Arşiv Makaleler

Stefan Zweig: “Bütün Acılar Korkaktır” – Işıl Demirel

Tam olarak böyle diyordu Zweig, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat adlı kitabında. Bir kadının tüm hayatının yönünü değiştiren, onu esir alan, bir tutkunun peşinde gidişi ve devamında yaşadıklarını kaleme aldığı bu kısa ve yoğun hikâye Zweig’in, 1920’lerin Avrupa’sının tabir yerindeyse kibar tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel bir manifestodur.

01

Bilmeyenler için sayısız edebi eserin yazarı Stephan Zweig, novelle türünün öncü isimlerinden olup, antimilitarist ve humanist yaklaşımları ile de bilinen önemli bir edebiyat dehası olmasının yanı sıra II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonel Sosyalizmin en büyük muhaliflerinen biri de olmuştur. Nazi karşıtı olması ve ideolojilerine karşı çıkması sebebi ile Nasyonal Sosyalist Parti’nin iktidara gelmesinden hemen sonra Zweig’in kitapları yasaklanır ve toplatılarak yakılır. 1934 yılında ise Gestapo’nun evine baskın yaparak arama yapması üzerine artık ülkesini terk etme zamanı geldiğini anlar. Bir Yahudi olan Zweig için, öngörülü olup kaçmayı başarabilen pek çokları gibi sürgün günleri başlar; Londra, Portekiz, New York, Arjantin, ve Paraguay’da yaşamaya çalışır ancak kendini hiç birinde rahat hissedemez. Sonunda bir konferans için gittiği Brezilya’ya yerleşme kararı alır ancak aradığı dünyayı burada da bulamaz. En ünlü yapıtlarından Satranç’ı burada kaleme almıştır.

Yurdum dediği Avrupa’nın Nazizm zihniyeti ve boyunduruğu altında ezilmesine ve gün be gün yok olmasına karşı duyduğu derin üzüntü ve yurtsuzlukla başa çıkamayaşı sebebiyle 22 Şubat 1942 günü eşi Lotte ile birlikte aşırı dozda uyku ilacı içerek intihar edecektir. Ertesi sabah sarılmış bedenleri yataklarında ölü olarak bulunan Zweig ve Lotte basının bir hayli ilgisini çekecektir. Ancak haklarında yazılmış en anlamlı sözler Erich Maria Remarque’a aittir. Yazar bu trajik olaya Cennetteki Gölge adlı romanında değinirken “eğer o akşam içlerini dökmek için birilerini bulabilselerdi, belki de tüm bunlar olmayacaktı. Fakat onlar gurbette yabancı insanların arasındaydı” demiştir.

Zweig, geride bıraktığı mektubu;

Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur hissediyorum: bana ve çalışmalarıma, böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün, bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim ve benim lisanımın konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan, ve manevi yurdum avrupa’nın kendi kendisini yok etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim bir yer daha yoktu. Ama 60 yaşından sonra, yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise, uzun yıllar süren yurtsuz gücüm sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması, her zaman en büyük sevinci ve bireysel özgürlüğü bu dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor.

Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek olan sabah kızıllığını hala görebilirler! Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum.

*Stephan Zweig’ın hayatı hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyen meraklı okuyucuya Laurent Seksik’in Stephan Zweig’ın Son Günleri adlı eseri ısrarla tavsiye edilir.