Makaleler Röportajlar

“Yanlışsız kitap olmaz” – Rita Ender

12825628_10156895524332355_1356162483_n

Bundan 10 yıl önce, Yahudilerin İspanya Krallığı’ndan kovulmasından 514 yıl sonra, iki Yahudi kadın; Beki Bardavid ve Fani Ender, Türkiye’de masaya otururlar. Yahudi İspanyolcasıyla söylenen sözleri, atalarının ifadelerini derlemek ve Türkçe, Fransızca ve İngilizce karşılıklarını yazmak için ciddi şekilde çalışırlar.

Çalışmaları iki ciltlik, Trezoro Sefaradi isimli kitapta toplanır. Kitabın önsözünde, atasözlerinden birine atıf yaparak şöyle söylerler: Yanlışsız kitap olmaz.

Kitaplarımızın içinden geçen Yahudi İspanyolcası adına; Trezoro Sefaradi’nin yazarlarından Beki Bardavid’i andık ve Fani Ender ile söyleştik…

Röportaj: Rita Ender

Trezoro Sefaradi’yi yazmaya, bu çalışmayı yapmaya nasıl başladınız?

Her şeyden önce bir konuyu açıklayıp belirtmem gerekiyor. Bu çalışmanın esas sahibi rahmetli arkadaşım Beki Bardavid’tir. Ben ona bir anlamda çıraklık ettim sayılır.

Beki benim ona katılmamdan yıllar önce bu değim ve atasözlerini toplamaya başlamış ve ciddi anlamda bir altyapı hazırlığı yapmaya başlamıştı. Benim daha önce Klara Perahya’nın başını çekmiş olduğu bir grupla “Herensya Sefaradi” adlı bir kitapta çalışmam olduğunu ve o dönemde de müsait vaktim olduğunu bildiğinden hazırlamayı planladığı kitapta ona yardımcı  olmak isteyip istemediğimi sormuştu.  Derhal kabul ettim ve hevesle işe giriştik. Bundan sonrası dişli bir çark misali safha safha gelişti.

İlk safha neydi?  

Beki’nin bilgisayarında yıllar boyunca biriktirmiş olduğu zengin bir arşiv vardı. Benim elimde de epeyi bir birikim vardı. Beki’nin planı esasta insan bedenlerinin çeşitli öğelerini kapsayacak bir kitap yapmaktı. Örneğin, kavesa (baş),  boka (ağız), ojo (göz), seja (kaş), mano (el) vs… Ayrıca aile bireyleri ile ilgili deyimleri ve atasözlerini de katmak istiyordu. Eldeki malzemeleri incelemeye başlayınca bunları iki ayrı kitap olarak değerlendirmenin daha uygun olacağını düşündük. Ve de öyle yapmaya karar verdik. Sonra bunları sınıflandırdık ve ayırdık.

Sınıflandırdığınız ifadelerin, söz öbeklerinin anlamlarını açıklama konusunda nasıl bir sistem izlediniz?  

Beki her atasözünü birkaç kelime ile açıklamamızı istiyordu. Hatta bu yolda bazı çalışmalar da yapmıştı. Açıklamalar önce Türkçe olarak başladı. Daha sonra buna Fransızca tercümeleri ve de İngilizce’leri eklemeye başladık. Zaman zaman bir araya  gelip canlı çalışmalar yaptıysak da,  genel anlamda  bilgisayar ve internet ortamında gelişti çabalarımız. İngilizce konusunda önce Türkiye’den Dora Niyego ve daha sonra da Toronto (Kanada) da yaşayan çok eski dost ve arkadaşım İda Gilodo bize  katıldı. Hızlı ve hummalı bir faaliyetteydik.  Haftada ortalama 2-3 liste gelip gidiyordu İstanbul Toronto arasında.

Listelerin sonu nasıl geldi? Hangi noktada durdunuz?

Bu liste gidiş-gelişleri aylar hatta yıllar sürdü.  İda ona gönderdiğim Türkçesi ve Fransızcası yapılmış listelere İngilizcelerini de ekliyor, bana geri gönderiyordu.

Her iki kitabın sayfa adedini nazar-ı itibare alırsak her birimiz günde en az 10 ar sayfa yapabilsek ne kadar sürebilmiş olacağını anlamak zor değil. Çalışmalara benim katılmamdan önce Beki,  Dora Niego’dan İngilizce konusunda bir kısım sayfalar için yardım almıştı. Ida Gilodo (Toronto) ile çalışmalarımız  en az iki veya üç sene  kadar sürmüştür sanırım. Bu arada satır aralarına eklediğimiz bazı komik yorumlar da oluyordu karşılıklı olarak; Beki, Ida ve benim aramda. Bu yorumlar sadece birbirimize yöneliktiler ve gülmekten yazı yazamadığımı da hatırlıyorum.

Beki Bardavid çok yüksek entelektüel kapasiteye sahip son derece sebatkar bir yapıya sahipti. O’nun gibi bir insanın acımasız  alzheimer hastalığına kapılmış olmasına isyan etmemek mümkün değil… Sorunun cevabına gelince,  Liste gidiş gelişleri en son bölümlere ulaşmamızla bitti tabii ki. Bundan sonra ise birkaç kez tekrarlanacak olan kontrol çalışmaları başlayacaktı. Beki, İda ve ben sürekli elden geçirmekte, her seferinde de bir şeyler ekleyip çıkarmaktaydık. Bu çalışmalar da birkaç ay kadar sürmüş olmalı.

Son şeklini verdikten sonra, bu sözlerle ilgili kimi yargılara da vardınız mı? Örneğin evlenmek, erkek çocuk sahibi olmak gibi konularda Yahudi toplumuna özgü kimi bakış ve özellikleri, bu sözlerden yola çıkarak anlamak-anlamlandırmak mümkün mü? 

Yargılara varmak için, işin son şeklini almasını beklemedik… Neredeyse her atasözü veya deyim bize bir şeyler düşündürüyor, geçmiş dönemin değer yargıları hakkında bilgi ve görüşleri yansıtıyordu.  Kimileri o dönem için geçerliydi, kimileri ise bugün için de… Neticede yüzyıllar geçse de insan yapısı ve karakteri değişmiyor. Ancak bazı yaşam tarzları ve gelenek görenekler farklı şekiller alıyor. Örneğin bir babanın evlenme çağındaki kızına “Ashugar i kontante yo te dare, el mazal tu va te lo a bushkar – Sana çeyiz ve maddiyatı ben versem de kısmetini kendin yarat -  sözü. Bugün çeyiz ve dota vermek artık pek adetten değilse de atasözünün verdiği mesaj ve kavram hala aynı. “Antez ke te kazes mira lo ke azes  – evliliğe adım atmadan önce iyi düşün öyle karar ver- anlamındaki söz geçerliliğini bugün de korumuyor mu? O dönemde kadının üretken olmaması ve kız çocuğuna dota vermek gereği;  “Tres ijas i una madre, kuatro espinaz para el padre – üç kız evladı ve bir anne, baba için dört kılçıktır- sözünü doğru kılıyor. Günümüz kadını kariyer sahibi ve kimi zaman erkeğinden daha da üretken olabiliyor. Bu iki örnek sadece aile ve evlilik ile ilgili…

Bazı sözlerde birkaç kavram iç içe geçiyor. Mesela; Ken tiene ija de kazar, i en Shabat deve de lavorar” yani “Evlendirecek kızı olan, Şabat günü bile çalışmalıdır.”  Organlarla ilgili de bu durum var. Mesela yürek ve göz, her ikisi ile de ilgili onlarca söz var ve şunun gibi ortak kullanımlar da var: “el korason ve mijor kel ojo yani “yürek gözden daha iyi görür”. 

İlkindeki anlam bence kız evlendirmenin maddi ve manevi güçlüklerinden başka, gerektiğinde ve mecbur kalındığında Şabat bile ihlal edilebilmeli görüşü. De  Punta Pie a la Kavesa (ayakucundan başa kadar) adlı kitap, zaten insan bedeninin tüm organlarını kapsıyor.  Aynı atasözünde İki farklı organı içerenler çok tabii ki. Kitabın başlığı bile iki organı bir araya getirmiş. Şunu ekliyeyim; iki organ içeren sözlerin hangi organ başlığı altına yerleştirme konusunda epey tereddüt yaşadık.  Neticede aynı sözü her iki öğenin de kapsamına almaya karar verdik.

Bu kitap sayfalarının çoğalmasına sebep olsa da böylesinin bilimsel açıdan araştırmada daha yerinde olacağını düşündük. Kimi sözlerimizde iki organ birbirini tamamlar anlamda, kiminde ise aksine farklı kavramlar veya çelişki içeriyor.  Örneğini verdiğin “El korason ve mijor ke el ojo” sözü, insan yüreğinin (insanın içgüdüsünün ) gerçekte görünenden daha güçlü olabileceği ve daha doğru kararlara yönlendirebileceğini ifade ediyor.   “Lo ke ojo no ve korason no yora” (gözün görmediğine yürek ağlamaz) sözünde de korason ve ojo (yürek ve göz) bir arada ama bu kez tamamen farklı bir kavram ifade ediyor. Diğer yandan  “El ojo kome mas ke la boka” (göz ağızdan fazla yer) sözü ise insanın açgözlü eğilimini ortaya çıkarıyor.   “La tripa se arta, el ojo no se arta” (karın doyar ama göz doymaz) sözünde ise açgözlülük bu kez ağız ve göz ile değil, karın ve göz ile ifade edilmiş ama kavram aynı kavram. Görüleceği gibi, tüm bu sözlerin altında derin bir insan karakteri analizi ve hayat dersi yatıyor, buna hiç kuşku yok. Her bir atasözü üzerinde dakikalarca düşünülüp konuşulabilir… Her biri kendi çapında eşsiz bir felsefe ve hayat görüşü yansıtıyor. Aynı zamanda da yüzlerce yıl önceki Yahudi yaşamıyla bizleri tanıştırıyor.

Tanışmak isteyenler için eşsiz bir kaynak olan Trezoro Sefaradi’yi öneririz…

12721791_10156895524452355_584371150_n