem ayrımcılıktan şikâyet edip hem de onunla savaşmamak biraz oksimoron yani.

Çünkü tek duyduğum şey şikâyet benim. Bütün gün bir yerde oturup “aha böyle dediler” “hükümet şöyle açıklama yaptı” “ne zannediyorlar bizi” bilmem ne falan. Bütün gün böyle şikayetler şikayetler… Bence Türkiye’deki Ermeniler çok güzel örgütleniyor. Ermenilerin kendi içinde örgütlenme halini çok taktir ediyorum. Oturup şikâyet etmiyorlar, politik bir duruş benimsemişler ve bu duruşun gayet barışçıl olduğunu da düşünüyorum. Ben o açıdan Yahudi gençliğini çok eksik buluyorum ki zaten çoğu kişi de yurtdışına gidiyor bir şekilde. Parası olan olmayan bir şekilde yurtdışına kaçmaya çalışıyor benim gördüğüm. O yüzden öyle bir örgütlenme de herhalde olmaz.

Anladım. Ladino konuşamadığından bahsetmiştin. Peki Yahudi edebiyatından eserler okuyor musun?

Okudum ama özellikle Yahudi diye seçmedim.

Yahudi tarihi ve dünyadaki Yahudi toplulukları hakkında okuyor, film belgesel izliyor musun?

Evet.

Yahudi müziği dinliyor musun?

Yani öyle bilmek için baktım ama sokakta yürürken dinlemem.

Yahudi kurumların kültürel faaliyetlerine katılıyor musun? Sence bu faaliyetler gençliğe hitap ediyor mu? Bu konudaki düşüncelerin neler?

Faaliyetlere katılmıyorum.

Peki katıldın mı küçükken bazı derneklerin düzenlediği faaliyetlere falan?

Evet, bir süre gittim sonra geri döndüm. Baya sıkılmıştım. İyi de hissetmedim orada kendimi yani böyle sürekli ‘bir şey olmam gerekiyormuş’ gibi hissettim kendi yaşıtlarımın arasında.

Yani ben o derneklere hala katılmak istemiyorum çünkü oraları biraz daha “gelenekselci” buluyorum. Ben biraz daha farklı bakış açıları tanımak istiyorum. Orası beni çok mutlu etmedi. Daha iyi arkadaşlarım vardı dışarda, beni daha çok seven, onlara koştum.

Yapılan şeylerin gençlere uygun olan versiyonları da var ama daha ağırlıklı üst jenerasyon kendi kendine yapıyor bence. Yani çok ilginç şeyler de yapılıyor. Limmud günleri gibi. Ben onları çok enteresan buluyorum, çok enterasan konuşmacılar da geliyor bazı zamanlar. İlginç bir şey görürsem giderim herhalde, bir film gösterimi felan olursa…

Bir Yahudi eğitim kurumunda bir süre eğitim gördüğünü söylemiştin. Sence bu okulun ve diğer eğitim kurumlarının Yahudiler arası ilişki ve kimliğinin aktarılmasında oynadığı rol hakkında ne düşünüyorsun?

İyi bir rol oynuyor bence. Belki benim dönemimden kaynaklıydı, biz mesela İbranice dersleri hiçbir zaman ciddiye almadık. Din derslerini de… İnsanlar çok ofluyor püflüyor sıkılıyordu genelde. Sanırım hocaların büyük bir kısmı da Yahudi değildi. Gayet laik, Kemalist bir eğitim vermeye çalışıyorlardı, çok Atatürkçü bir yanı da vardı okulun. Ama hiçbir zaman bir din empoze etme çalışması olmadı. Zorla baskıyla bir şey yapmak gibi bir durum söz konusu değildi. Çok dindar insanlar da oluyordu, dinden haberi olmayan insan da vardı.

Ama mesela çok laik bir eğitim vardı. Ama inanılmaz bir Yahudi kimliği yaşatılma çabasına çok şahit olmadım. Ben nasıl özel okulda bir eğitim gördüysem Ulus Musevi Lisesinde de aynı şekilde eğitim gördüm. Hatta üniversite sınavına çok güzel bir şekilde hazırlayan bir eğitim gördüm. Ama insana ‘Yahudi bir çevre sağladığı’ doğru.

Senin için sinagog neyi temsil ediyor? Sence Yahudi dini kurumlarının ve faaliyetlerinin Türkiye’de Yahudi kimliğin yaşatılmasındaki rolü nedir?

Sinagog benim için çok bir şey ifade etmiyor açıkçası. Ben sinagoga gitmiyorum ve dine de çok inanmıyorum ama bu oranın önemli olmadığı anlamına gelmiyor bence. Bence orası sadece dua etme yeri değil “sosyalleşme yeri” aynı zamanda.

Bence her hafta birbirini gören insanların daha farklı bir diyalogu, daha farklı bir dostluğu vardır elbette çünkü orada aynı zamanda sosyalleşiyor insanlar. Hep beraber bir dua okunuyor, sonrasında sohbet ediyorlar çıkışında vs… Zaten küçük bir toplum, herkes birbirini tanıyor.

“500 Yıl” ve 500. Yıl Vakfı ve müzesi hakkında düşüncelerin nedir?

Keşke müze, Neve Şalom Sinagogunun içine taşınmasaydı. Sinagogun içine taşınmasını çok böyle “berbat bir hareket” olarak görüyorum. Madem sinagog bu kadar güvenlik önlemi alınması gereken bir yer, ya bunu sinagogun dışında bir yere koy! Çünkü sinagoga girmek çok zor. Ben mesela bir kere kimliğimi unuttum diye neredeyse giremiyordum sinagoga. Zar zor kapıdan biri aldı da… “Tamam tanıyoruz” falanlarla girmek…

Kendini kendine anlatıp ne yapıyorsun? Niye başkaları bilmeyecek? Hem bütün gün oturup ayrımcılıklardan şikâyet eden bir toplum var hem de bu konuyla ilgili kültürel bir yere girmeyi zorlaştır. Kültürel bir hazine var elinde ve bunu insanlardan saklıyorsun. Üstelik bu bir müze, politik bir şey de değil. Yani buna anlam veremiyorum. Ben çok tepkiliyim o 500. Yıl Vakfı Müzesinin orada olmasına. Tepki olarak da gitmemeyi düşünüyorum.

Çok içe kapanıklık böyle bir şey. “Bakın elimde güzel şeyler var”… Tamam zaten sen biliyorsun, başkasına da göster! Bu muhabbetten sonra umarım bu yazıyı okuyan insanlar biraz daha ne yaptığının farkına varır ve kimliğini bu şekilde sürdürmek istemenin “sorunlu” olduğunu görür.

Peki senin için “Türklük” ne demek?

Baktığın zaman ırk olarak tırnak içinde Türk değilim, Yahudiyim ama Türkiye’de yaşıyorum. Vatandaşlık anlamında ele alırsak Türk’üm derim, ırksal anlamda ele almıyorum ama şu da çok açık değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk vatandaşını nasıl tanımladığı. O da sıkıntı bence hani. Türkiye Cumhuriyeti “T.C. içinde yaşayan herkes eşit haklara sahip Türktür” deyip daha sonra bir sürü ayrılıkçı politika izleyince çok da tutarsız oluyor. Ve Türküm demek de istemiyorsun o sırada öyle olunca… Çünkü anlıyorsun kast ettikleri şey farklı. Biraz sözlerle hareketler tutmadığı için birbirini herhalde bir süre Türk’üm demem…