Türkiye’de Holokost’un hikayesini öğretmek – Cihan Tekeli

the-diary

 

Cihan Tekeli

Anne Frank’ın babası Otto, Anne Frank House’u (AFH) 1957 yılında, Anne’nın yaşam hikayesini, günlüğünde yer alan  mesajları ve ideallerini yaymak için kurdu. AFH bir müze olarak 3 Mayıs 1960 yılında açıldı.  Ziyaretçi sayısı her geçen yıl artmakla birlikte 2010 yılında toplam ziyaretçi sayısı bir milyon kişiyi aştı.  Otto Frank, Müzeyi kurarken, burasının aynı zamanda insanların, özellikle gençlerin bir araya gelebileceği ve birbirleriyle iletişim içinde olacakları bir yer olarak tasarlamıştır. Otto Frank’ın şu cümleleri onun düşüncelerini tam olarak yansıtmaktadır: “Geçmişte olan şeyleri değiştiremeyiz. Yapabileceğimiz tek şey, geçmişten ders çıkarmak ve masum insanların uğradığı zulmü ve ayrımcılığı tam olarak anlamaktır. Önyargılarla mücade etmek her birimizin görevi olmalıdır.”

AFH’nin geliştirdiği eğitim metodolojileri ve programlar,  üç temel kelime üzerine inşa edilmiştir: ‘Hatırla, Düşün ve Cevap Ver’. Bu eğitim programının temel amacı, insanlara Holokost tarihini öğretmek ve Holokost’un anlamının bu gün kendi hayatları ve toplum için ne anlama geldiğini düşünmeye onları teşvik etmektir.  AFH ayrıca, haksızlıklarla mücadele ederken ihtiyaç duyulan içgörüyü sağlamak ve antisemitizm ve diğer ayrımcılık türleriyle karşılaşıldığında her bir bireyin vereceği cevabın aslında ne kadar büyük bir fark yaratacağını göstermek amacındadır. Bu gayeleri gerçekleştirmek amacıyla, AFH olarak, özellikle gençleri projelere aktif olarak dahil etmeye  ve diğer bireyleri de bu konularda cesaretlendirmeye çalışıyoruz.  “Akran eğitimi” kavramı bu sebeple tüm projelerimiz içerisinde yer alan bir konudur.

Anne Frank belki de Holokost’un en iyi tanınan kurbanıdır. Ama o ‘sadece’ bir kurban değil aynı zamanda  bir ailenin ferdi, bir kız çocuğu, bir kız kardeş ve doğuştan yetenekli bir yazardır. Bütün bu gerçekler, onun kelimelerinin gücü ile, babasının çekmiş olduğu fotoğraflar ile ve AFH’daki bozulmamış saklanma yeri ile birleştiğinde Anne Frank’in hayat hikayesi, Holokost gerçeğini anlamamıza yardım eden bilgilendirici ve ilham verici bir hikayeye dönüşüyor.

Anne Frank, sadece Yahudi olduğu için zulme uğramış masum bir kız çocuğu idi. Bir çoğumuz muhtemelen  Holokost’tan kurtulan  Hollandalı Abel Herzberg’i biliyoruzdur.  Herzberg; ‘6 milyon Yahudi öldürülmemiştir, 1 Yahudi 6 milyon kez öldürülmüştür’ demiştir. Eğitimciler, bugün, Nazilerle ilgili bir çok hikayeyi  bilmekte ya da bu hikayelere erişebilmektedir.  Ama bütün bunların ötesinde asıl önemli olan, eğitimcilerin Holokost üzerine verdikleri derslerde, bu kişisel hikayelerden bazılarına yer vermeleridir.  Holokost meselesine bütüncül şekilde yaklaşmalı, savaştan önce hayat, Holokost sırasında zulme uğrayanların sesleri ve savaş sonrası dönemde hayatta kalanların hikayeleri hep birlikte bir insanlık tarihi meselesi olarak derslerde yer almalıdır. Tarih eğitimi verirken genellikle olayları ‘sebep – sonuç’ ilişkisi içerisinde tartışıyoruz ki,  bu müteakip gelişmeleri etkiliyor. Tarihin akışını kişisel hikayelere bağladığınız zaman hadiselerin  anlamlılığı daha vurucu ve etkileyici oluyor. Anne Frank, Yahudi karşıtı kanunların sıradan bir genç kızın hayatında nelere sebep olduğunu anlattığı zaman, öğrenciler bunun sadece ‘kanun’ olmadığını algılıyorlar.

6 Milyon Yahudi’nin ve diğer kişilerin (Romanlar, Sintiler, LGBT bireyler, siyasi muhalifler, Slavlar, engelli kişiler) cinayetleri diğer sıradan insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Holokost’un karmaşık yapısını açıklayabilmek için, olaylara farklı açılardan bakmak gereklidir. İnsanlar; kurban, saldırgan, yardım eden kişiler veya seyirci kalanlar olabilir. Ama  bu, rollerin statik (değişmez) kalacağı anlamına gelmez.  İnsanların yaptıkları tercihler değişebileceği için durumlar ve pozisyonlar da değişebilir.  Tarihte olduğu gibi bu gün de herkes kendi seçimlerinden sorumludur. Holokost sırasında, insanlar şu an anlamakta zorlanacağımız çeşitli çelişkilerle karşılaştılar. Önlerindeki seçenekler çok yönlü ve komplikeydi ve dahası sonuçları çoğunlukla kestirilemiyordu. Ancak bazen her şey çok net ve açıktı. Kişisel tepkilerimizin sonuçlarını düşünmek Holokost ile ilgili derslerde önemli bir konudur. Hiç şüphesiz insanların eylemlerinin kapsamı aynı değildir. Bazı kurbanların seçenekleri sözde ‘seçeneksiz seçim’ olabilir. İnsanların yapmak zorunda oldukları seçimleri veya karşılaştıkları ikilemleri anlamak kolay değildir. Fakat biz eğitimciler olarak bu soruları tartışma yollarını zorlamalıyız.

Genel tabirle, geçmişi öğrenmek daha iyi insanlar yaratmaz. Aynı şekilde, Holokost’u öğrenmek önyargı ve ayrımcılıklara karşı bir panzehir değildir her zaman. Ancak, Holokost tarihine cesaretli bir şekilde bakmayı başaran ve kritik düşünebilme kabiliyetini geliştiren insanlar, nefretin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu anlayabilirler ve bu doğrultuda önyargı ve ayrımcılığın hayatlarında oynadığı rolü tekrar düşünme ihtiyacı duyarlar. İnsanlar bazen, bilinçli ya da bilinçaltında, öğrendikleri tarihi olaylar ve günlük yaşamları arasında bağlantı kurarlar. Bu, doğal bir öğrenme sürecidir. Yine de ‘o zaman ve şimdi’ arasındaki karşılaştırmalar raslantısal ve gelişigüzel olmamalıdır.

İnsanlar çoğunlukla bu durumun karmaşıklığını dikkate almazlar. Tarihle şimdi arasında bağ kurmaya çalışan insanları, o zamanın koşulları altında yaşayan insanların karşılaştıkları ikilemleri ve seçimleri ve yaptıkları eylemlerin etki alanını düşünmeye sevk etmeliyiz. İşte bu süreç, kitlesel katliamı önceleyen süreçte gerçekleşebilir. Holokost eğitimi vermek karmaşık ve duygusal olarak zor bir süreçtir. Öğrenciler insanlıkla ilgili korkunç gerçeklerle karsılaşırlar. Bu durumda, biz de bir denge kurmak zorundayız. Gerçekleri reddetmeden ve hatırlama sorumluluğumuzu göz ardı etmeden, en zorba zamanlarda bile bazı insanların eylemleri ile nasıl fark yarattığını, konuşarak, tepki göstererek, insanların hayatlarını kurtararak yada başka yollarla insan onurunu nasıl koruduklarını anlatmalıyız.

Gençlere, günlük hayatlarında karşılaştıkları önyargı ve ayrımcılıklarla nasıl mücadele etmeleri gerektiğini sorduğumuzda, onlardan kolay kolay yanıt alamıyoruz. Bu sebeple, atmamız gereken ilk adım, farkındalık arttırmak olmalıdır: Her insanın seçim yapma şansı vardır ve hemen hemen her bireyin adaletsizliklere cevap verme fırsatı olmaktadır. AFH’nin misyonlarından bir kısmı, sivil eğitim alanına katkıda bulunmak, gençleri eşit vatandaşlık konusunda bilgilendirmektir. Kimliklerin, önyargıların, basmakalıp bilgilerin sorgulanabildiği ve araştırılabildiği bir atmosfer yaratabilmek için öncelikle güvenli bir ortam yaratmak gerekmektedir.

Filozof Georg Gadamer bir keresinde şöyle yazmıştı: ‘Tarihe baktığımızda, öngörülerin, planlananların ve gerçekleşenlerin, geçmişten günümüze bilişsel bir çizgide meydana geldiğini görüyoruz.  Bu bizim tarihi anlama şeklimiz.’

Başka bir zamanda meydana gelen olaylar ancak aktif ve kişisel  bir köprü kurma deneyimi ile anlamlı olabilir ve bir şey ifade eder. Bu köprü; zaman,  mekan, kültür, benzerlikler ve farklılıklar arasında kurulur. Buradaki anahtar sözcük empatidir. Ancak bu köprüyü kurabildiğimiz zaman analitik ve ahlaki düzeyde çalışmaya başlayabiliriz. Bu bağlamda etki bırakacak sorumlu bir eğitim süreci gereklidir. Ancak bu noktada da aşırı genellemeler yapılması suretiyle, hayati ve özgül durumlar gölgede bırakılmamalıdır. Bu potansiyel tuzak ve risklerin bilincinde olan eğitimci, tarihi çalışmanın katı standartlarını korumalıdır. Özenli bir eğitimci, ‘o zaman ve orada’ ile ‘şimdi ve burada’ arasındaki çizgiyi belirgin şekilde çizer. Aynen tarihi gerçekler ve tarihi yorumlar arasında açık bir ayrım yapabildiği gibi. Bütüncül bir eğitim yaklaşımı, genç insanların algılarında ve davranışlarında doğru bir etki yapmak ihtiyacı zorunluluğundadır.